K. Benli
Daimi Üye
- Kayıt
- 18 Ocak 2014
- Mesaj
- 228
- Tepki
- 229
- Şehir
- İstanbul
- Bisiklet
- Trek
Yollarda lastik patlatmadan pedallamak hem tecrübe hem şans gerektiriyor.
İnsanımız sert zemine cam atıp kırmaktan ayrı bir zevk alıyor. Yollarda son zamanda en çok yeşil renkli soda şişesi kırıklarına rastlanıyor. Bira şişeleri de olabiliyor ama onda metal kutu seçeneği olduğundan sokakta şişe kullanımı daha az. Eskiden, cam şişede alınan içecekler için depozito ödenirdi. Yani şişe için fazladan bir para öderdiniz. Bu parayı ''kurtarmak'' için de şişeyi geri vermek zorunda idiniz. Şimdi depozito yok (bazı istisnalar var galiba tam bilmiyorum). Vatandaş lıkır-lıkır içtikten sonra şangır-şungur atıveriyor şişeyi taşa, asfalta... Çöpe atan, cam kumbarasına atan düşünceliler var olmasına ama onlar yukarıdaki başlığın kapsamına girmeyenler.
Şimdi, kimi ilçe belediyeleri semt sokaklarına parke taş döşüyor. İlk bakışta bu tür yollar bisiklet için asfalta göre daha rahatsız, sarsıcı olarak görülüyor. Ama bir iyi yanları var : lastikleri delip patlatabilecek küçük parçacıkların bir kısmı taşların arasında kalıyor, orada da kum bulunduğundan lastik üzerinden geçse bile gömüleceği için genellikle delici bir etkileri olmuyor. Asfalt üzerinde kırılan bir camın her zerresi yayılıp kalıyor. Aynı şey diğer delici olabilecek cisimler için de geçerli. Camın da kendine göre artı olabilecek yanı ışık altında parlaması. Yani zemine dikkat ederek sürerseniz onları görebilmeniz mümkün olabiliyor. Diğer parlayan cisimlerin de bu yönden artıları var. Yine de biraz tecrübe gerekiyor tabii. Bakkal, kıraathane vb. gibi bazı işyerleri önünden geçerken cam kırığı bulunma ihtimalini, bina inşaatı önlerinde çivi bulunma ihtimalini hesaplayıp ona göre biraz olsun dikkat edebiliyorsunuz.
Bir de şans faktörü var ki o konuda yapacak bir şeyimiz kalmıyor, ''hoppala şimdi niye inmiş ki bu lastik'' demekten başka. Bir süre önce benim arka lastiğim yolda jant tarafından ezilmekte olduğunu hissettirdi. Baktığımda, ince bir zımba telinin açık olan bacaklarından sadece bir tanesinin lastiğin tırnağının arasından saplanmış olduğunu gördüm. İşte bu şans (kötü şans) faktörüne bir örnek. İstanbul'da Boğaz sahilinin çeşitli kesimlerinde, olta ile balık avlanan yerlerde, çapari iğnesi tarafından lastiğinizin patlatılma ihtimali bir başka örnek, onları da kolay kolay farkedemiyorsunuz.
İşte, trafik (araçlar ve yayalar), hava şartları, yolların yüzeysel engelleri gibi mücadele ettiklerimizin yanında, lastik düşmanları bazen görünür şekilde, bazen sinsice bizi durdurmak için yollardalar.
Dikkatli olalım ve de şansımız bol olsun!
İnsanımız sert zemine cam atıp kırmaktan ayrı bir zevk alıyor. Yollarda son zamanda en çok yeşil renkli soda şişesi kırıklarına rastlanıyor. Bira şişeleri de olabiliyor ama onda metal kutu seçeneği olduğundan sokakta şişe kullanımı daha az. Eskiden, cam şişede alınan içecekler için depozito ödenirdi. Yani şişe için fazladan bir para öderdiniz. Bu parayı ''kurtarmak'' için de şişeyi geri vermek zorunda idiniz. Şimdi depozito yok (bazı istisnalar var galiba tam bilmiyorum). Vatandaş lıkır-lıkır içtikten sonra şangır-şungur atıveriyor şişeyi taşa, asfalta... Çöpe atan, cam kumbarasına atan düşünceliler var olmasına ama onlar yukarıdaki başlığın kapsamına girmeyenler.
Şimdi, kimi ilçe belediyeleri semt sokaklarına parke taş döşüyor. İlk bakışta bu tür yollar bisiklet için asfalta göre daha rahatsız, sarsıcı olarak görülüyor. Ama bir iyi yanları var : lastikleri delip patlatabilecek küçük parçacıkların bir kısmı taşların arasında kalıyor, orada da kum bulunduğundan lastik üzerinden geçse bile gömüleceği için genellikle delici bir etkileri olmuyor. Asfalt üzerinde kırılan bir camın her zerresi yayılıp kalıyor. Aynı şey diğer delici olabilecek cisimler için de geçerli. Camın da kendine göre artı olabilecek yanı ışık altında parlaması. Yani zemine dikkat ederek sürerseniz onları görebilmeniz mümkün olabiliyor. Diğer parlayan cisimlerin de bu yönden artıları var. Yine de biraz tecrübe gerekiyor tabii. Bakkal, kıraathane vb. gibi bazı işyerleri önünden geçerken cam kırığı bulunma ihtimalini, bina inşaatı önlerinde çivi bulunma ihtimalini hesaplayıp ona göre biraz olsun dikkat edebiliyorsunuz.
Bir de şans faktörü var ki o konuda yapacak bir şeyimiz kalmıyor, ''hoppala şimdi niye inmiş ki bu lastik'' demekten başka. Bir süre önce benim arka lastiğim yolda jant tarafından ezilmekte olduğunu hissettirdi. Baktığımda, ince bir zımba telinin açık olan bacaklarından sadece bir tanesinin lastiğin tırnağının arasından saplanmış olduğunu gördüm. İşte bu şans (kötü şans) faktörüne bir örnek. İstanbul'da Boğaz sahilinin çeşitli kesimlerinde, olta ile balık avlanan yerlerde, çapari iğnesi tarafından lastiğinizin patlatılma ihtimali bir başka örnek, onları da kolay kolay farkedemiyorsunuz.
İşte, trafik (araçlar ve yayalar), hava şartları, yolların yüzeysel engelleri gibi mücadele ettiklerimizin yanında, lastik düşmanları bazen görünür şekilde, bazen sinsice bizi durdurmak için yollardalar.
Dikkatli olalım ve de şansımız bol olsun!


