Derya AKYILDIZ
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 17 Ocak 2006
- Mesaj
- 1.532
- Tepki
- 1.634
- Şehir
- Ataşehir
Yağmur
Kafasını kaldırdığında, karşı kaldırımda oturan kırmızı yanaklı, sarı saçlı, yumuk gözlü bir kız gördü Vosviddin. Dizlerini kendisine çekmiş, ufak ayaklarının uçlarını birbirine yakınlaştırmış şirin, ama donuk bir kız… Bir süre izledi onu uykulu gözleriyle, uykulu hayatıyla… Kız hiç hareket etmiyordu. Elini uzattı yanına giderek, kızın elini tuttu, belki de kalbini… Kafasını “yalnızlığından” kaldırdı kız, Vosviddin’e baktı. Gülümsedi kırmızı yanaklarıyla. Vosviddin utandı, elleriyle gözlerini kapattı gülümseyerek. Kızın yanına oturdu elini bırakmadan. Hissettiği şeyin ne olduğunu bilmiyordu. Sadece çok mutluydu, sadece buna devam etmek istiyordu. Saatlerce kızla konuştu, ufak ellerini onun yanaklarını koyarak, sessizce. Vosviddin kalbini kızın avuçlarının içine bıraktı, ne olacağını umursamadan. Veya umursamak istemeden… Kız yeniden gülümsedi, kalbi cebine koydu. Kalbini ona vermekten çekinmemişti Vosviddin, çünkü kızın yumuk gözleri, kırmızı yanakları ve gülümsemesi, her şeyini vermesi için yeterliydi. Başka neden aramadı, arasa da bulamayacaktı.
Kız ayağa kalktı ve yolun diğer tarafındaki parka gitmek istediğini söyledi Vosviddin’e. Kızın kendisinden bir şey istemesi, bir şeyler paylaşmak istemesi onu mutlu etmişti. Kafasını sallayıp “Tamam” dedi kısık bir sesle. Kız, Vosviddin’i ellerinden tutarak ayağa kaldırdı, parka gittiler. Karanlık, puslu ve sessizdi park. Sadece ağır ağır sallanan iki salıncağın tiz sesi duyuluyordu. Ve salıncaklardan başka hiçbir şey yoktu. Gökyüzünün rengi siyahtı, yerin ise “korku”. Ürkmüştü Vosviddin, kızın elini sıkıca tuttu. Salıncaklara oturdular. Ayaklarıyla yerden güç alarak sallanmaya başladılar yavaşça. Birbirlerini paylaştılar; yalnızlıklarıyla, umutlarıyla, çocukluklarıyla, umursamazlıklarıyla birlikte… Vosviddin kızın elini sıkıca tutuyordu, kız da onun elini… Yağmur çiselemeye başladı. Salıncağa düşen damlalar yüzüne çarpıyordu Vosviddin’in, park ve gri toprak karşı koyamıyordu ıslanmaya. Ve sonunda yağmur yağmaya, bulutlar ağlamaya başladı. Kafasını kaldırdı Vosviddin, siyah gökyüzüne, siyah bulutlara baktı, yüzüne çarpan yağmur damlalarına aldırmadan. Elini kaldırdı, avucunu açtı… Bir yağmur damlası yakaladı, iki eliyle tutarak kıza verdi. Kız gülümsedi… Damlayı alıp diğer cebine koydu. Daha sonra ellerini açtı, Vosviddin’e sarıldı, kafasını omzuna koyarak. Vosviddin ona güveniyordu artık, kendisini yalnız bırakmayacağını biliyordu. Kırmızı yanaklarından öptü kızı. Kız da onu… Vosviddin’e kendisini sallayıp sallayamayacağını sordu salıncakta. Yerinden kalkıp kızı sallamaya başladı Vosviddin, heyecanla. Yağmurdan sırılsıklam olmuştu, hasta olabilirdi, ama kendisini arkada bıraktı, umursamadı. Sadece artık yalnız olmadığını düşünüyordu, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını… Göz kapaklarını kapattı… Açtı… Donakaldı.
