five
Part time turcu
- Kayıt
- 29 Temmuz 2005
- Mesaj
- 1.501
- Tepki
- 4.095
- Yaş
- 54
- Şehir
- İstanbul-Bostancı
- Başlangıç
- 1995—96
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
Merhaba,
Eminim pandemi hepimizin tur hayallerini olumsuz yönde etkilemiştir. Düşündüğümüz, hayalini kurduğumuz turları gerçekleştirme konusunda sıkıntılar çekmiş, ertelemiş ya da farklı bir formata sokmuşuzdur. Hiçbir şey olmasa bile hijyen ve temas konularına daha fazla özen göstermeye başlamışızdır. Pandemi döneminde, bu anlamda, ben de hayal kırıklıkları yaşadım ve farklı formatta turlar yaparak bisiklet turu hayallerimi gerçekleştirmeye çalıştım. En önemli değişiklik, toplu taşıma (otobüs) kullanmamak için turların rota ve süresini değiştirmek oldu. Ulaşımı özel aracımı kullanarak yapıyor olduğumdan, daha fazlaca, başladığım yere dönebileceğim turlar planlamaya çalıştım. Tabi zaman içerisinde merakımı çok arttıran, giden tüm turcuların öve öve bitiremediği, adeta benim için efsaneleşen yerlere ulaşmanın da hayalini kuruyordum. 2019’daki Maçahel turumu bu motivasyonla planlamıştım. Daha sonra, Yedigöller, Küre dağları vs. Bu sene için de aklımda Van Gölü çevresinde tur yapmak vardı. İstanbul’dan Van’a kadar aracımla ulaşım sağlamayı planladım. Mesafe uzun olduğu için, ve çok merak ettiğim için, yolu bölmek amacıyla, Kemaliye’de konaklayıp Taş Yol’da pedal çevirmeyi hayal ettim. Van Gölü çevresini dolaştıktan sonra, araba ile Doğu Karadeniz’e geçip orada da hedeflediğim noktalara doğru pedal çevirmeyi hayal ediyordum. En önemli hedefim de Derebaşı virajlarına pedallamaktı. Kişisel olarak da daha önce araba ile gezdiğimiz Zirkale’ye (Zilkale değil Zirkale
“Aşağı Kale” manasında. Çünkü bir de yukarı kale var: “Kale-i Bâlâ”) pedal çevirmeyi hayal etmiştim. Bu turun bir özelliği de arabayı “base camp” olarak kullanmaktı. Turun o kısmında kullanmayacağım eşyalarımı arabada tutarak mümkün olan en az eşya ile pedal çevirmeyi planlamıştım. Tito’nun bakımını ve Rohloff’un yağ değişimini yaparak yola hazır hale geldim. Ayrıca yıllanmış Schwalbe Marathon Mondialleri de yeniledim. Tek fark 700cx37 olan ebat 700cx40 oldu. Tito’yu ve tüm çantaları sabah arabaya yükleyerek yola çıkıp Ankara, Kırıkkale, Yozgat, Sivas üzerinden Refahiye (her ne kadar Google ara yollara soksa da) ve İliç üzerinden de Kemaliye’ye ulaştım.
Kemaliye Taş Yol (1 Ağustos 2021)
Planım sabah erken saatlerde Taş Yol’a gitmek ve kanyon boyunca pedal çevirip geri dönerek Tito’yu tekrar arabaya yerleştirip Van’a doğru yola devam etmekti. Erkenden pedal çevirmeye başlamanın faydasını dönüş saatimde güneşin yükselmeye başladığı vakitlerdeki sıcaklığın yükselmeye başlamasında gördüm. Bir gece önce, arabayla geldiğim yola döndüm ve kanyon girişine kadar az eğimle inişe geçtim. Sabahın erken saatindeki sakinlik muhteşemdi. Yine de bir iki arabanın kanyona girdiğini gördüm. Sürekli fotoğraf ve video çekmeye çalıştığım için sık sık durdum. Kemaliye’yi Divriği’ye bağlayan Taş Yol’nun inşası 1870 yılında başlamış. Yöre halkı tarafından ilkel aletlerle açılmaya çalışılan yol, devletin de verdiği destekle ancak 2002 yılında tamamlanabilmiş. Üzerinde irili ufaklı 38 tane tünel barındıran, 132 yılda açılabilmiş bir yol kendileri.
Asfalt başlayan yolun kısa süre sonra orijinal hale döndüğünü ilk tünele giren araçların 5 dakika sonra geri dönmesinden anladım.
