- Kayıt
- 26 Haziran 2016
- Mesaj
- 594
- Tepki
- 5.663
- Şehir
- Samsun
- İsim
- Serhat C
Yaptığım iş görüşmesinin 12 Ekim'de olumlu sonuçlandığını ve 18 Ekim'de işbaşı yapmam gerektiğini öğrenir öğrenmez uzun zamandır aklımızda olan Kemaliye'deki Taşyol'a gitmek üzere 13 Ekim Çarşamba bisikletleri tavana atıp apar topar yola çıktık. Taşyol'a gitmek özellikle forumumuzun değerli part-time turcusu @five'ın açtığı konudan sonra kaçınılmaz olmuştu (tekrar eline sağlık üstat). Rotanın ilk ayağı aşağıdaki şekilde, plan ise 13 Ekim'de Taşyol'da bisiklet sürdükten sonra akşamında Erzincan'da konaklayıp 14 Ekim'de Bayburt D915 yolu üzerinden Uzungöl'e inerek Çinçiva, Rize'ye geçmek ve orada da bisiklet sürerek çok sevdiğimiz Amlakit'e çıkmak ve 16 Ekim'de Samsun'a dönmek:

Refahiye'den sonrasını ilk defa geçtiğimiz için heyecanlıyız; manzara yerinde.

Kemaliye girişinde tünellerin 2-3 tanesiyle ve kanyonla karşılaşıyoruz. Etkilenmemek mümkün değil. Ağızlar kulaklarda

Önce Kemaliye merkeze gidip "acaba burada mı kalsak" diyip biraz dolanıyoruz ve yürüyerek ufak ve sevimli merkezi de gezmiş oluyoruz. Kasaba sessiz, sakin, çarşısında park sorunu hemen göze çarpan bir yer. Bazı sokakları daracık ve tek yön. Aşağıdaki gibi güzel korunmuş eski konaklar mevcut.

Dişimize göre bir yer bulamıyoruz; daha doğrusu eşimin isteğiyle kalmaya niyetlendiğimiz bir yere gidiyoruz fakat esnafın soğuk tavırları beni çileden çıkarıyor. Akşam Erzincan'da kalma planımıza sadık kalıyoruz ve hava kararmadan bisikletleri indirip kasabanın girişindeki Taşyol'a doğru pedal çeviriyoruz. Git gel toplam 20 kilometre süreceğiz ve 1.5 saat sürmesini tahmin ediyorum.

Yolun başlangıcı asfalt; daha sonra stabilize bir hâl alıyor. Kesinlikle yolunuzu düşürmelisiniz. Bence fotoğraflar ve videolar gerçek etkileyiciliğinin onda birini dahi yansıtmıyor.


İşte karşınızda birçok kültürde birçok efsaneye konu olmuş Fırat Nehri ve dikkatli baktığınızda tünellerin sadece birkaçı:

Hava ne sıcak ne soğuk; şansımıza yağış da yok (Etkinlik boyunca 18-22 C derece).

Henüz pek bilinmediği için ve hafta içine denk geldiği için yol boyunca sadece 2 araçla karşılaştık:

Tünellerde sürekli kanyona bakan balkon gibi açıklıklar var ve hepsinin manzarası birbirinden güzel. Nehrin üstünde uçan bir doğan gibi bir görüşe sahip oluyorsunuz. Aşağıda botla/tekneyle gitseniz eminim keyifli olacaktır fakat bu tünellerin manzarası bence daha güzel.

Bu bölgeler gerçekten bir tabiat harikası.


Arkaplanda "şu Fırat'ın suyu akar serindir" çalıyor

Tüneller devam ediyor. Dile kolay, 6 kilometrede 25 tünel...


Fotoğraf çekmekten yol alamıyoruz...

Ve yolun devamı nasıl, nerede bitecek, nereden döneceğiz, uzun tünel çıkacak mı soruları eşliğinde pedal basmaya devam ediyoruz...

Bu arada, tünellerden 2 tanesi diğerlerinden daha uzundu ve kanyona bakan bir boşluğu yoktu. Eşimde ön ışık hiç yok; bendekinin yardımıyla gidiyor. Bendeki ışık da küçük bir flaşör; yani aydınlatma ışığı değil. Özellikle gidiş yönünde ilk defa geçerken o zifiri karanlık ne zaman bitecek, karşımıza bir şey çıkacak mı, zaten az aydınlatan ışığın pili ya biterse diye düşüne düşüne bilinmeze gitmenin verdiği his tarif edilemez.
Her tünele bazı insanların isimleri verilmiş. Bu insanlarla ilgili bilgiler yazılsa ve tünellere ayrıca numara verilse bence gayet şık olurdu. Sadece bir isim ve soyisim tüneli yazıyor.

