”Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır..”
Mustafa Kemal Atatürk (1934)
Tarihte hiç bir insan, kumandan, yönetici yada bir lider yoktur ki, topraklarını işgale gelmiş askerleri bu sözlerle onurlandırsın. Temas ettiği her alandaki dehasının yanı sıra sonsuz merhameti ile sarf ettiği bu sözler, gördüğüm okuduğum her seferde beni ağlama noktasına getirir.
Mart 2018’de Çanakkale’de bir festival düzenlendi. Katıldım ama katılmaz olaydım. Binlerce insanın aynı anda bisiklet sürdüğü sürede tarihi yaşamak pek mümkün olmadı. Kendini performans turunda sanan hadsiz bisikletçiler ve bisiklet grupları sebebiyle Eceabat merkezden abideye hızlıca gidip geri döndük. Festival bitti. Mutsuzdum. Çünkü istediğimi alamadım. Dönüş yolunda kendime söz verdim. Bu böyle kalmayacak mutlaka yeniden gelecektim. Ancak ya yürüyerek yada bisikletle. Şans ki çok değer verdiğim bir ağabeyim Eceabat sınırlarında kendine bir arazi satın aldı. Bir kaç kez gidip çadır atıp, zihnimizi dinledik. Araçla Suvla ve Anafartalar bölgesinde gezintiler yaptık ama bisikletle ve yalnız olarak yapacağım bir bisiklet turunun hayali hasretle kavuruyordu ciğerimi. 29 Ekim haftası için yine kamp planı yapıldı. Tamamdır, vakit bu vakittir. Derhal araç kiralaması için rezervasyon yaptım. Alkolik cfd uzmanı (Computational Fluid Dynamics – Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği ) eski iş arkadaşım tipsiz Uğurcan’da plana dahil oldu. Sadece kamp kısmına ama. Ailesini ziyaret için Bingöl’e gidecek olan arkadaşımın arabasının boşa çıktığını duyunca derhal istedim. Sağolsun beni 500 TL’lik kiralama masrafından kurtardı. 2 sene önce 70-80 liraya kiralaya bildiğim araç şu zamanlarda 150 lira. 3.40 liraya alabildiğim mazot ise 6.40 lira. Ammaa ekonomi çoh iyi. Allah zeval vermesin.
Cuma akşamı iş çıkışı Uğurcan’ı alıp yola düştük. Selimpaşa dinlenme tesisinde ennfes menemen molasından sonra akşam 10 gibi Şarköy’e vardık. Evlat olsa sevilmez bir tipe sahip Uğurcan kardeşimin arkadaşı varmış, uğradık. Tura cumartesi sabah (27 Ekim) çıkacağım için gün doğarken arazide olmam lazım. Arazinin sahibi ağabeyim cumartesi gündüz vakitleri gelecek.
Konum: Akbaş Şehitliği Yakınları
Sabah 5 gibi uyanıp tekrar yola düştüm. 7:30 civarı araziye ulaştım ancak arabanın termostatı 3 derece diyordu. Çıkmadım içinden. Motoru dahi kapatmadım. 8 gibi güneş kendini gösterince 10 derecenin üstüne çıktı sıcaklık. Başlangıç noktam Yolağzı köyü. Uğrayacağım ilk konum, ülkenin kaderini değiştiren kararların alındığı Bigalı köyü.
Çadır attığımız nokta. Fotoğraf turdan bir gün sonra çekilmiştir.
Bigalı öncesi içinden geçtiğim Kumköy
Vakit henüz çok erken olduğundan köyde (Kumköy) pek insan bulamadım. Dolayısı ile kahvaltısız başladı gün.
Bu yazıdan gaz alıp aynı rotayı yol bisikletiniz ile takip etmek isterseniz, canınız biraz sıkılabilir. Görsel ziyafeti pek olmayan bu videoyu yazıya dahil etmemin sebebi asfaltın durumu paylaşmaktı. Pek asfalt denemez. Tamimiyle mucur.Tahmin ediyorum aşırı konforsuz ve lastik patlatmalı bir yolculuk olur.
Olmuyor arkadaş.Bu fotoğraf olayı telefonla olmuyor. Çok az yakınlaştırma yaptım.Detaylar berbat.
Kumköy’ü geçip şarap bağlarının arasından süzüldükten sonra yaklaşık 1.5 km’lik %10-15 eğitiminde rampa tırmandım. Hava sıcaklığı 3 derecen 20 dereceye fırladı. Fotoğrafta görülen manzaranın aşağısı Bigalı köyü.
Köy yolları olabildiğince bakımsız. Bir çok Trakya köyünde olduğu gibi. Köy girişinde mucur dahi yok. Meydana kadar çamurlu yol. Karın açlığı var ise köy girişinde (fotoğrafta görülen) bahçeli sakin mekan var. Kahvaltılık ve ızgara tarzı yiyecekler bulunabilir.
Köy meydanında muhabbeti güzel ağabeylerin takıldığı kıraathane var. İşleten ağabey ile sohbet ettik. Börek yiyorlardı, sağ olsunlar ikram ettiler. Börekten pay alan kediler pek paylaşmak istemedi ancak mideme bir şeyler girdi ufak tefek.Kıraathaneyi işleten ağabey köy hayvanları konusunda hassas. Kendisi ne yeyip içiyorsa paylaşıyor. Gösteriş budalası bir zengin gelip, hayvanlara bakamadığı konusunda çemkirmiş yakışıklı ağabeyime (Tanıştık ama ismini unuttum). Marketten saçma sapan sosisler alıp saçmış köyün sağına soluna. 2 gün açıkta bekleyen ve bozulan sosisleri yiyen tüm hayvanlar zehirlenmiş olacaklar ki 3-4 gün kaybolmuşlar ortadan. Kendisine mama göndereceğim konusunda söz verdim. İlgileneceğinden hiç şüphem yok.