Yol, gerçekten, taşlı topraklı bir şekilde ve tünellerin içine girerek devam ediyordu. İlerleyen noktalarda, tünellerin taş pencerelerinden Fırat’ı ve Karanlık Kanyon’nu seyrediyordum. Sabahın ilk ışıklarında harika renkler sunuyordu kanyon. Tünellerin uzunluğuna göre ışık yetmeyen yerlerde farı sürekli kullanmak gerekiyordu. Geri dönen arabalardan sonra kanyonda benden başka kimse yoktu. Tünelsiz bir kesimde yol iki yüksek kayanın arasından geçiyordu ve muhteşem bir görüntü veriyordu. Tam burada fotoğraf çekmek şart olmuştu. Tünellerin içinde gözümü yoldan ayırmıyordum ama tünellerin dışında kafam sürekli yukarılara dönüktü. Huşû içinde pedal çeviriyordum. Yolun sonunda, kanyonun duvarlarını artık alçaldığı bir noktadan geri döndüm. Aynı yolu, farklı bir açıdan görerek geriye pedal çeviriyordum. Taş Yol’un bitiminde Kemaliye’ye doğru tırmanışa geçerken günün sıcak geçeceğini anladım. Tozlanmış Tito’yu arabaya yerleştirdim. Otele gidip duş aldım ve kahvaltı yaptım. Artık yola çıkmaya hazırdım.
Fırat’ın kenarından kıvrıla kıvrıla ilerleyen yolun Başpınar ayrımında demir bir köprünün yanından geçerken durdum. Ayşe Kulin’in Köprü adlı romanı ve aynı isimli diziye konu olmuş, yapımına dönemin valisi merhum Recep Yazıcıoğlu’nun katkı verdiği bir köprüydü bu demir köprü. Dönemin rahmetli “Süper Vali”sini hatırlayarak fotoğraf çektim ve yola devam ettim. Elazığ ve Bingöl üzerinden Muş’a doğru giderken, yolda “Yüzen Adalar Tabiat Anıtı“ levhasından içeri girerek, adını daha önce çok duyduğum ve merak ettiğim Yüzen Adalar’a kısa bir ziyaret gerçekleştirdim. Etrafı çevrilmişti ve yukarıdan izlenebilecek bir teras yapılmıştı. Çevresi de piknik alanı olarak düzenlenmişti. Yolum uzun olduğundan fazla vakit kaybetmeden aracıma döndüm.
Tatvan’a geldiğimde ilk kez Van gölü ile buluştum. Bu coğrafyaya ilk kez geliyordum ve müthiş bir merak ve heyecan içindeydim. Van Gölü’nün güneyinden ilerleyen, bir gün sonra aksi istikamette pedal çevireceğim yoldan, akşam saatlerinde Van’a geldim. Yol boyu yerleşim yerlerinin girişlerinde jandarma kontrolleri yapılıyordu. Van’ın girişinde de kontrol için bir sıra oluşmuştu. Kontrolü geçtikten sonra konaklayabileceğim yerleri aştırıp bir iki alternatif sonrasında kalacağım yere karar verdim. Gece saatlerinde Van’ın merkezi cıvıl cıvıldı. Bir şeyler atıştırıp otele döndüm. İçimde, ilk defa geldiğim bu yerde yapacağım turun heyecanı vardı.
Mesafe : 20,53 km
Süre : 1:57 Saat
Ortalama Hız : 10,5 km/sa
Maksimum Hız : 32,4 km/sa
Yükseklik Kazancı : 293 m
(link)

















































Van Gölü Turu (2-5 Ağustos 2021)
1. Gün : Van-Kuskunkıran Geçidi-Tatvan
Sabah kahvaltı sonrası aracımı otelin otoparkına bırakıp yola çıktım. 4 gün sonra aynı yere tekrar dönecektim. Işıl ışıl bir havada merkezden göl kıyısına hafif bir inişle ulaştım. Edremit sahilinden Van’ın çıkışına kadar zaman zaman fotoğraf çekimi için durarak pedal çevirdim. Deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 1646 m. olan ve yöre halkının deniz dediği, devasa göl maviliğiyle gerçekten de bir deniz etkisi yaratıyordu. Bu kadar yüksekte, bu denli büyük bir su kütlesi beni oldukça şaşırtmıştı. Hayran hayran bakınırken, son dönemde sıklıkla gündem olan Afgan düzensiz göçmen grubunu gördüm. Yolun solunda tek sıra halinde yürüyen 8-10 kişilik bir gruptu. Hepsi sırt çantalı ve hepsi erkek. O kadar yakalama haberine rağmen yol kenarında ve daha sonra Tatvan’da gruplar halinde göreceğim Afganlar’ın rahat rahat yolda yürümesi garibime gitmişti. Batıda yakalanıyor haberlerine rağmen doğuda yol kenarında ya da benzinliklerde gruplar halinde göz önünde olmaları ilginçti.
