semir karabulut
Daimi Üye
- Kayıt
- 30 Nisan 2010
- Mesaj
- 341
- Tepki
- 285
- Yaş
- 42
- Şehir
- İzmir
- Bisiklet
- Cannondale
Bayram tatili vesilesiyle, Hanım'ın da memleketi olması bahanesiyle, doğasına aşık olduğum Doğu Karadeniz'e gidip kendimce birkaç tur yaptım. Birisi de bu.
Sabah 7:00 gibi Rize'nin Pazar İlçesi'nden yola çıkıp Karadeniz Sahil Yolu boyunca 135-140 nabızla sakin sakin pedallayarak Hopa'ya kadar geldim. Yol boyunca çok düşük yoğunluklu trafik ve kuzeydoğudan esen çok hafif karşı/çapraz rüzgar dışında herhangi bir şey olmadı.
Amacım Hopa'da bir soğuk kahve molası verip, Hopa'yı Borçka'ya bağlayan Cankurtaran Geçidi'ni (Rakım: 690) öyle çıkmaktı, ama kendimi iyi hissettiğimden ve rüzgarı arka-çaprazıma aldığımdan, hiç durmadan Borçka'ya kadar devam ettim. Yol boyunca korna çalanlar ve selam verenle, Cankurtaran Geçidi'nin en yüksek noktasındaki polis merkezinin Alman Kurdu cinsi köpeğinin saldırması dışında yine herhangi bir olay olmadı. Manzaralar tabi ki güzeldi. Sarp dağlar, yemyeşil vadiler ve yüksek rakımları örten sis/bulut kümeleri... Maksimum 160 nabızla sakin ama ciddi bir şekilde tırmandım. Nitekim, önümde 22 km uzunluğunda, ortalama eğimi ~%8 olan ve tepe noktası 1840 metredeki Macahel Geçidi tırmanışını da düşünerek, zirvede pek oyalanmayıp Borçka'ya kadar uzun ve temkinli bir iniş yaptım [Bu arada geçide herhangi bir isim verilmemiş. Rakım falan da yazmıyor. Bunlar Strava verileri. Geçidin ismini de ben vermiş oldum
].
Borça'da gördüğüm ilk petrole girip soğuk kahvemi de içtikten sonra yine fazla oyalanmadan Çoruh Nehri boyunca uzanan yoluma devam ettim. Bu birkaç kilometrelik yol boyunca, HES falan yapımı için doğa katliamına girişmiş iş makineleri dışında yine pek bir şey yoktu. Yalnız şu vardı: hava ısınmaya başlamıştı !
Hava hazır ısınmışken, yol doğuya dönüp irtifa artmaya başladı. Türkçesi: 22 km'lik yokuş başladı
Yokuşun başında eğim %8-10 arası değerlerle çok sertti ve asfalt kalitesi de çok düşüktü. Aslında asfalt falan da yoktu. Mıcır üzerine zift dökülmüş o kadar. Birkaç kez durup geri dönmeyi düşünsem de, kendime yediremeyip devam ettim. Yol boyunca hava o kadar sıcaktı ki, 1500'lü rakımlara kadar, yola dökülmüş zift eriyerek baloncuklar oluşturmuştu. Neyse ki bölgenin coğrafyası ve bitki örtüsünün de yardımıyla, yolda bol bol gölgelik alan ve soğuk akan çeşme vardı. İşte öyle böyle yaklaşık 2 saat 45 dakikalık bol molalı tırmanıştan sonra zirveye vardım. Zirvede birkaç fotoğraf çektikten sonra da yine 15-20 km'lik temkinli bir inişle [Asfalt Erimesi'] Camili Köyü'ne vardım. Zaman kısıtı ve vücudu soğutup olduğum yerde kalakalma korkusu sebebiyle çok fazla fotoğraf çekemedim. Fotoğraflar, ek açıklamalar ve Strava linki aşağıdadır.