Bir sonraki durak Kocadere. Turun genel planında Kocadere‘den sonra Kireçtepe ve Seddülbahir vardı. Ulaşım için kendi çıkardığım yolun yanı sıra ağabeylere danıştım. Benim çıkarttığım yolu temkinli bulmadılar. Kilitbahir‘den gitmemi ısrarla söylediler. İkinci bir alternatif olarak ta 57. Alayın, (Ruhları şad olsun) Ulu Önderin eşliğinde Conkbayır‘a yürüdükleri yolu tavsiye ettiler. Bu beni çok heyecanlandırdı ama planıma uymak istedim. Kendi belirlediğim rotaya itaat edecektim.
Köy kıraathanesine sırtınızı verip sağınızda bulunan sokağa girdiğinizde, 60 metre ileride sağda Atatürk Evi müzesi var. Kayıt edilmiş bir çok fotoğraf ve önemli notlar paylaşılmış.
Anafartalar Kumandanı, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Atatürk.
Miralay Mustafa Kemal Bey’in giysileri.
Bu fotoğraftaki hikayeyi okuduğumda çok etkilenmiştim. Ancak kaynağı belirtilmeyen bu tarz görseller beni hep kuşkulandırır. Sağdan soldan araklama görsele kestaneden yazı ekleyip insanları galyana getiren ve bundan büyük keyif alan kitleler var. Suvla koyunda ceyran eden Anafartalar muharebelerini bir buluta bağlayan zihniyet ile aynı fabrika mahsulüdür bunlar. Acı olan ise insanımızın buna ağır meyilli olmasıdır. Eceabat’a tur düzenleyenler firmaların rehberleri hala bu bulut olayını satar Türk insanına.
Bigalı köyünde, Atatürk evi müzesi haricinde gezilmesi gereken yerler var. Meydanda hepsine rahatlıkla ulaşılabilir. Bu kutsal topraklarda 100 yıl sonra bile hala savaş kalıntılarına rastlanabiliyor. Bir çok insan bulduğu kalıntıları müzeye bağışlamış.
Bigalı, Kocadere köyü arası asfalt durumu.
Çöp tenekelerinin ardında bırakılmış şanlı tarih.
Kocadere köyü, Conkbayırının hemen ardında bulunan bir köy. Bu nedenle muharebe sırasında sıhhiye bölgesi olarak kullanılmış. Tarihi değeri yüksek. Ancak tarihimizle böbürlenmeyi bildiğimiz kadar saygı duymayı da başarabilseydik manzara bu olmayacaktı. Bu denli kıymetli fotoğrafların çöp tenekelerinin ardında bırakılmasına nasıl izin verilmiş, köy halkı, yetkililer, ziyaretçiler buna nasıl kayıtsız kalmış aklım almadı. Bir kaç dakika izledim manzarayı. Büyük Anafarta şehitliğinin hali geldi gözümün önüne. Kocaderede karşılaştığım bu manzarayı kanıksamak kolaylaştı biranda.
Tepenin hemen ardı Conkbayırı.
Köy içerisinde dolaştım biraz. Terk edilmiş gibi ne meydanda ne köy kıraathanesinde kimseler yoktu. Vakitte dar. Yola devam.
Kocadere köyünden aşağıya Eceabat, Kabatepe yoluna indim. Daha önce belirlediğim yol Kabatepe yönünden kısa ilerleyişin ardından ayrılacak şekildeydi. Amaç Behramlıya uğramak ve orada adam akıllı bir şeyler yiyebilmek. Bu yol hakkında Bigalı köyünde uyarmışlardı. Hava yağmurlu olsaydı başıma büyük dert almış olurdum. Ancak hava güzel. Yol tam bir mtb yolu.
Kabatepe yolundan ayrıldıktan kısa bir süre sonra vaziyet. Tur boyunca en çok keyif aldığım zaman dilimi. Asfalttan uzakta, Selda Bağcan, rüzgar ve ben.
Bu turu yazıya dökmek için kolları sıvadığım andan itibaren fark ettim ki çektiğim tüm videolar kötü. Hiç bir estetiğe dikkat etmemişim. Müzikler ile video başlangıç bitişleri hiç uyumlu değil. Video uzunlukları yeterli değil. Yaşanılan anı okuyucuya/izleyiciye aktarmanın en iyi yolu video kayıtlar. Bende bu işi becerememişim. Sağlık olsun. Halledeceğiz zamanla.
Eceabat sınırlarında ciddi oranda üzümcülük yapılıyor. Sofralık üzüm yetiştiriliyor mu bilmiyorum ama üzümler genelde şarap yapımında kullanılıyor. Suvla bu bölgenin önemli şarap markalarından ve tadı oldukça başarılı.
Fotoğrafta görülen noktaya kadar yaklaşık bir buçuk saat patika yoldan ilerledim. Arazi ulaşımı için traktörler tarafından oluşturulmuş bir yol ve bu yolun google harita görünüyor olması şaşırtıcı.