Gevaş’a yaklaşırken Tatvan-Hakkari yol ayrımında sağa döndüm. Gevaş sahilinde de Akdamar adası kadrajıma girmişti. Önce doğudan sonra tam karşıdan fotoğrafladım. Adaya yapılacak geziyi buralara ailemle yapacağım geziye bırakarak uzaktan üzerindeki kilisenin fotoğrafını çekmeye çalıştım. Yol boyu adaya kalkan teknelerin iskeleleri ve tanıtım levhaları yer alıyordu. Kuskunkıran’a doğru çıkarken küçük bir yemek molası verdim. Tünele ulaşan yoldan ayrılıp geçide doğru tırmanmaya az kalmıştı ki yolun kenarında bana doğru yürüyen iki küçük çocuk gördüm. Hemen arkalarında da anneleri olduğunu düşündüğüm iki kadın vardı. Hemen aklıma, çantama attığım çikolatalar geldi. Hani Ülker’in kırmız paketli sütlü çikolatalarından… Sadece bir tanesinin yemiştim. Çocukların yanından geçerken onlara seslendim. “Çocuklar merhaba. Bu bende kalırsa eriyecek güneşten. En iyisi size vereyim.” Çikolata paketinin çocuklardan birine uzatırken annesi erken davranıp aldı. Paketi açtı. Çocuklara birer ikişer çikolatalardan verdi. Kendileri de birer tane yediler. Ama sonunda hiç beklemediğim bir şey oldu. Çikolatalar bitti ve kadın paketi direkt yere attı. Gözümün önünde... Ben de hemen kendisini uyardım. “Lütfen o paketi çöpe atın. Yere atmayın.” dedim. Kadın, ızdırabımı anlamış olacak ki ikiletmeden aldı paketi. Belki birkaç yüz metre sonra yeniden yere atmıştır ama en azından benim yanımda yerden almış oldu. Bazen bir çöpü ya da plastik şişeyi atacak yer bulamadığı için kilometrelerce taşıyan ben, böyle bir şeye şahit olunca dayanamayıp söylemiş bulundum.
Kuskunkıran Geçidi’nden geçmeyi, arabayla gelirken, yolu gördüğümde hesaplamaya başlamıştım. Geçidin altındaki tünel 2 km civarı bir uzunluktaydı ve tek tüp vardı. Doğası gereği yoğun olan yol bölünmemiş bir durumdayken bir de tünelin sonuna kadar süren tırmanışla daha da riskli bir hale geliyordu. Şu ana kadarki turlarda her türlü tünelden tereddütsüz geçmeme rağmen tünele girmek yerine geçide yönelmeyi tercih ettim. Tünelin yanından ayrılan yolda yavaş yavaş tırmanmaya başladım. Yol kenarındaki Yoldöndü köyünden geçerken bir evin önünde oynayan küçük bir çocuk beni gördü. Uzaktan bağırdı bana : “Senin adın ne ?” “Benim adım Murat. Senin adın ne ?” dedim. “Benim adım Ali.” dedi. Sonra da içerideki annesine “Anne adı Murat’mış.” diye bağırdı. Gülümseyerek yola devam ettim. Köyün çıkışındaki jandarma karakolunda nöbet tutan askerlere iyi nöbetler diledim. Onlar da beni, sağ olsunlar, yemeğe davet ettiler ama yeni karnımı duyurduğum için teşekkür ettim. Kısa bir tırmanışın ardından da 2.234 m.’lik Kuskunkıran Geçidi’nin zirvesine vardım. Neredeyse hiç araç geçmeyen yolda uzak ufuklardaki dağların fotoğrafını çektim. Keyifle inişe başladım. Tünelden çıkan yola bağlandığımda iniş de devam diyordu. Reşadiye Dinlenme tesisinin salaş lokantasında hak edilmiş (!) çorbamı içtikten sonra yola devam ettim. Güneş akşam için bir kenara devrildiğinde daha 40 km. yolum vardı önümde. Van Gölü’yle tekrar buluşmamda akşam saatlerinin güzel manzaraları bana eşlik ediyordu. Hizan-Bahçesaray ayrımını geçerken aklıma turu