Kız yoktu. Salıncak boştu. İnanamadı, salıncağı elinden bıraktı hızlıca. Salıncak boşlukta sallandı, gürültüyle. Çevresine baktı şaşırmış, ıslak gözleriyle. “Korku”dan başka bir şey yoktu. Kız kaybolmuştu. Sanki yaşadığı her şey bir rüyaymış gibi, sanki gerçek değilmiş gibi… Nefes alıp verdikçe ağzından dumanlar çıkıyordu. Kendisini toplayıp kızı aramak için yola çıktı. Her yerde onu aradı, her yere baktı… Kendisini bulmak, kalbini bulmak için… Hiçbir yerde yoktu. Şaşkın bir şekilde yola çıktı. Yolun kenarında göğü delen, siyah bir bina vardı, kızın orada olabileceğini düşündü. Bu son şansıydı belki de onu bulmak için. Binaya doğru koştu, yağmura çarparak. İçeri girdi, çıkması gereken upuzun bir merdiven vardı. Bu, saatlerini alabilirdi, ama merdiveni çıkmaya başladı. Kızı kaybetmek istemiyordu, ona her şeyini vermişti çünkü. Saatlerce çıktı merdiveni, hiçbir şey düşünmeden. Son kata geldi. Simsiyahtı kat, basamakları çıktı. Sadece bir kapı vardı karşısında. Titreyen elini uzatıp kapıyı açtı… İçeride kimse yoktu, yalnızlığından başka. Yıkıldı. Pencerenin kenarına kadar gitti, umutsuzca; hala yağmur yağıyordu. Gözünden bir damla yaş aktı Vosviddin’in. Gözyaşı göğü delen binadan aşağıya doğru süzülmeye başladı. Yoldan geçen çocuk bir yağmur damlası yakalamak için elini kaldırdı… Gözyaşını yakaladı, iki eliyle tutarak kız arkadaşına verdi. Kız gülümsedi…
Yazan: Fırat Akyıldız
Kafasını kaldırdığında, karşı kaldırımda oturan kırmızı yanaklı, sarı saçlı, yumuk gözlü bir kız gördü Vosviddin. Dizlerini kendisine çekmiş, ufak ayaklarının uçlarını birbirine yakınlaştırmış şirin, ama donuk bir kız… Bir süre izledi onu uykulu gözleriyle, uykulu hayatıyla… Kız hiç hareket etmiyordu. Elini uzattı yanına giderek, kızın elini tuttu, belki de kalbini… Kafasını “yalnızlığından” kaldırdı kız, Vosviddin’e baktı. Gülümsedi kırmızı yanaklarıyla. Vosviddin utandı, elleriyle gözlerini kapattı gülümseyerek. Kızın yanına oturdu elini bırakmadan. Hissettiği şeyin ne olduğunu bilmiyordu. Sadece çok mutluydu, sadece buna devam etmek istiyordu. Saatlerce kızla konuştu, ufak ellerini onun yanaklarını koyarak, sessizce. Vosviddin kalbini kızın avuçlarının içine bıraktı, ne olacağını umursamadan. Veya umursamak istemeden… Kız yeniden gülümsedi, kalbi cebine koydu. Kalbini ona vermekten çekinmemişti Vosviddin, çünkü kızın yumuk gözleri, kırmızı yanakları ve gülümsemesi, her şeyini vermesi için yeterliydi. Başka neden aramadı, arasa da bulamayacaktı.
