Yukarıdaki alıntıyı arkadaşımız benden yapmış. Alıntıyı nereden yaptığını belirtmeliydi. Daha sonra özel mesajlaşmalarımız oldu ve benim açıklamalarıma pek yanıt vermek istemedi. Mesajları buraya alıntılamayı gerekli görüyorum.
İlk mesajım:
Merhabalar.
Tüm dünyada ve birçok alanda yoğun şekilde tartışılan ve daha da tartışılacak gibi görünen bir konu bu.
Bir noktaya dikkat çekmek istiyorum; bu tartışmaların merkezi olan ülkeler, aynı zamanda ilgili lisansların ait olduğu ülkeler. O ülkelerin ortalama gelir düzeyini hesaba katıp kendi içlerindeki korsanlık uygulamasının etik durumunu tartışıyorlar. O tartşmaları olduğu gibi alıp bize getirirsenin bir takım gariplikler ortaya çıkıyor.
İlgili ülkelerin kendi ekonomik döngüleri içinde sürdürülebilir bir telif-lisans-patent sistemleri var.
Telif-lisans-patent konusunun bir etik boyutu vardır. Özetle şöyle düşünülür;
Bu ürünü ortaya çıkarmak için harcanmış emek ya da üründe atıf yapılmış markanın belli bir popülerlik yakalamak için geçirdiği aşamalar sonuçta bir değerdir. Bu değerlerin sürdürülebilir kılınması için ürünün fiyatından bir kısmının da bu değerlerin bedeli olabilmesi gerekir. Bu değer belirlenirken o ürünün muhtemel kullanıcı kitlesinin alım gücü ve kullanım amacı hesaba katılır.
Size kendi ilgi alanımdan örnek vereceğim. 3 Boyutlu modelleme ve canlandırma ile ilgileniyorum. Bu işi öğrenmeye başladığımda Türkiye'de bu alanın piyasası, profesyonelliği, amatörlüğü, gerekli programlar, programlar için eğitim materyalleri ve kursları yoktu. (Hâlâ da yok denebilir) Programların satış fiyatları 2000-3000 USD civarındaydı. Bende bu bedelin onda birini bile karşılayacak ekonomik güç yoktu. Programları korsan olarak edindim. Kullanmaya başlayınca programı oluşturanların becerisine ve emeğine hayran kaldım. Programı öğrenebileceğim Türkçe kaynak yoktu. İlgili yabancı kaynakları internetten araştırdım ve kitapların PDF versiyonlarını indirdim.
Bu programların müşteri profiline baktığımızda programın fiyatını nasıl belirlediklerini anlayabiliyorsunuz. Film ve mimari görselleştirme gibi alanlarda bu programı kullananların elde ettikleri ortalama kazanç hesaba katıldığında bir üretim aracı olan programların aşağı yukarı ne kadarlık bir fiyata geleceği anlaşılır.
Türkiye'ye gelelim. Türkiye, teknoloji ürünleri alım gücünde dünyada son sıralarda. Ortalama gelir düzeyi ve bu ürünlerin fiyatları karşılaştırıldığında çok komik oranlar ortaya çıkıyor. Ben bu programları profesyonel işlerde kullanmıyorum. Daha çok hobi düzeyinde, kişisel çalışmalar için kullanıyorum. Düşünsenize, bir gelir elde etmeden ilgili programlara toplamda 10.000-15.000 USD parayı nasıl verirdim? Eğer mesele etik meselesiyse, şu da çıkıyor ortaya; "kardeşim, ekonomik düzeyin beni ilgilendirmiyor. Paran yoksa aminasyon yapmayacaksın" Bence bu daha da etik dışı.
O yüzden belli ilkeler konabilir. Birincisi, yapılan faaliyet profesyonel değilse, ikincisi kullanılan ürünlerin maliyeti hesaplanırken o ülkeninkinden çok farklı ekonomik parametreler hesaba katılmışsa o koşulların yaşandığı yerlere özel olarak taklit, kopya meşrudur.
Bisiklet konusu özelinde kendimden örnek vereyim. Çoğumuz bu işi profesyonel olarak falan yapmıyoruz. Çoğumuz yarışlara falan bile katılmıyoruz. Bu işin ekonomik boyutu bizim için sadece masraf kalemlerinden ibaret. Spor, hobi ve keyif için yapılan bu etkinlikte bisikletin gıcır, kıyafetlerin afilli olması işin keyfini daha da arttıran bir konu. Diyelim ki, sizin gibi düşündük ve ekonomik uçurumları bir kenara koyup her türk bisiklet meraklısı gencinin 3-4 bin euro gelire sahip olduğunu varsayarak orijinal ürünler almasını istedik. Tepeden tırnağa giyim için ne kadar bir harcama yaparız? Yazlık-kışlık ve yedekleri de hesaba katarsak 2-3 bin USD civarı. Bisiklet ve aksesuarları için de aynı mantıktan hareket edersek ortaya çıkan maliyet farklı bir boyuta girer. Tüm dünyanın tek bir ülkeden ibaret olmadığını hesaba katarsak bu maliyet Türkiye'de sadece şu anlama gelir:
-Şöyle layıkıyla MTB bineceksen ailen multi-milyarder olacak. Hobi için 8-10 bin USD harcayacaksın.
-Paran yoksa düz renk giyeceksin. O efsaneleşmiş marka ve isimleri üzerinde başında taşımayı zengin abilerine bırakacaksın vs.
Ben bu zihniyete karşıyım. Bahsettiğiniz sponsorluk döngüsünün bu ülkede gerçekleşmesinin imkansız olduğunu, ilgili markaların sadece reklam amaçlı sponsorluklar yaparak zengin elit içinde pazar yaratma gayretinde bulunabileceğini düşünüyorum.
Bisiklet binme zevkinin (örneğin) istanbullu orta yaş üstü soylu-zengin bay ve bayanların sosyal etkinlik portföyüne sıkıştırılması gerçeğini kabullenmiyorum. Konya'dan, Ordu'dan, Denizli'den harçlıklarını biriktirerek müthiş hevesle bisiklet ve aksesuarları almaya çalışan yetenekli ve heyecanlı arkadaşlarımızın da üstünde "SCOTT" yazan forma giyebilmeye hakkı var. Konya ovasında SCOTT formayla bisiklet binen arkadaşımız sizce SCOTT markasının marka değerini manipüle eder mi? Tamam, bisiklet kültürünün ezici çoğunluğu batı kaynaklı, ama eğri oturup doğru konuşalım; biz Batı'da yaşamıyoruz.
Esenlikler dilerim.
Gurol'un Yanıtı:
Bir sorum var.
Yazılımı yazan kişisiniz diyelim. Yazılım çok büyük değil ama siz bundan geçinmeyi hedefliyorsunuz. Ve birisi kırıp piyasaya sürüyor. İnsanlar da sizden satın almayıp kırılmışını kullanıyor. Ne hissedersiniz?
Benim Yanıtım:
Birincisi, ben özgür yazılımdan yanayım. İnsanlığın ürettiği tüm kültür ve bilginin insanlığın ortak malı olduğuna inanıyorum.
Elbette program yazma işinden geçimini sağlayan insanlar var ve bunlar emeğinin karşılığını almak zorunda.
Ben olsam ne mi yapardım?
Dünyayı tek bir ülkeden ibaret saymaya devam ediyorsunuz. Bahsettiğim yazılımların çoğunun üretildiği ABD'de olsam ve pazarın çoğu ABD olsa o programı kullanarak para kazananların programı satın almasını ve bu konuda gerekli yasal tedbirlerin alınmasını isterim. Neden mi? ABD'de kapitalist bir ekonomi sözkonusu ve program yazarak insanlık kültürüne katkı koyanların yaşamını ve geleceğini garanti altına alacak bie ekonomik sistem yok.
Programı kullanarak para kazanmayacak olanlarınsa programı ücretsiz olarak kullanmalarını isterim. Parası yok diye yetenekli bir insanın becerilerini ortaya koymasının engellenmesini cinayet sayarım.
Örnekleri genişletecek olursak; Türkiye'de mi yaşıyorsunuz, bilmiyorum ama, sinema filmlerinin, kitapların, her türlü görsel ve işitsel iletişim aracının amerikan standartlarına göre belirlenmiş fiyatlarla satın alınmasını savunuyorsanız otomatikman nüfusumuzun yüzde doksanbeşinin bu araçlardan yararlanmamasını savunuyorsunuz demektir. Bu gayri ahlaki ve gayri insanidir bence. Korsan program kullanmasam asla 3D sanatçısı olamazdım, korsan film izlemesem sinema kültürümün yüzde doksanı olmazdı, korsan kitap okumasam şu sözcükleri bir araya getirecek birikime sahip olamazdım. Bizim gerçeğimiz bu. Ama dilerseniz siz bizim telif etiğine uymak pahasına karanlıkta kalmamızı savunabilirsiniz.
Gurol'un son yanıtı:
Mengutay, tartışmaya devam edemicem çünkü vaktim yok.
Dünya'nın senin inandığın kadar iyi bir yer olmasını diliyorum. Yazılımların bedava, sinemanın çok küçük paralara izlendiği, kitapları alanlara okudu diye para verildiği bir yer.
Sevgilerle.