planlarken yaptığım rota geldi. Karabet üzerinden Bahçesaray’a ve Hizan üzerinden Tatvan’a ulaşmayı hayal etmiştim. Sonra planlar çok değişti. “Kısmet olursa başka zamana…” deyip geçtim ayrımdan. Tatvan’a girdiğimde çoktan hava kararmıştı. Mostar Otel’de yer buldum. Saat geç olduğu için fazla bir yemek alternatifim yoktu. Otele servis pizza bulunca açlıktan hangi boy söylemem gerektiğini bile unuttum. En büyüm boy istemişim. Yarısını ancak yiyebildim. Yanında gelen litrelik kolanın da yarısını… Biraz da patates… Sonra küp gibi oldum. Sıcaktan uyumak zor olsa da fazla dayanamadım…
Mesafe : 139,59 km
Süre : 8:42 saat
Ortalama Hız : 16,0 km/sa
Maksimum Hız : 52,8 km/sa
Yükseklik Kazancı : 1.144 m
(link)

















Eminim pandemi hepimizin tur hayallerini olumsuz yönde etkilemiştir. Düşündüğümüz, hayalini kurduğumuz turları gerçekleştirme konusunda sıkıntılar çekmiş, ertelemiş ya da farklı bir formata sokmuşuzdur. Hiçbir şey olmasa bile hijyen ve temas konularına daha fazla özen göstermeye başlamışızdır. Pandemi döneminde, bu anlamda, ben de hayal kırıklıkları yaşadım ve farklı formatta turlar yaparak bisiklet turu hayallerimi gerçekleştirmeye çalıştım. En önemli değişiklik, toplu taşıma (otobüs) kullanmamak için turların rota ve süresini değiştirmek oldu. Ulaşımı özel aracımı kullanarak yapıyor olduğumdan, daha fazlaca, başladığım yere dönebileceğim turlar planlamaya çalıştım. Tabi zaman içerisinde merakımı çok arttıran, giden tüm turcuların öve öve bitiremediği, adeta benim için efsaneleşen yerlere ulaşmanın da hayalini kuruyordum. 2019’daki Maçahel turumu bu motivasyonla planlamıştım. Daha sonra, Yedigöller, Küre dağları vs. Bu sene için de aklımda Van Gölü çevresinde tur yapmak vardı. İstanbul’dan Van’a kadar aracımla ulaşım sağlamayı planladım. Mesafe uzun olduğu için, ve çok merak ettiğim için, yolu bölmek amacıyla, Kemaliye’de konaklayıp Taş Yol’da pedal çevirmeyi hayal ettim. Van Gölü çevresini dolaştıktan sonra, araba ile Doğu Karadeniz’e geçip orada da hedeflediğim noktalara doğru pedal çevirmeyi hayal ediyordum. En önemli hedefim de Derebaşı virajlarına pedallamaktı. Kişisel olarak da daha önce araba ile gezdiğimiz Zirkale’ye (Zilkale değil Zirkale
Kemaliye Taş Yol (1 Ağustos 2021)
Planım sabah erken saatlerde Taş Yol’a gitmek ve kanyon boyunca pedal çevirip geri dönerek Tito’yu tekrar arabaya yerleştirip Van’a doğru yola devam etmekti. Erkenden pedal çevirmeye başlamanın faydasını dönüş saatimde güneşin yükselmeye başladığı vakitlerdeki sıcaklığın yükselmeye başlamasında gördüm. Bir gece önce, arabayla geldiğim yola döndüm ve kanyon girişine kadar az eğimle inişe geçtim. Sabahın erken saatindeki sakinlik muhteşemdi. Yine de bir iki arabanın kanyona girdiğini gördüm. Sürekli fotoğraf ve video çekmeye çalıştığım için sık sık durdum. Kemaliye’yi Divriği’ye bağlayan Taş Yol’nun inşası 1870 yılında başlamış. Yöre halkı tarafından ilkel aletlerle açılmaya çalışılan yol, devletin de verdiği destekle ancak 2002 yılında tamamlanabilmiş. Üzerinde irili ufaklı 38 tane tünel barındıran, 132 yılda açılabilmiş bir yol kendileri.