Kız ayağa kalktı ve yolun diğer tarafındaki parka gitmek istediğini söyledi Vosviddin’e. Kızın kendisinden bir şey istemesi, bir şeyler paylaşmak istemesi onu mutlu etmişti. Kafasını sallayıp “Tamam” dedi kısık bir sesle. Kız, Vosviddin’i ellerinden tutarak ayağa kaldırdı, parka gittiler. Karanlık, puslu ve sessizdi park. Sadece ağır ağır sallanan iki salıncağın tiz sesi duyuluyordu. Ve salıncaklardan başka hiçbir şey yoktu. Gökyüzünün rengi siyahtı, yerin ise “korku”. Ürkmüştü Vosviddin, kızın elini sıkıca tuttu. Salıncaklara oturdular. Ayaklarıyla yerden güç alarak sallanmaya başladılar yavaşça. Birbirlerini paylaştılar; yalnızlıklarıyla, umutlarıyla, çocukluklarıyla, umursamazlıklarıyla birlikte… Vosviddin kızın elini sıkıca tutuyordu, kız da onun elini… Yağmur çiselemeye başladı. Salıncağa düşen damlalar yüzüne çarpıyordu Vosviddin’in, park ve gri toprak karşı koyamıyordu ıslanmaya. Ve sonunda yağmur yağmaya, bulutlar ağlamaya başladı. Kafasını kaldırdı Vosviddin, siyah gökyüzüne, siyah bulutlara baktı, yüzüne çarpan yağmur damlalarına aldırmadan. Elini kaldırdı, avucunu açtı… Bir yağmur damlası yakaladı, iki eliyle tutarak kıza verdi. Kız gülümsedi… Damlayı alıp diğer cebine koydu. Daha sonra ellerini açtı, Vosviddin’e sarıldı, kafasını omzuna koyarak. Vosviddin ona güveniyordu artık, kendisini yalnız bırakmayacağını biliyordu. Kırmızı yanaklarından öptü kızı. Kız da onu… Vosviddin’e kendisini sallayıp sallayamayacağını sordu salıncakta. Yerinden kalkıp kızı sallamaya başladı Vosviddin, heyecanla. Yağmurdan sırılsıklam olmuştu, hasta olabilirdi, ama kendisini arkada bıraktı, umursamadı. Sadece artık yalnız olmadığını düşünüyordu, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını… Göz kapaklarını kapattı… Açtı… Donakaldı.
Kız yoktu. Salıncak boştu. İnanamadı, salıncağı elinden bıraktı hızlıca. Salıncak boşlukta sallandı, gürültüyle. Çevresine baktı şaşırmış, ıslak gözleriyle. “Korku”dan başka bir şey yoktu. Kız kaybolmuştu. Sanki yaşadığı her şey bir rüyaymış gibi, sanki gerçek değilmiş gibi… Nefes alıp verdikçe ağzından dumanlar çıkıyordu. Kendisini toplayıp kızı aramak için yola çıktı. Her yerde onu aradı, her yere baktı… Kendisini bulmak, kalbini bulmak için… Hiçbir yerde yoktu. Şaşkın bir şekilde yola çıktı. Yolun kenarında göğü delen, siyah bir bina vardı, kızın orada olabileceğini düşündü. Bu son şansıydı belki de onu bulmak için. Binaya doğru koştu, yağmura çarparak. İçeri girdi, çıkması gereken upuzun bir merdiven vardı. Bu, saatlerini alabilirdi, ama merdiveni çıkmaya başladı. Kızı kaybetmek istemiyordu, ona her şeyini vermişti çünkü. Saatlerce çıktı merdiveni, hiçbir şey düşünmeden. Son kata geldi. Simsiyahtı kat, basamakları çıktı. Sadece bir kapı vardı karşısında. Titreyen elini uzatıp kapıyı açtı… İçeride kimse yoktu, yalnızlığından başka. Yıkıldı. Pencerenin kenarına kadar gitti, umutsuzca; hala yağmur yağıyordu. Gözünden bir damla yaş aktı Vosviddin’in. Gözyaşı göğü delen binadan aşağıya doğru süzülmeye başladı. Yoldan geçen çocuk bir yağmur damlası yakalamak için elini kaldırdı… Gözyaşını yakaladı, iki eliyle tutarak kız arkadaşına verdi. Kız gülümsedi…
Yazan: Fırat Akyıldız