Arada böyle açıklıklar da var.

Başladıktan 1 saat 53 dakika sonra aynı yerde sürüşü noktalayıp bisikletleri tekrar tavana yükleyip Erzincan'a doğru yola çıkıyoruz.
(link)
Akşam Erzincan'da dinlenip Perşembe sabahı erkenden yine uzun zamandır merak ettiğim ve yarısını ilk defa geçeceğimiz şu rotaya başlıyoruz:

Erzincan - Bayburt arası beklediğimden çok daha iyi asfalt kalitesine ek olarak muazzam manzaralar sunuyor. Benden mutlusu yok...


Belki de benden mutlusu vardır ve o da şu evle göleti 2100 metrede herkesten ve her şeyden uzak yapan şanslı arkadaştır

Erzincan'dan çıktıktan sonra 2100 metredeki Ahmediye Geçidi'nden inip Bayburt'a giriyoruz. D915'ten Uzungöl'e ineceğimiz için heyecanlıyım. Bayburt çıkışında saçma sapan bir yerde radar görüyorum ve göz ucuyla hızıma bakıyorum, 85. Şehirlerarası yol diye frene dokunmuyorum bile.
İleride çevirme var; durduruyorlar. Birinci memur ehliyet ve ruhsatı isteyip resmî aracına geçiyor. İkinci memur geliyor "radara girdiniz" diyor.
Nasıl olur ya, burası hem şehirlearası yol hem de yerleşim yeri yok, diyorum. 70 tabelası vardı, görmediniz mi, diyor. Hiç ama hiç hatırlamıyorum; üşenmeden geri gidip bakmayı düşünüyorum fakat vazgeçiyorum.
1500 kilometrelik yol boyunca 100'ü geçmeden radara girmek de varmış, diyip ne kadar sinirlensem de önümüzdeki yolun heyecanıyla moralimi bozmadan memur beylere elveda diyip başlıyoruz tırmanmaya...

Asfalt kalitesi ve manzara muazzam. 2400 metrede rüzgar türbini şantiyelerine denk geliyoruz...
(Bu arayı daha önce haritadan bakarak yol bisikleti rotası olarak kaydetmiştim; kesinlikle tekrar geleceğim)

Bu devasa rüzgar güllerinin 80 metreye varan kanatlarını aşağıda kıvrılan bu yollardan nasıl geçirip buraya çıkardılar hayâl dahi edemiyorum zira beton mikserleri dahi U dönüşleri 1-2 hamlede dönüyorlar...

Bundan sonrası artık toprak yol, iniş, yaylalar ve boş yayla evleri...

Dağın Güney yüzünden Kuzey yüzüne geçtiğimiz için kara kuru bozkır yerini artık yeşilliğe bırakmaya başlıyor ve sezonun ilk karını da görmüş oluyoruz...

Türbinlerin sonrasını Derebaşı virajlarından bisikletle tırmanıp Uzungöl'e indiğim için biliyorum fakat sis içinde geçtiğim için bu manzaraların çoğunu görememiştim.

Aşağıda görünen yaylayı da geçtikten sonra...

Uzungöl'e 5 kilometre kala bir sürprizle karşılaşıyoruz...

Tabela yok, hiçkimse yok, yol kapalı. Uzungöl'e en yakın ve tek alternatif iniş 40-45 kilometre geride kalan ve arabayı gerçekten hırpalayacak Derebaşı virajları.
Bisikletle bu virajların bir kısmının uçtuğu gün geçtiğim hâli için bakınız:
D915 Derebaşı virajları - Uçan yoldan geçmek
Derebaşı'na geri dönmemek için yolu açtırabilmek adına jandarmayı, belediyeyi, karayollarını arıyorum ve herkes topu birbirine atıyor
Biraz blöf yapıp geri dönersek yakıtımız biter, yolda kalırız vs diyorum çünkü Uzungöl'ün dibinden geri dönüp yolumuzu saatlerce uzatmak istemiyorum.
Bir süre sonra, bilmediğim bir numaradan şu mesaj geliyor: Yol çalışması olduğu için yol kapalı.
İnandırıcı bulmuyorum ve iş başa düştü diyip, arabanın ön camına not bırakıp bisikletlere atlayıp işin aslını öğrenmeye karar veriyoruz.

(Radara da girmiş olsak, yol kapalı da olsa bisiklete binince yüzümüzün gülmemesi mümkün değil)
İşin rengi 1.5 kilometre aşağıda anlaşılıyor. Ne görsek beğenirsiniz...