Dağ bayır köy yollarında koyun keçi sürüsü gördüğümde biraz geriliyorum. Sürünün olduğu yerde mutlak bir çoban köpeği de vardır. Çoban köpeği gerçek anlamda korktuğum tek köpektir. Alanına girerseniz yada hayvanlara zarar vereceğinizi düşünürse, işiniz bitmiş demektir. Affı olmaz, Allah yarattı demez, pis dalar, kıtlar. Hayvanlara biraz yaklaşınca çobanı gördüm ve seslendim. Köpeklerin sakin olduğunu ve zarar vermeyeceğini seslendi. Yanına gittim. İki sohbet ettik. Çevrede yerleşim merkezleri olduğundan benim korktuğum çoban köpeği tipinden pek beslemiyor, barındırmıyorlar. Karnımın aç olduğunu ve Behramlı’ya gittiğimi söylediğimde Behramlı da bir şey bulamayacağımı Alçıtepe‘ye gitmemi söyledi. Mart 2018 de katıldığım Çanakkale bisiklet festivalinde Behramlıköyünden geçmiştik, hatırladım. Zaman darlığı sebebiyle planı değiştirdim. İstikamet Alçıtepe. Dağıl marş marş.
GoPro’dan çıkan ham dosyayı ne yaparsam yapayım Youtube’ye düzgün yükleyemedim. Mutlaka kalite kaybı yaşanıyor.
GoPro 4 Black
Tamamen taş ile inşa edilmiş harika evler. Yerleşim merkezlerinde çok çok uzak bir noktayım. Muhtemelen çevrede bulunan tarım arazileri için inşa edilmiş.Bağ evi gibi. Çok eski değiller ama yoğun emek verilmiş ve mimari olarak çok güzel görünüyorlardı. Böylece kendi hallerine bırakılmış olmaları üzücü. Taşeli platosundaki köyümde de eskiden evler arazilerden toplanan taşlarla yapılırmış. Onları hatırlattı.
Evet, manzarayı görünüyorsunuz. Anlatmaya gerek yok. Muhteşem.
Toprak o kadar güzel görünüyordu ki yol boyunca buralardan arazi satın alıp tarım (buğday yada nohut) işleri işle uğraşmak istedim. Çocukluğum köyde tarım işleri ile uğraşmakla geçti. Köy işlerini hiç sevmez ve işten devamlı kaytarmaya çalışırdım. İşten kaçmayı başarabildiğim günü akşamı eve döndüğümde okkalı bir dayak beni bekliyor olurdu. Anneciğim. Ellerin dert görmesin. İyi ki çocukluğumu seninle, köyde ve toprakla temas ederek geçirdim. Kısa süre önce başlayan akıllı telefon maceranda facebook’tan öteye geçip okumanı isterdim yazdıklarımı.
Binlerce Mehmet‘in kanı dökülen bu topraklarda artık plastikler hüküm sürüyor. Hepsi zirai ilaç şişesi.
Resimde siyah ok ile belirmiş olduğum 10 km lik mesafe tamamen toprak yol.bitiminde Kabatepe ile Alçıtepeulaşımını sağlayan yola bağlanılıyor. Asfalt son derece güzel. Yol bisikletine uygun. Ancak yola bağlandığım andan itibaren Behramlı,Alçıtepe kavşağına kadar yaklaşık %10 eğiminde yokuş. İdman yoksa bu yokuş kalp kırabilir.
Yaklaşık 40 km yol geldim ve hala kahvaltı yok. Stok sağlam olduğundan aç aç bu noktaya kadar pek sorun olmadı. Ancak bu tempoda biraz daha devam edersem kan şekerimin düşeceğini ve ilerleyemez pozisyona geleceğimi hissetmeye başladım. Kavşaktan sonra Alçıtepe’ye hafif inişli eğim var. Sallana sallana indim. Köyün girişinde sağda bir hastane var. Aslında gerçek bir hastane değil. Taş bina önüne kurulmuş sıhhiye çadırları var. Muharebe zamanı tedavi edilen askerleri sembolize eden mumyalar var. Bir çok insan, hatta turlar gelip ziyaret ediyorlar bu noktayı. Öğrendiğim kadarıyla bu noktada bir sıhhiye ekibi yokmuş. Burası bir film seti için kurulmuş.Telefonuma baktım, hiç fotoğrafını çekmemişim.
Alçıtepe köy meydanına geldim ki o da ne ! Burası Alçıtepe falan değil, Eminönü. Köy her santimetre karesi ile ticarethaneye dönmüş. Tarihi koklaya bileceğiniz hiç bir nokta yok. Lokantalar, kafeler, incik boncuk yada hediyelik eşya satan dükkanlar. Tam köy meydanında fırın tarzı bir işletme var. İsmini hatırlamıyorum ama hemen yanında içeriye ilerleyen bir sokak ve diğer yanında market var. 2 gözleme istedim. 1 tanesini yiyeceğim diğeri yanımda bulunsun. Gözlemeler geldi. İkisini de yedim. 2 tane daha istedim. Onlar yedek. Mekan sahipleri soğuk insanlar gibi görünseler de ricalarımı kırmadılar. Gayet samimi ve tatlı insanlar. Köye o kadar çok insan geliyor ki yorulmuşlar belli ki. Sordum burası hep böyle midir diye. Yazdan itibaren en sakin haliymiş bu. Sıcak dönemlerde yolda karşıdan karşıya geçemezsin dediler. Alçıtepe‘ye kadar geldiğim yolda yaşadığım sükuneti ve aldığım hazzı, buradaki kalabalık sömürmeye başladı. Dayanamadım. Kafamda kurdum. Gerekirse kara kışta gelirim Alçıtepeiçin. Ama şuan değil. Süddülbahir‘e saldım bisikleti.
Skew Bridge Mezarlığı
Skew Bridge Mezarlığı Kanlıdere bölgesinde ceyran muharebeler sırasında ölen ittifak askerleri için inşa edilmiş sembolik mezarlıktır. İsmini, dere üzerinde bulunan tahta köprüden almıştır. Ağırlıklı olarak İngiliz askerlerinin bulunduğu bir mezarlık. Ancak şunu belirtmeliyim ki, mezarlıklar konusunda ittifak ülkelerinin gösterdiği önem ve sahiplenme hassasiyetine saygı duymamak mümkün değil. Tur boyunca gördüğüm her mezarlık, istisnasız olarak belirtiyorum ki tertemiz ve çok bakımlıydı. İttifakların, özellikle Anzakların tarihe verdiği öneme karşılık Anafartalar şehitliğinin halini düşündüğümde kahroluyor insan.
Seddülbahir Ertuğrul Koyu – V Beach
1915 Çanakkale muharebelerinde ittifak kuvvetleri, boğaz sularında yaşadıkları hezimetin ardından 25 Nisan günü kara çıkarması harekatı başlattılar. Çıkarma yapacakları bölgeleri belirledikten sonra X Y Z V W S harfleri ile nitelendirdiler. İlk çıkarma yapılan bölgelerden biri olan Ertuğrul koyu, V beach olarak isimlendirilmişti ve tam olarak fotoğrafta görülen noktadan ayak bastılar.
1915 Ertuğrul Koyu – V beach
kaynak: canakkalemuharebeleri1915.com
25 Nisan günü sabah saatlerinde başlayan çıkarma esnasında, Ertuğrul koyunda düşmanı fotoğrafta görülen siperler içinde karşılayanlar Yahya Çavuş ve Mehmetleriydi. Muharebe zamanı sahilde bulunan setin arkasına saklanan ittifak askerleriyle Yahya Çavuşun askerleri arasında saatler süren çatışmalar devam etti.
Çanakkale muharebeleri bu toprakların en büyük destanıdır. Şunu önemle belirteyim ki bu yazının amacı tarihi eğitim vermek değil. Bu destanı basit bisiklet turu yazısına sıkıştırmaya çalışarak atalarıma saygısızlık yapamam. Haddim değil. Hiç kimsenin değil. Bu düşünce ile gün gün yer yer savaşı anlatmaya çalışmak yerine, fotoğraflarıma istediğim tarihi hissiyatı yükleyebilecek küçük bilgileri ekleyerek yazımı tamamlayacağım.
Detaylı bir görsel sunu istenirse TRT Haber’de yayınlanan belgesel izlenebilir.
İlyas baba tepesi ve İlyas baba feneri
Cape Helles Memorial – Helles Anıtı
Helles anıtı, ittifakların en yarımada da bulunan en büyük anıtı. Gelibolu muharebeleri ve muharebelerde ölen, mezarları belli olmayan askerler için dikilmiş anıttır.
Seddülbahir
Alçıtepe‘den Seddülbahir‘e abide yönündeki yoldan ulaştım. Dönüş içinde Saros tarafındaki arka yolu kullandım. Bu yol hem çok sakin hemde görsel ziyafeti oldukça yüksekti.
Uzaklardan Seddülbahir
Gökçeada
Arka yoldan Kireçtepe’ye
Video süresince duyulan vıyaklama sesi benim derdi bitmeyen Avid frenlerim. 3 bisiklet aldım. Hepsinin frenleri Avid idi ve hepsinde aynı sıkıntıyı yaşadım. Sürekli ayar çekmek gerekiyor. Aksi halde sürtme sesi video kayıtlara girecek seviyeye ulaşıyor. Uzun yolda çok can sıkıyor. Bu konuda Shimano sistemler daha başarılı.
Arka yoldan tekrar Alçıtepe‘ye çıkarken, at arabalarına binmiş 2.5 km/s hızla ilerleyen orta yaşlarda karı koca ile tanıştım. Keyifleri o kadar yerinde ki gülüşe gülüşe evlerine dönüyorlardı. Seddülbahir ve Alçıtepe‘de zeytinle uğraşıyorlar. Onlarda zeytin bahçelerinden dönüyorlarmış. Köye varıncaya dek muhabbet ettik yolda. Eve çay içmeye davet ettiler ama zaman yoktu. Ağabeyin ismini almıştım uğrarım yanlarına daha sonra düşüncesiyle. Not almadım. Daha sonrada unuttum. Onları yolda ilk gördüğümde arkalarından fotoğraflarını çekmiştim. Onu da bulamadım. O hallerini paylaşamadığım için üzüldüm gerçekten.
Geldiğim yoldan, toprak yola dönmeden Kabatepe‘ye doğru yola düştüm. Sanırım saat 17:00 doğru yaklaşıyordu. Sabah 8 den itibaren toplamda 50 km yol almıştım bu noktaya kadar. Buradan daha 45 km yol var önümde ve saat 17 civarı. Karanlığa kalacağım kesinleşti. Karanlıkla aram pek iyi olmadığından gerilmeye başlamıştım.
Alçıtepe yönündeki kalp kıran yokuş, dönüş yolunda güldürdü.
Kabatepe Limanı
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır..”
Mustafa Kemal Atatürk (1934)
Tarihte hiç bir insan, kumandan, yönetici yada bir lider yoktur ki, topraklarını işgale gelmiş askerleri bu sözlerle onurlandırsın. Temas ettiği her alandaki dehasının yanı sıra sonsuz merhameti ile sarf ettiği bu sözler, gördüğüm okuduğum her seferde beni ağlama noktasına getirir.
Mart 2018’de Çanakkale’de bir festival düzenlendi. Katıldım ama katılmaz olaydım. Binlerce insanın aynı anda bisiklet sürdüğü sürede tarihi yaşamak pek mümkün olmadı. Kendini performans turunda sanan hadsiz bisikletçiler ve bisiklet grupları sebebiyle Eceabat merkezden abideye hızlıca gidip geri döndük. Festival bitti. Mutsuzdum. Çünkü istediğimi alamadım. Dönüş yolunda kendime söz verdim. Bu böyle kalmayacak mutlaka yeniden gelecektim. Ancak ya yürüyerek yada bisikletle. Şans ki çok değer verdiğim bir ağabeyim Eceabat sınırlarında kendine bir arazi satın aldı. Bir kaç kez gidip çadır atıp, zihnimizi dinledik. Araçla Suvla ve Anafartalar bölgesinde gezintiler yaptık ama bisikletle ve yalnız olarak yapacağım bir bisiklet turunun hayali hasretle kavuruyordu ciğerimi. 29 Ekim haftası için yine kamp planı yapıldı. Tamamdır, vakit bu vakittir. Derhal araç kiralaması için rezervasyon yaptım. Alkolik cfd uzmanı (Computational Fluid Dynamics – Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği ) eski iş arkadaşım tipsiz Uğurcan’da plana dahil oldu. Sadece kamp kısmına ama. Ailesini ziyaret için Bingöl’e gidecek olan arkadaşımın arabasının boşa çıktığını duyunca derhal istedim. Sağolsun beni 500 TL’lik kiralama masrafından kurtardı. 2 sene önce 70-80 liraya kiralaya bildiğim araç şu zamanlarda 150 lira. 3.40 liraya alabildiğim mazot ise 6.40 lira. Ammaa ekonomi çoh iyi. Allah zeval vermesin.
Cuma akşamı iş çıkışı Uğurcan’ı alıp yola düştük. Selimpaşa dinlenme tesisinde ennfes menemen molasından sonra akşam 10 gibi Şarköy’e vardık. Evlat olsa sevilmez bir tipe sahip Uğurcan kardeşimin arkadaşı varmış, uğradık. Tura cumartesi sabah (27 Ekim) çıkacağım için gün doğarken arazide olmam lazım. Arazinin sahibi ağabeyim cumartesi gündüz vakitleri gelecek.
Konum: Akbaş Şehitliği Yakınları
Sabah 5 gibi uyanıp tekrar yola düştüm. 7:30 civarı araziye ulaştım ancak arabanın termostatı 3 derece diyordu. Çıkmadım içinden. Motoru dahi kapatmadım. 8 gibi güneş kendini gösterince 10 derecenin üstüne çıktı sıcaklık. Başlangıç noktam Yolağzı köyü. Uğrayacağım ilk konum, ülkenin kaderini değiştiren kararların alındığı Bigalı köyü.
Çadır attığımız nokta. Fotoğraf turdan bir gün sonra çekilmiştir.
Bigalı öncesi içinden geçtiğim Kumköy
Vakit henüz çok erken olduğundan köyde (Kumköy) pek insan bulamadım. Dolayısı ile kahvaltısız başladı gün.
Bu yazıdan gaz alıp aynı rotayı yol bisikletiniz ile takip etmek isterseniz, canınız biraz sıkılabilir. Görsel ziyafeti pek olmayan bu videoyu yazıya dahil etmemin sebebi asfaltın durumu paylaşmaktı. Pek asfalt denemez. Tamimiyle mucur.Tahmin ediyorum aşırı konforsuz ve lastik patlatmalı bir yolculuk olur.
Olmuyor arkadaş.Bu fotoğraf olayı telefonla olmuyor. Çok az yakınlaştırma yaptım.Detaylar berbat.
Kumköy’ü geçip şarap bağlarının arasından süzüldükten sonra yaklaşık 1.5 km’lik %10-15 eğitiminde rampa tırmandım. Hava sıcaklığı 3 derecen 20 dereceye fırladı. Fotoğrafta görülen manzaranın aşağısı Bigalı köyü.
Köy yolları olabildiğince bakımsız. Bir çok Trakya köyünde olduğu gibi. Köy girişinde mucur dahi yok. Meydana kadar çamurlu yol. Karın açlığı var ise köy girişinde (fotoğrafta görülen) bahçeli sakin mekan var. Kahvaltılık ve ızgara tarzı yiyecekler bulunabilir.
Köy meydanında muhabbeti güzel ağabeylerin takıldığı kıraathane var. İşleten ağabey ile sohbet ettik. Börek yiyorlardı, sağ olsunlar ikram ettiler. Börekten pay alan kediler pek paylaşmak istemedi ancak mideme bir şeyler girdi ufak tefek.Kıraathaneyi işleten ağabey köy hayvanları konusunda hassas. Kendisi ne yeyip içiyorsa paylaşıyor. Gösteriş budalası bir zengin gelip, hayvanlara bakamadığı konusunda çemkirmiş yakışıklı ağabeyime (Tanıştık ama ismini unuttum). Marketten saçma sapan sosisler alıp saçmış köyün sağına soluna. 2 gün açıkta bekleyen ve bozulan sosisleri yiyen tüm hayvanlar zehirlenmiş olacaklar ki 3-4 gün kaybolmuşlar ortadan. Kendisine mama göndereceğim konusunda söz verdim. İlgileneceğinden hiç şüphem yok.
Bir sonraki durak Kocadere. Turun genel planında Kocadere‘den sonra Kireçtepe ve Seddülbahir vardı. Ulaşım için kendi çıkardığım yolun yanı sıra ağabeylere danıştım. Benim çıkarttığım yolu temkinli bulmadılar. Kilitbahir‘den gitmemi ısrarla söylediler. İkinci bir alternatif olarak ta 57. Alayın, (Ruhları şad olsun) Ulu Önderin eşliğinde Conkbayır‘a yürüdükleri yolu tavsiye ettiler. Bu beni çok heyecanlandırdı ama planıma uymak istedim. Kendi belirlediğim rotaya itaat edecektim.
Köy kıraathanesine sırtınızı verip sağınızda bulunan sokağa girdiğinizde, 60 metre ileride sağda Atatürk Evi müzesi var. Kayıt edilmiş bir çok fotoğraf ve önemli notlar paylaşılmış.
Anafartalar Kumandanı, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Atatürk.
Miralay Mustafa Kemal Bey’in giysileri.
Bu fotoğraftaki hikayeyi okuduğumda çok etkilenmiştim. Ancak kaynağı belirtilmeyen bu tarz görseller beni hep kuşkulandırır. Sağdan soldan araklama görsele kestaneden yazı ekleyip insanları galyana getiren ve bundan büyük keyif alan kitleler var. Suvla koyunda ceyran eden Anafartalar muharebelerini bir buluta bağlayan zihniyet ile aynı fabrika mahsulüdür bunlar. Acı olan ise insanımızın buna ağır meyilli olmasıdır. Eceabat’a tur düzenleyenler firmaların rehberleri hala bu bulut olayını satar Türk insanına.
Bigalı köyünde, Atatürk evi müzesi haricinde gezilmesi gereken yerler var. Meydanda hepsine rahatlıkla ulaşılabilir. Bu kutsal topraklarda 100 yıl sonra bile hala savaş kalıntılarına rastlanabiliyor. Bir çok insan bulduğu kalıntıları müzeye bağışlamış.
Çöp tenekelerinin ardında bırakılmış şanlı tarih.
Kocadere köyü, Conkbayırının hemen ardında bulunan bir köy. Bu nedenle muharebe sırasında sıhhiye bölgesi olarak kullanılmış. Tarihi değeri yüksek. Ancak tarihimizle böbürlenmeyi bildiğimiz kadar saygı duymayı da başarabilseydik manzara bu olmayacaktı. Bu denli kıymetli fotoğrafların çöp tenekelerinin ardında bırakılmasına nasıl izin verilmiş, köy halkı, yetkililer, ziyaretçiler buna nasıl kayıtsız kalmış aklım almadı. Bir kaç dakika izledim manzarayı. Büyük Anafarta şehitliğinin hali geldi gözümün önüne. Kocaderede karşılaştığım bu manzarayı kanıksamak kolaylaştı biranda.
Tepenin hemen ardı Conkbayırı.
Köy içerisinde dolaştım biraz. Terk edilmiş gibi ne meydanda ne köy kıraathanesinde kimseler yoktu. Vakitte dar. Yola devam.
Kocadere köyünden aşağıya Eceabat, Kabatepe yoluna indim. Daha önce belirlediğim yol Kabatepe yönünden kısa ilerleyişin ardından ayrılacak şekildeydi. Amaç Behramlıya uğramak ve orada adam akıllı bir şeyler yiyebilmek. Bu yol hakkında Bigalı köyünde uyarmışlardı. Hava yağmurlu olsaydı başıma büyük dert almış olurdum. Ancak hava güzel. Yol tam bir mtb yolu.
Bu turu yazıya dökmek için kolları sıvadığım andan itibaren fark ettim ki çektiğim tüm videolar kötü. Hiç bir estetiğe dikkat etmemişim. Müzikler ile video başlangıç bitişleri hiç uyumlu değil. Video uzunlukları yeterli değil. Yaşanılan anı okuyucuya/izleyiciye aktarmanın en iyi yolu video kayıtlar. Bende bu işi becerememişim. Sağlık olsun. Halledeceğiz zamanla.
Eceabat sınırlarında ciddi oranda üzümcülük yapılıyor. Sofralık üzüm yetiştiriliyor mu bilmiyorum ama üzümler genelde şarap yapımında kullanılıyor. Suvla bu bölgenin önemli şarap markalarından ve tadı oldukça başarılı.
Fotoğrafta görülen noktaya kadar yaklaşık bir buçuk saat patika yoldan ilerledim. Arazi ulaşımı için traktörler tarafından oluşturulmuş bir yol ve bu yolun google harita görünüyor olması şaşırtıcı.
Dağ bayır köy yollarında koyun keçi sürüsü gördüğümde biraz geriliyorum. Sürünün olduğu yerde mutlak bir çoban köpeği de vardır. Çoban köpeği gerçek anlamda korktuğum tek köpektir. Alanına girerseniz yada hayvanlara zarar vereceğinizi düşünürse, işiniz bitmiş demektir. Affı olmaz, Allah yarattı demez, pis dalar, kıtlar. Hayvanlara biraz yaklaşınca çobanı gördüm ve seslendim. Köpeklerin sakin olduğunu ve zarar vermeyeceğini seslendi. Yanına gittim. İki sohbet ettik. Çevrede yerleşim merkezleri olduğundan benim korktuğum çoban köpeği tipinden pek beslemiyor, barındırmıyorlar. Karnımın aç olduğunu ve Behramlı’ya gittiğimi söylediğimde Behramlı da bir şey bulamayacağımı Alçıtepe‘ye gitmemi söyledi. Mart 2018 de katıldığım Çanakkale bisiklet festivalinde Behramlıköyünden geçmiştik, hatırladım. Zaman darlığı sebebiyle planı değiştirdim. İstikamet Alçıtepe. Dağıl marş marş.
GoPro’dan çıkan ham dosyayı ne yaparsam yapayım Youtube’ye düzgün yükleyemedim. Mutlaka kalite kaybı yaşanıyor.
GoPro 4 Black
Tamamen taş ile inşa edilmiş harika evler. Yerleşim merkezlerinde çok çok uzak bir noktayım. Muhtemelen çevrede bulunan tarım arazileri için inşa edilmiş.Bağ evi gibi. Çok eski değiller ama yoğun emek verilmiş ve mimari olarak çok güzel görünüyorlardı. Böylece kendi hallerine bırakılmış olmaları üzücü. Taşeli platosundaki köyümde de eskiden evler arazilerden toplanan taşlarla yapılırmış. Onları hatırlattı.
Evet, manzarayı görünüyorsunuz. Anlatmaya gerek yok. Muhteşem.
Toprak o kadar güzel görünüyordu ki yol boyunca buralardan arazi satın alıp tarım (buğday yada nohut) işleri işle uğraşmak istedim. Çocukluğum köyde tarım işleri ile uğraşmakla geçti. Köy işlerini hiç sevmez ve işten devamlı kaytarmaya çalışırdım. İşten kaçmayı başarabildiğim günü akşamı eve döndüğümde okkalı bir dayak beni bekliyor olurdu. Anneciğim. Ellerin dert görmesin. İyi ki çocukluğumu seninle, köyde ve toprakla temas ederek geçirdim. Kısa süre önce başlayan akıllı telefon maceranda facebook’tan öteye geçip okumanı isterdim yazdıklarımı.
Binlerce Mehmet‘in kanı dökülen bu topraklarda artık plastikler hüküm sürüyor. Hepsi zirai ilaç şişesi.
Resimde siyah ok ile belirmiş olduğum 10 km lik mesafe tamamen toprak yol.bitiminde Kabatepe ile Alçıtepeulaşımını sağlayan yola bağlanılıyor. Asfalt son derece güzel. Yol bisikletine uygun. Ancak yola bağlandığım andan itibaren Behramlı,Alçıtepe kavşağına kadar yaklaşık %10 eğiminde yokuş. İdman yoksa bu yokuş kalp kırabilir.
Yaklaşık 40 km yol geldim ve hala kahvaltı yok. Stok sağlam olduğundan aç aç bu noktaya kadar pek sorun olmadı. Ancak bu tempoda biraz daha devam edersem kan şekerimin düşeceğini ve ilerleyemez pozisyona geleceğimi hissetmeye başladım. Kavşaktan sonra Alçıtepe’ye hafif inişli eğim var. Sallana sallana indim. Köyün girişinde sağda bir hastane var. Aslında gerçek bir hastane değil. Taş bina önüne kurulmuş sıhhiye çadırları var. Muharebe zamanı tedavi edilen askerleri sembolize eden mumyalar var. Bir çok insan, hatta turlar gelip ziyaret ediyorlar bu noktayı. Öğrendiğim kadarıyla bu noktada bir sıhhiye ekibi yokmuş. Burası bir film seti için kurulmuş.Telefonuma baktım, hiç fotoğrafını çekmemişim.
Alçıtepe köy meydanına geldim ki o da ne ! Burası Alçıtepe falan değil, Eminönü. Köy her santimetre karesi ile ticarethaneye dönmüş. Tarihi koklaya bileceğiniz hiç bir nokta yok. Lokantalar, kafeler, incik boncuk yada hediyelik eşya satan dükkanlar. Tam köy meydanında fırın tarzı bir işletme var. İsmini hatırlamıyorum ama hemen yanında içeriye ilerleyen bir sokak ve diğer yanında market var. 2 gözleme istedim. 1 tanesini yiyeceğim diğeri yanımda bulunsun. Gözlemeler geldi. İkisini de yedim. 2 tane daha istedim. Onlar yedek. Mekan sahipleri soğuk insanlar gibi görünseler de ricalarımı kırmadılar. Gayet samimi ve tatlı insanlar. Köye o kadar çok insan geliyor ki yorulmuşlar belli ki. Sordum burası hep böyle midir diye. Yazdan itibaren en sakin haliymiş bu. Sıcak dönemlerde yolda karşıdan karşıya geçemezsin dediler. Alçıtepe‘ye kadar geldiğim yolda yaşadığım sükuneti ve aldığım hazzı, buradaki kalabalık sömürmeye başladı. Dayanamadım. Kafamda kurdum. Gerekirse kara kışta gelirim Alçıtepeiçin. Ama şuan değil. Süddülbahir‘e saldım bisikleti.
Skew Bridge Mezarlığı
Skew Bridge Mezarlığı Kanlıdere bölgesinde ceyran muharebeler sırasında ölen ittifak askerleri için inşa edilmiş sembolik mezarlıktır. İsmini, dere üzerinde bulunan tahta köprüden almıştır. Ağırlıklı olarak İngiliz askerlerinin bulunduğu bir mezarlık. Ancak şunu belirtmeliyim ki, mezarlıklar konusunda ittifak ülkelerinin gösterdiği önem ve sahiplenme hassasiyetine saygı duymamak mümkün değil. Tur boyunca gördüğüm her mezarlık, istisnasız olarak belirtiyorum ki tertemiz ve çok bakımlıydı. İttifakların, özellikle Anzakların tarihe verdiği öneme karşılık Anafartalar şehitliğinin halini düşündüğümde kahroluyor insan.
Seddülbahir Ertuğrul Koyu – V Beach
1915 Çanakkale muharebelerinde ittifak kuvvetleri, boğaz sularında yaşadıkları hezimetin ardından 25 Nisan günü kara çıkarması harekatı başlattılar. Çıkarma yapacakları bölgeleri belirledikten sonra X Y Z V W S harfleri ile nitelendirdiler. İlk çıkarma yapılan bölgelerden biri olan Ertuğrul koyu, V beach olarak isimlendirilmişti ve tam olarak fotoğrafta görülen noktadan ayak bastılar.
1915 Ertuğrul Koyu – V beach
kaynak: canakkalemuharebeleri1915.com
25 Nisan günü sabah saatlerinde başlayan çıkarma esnasında, Ertuğrul koyunda düşmanı fotoğrafta görülen siperler içinde karşılayanlar Yahya Çavuş ve Mehmetleriydi. Muharebe zamanı sahilde bulunan setin arkasına saklanan ittifak askerleriyle Yahya Çavuşun askerleri arasında saatler süren çatışmalar devam etti.
Çanakkale muharebeleri bu toprakların en büyük destanıdır. Şunu önemle belirteyim ki bu yazının amacı tarihi eğitim vermek değil. Bu destanı basit bisiklet turu yazısına sıkıştırmaya çalışarak atalarıma saygısızlık yapamam. Haddim değil. Hiç kimsenin değil. Bu düşünce ile gün gün yer yer savaşı anlatmaya çalışmak yerine, fotoğraflarıma istediğim tarihi hissiyatı yükleyebilecek küçük bilgileri ekleyerek yazımı tamamlayacağım.
İlyas baba tepesi ve İlyas baba feneri
Cape Helles Memorial – Helles Anıtı
Helles anıtı, ittifakların en yarımada da bulunan en büyük anıtı. Gelibolu muharebeleri ve muharebelerde ölen, mezarları belli olmayan askerler için dikilmiş anıttır.
Seddülbahir
Alçıtepe‘den Seddülbahir‘e abide yönündeki yoldan ulaştım. Dönüş içinde Saros tarafındaki arka yolu kullandım. Bu yol hem çok sakin hemde görsel ziyafeti oldukça yüksekti.
Uzaklardan Seddülbahir
Gökçeada
Arka yoldan Kireçtepe’ye
Video süresince duyulan vıyaklama sesi benim derdi bitmeyen Avid frenlerim. 3 bisiklet aldım. Hepsinin frenleri Avid idi ve hepsinde aynı sıkıntıyı yaşadım. Sürekli ayar çekmek gerekiyor. Aksi halde sürtme sesi video kayıtlara girecek seviyeye ulaşıyor. Uzun yolda çok can sıkıyor. Bu konuda Shimano sistemler daha başarılı.
Arka yoldan tekrar Alçıtepe‘ye çıkarken, at arabalarına binmiş 2.5 km/s hızla ilerleyen orta yaşlarda karı koca ile tanıştım. Keyifleri o kadar yerinde ki gülüşe gülüşe evlerine dönüyorlardı. Seddülbahir ve Alçıtepe‘de zeytinle uğraşıyorlar. Onlarda zeytin bahçelerinden dönüyorlarmış. Köye varıncaya dek muhabbet ettik yolda. Eve çay içmeye davet ettiler ama zaman yoktu. Ağabeyin ismini almıştım uğrarım yanlarına daha sonra düşüncesiyle. Not almadım. Daha sonrada unuttum. Onları yolda ilk gördüğümde arkalarından fotoğraflarını çekmiştim. Onu da bulamadım. O hallerini paylaşamadığım için üzüldüm gerçekten.
Geldiğim yoldan, toprak yola dönmeden Kabatepe‘ye doğru yola düştüm. Sanırım saat 17:00 doğru yaklaşıyordu. Sabah 8 den itibaren toplamda 50 km yol almıştım bu noktaya kadar. Buradan daha 45 km yol var önümde ve saat 17 civarı. Karanlığa kalacağım kesinleşti. Karanlıkla aram pek iyi olmadığından gerilmeye başlamıştım.
Alçıtepe yönündeki kalp kıran yokuş, dönüş yolunda güldürdü.
Kabatepe Limanı