Not: Tur boyunca bana eşimin kuzeni arabayla eşlik etti. Yol boyunca tükettiğim suları, enerji barlarını, soğuk kahveleri, kolaları ve bisiklet yedek parça ve tamirat aletlerini falan taşıdı. Yeri geldi fotoğraf ve video çekti. Zaten bölgeyi bilenler, böyle bir turun yalnız başına yapılmasının sakıncalarını da bilirler. Öyle ki belirli bir rakımdan sonra yol öyle ıssızlaşıyor ki. Yol boyunca sadece koyun/keçi sürüleriyle karşılaşıyorsunuz. Şanslıysanız başlarında çoban oluyor ve köpek falan varsa tutuyor. Bunun dışına ayı ve domuz da bol. Bunlarla karşılaşmak istemezsiniz
Bahsettiğim 22 km'lik yokuşun ilk kilometreler. Asfalt kalitesi doğanın güzelliğiyle tezat oluşturuyor. Sağda solda köy evleri ve yer yer kahvaltı falan veren restoran gibi işletmeler var.
İlk molam. Solda kabarcık kabarcık görülen bitki çay. Aslında bu bölgede çok fazla çay yok ama yer yer görülebiliyor.
Tahminen 1200 rakımdayım. Yolun solundaki çay ocağı bakkal karışımı dükkanın sahibi bol bol aklımdan şüphe eden cümleler kuruyor. Çeşmesinden akan su da resmen ateş gibi. Yine de bol şans ve iyi dileklerle uğurluyor.

Artık 1500 rakımlardayız. Ortalık ıssız ve geçidin zirvesine doğru sis inmeye başladı.
Ve Macahel Geçidi (Rakım 1840). Yanımdaki eşimin kuzeni. O yayla senin bu yayla benim gezen bir doğa aşığı. Hakiki Laz
Burası Macahel. Aslında Camili Köyü. Bölgenin genel ismi Macahel. Bölgede bulunan ve nüfusu çoğunlukla Gürcü olan 18 adet köy için, 1921 yılında yapılan referandum sonucu, köylerin 6'sı Türkiye, 12'si Gürcistan (O zamanki Rusya) tarafında kalmayı seçmiş. Yöre halkı kendi arasında Gürcüce konuşuyor. Geçimlerini genellikle arıcılıkla sağlıyorlar. Bölge soyu tükenmekte olan Kafkas Arısı'na ev sahipliği yapıyor. Unesco tarafından biyosfer rezerv alanı ilan edilmiş ve bu konuda Türkiye'de tek. Fotoğrafın sağ tarafında kalan çamlık bölge Gürcistan sınırları içinde.
Sınırda herhangi bir tel örgü ya da karakol yok. Gördüğünüz gibi sol bacağımı Gürcistan tarafına rahatlıkla sokuyorum
Köylülerin anlattığına göre pek sınır devriyesi de yok. Ara sıra yalandan gelip bakıyorlarmış. Bölgeye daha önce giriş çıkış asker kontrolünde yapılıyormuş. Öyle herkesi almıyorlarmış. Hatta bir sağlık durumu ya da kriminal bir vakada, bölge sakinleri sınırın Gürcistan tarafına geçip Batum üzerinden Hopa ya da işte Borçka'ya gidebiliyorlarmış.
Anlattıklarına göre bölge yılın yaklaşık 6 ayı kar altında. Özellikle kışın ulaşım çok zor. Aslında gene olarak ulaşım çok zor olduğundan, özellikle İstabullu, kendilerine çalıştıkları şirket tarafından tahsis edilmiş Renault Fluence ya da Ford Focus'lu plaza zırtlanları ya da günübirlikçiler tarafından istila edilmemiş. Zaten bölgenin en büyük özelliği olan biyosfer rezerv alanı olması [flora fauna, endemik türler, hava kalitesi ve temizliği...], öyle çıplak gözle anlaşılabilecek bir şey değil. Yani ilk bakışta klasik Doğu Karadeniz manzaraları görülüyor. Bu yüzden de henüz bir turizm baskısı yok. Araplar tarafından da henüz keşfedilmemiş. Sadece devletin ve büyük inşaat şirketlerinin bölgedeki akarsular üzerine HES kurma hevesi var. O konuda da bölge sakinleri ellerinden geldiğince karşı duruyorlar ama nereye kadar bilinmez... Yine anlatılanlara göre, orman idaresi bölgede traşlama yapmayı denemiş ama traşlama yapılan alanlarda tekrar ağaç yetişmemiş. Bunun sebebi de bölgenin uzun süre kar örtüsü altında kalmasıymış. Yani Macahel'de doğaya hiç dokunulmaması gerekiyor.
Burası da bize çok cüzi bir fiyatla ziyafet veren ve yine bölgenin meşhur ballarından temin eden Avni Amca'nın kovanlarının bir kısmının bulunduğu yer. Öyle yani çok fazla bir şey anlatmıyor. Soldakiler kovan. En arkadaki Avni Amca. Ortadaki bizim kuzen. Odunlar falan far.
Çok acele ve baştansağma bir yazı oldu. Ancak şunu eklemem gerekiyor. Karadeniz bölgesi, özellikle bölgenin doğusu, bisiklet tutkunları tarafından keşfedilmeyi bekliyor. Gidin binin.
Bu da Strava kaydı: (link)
Sabah 7:00 gibi Rize'nin Pazar İlçesi'nden yola çıkıp Karadeniz Sahil Yolu boyunca 135-140 nabızla sakin sakin pedallayarak Hopa'ya kadar geldim. Yol boyunca çok düşük yoğunluklu trafik ve kuzeydoğudan esen çok hafif karşı/çapraz rüzgar dışında herhangi bir şey olmadı.
Amacım Hopa'da bir soğuk kahve molası verip, Hopa'yı Borçka'ya bağlayan Cankurtaran Geçidi'ni (Rakım: 690) öyle çıkmaktı, ama kendimi iyi hissettiğimden ve rüzgarı arka-çaprazıma aldığımdan, hiç durmadan Borçka'ya kadar devam ettim. Yol boyunca korna çalanlar ve selam verenle, Cankurtaran Geçidi'nin en yüksek noktasındaki polis merkezinin Alman Kurdu cinsi köpeğinin saldırması dışında yine herhangi bir olay olmadı. Manzaralar tabi ki güzeldi. Sarp dağlar, yemyeşil vadiler ve yüksek rakımları örten sis/bulut kümeleri... Maksimum 160 nabızla sakin ama ciddi bir şekilde tırmandım. Nitekim, önümde 22 km uzunluğunda, ortalama eğimi ~%8 olan ve tepe noktası 1840 metredeki Macahel Geçidi tırmanışını da düşünerek, zirvede pek oyalanmayıp Borçka'ya kadar uzun ve temkinli bir iniş yaptım [Bu arada geçide herhangi bir isim verilmemiş. Rakım falan da yazmıyor. Bunlar Strava verileri. Geçidin ismini de ben vermiş oldum
Borça'da gördüğüm ilk petrole girip soğuk kahvemi de içtikten sonra yine fazla oyalanmadan Çoruh Nehri boyunca uzanan yoluma devam ettim. Bu birkaç kilometrelik yol boyunca, HES falan yapımı için doğa katliamına girişmiş iş makineleri dışında yine pek bir şey yoktu. Yalnız şu vardı: hava ısınmaya başlamıştı !
Hava hazır ısınmışken, yol doğuya dönüp irtifa artmaya başladı. Türkçesi: 22 km'lik yokuş başladı
Not: Tur boyunca bana eşimin kuzeni arabayla eşlik etti. Yol boyunca tükettiğim suları, enerji barlarını, soğuk kahveleri, kolaları ve bisiklet yedek parça ve tamirat aletlerini falan taşıdı. Yeri geldi fotoğraf ve video çekti. Zaten bölgeyi bilenler, böyle bir turun yalnız başına yapılmasının sakıncalarını da bilirler. Öyle ki belirli bir rakımdan sonra yol öyle ıssızlaşıyor ki. Yol boyunca sadece koyun/keçi sürüleriyle karşılaşıyorsunuz. Şanslıysanız başlarında çoban oluyor ve köpek falan varsa tutuyor. Bunun dışına ayı ve domuz da bol. Bunlarla karşılaşmak istemezsiniz
Bahsettiğim 22 km'lik yokuşun ilk kilometreler. Asfalt kalitesi doğanın güzelliğiyle tezat oluşturuyor. Sağda solda köy evleri ve yer yer kahvaltı falan veren restoran gibi işletmeler var.
İlk molam. Solda kabarcık kabarcık görülen bitki çay. Aslında bu bölgede çok fazla çay yok ama yer yer görülebiliyor.
Tahminen 1200 rakımdayım. Yolun solundaki çay ocağı bakkal karışımı dükkanın sahibi bol bol aklımdan şüphe eden cümleler kuruyor. Çeşmesinden akan su da resmen ateş gibi. Yine de bol şans ve iyi dileklerle uğurluyor. 
Artık 1500 rakımlardayız. Ortalık ıssız ve geçidin zirvesine doğru sis inmeye başladı.
Ve Macahel Geçidi (Rakım 1840). Yanımdaki eşimin kuzeni. O yayla senin bu yayla benim gezen bir doğa aşığı. Hakiki Laz
Burası Macahel. Aslında Camili Köyü. Bölgenin genel ismi Macahel. Bölgede bulunan ve nüfusu çoğunlukla Gürcü olan 18 adet köy için, 1921 yılında yapılan referandum sonucu, köylerin 6'sı Türkiye, 12'si Gürcistan (O zamanki Rusya) tarafında kalmayı seçmiş. Yöre halkı kendi arasında Gürcüce konuşuyor. Geçimlerini genellikle arıcılıkla sağlıyorlar. Bölge soyu tükenmekte olan Kafkas Arısı'na ev sahipliği yapıyor. Unesco tarafından biyosfer rezerv alanı ilan edilmiş ve bu konuda Türkiye'de tek. Fotoğrafın sağ tarafında kalan çamlık bölge Gürcistan sınırları içinde.
Sınırda herhangi bir tel örgü ya da karakol yok. Gördüğünüz gibi sol bacağımı Gürcistan tarafına rahatlıkla sokuyorum
Anlattıklarına göre bölge yılın yaklaşık 6 ayı kar altında. Özellikle kışın ulaşım çok zor. Aslında gene olarak ulaşım çok zor olduğundan, özellikle İstabullu, kendilerine çalıştıkları şirket tarafından tahsis edilmiş Renault Fluence ya da Ford Focus'lu plaza zırtlanları ya da günübirlikçiler tarafından istila edilmemiş. Zaten bölgenin en büyük özelliği olan biyosfer rezerv alanı olması [flora fauna, endemik türler, hava kalitesi ve temizliği...], öyle çıplak gözle anlaşılabilecek bir şey değil. Yani ilk bakışta klasik Doğu Karadeniz manzaraları görülüyor. Bu yüzden de henüz bir turizm baskısı yok. Araplar tarafından da henüz keşfedilmemiş. Sadece devletin ve büyük inşaat şirketlerinin bölgedeki akarsular üzerine HES kurma hevesi var. O konuda da bölge sakinleri ellerinden geldiğince karşı duruyorlar ama nereye kadar bilinmez... Yine anlatılanlara göre, orman idaresi bölgede traşlama yapmayı denemiş ama traşlama yapılan alanlarda tekrar ağaç yetişmemiş. Bunun sebebi de bölgenin uzun süre kar örtüsü altında kalmasıymış. Yani Macahel'de doğaya hiç dokunulmaması gerekiyor.
Burası da bize çok cüzi bir fiyatla ziyafet veren ve yine bölgenin meşhur ballarından temin eden Avni Amca'nın kovanlarının bir kısmının bulunduğu yer. Öyle yani çok fazla bir şey anlatmıyor. Soldakiler kovan. En arkadaki Avni Amca. Ortadaki bizim kuzen. Odunlar falan far.
Çok acele ve baştansağma bir yazı oldu. Ancak şunu eklemem gerekiyor. Karadeniz bölgesi, özellikle bölgenin doğusu, bisiklet tutkunları tarafından keşfedilmeyi bekliyor. Gidin binin.
Bu da Strava kaydı: (link)