Asfalt başlayan yolun kısa süre sonra orijinal hale döndüğünü ilk tünele giren araçların 5 dakika sonra geri dönmesinden anladım.
Fırat’ın kenarından kıvrıla kıvrıla ilerleyen yolun Başpınar ayrımında demir bir köprünün yanından geçerken durdum. Ayşe Kulin’in Köprü adlı romanı ve aynı isimli diziye konu olmuş, yapımına dönemin valisi merhum Recep Yazıcıoğlu’nun katkı verdiği bir köprüydü bu demir köprü. Dönemin rahmetli “Süper Vali”sini hatırlayarak fotoğraf çektim ve yola devam ettim. Elazığ ve Bingöl üzerinden Muş’a doğru giderken, yolda “Yüzen Adalar Tabiat Anıtı“ levhasından içeri girerek, adını daha önce çok duyduğum ve merak ettiğim Yüzen Adalar’a kısa bir ziyaret gerçekleştirdim. Etrafı çevrilmişti ve yukarıdan izlenebilecek bir teras yapılmıştı. Çevresi de piknik alanı olarak düzenlenmişti. Yolum uzun olduğundan fazla vakit kaybetmeden aracıma döndüm.
Tatvan’a geldiğimde ilk kez Van gölü ile buluştum. Bu coğrafyaya ilk kez geliyordum ve müthiş bir merak ve heyecan içindeydim. Van Gölü’nün güneyinden ilerleyen, bir gün sonra aksi istikamette pedal çevireceğim yoldan, akşam saatlerinde Van’a geldim. Yol boyu yerleşim yerlerinin girişlerinde jandarma kontrolleri yapılıyordu. Van’ın girişinde de kontrol için bir sıra oluşmuştu. Kontrolü geçtikten sonra konaklayabileceğim yerleri aştırıp bir iki alternatif sonrasında kalacağım yere karar verdim. Gece saatlerinde Van’ın merkezi cıvıl cıvıldı. Bir şeyler atıştırıp otele döndüm. İçimde, ilk defa geldiğim bu yerde yapacağım turun heyecanı vardı.
Mesafe : 20,53 km
Süre : 1:57 Saat
Ortalama Hız : 10,5 km/sa
Maksimum Hız : 32,4 km/sa
Yükseklik Kazancı : 293 m
(link)

















































Van Gölü Turu (2-5 Ağustos 2021)
1. Gün : Van-Kuskunkıran Geçidi-Tatvan
Sabah kahvaltı sonrası aracımı otelin otoparkına bırakıp yola çıktım. 4 gün sonra aynı yere tekrar dönecektim. Işıl ışıl bir havada merkezden göl kıyısına hafif bir inişle ulaştım. Edremit sahilinden Van’ın çıkışına kadar zaman zaman fotoğraf çekimi için durarak pedal çevirdim. Deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 1646 m. olan ve yöre halkının deniz dediği, devasa göl maviliğiyle gerçekten de bir deniz etkisi yaratıyordu. Bu kadar yüksekte, bu denli büyük bir su kütlesi beni oldukça şaşırtmıştı. Hayran hayran bakınırken, son dönemde sıklıkla gündem olan Afgan düzensiz göçmen grubunu gördüm. Yolun solunda tek sıra halinde yürüyen 8-10 kişilik bir gruptu. Hepsi sırt çantalı ve hepsi erkek. O kadar yakalama haberine rağmen yol kenarında ve daha sonra Tatvan’da gruplar halinde göreceğim Afganlar’ın rahat rahat yolda yürümesi garibime gitmişti. Batıda yakalanıyor haberlerine rağmen doğuda yol kenarında ya da benzinliklerde gruplar halinde göz önünde olmaları ilginçti.