Beton aşkı dağa taşa çıkmaya devam ediyor. Diyecek bir şey bulamıyorum. Beton yeni döküldüğü için yapacak bir şey yok. Neyse ki telefonlarımız çekiyor ve haritayı uygulamadan iyice yaklaştıra yaklaştıra biraz gerimizde tâli bir alternatif yol buluyoruz ve aracımıza geri dönüyoruz...
(link)

Kırmızı çarpıyla işaretlediğim yerden geri dönüyoruz ve karşınızda yeni alternatif rotamız:

Karester Yaylası'ndan geçen alternatif rota şansımıza muhteşem manzaralar sunuyor...

Yaylada bir işletmeciyle Sarıkamış, Kars üzerine keyifli bir sohbet ediyoruz, başka bir zaman için eşeğin aklına karpuz kabuğu düşüyor

Sis bulutları görsel şölen sunuyor; her köşede durmak istiyoruz.

Birazdan ineceğimiz müthiş yol aşağıda. Normalde hep bisiklet sürerek, sevdiklerimi daha sonra araçla götürmek için yollar keşfederdim fakat bu sefer tam tersi oluyor ve araçla, bisikletle kesinlikle geçmem gereken yerler keşfediyorum:

Araba ile buraları yavaş geçmek durumundayız tabii; fakat bu yoldan dağ bisikletiyle tozu dumana katarak geçmek için can atmaya anında başlıyorum.


Yol keşke hiç bitmese...

Fakat her güzelliğin bir sonu var. Kiralık Vitolar'dan geçilmeyen, görgüsüz turist kaynayan, beton yığınına çevirilen küçük Arabistan Uzungöl'ün içler acısı manzarası aşağıda görünüyor

Aşağıda hiç durup fotoğraf çekmeden Çaykara'ya doğru devam edip Çinçiva, Rize'ye akrabalarımızın yanına varıyoruz
Ertesi gün (15 Ekim 2021) şansımıza hava yine çok güzel. Bisikletler de yanımızda fırsat bu fırsat diyip aracı daha önce çok sefer geçtiğimiz Palovit Şelalesi'nde bırakıyoruz ve Amlakit'e pedal çevirmeye başlıyoruz.
Buranın adı Sevda Kapısı

Mevsim geçişinden dolayı doğada renk cümbüşü var

Hiç araç geçmediği için yani gürültü ve hava kirliliği olmadığı için daha da huzurluyuz.

13 kilometrede 1000 metreden 2000 metreye çıkıyoruz
2.5 saatlik tırmanışın sonunda şu manzara ve...
(link)

Ödül niyetine buz gibi birayla 1 saat kadar güneş altında mayışıp zahmetsiz bir inişe geçiyoruz

16 Ekim'de kürkçü dükkanı Samsun'a dönüyoruz ve 1500 kilometre süren bu bisiklet turizmi de tatlı bir tebessümle hayat defterimize yazılarak sonlanmış bulunuyor.

Refahiye'den sonrasını ilk defa geçtiğimiz için heyecanlıyız; manzara yerinde.

Kemaliye girişinde tünellerin 2-3 tanesiyle ve kanyonla karşılaşıyoruz. Etkilenmemek mümkün değil. Ağızlar kulaklarda

Önce Kemaliye merkeze gidip "acaba burada mı kalsak" diyip biraz dolanıyoruz ve yürüyerek ufak ve sevimli merkezi de gezmiş oluyoruz. Kasaba sessiz, sakin, çarşısında park sorunu hemen göze çarpan bir yer. Bazı sokakları daracık ve tek yön. Aşağıdaki gibi güzel korunmuş eski konaklar mevcut.

Dişimize göre bir yer bulamıyoruz; daha doğrusu eşimin isteğiyle kalmaya niyetlendiğimiz bir yere gidiyoruz fakat esnafın soğuk tavırları beni çileden çıkarıyor. Akşam Erzincan'da kalma planımıza sadık kalıyoruz ve hava kararmadan bisikletleri indirip kasabanın girişindeki Taşyol'a doğru pedal çeviriyoruz. Git gel toplam 20 kilometre süreceğiz ve 1.5 saat sürmesini tahmin ediyorum.

Yolun başlangıcı asfalt; daha sonra stabilize bir hâl alıyor. Kesinlikle yolunuzu düşürmelisiniz. Bence fotoğraflar ve videolar gerçek etkileyiciliğinin onda birini dahi yansıtmıyor.


İşte karşınızda birçok kültürde birçok efsaneye konu olmuş Fırat Nehri ve dikkatli baktığınızda tünellerin sadece birkaçı:

Hava ne sıcak ne soğuk; şansımıza yağış da yok (Etkinlik boyunca 18-22 C derece).

Henüz pek bilinmediği için ve hafta içine denk geldiği için yol boyunca sadece 2 araçla karşılaştık:

Tünellerde sürekli kanyona bakan balkon gibi açıklıklar var ve hepsinin manzarası birbirinden güzel. Nehrin üstünde uçan bir doğan gibi bir görüşe sahip oluyorsunuz. Aşağıda botla/tekneyle gitseniz eminim keyifli olacaktır fakat bu tünellerin manzarası bence daha güzel.

Bu bölgeler gerçekten bir tabiat harikası.


Arkaplanda "şu Fırat'ın suyu akar serindir" çalıyor

Tüneller devam ediyor. Dile kolay, 6 kilometrede 25 tünel...


Fotoğraf çekmekten yol alamıyoruz...

Ve yolun devamı nasıl, nerede bitecek, nereden döneceğiz, uzun tünel çıkacak mı soruları eşliğinde pedal basmaya devam ediyoruz...

Bu arada, tünellerden 2 tanesi diğerlerinden daha uzundu ve kanyona bakan bir boşluğu yoktu. Eşimde ön ışık hiç yok; bendekinin yardımıyla gidiyor. Bendeki ışık da küçük bir flaşör; yani aydınlatma ışığı değil. Özellikle gidiş yönünde ilk defa geçerken o zifiri karanlık ne zaman bitecek, karşımıza bir şey çıkacak mı, zaten az aydınlatan ışığın pili ya biterse diye düşüne düşüne bilinmeze gitmenin verdiği his tarif edilemez.

Her tünele bazı insanların isimleri verilmiş. Bu insanlarla ilgili bilgiler yazılsa ve tünellere ayrıca numara verilse bence gayet şık olurdu. Sadece bir isim ve soyisim tüneli yazıyor.

Arada böyle açıklıklar da var.

Başladıktan 1 saat 53 dakika sonra aynı yerde sürüşü noktalayıp bisikletleri tekrar tavana yükleyip Erzincan'a doğru yola çıkıyoruz.
(link)
Akşam Erzincan'da dinlenip Perşembe sabahı erkenden yine uzun zamandır merak ettiğim ve yarısını ilk defa geçeceğimiz şu rotaya başlıyoruz:

Erzincan - Bayburt arası beklediğimden çok daha iyi asfalt kalitesine ek olarak muazzam manzaralar sunuyor. Benden mutlusu yok...


Belki de benden mutlusu vardır ve o da şu evle göleti 2100 metrede herkesten ve her şeyden uzak yapan şanslı arkadaştır

Erzincan'dan çıktıktan sonra 2100 metredeki Ahmediye Geçidi'nden inip Bayburt'a giriyoruz. D915'ten Uzungöl'e ineceğimiz için heyecanlıyım. Bayburt çıkışında saçma sapan bir yerde radar görüyorum ve göz ucuyla hızıma bakıyorum, 85. Şehirlerarası yol diye frene dokunmuyorum bile.
İleride çevirme var; durduruyorlar. Birinci memur ehliyet ve ruhsatı isteyip resmî aracına geçiyor. İkinci memur geliyor "radara girdiniz" diyor.
Nasıl olur ya, burası hem şehirlearası yol hem de yerleşim yeri yok, diyorum. 70 tabelası vardı, görmediniz mi, diyor. Hiç ama hiç hatırlamıyorum; üşenmeden geri gidip bakmayı düşünüyorum fakat vazgeçiyorum.
1500 kilometrelik yol boyunca 100'ü geçmeden radara girmek de varmış, diyip ne kadar sinirlensem de önümüzdeki yolun heyecanıyla moralimi bozmadan memur beylere elveda diyip başlıyoruz tırmanmaya...

Asfalt kalitesi ve manzara muazzam. 2400 metrede rüzgar türbini şantiyelerine denk geliyoruz...
(Bu arayı daha önce haritadan bakarak yol bisikleti rotası olarak kaydetmiştim; kesinlikle tekrar geleceğim)

Bu devasa rüzgar güllerinin 80 metreye varan kanatlarını aşağıda kıvrılan bu yollardan nasıl geçirip buraya çıkardılar hayâl dahi edemiyorum zira beton mikserleri dahi U dönüşleri 1-2 hamlede dönüyorlar...

Bundan sonrası artık toprak yol, iniş, yaylalar ve boş yayla evleri...

Dağın Güney yüzünden Kuzey yüzüne geçtiğimiz için kara kuru bozkır yerini artık yeşilliğe bırakmaya başlıyor ve sezonun ilk karını da görmüş oluyoruz...

Türbinlerin sonrasını Derebaşı virajlarından bisikletle tırmanıp Uzungöl'e indiğim için biliyorum fakat sis içinde geçtiğim için bu manzaraların çoğunu görememiştim.

Aşağıda görünen yaylayı da geçtikten sonra...

Uzungöl'e 5 kilometre kala bir sürprizle karşılaşıyoruz...

Tabela yok, hiçkimse yok, yol kapalı. Uzungöl'e en yakın ve tek alternatif iniş 40-45 kilometre geride kalan ve arabayı gerçekten hırpalayacak Derebaşı virajları.
Bisikletle bu virajların bir kısmının uçtuğu gün geçtiğim hâli için bakınız:
D915 Derebaşı virajları - Uçan yoldan geçmek
Derebaşı'na geri dönmemek için yolu açtırabilmek adına jandarmayı, belediyeyi, karayollarını arıyorum ve herkes topu birbirine atıyor
Bir süre sonra, bilmediğim bir numaradan şu mesaj geliyor: Yol çalışması olduğu için yol kapalı.
İnandırıcı bulmuyorum ve iş başa düştü diyip, arabanın ön camına not bırakıp bisikletlere atlayıp işin aslını öğrenmeye karar veriyoruz.

(Radara da girmiş olsak, yol kapalı da olsa bisiklete binince yüzümüzün gülmemesi mümkün değil)
İşin rengi 1.5 kilometre aşağıda anlaşılıyor. Ne görsek beğenirsiniz...

Beton aşkı dağa taşa çıkmaya devam ediyor. Diyecek bir şey bulamıyorum. Beton yeni döküldüğü için yapacak bir şey yok. Neyse ki telefonlarımız çekiyor ve haritayı uygulamadan iyice yaklaştıra yaklaştıra biraz gerimizde tâli bir alternatif yol buluyoruz ve aracımıza geri dönüyoruz...
(link)

Kırmızı çarpıyla işaretlediğim yerden geri dönüyoruz ve karşınızda yeni alternatif rotamız:

Karester Yaylası'ndan geçen alternatif rota şansımıza muhteşem manzaralar sunuyor...

Yaylada bir işletmeciyle Sarıkamış, Kars üzerine keyifli bir sohbet ediyoruz, başka bir zaman için eşeğin aklına karpuz kabuğu düşüyor

Sis bulutları görsel şölen sunuyor; her köşede durmak istiyoruz.

Birazdan ineceğimiz müthiş yol aşağıda. Normalde hep bisiklet sürerek, sevdiklerimi daha sonra araçla götürmek için yollar keşfederdim fakat bu sefer tam tersi oluyor ve araçla, bisikletle kesinlikle geçmem gereken yerler keşfediyorum:

Araba ile buraları yavaş geçmek durumundayız tabii; fakat bu yoldan dağ bisikletiyle tozu dumana katarak geçmek için can atmaya anında başlıyorum.


Yol keşke hiç bitmese...

Fakat her güzelliğin bir sonu var. Kiralık Vitolar'dan geçilmeyen, görgüsüz turist kaynayan, beton yığınına çevirilen küçük Arabistan Uzungöl'ün içler acısı manzarası aşağıda görünüyor

Aşağıda hiç durup fotoğraf çekmeden Çaykara'ya doğru devam edip Çinçiva, Rize'ye akrabalarımızın yanına varıyoruz
Ertesi gün (15 Ekim 2021) şansımıza hava yine çok güzel. Bisikletler de yanımızda fırsat bu fırsat diyip aracı daha önce çok sefer geçtiğimiz Palovit Şelalesi'nde bırakıyoruz ve Amlakit'e pedal çevirmeye başlıyoruz.
Buranın adı Sevda Kapısı

Mevsim geçişinden dolayı doğada renk cümbüşü var

Hiç araç geçmediği için yani gürültü ve hava kirliliği olmadığı için daha da huzurluyuz.

13 kilometrede 1000 metreden 2000 metreye çıkıyoruz
2.5 saatlik tırmanışın sonunda şu manzara ve...
(link)

Ödül niyetine buz gibi birayla 1 saat kadar güneş altında mayışıp zahmetsiz bir inişe geçiyoruz

16 Ekim'de kürkçü dükkanı Samsun'a dönüyoruz ve 1500 kilometre süren bu bisiklet turizmi de tatlı bir tebessümle hayat defterimize yazılarak sonlanmış bulunuyor.