Scudo Sports

Yalova'dan Orhangazi'ye Pinokyomla Kara Harekâtı

Kayıt
27 Temmuz 2019
Mesaj
11
Tepki
10
Şehir
Bursa
İsim
Alparslan Çakır
Başlangıç
1997—98
Bisiklet
Diğer
Bisiklet türü
Katlanır
Başlıktaki düşünceyi hayata geçirmek ne zaman aklıma geldi; inanın tam hatırlamıyorum ancak çok da uzun bir geçmişi yok. Sanırım hep böyle bir tur yapmayı istediğimden ve bu fırsat ayağıma çok da gelmediğinden bu kez yapmak istedim. "Çok da..." demişken, birkaç defa gelmedi değil ancak çeşitli sebeplerden yapamadım. Mesela bu ağustostaki tur, Fethiye'den Yasin Gedik, namı diğer YG ile ayrıldıktan sonra Șampiyon'uma atlayıp, gidebileceğim yere kadar gidecek, kimi zaman mola verip geceleri de çadırımda uygun bir yere kurulup öylece gidecektim. Bu şekilde üç-dört gece geçirip, kalan yolu da otobüse atlayıp Orhangazi'ye vararak kat edecektim. Sırf bu tur için ne hazırlıklar yapmıştım, hey gidi... İnternetten bisiklet çantası ve çadır sipariş edip eve kargolatmıștım. Neyse, gerçekleşmeyen bir turu yazmaktansa, gerçekleşen bir turu yazmak daha mantıklı olsa gerek...

Bursa'nın doğup büyüdüğüm, üniversite hariç tüm eğitim hayatımı geçirdiğim Orhangazi İlçesi'nden 20 Eylül’de ayrıldığımda yanımda adını bir türlü koyamadığım pinokyo cinsi, Alman kökenli Ecosmo Zita marka bisikletim ve bavul vardı. Ancak Orhangazi'ye dönerken bavulu götürmek istemiyordum. Hem, feribotun kalkacağı Yenikapı, 6 Ekim'den bu yana kaldığım Zeytinburnu'ndaki Gökalp Mahallesi'ne çok yakındı. Zaten ertesi gün keşfettiğim Yenikapı sahilyolu, Fatih'e giderken devamlı kullandığım güzergâh hâline gelmişti. Bir de, yürüyerek dahi rahatlıkla gidilecek bu kısacık yola ulaşmak için bisikletten başka bir ulaşım aracına hiç gereksinim duymamıştım ve şimdi de duymuyordum. Evden alacağım hepi topu birkaç kışlık ve götüreceğim eşyalardı. İki çantayla rahatlıkla görülebilecek bir iş için bavula gerek duymadım. Ancak sadece bavulum vardı, gelirken de çantalarımın hiçbirini getirmemiştim. Bu nedenle, acilen bir sırt çantası tahsis etmem lazım geldi. Rica ettiğim ilk kişilerden olumsuz yanıt alınca bir arkadaşımın hatırlatması üzere, çarşamba akşamı değerli bir dostumu aradım. Ertesi gün de siyah bir Nike marka sırt çantasını, evde kalmayı düşündüğüm süre olan 1 haftalığına kendisinden ödünç aldım. Dostum tahmin ettiğim gibi, beni kırmamıș, doğrusu büyük bir fedakârlık göstermişti. Hemen öncesinde de, Fatih'te kaldığım yıllarda bisikletimde ne zaman sıkıntı çıksa Dadaş Bisiklet adlı dükkânına koştuğum Murat Abi'ye gittim. Pinokyonun direksiyonu yay gibi sallanıyordu. Maazallah, çıkmayı düşündüğüm turda direksiyona aşırı yüklenme durumunda başıma birçok felaket birden gelebilirdi ve ben bu tehlikeye göz göre göre davetiye çıkaramazdım. Bir hafta önce de gittiğimde, sallanmaya neden olan boşluğu almıştı, ben de öncekinden daha sağlam olduğunu düşünüp, kaynak yaptırmaktan vazgeçmiştim. Zaten 17 Nisan 2015'te Fatih'teki Haşim İşcan Alt Geçidi'nde bulunan Bisikletçiler Çarşısı'ndan aldıktan sonra 1 yıl geçmeden direksiyonun o alt kısmını Malta Çarşısı’nda kaynak yaptırmıştım. Murat Abi'ye geçen haftaki isteği yeniledim ama kendisi pek uğraşmadı, aldı, karşıdaki demir doğramacıya götürdü pinokyoyu, kaynak yapmasını rica etti, o da direksiyonun kaynak yapılmaktan kararmış bölgesine 1 dakika kadar ateş tutup ikinci kaynağı yapmış oldu. Kendisine parasını vermek istedim. Kabul etmedi. Murat Abi'ye vereyim, belki ondan alır dedim. "Hiç bana verme, benden de almaz" diye karşılık verdi. O almadı almasına ama ben tur öncesi müthiş bir kafa rahatlığına erișmiștim. Aşırı hız durumunda ortaya çıkacak olası olumsuz vakalar ve kazalara davetiye çıkartacak aksaklıkların giderilmesi noktasında hafiften bir rahatlık duydum.

Turculara tavsiyeler: 1) Güvendiğiniz, samimiyet kurduğunuz bir bisiklet tamircisi mutlaka olsun. Birkaç tane değilse de en azından bir tane... Başınız sıkıştığında, eliniz-ayağınız birbirine dolandığında gidip çare arayıp bulacağınız bir tamirci... Bir de bakmışsınız, onun iki dakikada çözdüğü sorun, sizin bisikletinizi hatta hayatınızı kurtarmış.

Cuma sabahı erken kalabilmek için, perşembe gecesinden tam yedi ayrı alarm kurmuştum. Neyseki 10.00'a doğru kalktım. Uyanamadığım için kılamadığım sabah namazını kılmaya başlamadan çay suyumu koydum. Mekik ve șınavdan oluşan günlük spor hareketlerimi de yapıp etkili bir antrenman süreci geçirdim. Böylece, çayı bekleme süremi azaltmayı hedefliyordum. Fakat hem çayın demlenmesini bekleyip hem kahvaltı yapacak olmam beni tedirgin etti. Zira geniş bir zamanım yoktu, daha hiçbir eşyamı çantaya yerleștirmemiștim. Ne var ki kahvaltı gibi ciddi bir faslı da geçiştirmek istemiyordum. Bu yüzden, yolluk yapıp çantama koymaya karar verdim. İki dilim küçük boy ekmek, iki domates, birkaç siyah zeytin alıp feribotta yiyecektim.

Evdeki arkadaşlarla vedalaşıp evden pinokyomla çıktığımda kol saatim 11.06'yı gösteriyordu. Saatim normal zamandan birkaç dakika ileriyi gösterdiğinde biraz daha rahat hareket ediyordum. Üçüncü soldan döndüğümde 58. bulvarın çıkışında buldum kendimi. Biraz daha ilerleyip ışıklardan karşıya geçince rampa aşağıya kendimi bıraktım. Tabi direksiyonu Bakırköy yönüne değil, feribota varıncaya denk bisiklet yolu bulunan Yenikapı sahilyoluna doğru kırarak... Çanta küçüktü küçük olmasına ama tıka basa dodurmuștum içini. Hem sabah kahvaltı yapmamış olmam hem de yolluğumu yiyip çanta yükümü hafifleme fikrimi bir an evvel hayata geçirmeliydim. Zira bu yarım saatlik yolda bile bana bu yük fazlasıyla ağır gelmişti.

Turculara tavsiyeler: 2) Çıkacağınız yol ne kadar kısa olursa olsun, siz yine de yükünüzü olabildiğince hafif tutun. Aksi takdirde yol boyunca çektiğiniz sırt ağrısının üzerine, tur bitiminin hemen ardından çıkagelen aşırı bir masaj gereksinimi gelebilir.

Yenikapı'dan feribota doğru giderken hem pinokyoyu hem de sahili aynı fotoğraf karesine sıkıştırmak için bisiklet yolundan çıkıp sahile biraz daha yanașmıștım. Fotoğrafı çekip pedala basar basmaz -ön tekerleğin altına artık ne geldiyse- acayip bir ses duydum. Tekerleğin havasına baktım, hava biraz inikti sanki, sonra devam ettim, burası sahilyolu olduğu için, gece gece içki içen çok oluyordu, bira, şarap vs. șișelerini patlatıp ortalığa savuruyorlardı, şişelerden ayrılan cam da biz bisikletlilerin âdeta korkulu rüyası oluyordu. Ancak tekerlekte herhangi bir sorun çıkmadı. Acemice yaptığım şerit değiştirme hatası az kalsın bana pahalıya mal olacaktı, neyseki ucuz atlatmıştım.

Turculara tavsiyeler: 3) Seyir hâlindeyken, yolun sürüşe uygunluğunu ön planda tutun. Yolda cam, diken, iğne gibi, tekerleğe battığında șambreli patlatma ihtimaline karşı daima teyakkuzda olun. Ve benim yaptığım hatayı yapmayın, kendinize çok güvenip de yola yedk lastiksiz çıkmayın.

Biraz sonra Yenikapı Feribot İskelesi'ne nihayet vardım. Tam içeri girecekken bir de kimi göreyim? Bizim mahalleden Müslüm Abi... Torunu olmuş, onu görmeye gelmiş, 11.45 Yenikapı-Yalova bilet bulabilirse Orhangazi'ye dönecekmiş. Sonra göremedim ama inşallah bulmuştur. Neyse, pazartesi kredi kartından aldığım bileti İDOMATİK'ten aldım ve Yavuz Selim feribotuna doğru pedal çevirdim. Pinokyoyu her zamanki gibi feribot içindeki bir yere kilitleyip, 69 numaralı koltuğuma kuruluverdim (Memleketim Bayburt'un plaka kodu 69 olduğundan, bu numarayı kendim seçip almıştım. Halkımızın önemli bir kesimine sirayet etmiş bu memleket tutumu bende de mevcuttu). Saat 12'ye geliyordu ve ben daha kahvaltı yapmamıştım. Deyim yerindeyse kurt gibi acıkmıştım. İlk önce zeytini, ardından domatesi ekmekle beraber mideye bir güzel indirdim. Açlığımı biraz olsun yatıştırmıștım. Daha sonra hemen hemen her günkü gibi, Hürriyet'ten Ahmet Hakan, Sözcü Gazetesi'nden; Yılmaz Özdil, Soner Yalçın, Deniz Zeyrek ve Rahmi Turan'ın (Turan'ın 20 Kasım'da yazdığı "Saraya Giden CHP'li" temalı köşe yazısı Türk medya tarihinin unutulmaz asparagasları arasında şimdiden yerini aldı) bir gün önceki köşe yazılarını telefonumdan okudum. Yolculuk ne olduğunu anlamadan geçmiş, zaman kavramı âdeta yok olmuştu. Pinokyoyu kilitlediğim yerden alıp feribottan indim. Ancak tura anında çıkacak değildim. Zira cuma namazı vaktine denk gelmiştim. Hatta ezan feribot yolculuğu devam ederken okunmuş, vakit çoktan girmişti bile. Acilen bir cami bulup abdest almalıydım. Çok geçmeden, sorup sorușturup bir cami buldum. Konumunu minaresinden çıkarttığım camiye ulaşımım yine pinokyom sayesinde uzun sürmemişti. Ancak korktuğum başıma gelmiş, namazın iki rekatlık farz kısmını kaçırmıștım. Üstelik daha abdest alacaktım. Camiye girip namazın kalan kısımlarını ancak kılabildim. Ne de olsa seferdeydim, seferiydim ve niyet önemliydi. Ameller niyetlere göreydi işte.

Camiden çıkar çıkmaz, yeterince vakit kaybettiğim kanısıyla, bir an önce hareket etme kararı aldım. Zira akşamın o koyu karanlığına kalmak istemiyordum. Bu amaçla, yola çıkmak üzere "Vira bismillah" dedim ve bastım pedala. Şehrin içinden geçerken, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yalova benim kentimdir." sözünün yazılı olduğu tabelayı kim bilir kaçıncı kez görünce, ne kadar önemli bir şehirde bulunduğumu bir kez daha idrak etmenin huzuruna vardım. Biraz ilerleyince, çok geçmeden Orhangazi tabelası göründü. 18 km'lik bir mesafe kat etmem gerekiyordu. Aklıma bu yıl 28 Mayıs'ta yaptığım Orhangazi-Gemlik turu gelmişti. Zira o da 18 km idi.

Kahvaltımı pek sağlam yaptığım söylenemezdi. Zaten sıradan bir kahvaltı değildi zira en temel kahvaltılık olan çay benim için vazgeçilmezdi ve çaysız kahvaltı oldukça eksik kalırdı. Bunu tahmin ettiğimden, evden çıkarken yanıma kraker, bisküvi vs. atıştırmalık almıştım. Doğrusu iyi akıl etmişim, açlığımı yatıştırmama bir nebze de olsa yardımcı oldular. Şöyle ki yola henüz başlamışken, ne olarak faaliyet gösterdiğini bilmediğim bir yerin önünde durdum. Bir amcadan su rica ettim. Küçük iki şişe verdi, atıştırmalıkları mideye oracıkta indirecektim ki "mekânın esas sahibi" dört köpek hiç yiyecek görmemișçesine üzerime çullanıyor, amca da köpekleri nazikçe uzaklaștırıyordu. Anlaşılan, orada bana rahat yoktu ve derhal oradan ayrıldım. Ancak ardı arkası iki lokma yiyecek tüketmiștim ve deyim yerindeyse onun da tadı damağımda kalmıştı. Fazla ilerlemeden, henüz birkaç metre ötede bir petrol istasyonu gördüm. Durup öylece bir köşede şu içip bisküvi yiyordum ki birden, istasyon çalışanı olduğunu üzerindeki özel kıyafetinden anladığım bir personelin hızlı adımlarla yanıma doğru geldiğini fark ettim. Ben aslında onun bu geliş şeklinden ve suratındaki ciddi görünümden, beni oradan kibarca uzaklaşıtırmak için benden ricada bulunacağını sanmıştım. Fakat o, bana sandalyeye oturup masaya geçebileceğimi söyledi. Gönül istedi bir göz, Allah verdi iki göz. Seve seve kabul ettim. Hakikaten de o masaları ve sandalyeleri nasıl da fark edememiştim. Belki de bir yere bir an evvel başımı sokma düşüncesi buna neden olmuştu. Tam sandalyeye gececekken, personelin semaverden çay aldığını görüp, "Ne kadar? sorusunu ona yönelttim. Alabilirsin cevabını verdi. Aslına tahmin etmiştim ücretsiz olduğunu ama yine de nezaketsizlik olarak anlaşılır diye sormuştum. Naylon bardakla kendime bir çay alıp masaya çöktüm. Az önce suya razı olan ben şimdi çayı elimin altında bulmuştum. Krakerle de çay daha bir lezzetli oluyordu. Çay, kraker derken... Ruhumda eksik kalan taraf günün köşe yazılarıydı. Rahmi Turan'ın olay yaratan köşe yazıları devam ediyordu. Aslında günü gününe takip ettiğim bir köşe yazarı olmamasına rağmen Turan'n seriye bağladığı ve "Saraya giden CHP'li" diye âdeta dizi hâline getirdiği yazılar gündemdeki yerini koruyordu. Ahmet Hakan, Yılmaz Özdil, Soner Yalçın ve Deniz Zeyrek'in yazılarını zaten kaçırmıyordum. Gerçi onlar da neredeyse tüm köşe yazarları gibi bu iddianın peşine düşmüş, onun üzerine kalem oynatıyorlardı.

Bu arada, bir, iki derken.... Tam dört bardak çay devirmiștim. İçimdeki çay aşkı susuzlukla birleşince resmen müthiş bir patlama yaşamıştım. Kendimi tutmasam, nefsime hâkim olamasam daha fazla içerdim ama yol öncesi rahatsızlık verebilirdi. Tam ayrılmayı düşünürken, ikindi vakti gelip çatmıștı. Biraz evvel bir kadın gelip mescidi sormuş, personel arkadaş da içeride olduğunu söylemişti. Ben de daha sormadım, abdest alıp namazı hem vaktinde hem de erkenden kılmış olacaktım. Böylece kafam da rahat olacak, kendimi yola daha iyi verecektim. Öyle de yaptım. Fakat saat epey ilerlemişti. Akşamın karanlığına kalmak korkulu rüyam olabilirdi. Zaten feribot biletini biraz erken bir saate alma nedenim de bu değil miydi?! Daha fazla vakit kaybetmeden, personel arkadaşa teşekkür edip yola koyuldum. Biraz pedallayınca karşımda yeni bir tabela belirmişti: 13 km. Esas yol bundan sonra başlıyordu. Bundan önceki 5 km neredeyse tamamen düz bir zemin üzerinde geçmiş, karşıma ne yokuş ne iniş çıkmıştı. Birbiri ardına gelen yokuşlar sırtımdaki çantanın yüküyle beraber beni inanılmaz zorluyordu. Ancak inat ettim, pinokyomdan hiç inmeyecek, daima pedal basacaktım. Hem inip pinokyoyu elimle götürsem ne olacaktı ki?! Anca yürüyecektim, hem hızım yavașlayacaktı, buna ek olarak, sırtımdaki yükü daha derinden hissedecektim.

Turculara tavsiyeler: 4) Kimi zaman kendinizle inatlașın. Sınırlarınızı ancak bu şekilde zorlar, daha sonra da kendinizi așabilirsiniz.

Yokuşların biri bitiyor, diğeri başlıyor, arabalar yanımdan vızır vızır geçerken daha dikkatli olmam gerekiyordu. Başından beri en çekindiğim husus ise bariyerlere kafamı çarpmaktı, Zaten kaskım yoktu, Orhangazi'deki evde kalmıştı ve eylüldeki İstanbul seferinde onu yanıma almamıştım. Kask kadar olmasa da bir diğer önemli eksiklik önü Atatürk resimli, arkası Türk bayrağı desenli bisiklet formamın yanımda bulunmamasıydı. O da kask gibi evdeydi.

Turculara tavsiyeler: 5) "Kaskinjz olmadan kesinlikle yola çıkmayın" dersem, "Dediğimi yap, yaptığımı yapma" samimiyetsizliğine saplanmış olurum. Ancak, kasktan yoksun çıkacağınız turda 15-20 km gibi, uzun sayılabilecek mesafeler söz konusu olmasın.

Yol boyunca, kendime ayrılan, ancak bir bisikletin sığabileceği genişlikte 1,5 metrelik şerit üzerinde gittim. Turun en harika yeri de, varıș noktası olarak belirlediğim, Orhangazi tabelasına 5-6 km kala başlayan inişlerdi. Vücudumda iflah olmaz zorluklara yol açan, bu sonbahar ortasında bile terim terim terlememe sebebiyet veren yokuşlar biter bitmez inişler başlamıştı. Arada inişlerin bittiği, düz yola geçilen şeritler de vardı ancak yokuştan inmenin sağladığı o hız, tempomu hep yüksekte tutmamı sağlıyordu. Ve en sonunda Bursa il sınırına geçmeye 3 km kaldığını belirten tabela karşımda beliriyordu. Gerçekten rahat bir nefes alıp derin bir oh çekmiştim. Esasında, bu kadar yorulmamıștım ama böylesi bir deneyimi altı ay gibi uzun bir süre sonra yaşamış olmamın verdiği bir zorluk da yok değildi. Gerçi daha yolum da bitmemişti. 3 km'lik bir mesafe de 18 km içinde ciddi bir yer teşkil ediyordu. Neyseki inişler devam ediyordu. Bense inişlerde fazlasıyla dinlenmiş olmamın sağladığı rahatlıkla ancak birkaç kez pedal çeviriyordum. Hatta artık buna da gerek kalmıyordu. Hem pinokyonun tekerlek boyutu nispeten küçük (24 jant) olsa da pinokyo, kendini yeterince taşıyordu. Zaten yükümü tur öncesi hafifletme stratejisini sadece çantada değil, bisiklet üzerinde de uygulanmıştım. Mesela direksiyonun üzerindeki zili haftalar öncesinden Bisikletçiler Çarşısı’ndaki bir tamircide aldırmıștım. Zaten aylardır çalıșmıyordu, kimsenin günahını almak istemem tabi ama muhtemelen biri zil düğmesini kırmıştı. Turdan bir hafta kadar önce de Dadaş Bisiklet'e giderek, suluğun demirini çıkarttırmıștım Murat Abi'ye.

Turculara tavsiyeler: 6) Bisikletinizin ağırlığı, bir yerin konumu gibidir, üç aşağı beş yukarı sabittir, değișimi imkânsız olmasa da çok zordur. Bana sorarsanız; bisikletteki en önemli husus kendi ağırlığını kaldırabilir olmasıdır. Ancak sizin de bu ağırlığa ek ağırlık koyarken gayet dikkatli davranmanız şart. Bu amaçla, ağırlığı olabildiğince az tutmak, çıkmak üzere olduğunuz tur adına en önemli amacınız olmalı. Mesela gece yolculuğu yapmayı planlamıyorsanız hiçbir ışık aracını tutup da bisikletinize monte etmenin hiçbir anlamı yoktur. Gerek gidişte gerek dönüşte işinize yaramayacaksa, tura başladığınız yerde bırakmakta fayda var.

Son saatler... Tura çıkalı ne kadar mı olmuş? Üç saati geçmiş diyebilirim. Gerçi bisikletle de olsa, arabayla 15 dakika denilen (Kendimi bildim bileli Orhangazi'den Yalova'ya, Yalova'dan Orhangazi'ye giderim. Gerek özel araçla gerekse de minibüsle yüzlerce kez gitmeme rağmen sanırım hiçbir zaman 15 dakikada hedefe ulaşamadım.) bir mesafe için üç saat uzun gelebilir ama yolda verdiğim molalar bu süreye eklendiğinde normal karşılanmalı.

Muradıma ermek üzereydim. Yine derin düşüncelere daldığım bir anda beliren "ORHANGAZİ - NÜFUS: 78500" yazan tabelayı gördüğümde kendime "Hadi gözün aydın. İyi bir kafa dinlemeyi hak ettin" dedim. İlçeye girdiğimde ilk işim elbette tabelanın yanında özçekim yapmak oldu. Ardından Orhangazi'nin eski belediye başkanlarından, 2008'de geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eden Mehmet Turgut Ünlü'nün adını taşıyan amfi tiyatronun hemen önünden geçtim. Alis Yürüyüş Yolu'na sapmadan biraz içerilere dalayım dedim. Dostum Hakan Tikdemir'in oturduğu evin önünde durdum. Telefon ettim ama açmadı. Akabinde annemi aradım. Kısa bir hâl-hatırdan sonra, nerede olduğumu sordu. Planımı devreye sokup, "Okuldayım, ikindiyi mescitte kıldım. Birazdan da akşam yemeğine geçeceğim" palavrasını salladım. Kendisine çok yakın olduğunu bilmediğinden bana inanmıştı. Oysa ben elbetteki bal gibi yalan söylüyordum ("Hayatım boyunca yalan söylemedim" yalanını atmayayım şimdi hiç. Ama böyle bir pembe yalana son derece ihtiyacım vardı. Ayrıca... "Sürprizler söz konusu olduğunda, atılan yalanlar gayet masum kalır"). Niçin mi? Çünkü o da Orhangazi’ye henüz 1 gün öncenin akşamında gelmişti ve benim ona sürpriz yapacağımdan haberi yoktu. Evet, annemi nisan ayının başından beri, dile kolay 7,5 aydır görmüyordum. Bu onu görmeden geçen en uzun süre demekti. Ben hiç izin kullanmadığım kısa dönem askerlik dönemimde bile annemi altı ayın ardından görmüştüm. Bu seferki özlemim bambaşkaydı. Son İstanbul seferimde bavula atmıştım evin anahtarını, eve dönecekken de çantama koymayı akıl etmiştim. İşte o anahtar sayesinde kapıyı açtım. İçeriye girip odama yayıldım. Kendisini elimdeki telefonla kameraya kaydettiğimi, o anı ölümsüzleștirdiğimi görünce sevinçle kucaklaştık. İnanılmaz, unutulmaz, tarif edilemez bir sahneydi. Sonuçta hem kendim sevinmiş hem de canım annemi sevindirmiștim.

Böylelikle;

Bir İstanbul Gazetecisi unvanına sahip bendeniz A. Ç. (Alparslan Çakır), bisikletforum.com'a ilk tur yazısını yazar. Ve güzel bir anıyı tekrarlamıș olur. Şöyle ki bu anlattığım, ilk Yalova-Orhangazi bisiklet turum değildi. 3 Ekim 2014'te sevgili dostum YG ile, yine bir Yenikapı-Yalova feribot seferinin ardından bir Yalova-Orhangazi turu yapmış, 8 Ekim'deki dönüşte de Orhangazi-Yalova turumuzu gerçekleştirmiștik.
 

Dosyalar

  • IMG_20191121_164432.jpg
    IMG_20191121_164432.jpg
    159,3 KB · Okunma: 54
  • IMG_20191122_111213.jpg
    IMG_20191122_111213.jpg
    453,3 KB · Okunma: 73
  • IMG_20191122_111930.jpg
    IMG_20191122_111930.jpg
    641,3 KB · Okunma: 73
  • IMG_20191122_113259.jpg
    IMG_20191122_113259.jpg
    352,9 KB · Okunma: 73
  • IMG_20191122_113327.jpg
    IMG_20191122_113327.jpg
    348,8 KB · Okunma: 64
  • IMG_20191122_135415.jpg
    IMG_20191122_135415.jpg
    488,8 KB · Okunma: 70
  • IMG_20191122_135851.jpg
    IMG_20191122_135851.jpg
    848,8 KB · Okunma: 68
  • IMG_20191122_141155.jpg
    IMG_20191122_141155.jpg
    948,8 KB · Okunma: 68
  • IMG_20191122_144939.jpg
    IMG_20191122_144939.jpg
    384,2 KB · Okunma: 64
  • IMG_20191122_203027_020.jpg
    IMG_20191122_203027_020.jpg
    90,1 KB · Okunma: 66
  • IMG_20191206_174318_672.jpg
    IMG_20191206_174318_672.jpg
    843,2 KB · Okunma: 64
  • IMG_20191122_203027_022.jpg
    IMG_20191122_203027_022.jpg
    203,1 KB · Okunma: 62
  • IMG_20191205_223449_230.jpg
    IMG_20191205_223449_230.jpg
    796 KB · Okunma: 53
  • IMG_20191122_170405.jpg
    IMG_20191122_170405.jpg
    407,8 KB · Okunma: 46
  • IMG_20191122_171032.jpg
    IMG_20191122_171032.jpg
    474,1 KB · Okunma: 43
  • IMG_20191202_122505.jpg
    IMG_20191202_122505.jpg
    532 KB · Okunma: 38
Son düzenleme:
Scudo
Yazıyı tur fotoğraflarıyla beslerseniz sanki daha iyi olur gibi.. İnsanın gözünde büyüyor bu şekilde :)
 
Okumayı pek sevmeyen bir toplumuz gerçekten. O yüzden bana da okumak yerine hızlıca göz atmak daha kolay geldi. Güzel turmuş :)

İnstagram bu yüzden ortaya çıkmadı mı zaten? 1000 kelime yerine 1 fotoğraf yeter. Fotoğrafları bekliyoruz, sevgiler...
 
Her şey çok güzeldi... ☺✋
 
Son düzenleme:
  • Beğen
Tepkiler: Şeffaf
hayallerim yıkıldı.. ben orijinal pinokyo ile turladığınızı sandım bir an. sonra pinokyonun single olduğunu düşündüm, o süpürgelik rampalarını nasıl çıktı acaba dedim. sonra çocukluğumdaki pinokyo bisikletim aklıma geldi. sonra ilk lastiğimi nasıl aldığım ve değiştirdiğimi anımsadım. çalındığı günü hatırladım ve acı çektim. bulunduğundaki mutluluğu da yaşadım. sonra bir an keşke şimdi de olsa, ne güzel bisikletti dedim.
insan beyni çok tuhaf.. ufak bir işaretle nerelere yolculuk edebiliyor.
 
@Kuzey Ege Meğer farkında olmadan ne de çok anı hatırlatmışım. İçinizi yaktı galiba. Kusuruma bakmayın.
 
A.Ç.'yi, bu ilk uzun ve tek kişilik turu nedeniyle tebrik ediyor Y:G ?☺?
Nice güzel turlara...
 
Geri