Gevaş’a yaklaşırken Tatvan-Hakkari yol ayrımında sağa döndüm. Gevaş sahilinde de Akdamar adası kadrajıma girmişti. Önce doğudan sonra tam karşıdan fotoğrafladım. Adaya yapılacak geziyi buralara ailemle yapacağım geziye bırakarak uzaktan üzerindeki kilisenin fotoğrafını çekmeye çalıştım. Yol boyu adaya kalkan teknelerin iskeleleri ve tanıtım levhaları yer alıyordu. Kuskunkıran’a doğru çıkarken küçük bir yemek molası verdim. Tünele ulaşan yoldan ayrılıp geçide doğru tırmanmaya az kalmıştı ki yolun kenarında bana doğru yürüyen iki küçük çocuk gördüm. Hemen arkalarında da anneleri olduğunu düşündüğüm iki kadın vardı. Hemen aklıma, çantama attığım çikolatalar geldi. Hani Ülker’in kırmız paketli sütlü çikolatalarından… Sadece bir tanesinin yemiştim. Çocukların yanından geçerken onlara seslendim. “Çocuklar merhaba. Bu bende kalırsa eriyecek güneşten. En iyisi size vereyim.” Çikolata paketinin çocuklardan birine uzatırken annesi erken davranıp aldı. Paketi açtı. Çocuklara birer ikişer çikolatalardan verdi. Kendileri de birer tane yediler. Ama sonunda hiç beklemediğim bir şey oldu. Çikolatalar bitti ve kadın paketi direkt yere attı. Gözümün önünde... Ben de hemen kendisini uyardım. “Lütfen o paketi çöpe atın. Yere atmayın.” dedim. Kadın, ızdırabımı anlamış olacak ki ikiletmeden aldı paketi. Belki birkaç yüz metre sonra yeniden yere atmıştır ama en azından benim yanımda yerden almış oldu. Bazen bir çöpü ya da plastik şişeyi atacak yer bulamadığı için kilometrelerce taşıyan ben, böyle bir şeye şahit olunca dayanamayıp söylemiş bulundum.
Kuskunkıran Geçidi’nden geçmeyi, arabayla gelirken, yolu gördüğümde hesaplamaya başlamıştım. Geçidin altındaki tünel 2 km civarı bir uzunluktaydı ve tek tüp vardı. Doğası gereği yoğun olan yol bölünmemiş bir durumdayken bir de tünelin sonuna kadar süren tırmanışla daha da riskli bir hale geliyordu. Şu ana kadarki turlarda her türlü tünelden tereddütsüz geçmeme rağmen tünele girmek yerine geçide yönelmeyi tercih ettim. Tünelin yanından ayrılan yolda yavaş yavaş tırmanmaya başladım. Yol kenarındaki Yoldöndü köyünden geçerken bir evin önünde oynayan küçük bir çocuk beni gördü. Uzaktan bağırdı bana : “Senin adın ne ?” “Benim adım Murat. Senin adın ne ?” dedim. “Benim adım Ali.” dedi. Sonra da içerideki annesine “Anne adı Murat’mış.” diye bağırdı. Gülümseyerek yola devam ettim. Köyün çıkışındaki jandarma karakolunda nöbet tutan askerlere iyi nöbetler diledim. Onlar da beni, sağ olsunlar, yemeğe davet ettiler ama yeni karnımı duyurduğum için teşekkür ettim. Kısa bir tırmanışın ardından da 2.234 m.’lik Kuskunkıran Geçidi’nin zirvesine vardım. Neredeyse hiç araç geçmeyen yolda uzak ufuklardaki dağların fotoğrafını çektim. Keyifle inişe başladım. Tünelden çıkan yola bağlandığımda iniş de devam diyordu. Reşadiye Dinlenme tesisinin salaş lokantasında hak edilmiş (!) çorbamı içtikten sonra yola devam ettim. Güneş akşam için bir kenara devrildiğinde daha 40 km. yolum vardı önümde. Van Gölü’yle tekrar buluşmamda akşam saatlerinin güzel manzaraları bana eşlik ediyordu. Hizan-Bahçesaray ayrımını geçerken aklıma turu planlarken yaptığım rota geldi. Karabet üzerinden Bahçesaray’a ve Hizan üzerinden Tatvan’a ulaşmayı hayal etmiştim. Sonra planlar çok değişti. “Kısmet olursa başka zamana…” deyip geçtim ayrımdan. Tatvan’a girdiğimde çoktan hava kararmıştı. Mostar Otel’de yer buldum. Saat geç olduğu için fazla bir yemek alternatifim yoktu. Otele servis pizza bulunca açlıktan hangi boy söylemem gerektiğini bile unuttum. En büyüm boy istemişim. Yarısını ancak yiyebildim. Yanında gelen litrelik kolanın da yarısını… Biraz da patates… Sonra küp gibi oldum. Sıcaktan uyumak zor olsa da fazla dayanamadım…
Mesafe : 139,59 km
Süre : 8:42 saat
Ortalama Hız : 16,0 km/sa
Maksimum Hız : 52,8 km/sa
Yükseklik Kazancı : 1.144 m
(link)

















Dosyalar
Son düzenleme: