Derya AKYILDIZ
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 17 Ocak 2006
- Mesaj
- 1.532
- Tepki
- 1.634
- Şehir
- Ataşehir
Koroner kalp hastalıkları tüm dünyada ölüm nedenleri arasında hala ilk sıradaki
yerini korumaya devam ediyor. Ancak bilimadamları yaşam şeklinde yapılacak
değişikliklerle hastalıktan korunmanın, hatta hastalığı geriletmenin mümkün
olabileceğine dikkat çekiyor.
Koroner damarlara ait kalp hastalıkları, enfarktüs, koroner yetersizliği, kalp krizi
gibi isimlerle anılsa da hepsi aynı temele dayanıyor: Kalbi besleyen koroner
damarların damar sertliği nedeniyle daralması, kireçlenmesi ve içinden kan
geçememesi nedeniyle kalbin o damarının beslediği bölgesinin kansız kalarak
canlılığını yitirip ölmesi…
Koroner yetersizlikte kalp canlılığını kaybetmemiş ve ölümcül duruma gelmemiş
olsa da uyarılar veriyor ve zamanla ilerliyor. Bu tablonun son noktası ise kalp
krizi oluyor. Kalp krizi yaşanmadan önceki aşamalara bakıldığında ise ilk
aşamada damarda daralma oluyor. Angino pektoris denilen bu daralma,
göğüste başlayan ve sol kola yayılan ağrıyla ortaya çıkıyor. Zamanla daha çok
ilerleyen bu darlık ya tamamen tıkanıyor ya da üzerine pıhtı oturarak kan
geçişini tamamen engelliyor ve enfarktüs denilen durum meydana geliyor. Bu
durum ölümle de sonuçlanabiliyor. Atlatıldığında da sorun devam ettiği için
kesin çözümlere ulaşmak için bazı yöntemler uygulanıyor.
DAMARLARIN BOZULMASI
Aterosklerozun bilinen ve bilinmeyen nedenleri var. Damar cidarını bozan tipik
risk faktörleri bulunuyor ki sigara bunların başında geliyor. Bunun yanında yağlı
gıdalar ağırlıklı beslenme, kan yağlarının yüksek olması, diyabet ve yüksek
tansiyonun olması ve genetik faktörler diğer belirleyici risk faktörleri olarak
sıralanıyor. Bu risk faktörleri hastalığın oluşmasına ya da ilerlemesine neden
oluyor.
Genetik faktörler: Kalp hastalıklarında genetik faktörlerin etkin olduğu
bilinmekle birlikte rakamsal veriler vermek çok mümkün değil. Ancak, ailesinde
ve yakın aile fertlerinde birkaç kişide birden damar sertliğine bağlı erken
ölümler söz konusuysa bu kişide genetik faktörlerin etkin olduğunu gösteriyor
ve özellikle dikkat etmesi gerekiyor. Genetik yapı üzerine edinsel faktörler
denilen, sigara alışkanlığı, beslenme tarzı, yaşam biçimi, stres eklendiğinde
sorunun ilerlemesi hızlanıyor.
ASM Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Kalp Sağlığı Bölüm Başkanı Dr. Besim
Yiğiter, genetik özellik olmasına karşın, bilinen risk faktörlerini ortadan
kaldırarak hastalıktan korunmanın ya da hastalığı yavaşlatmanın mümkün
olabileceğini hatırlatıyor.
Yaş: Damarlarda yaş ilerledikçe yaşlanma oluşuyor ve risk faktörlerine
maruz kalma süresi de yaşla birlikte artıyor. Ancak son yıllarda bu sorun
gençleri de etkilemeye başladı. Buradaki etken ise sigara, yanlış beslenme gibi
risk faktörlerine daha fazla maruz kalınması. Araştırmalar, damarlardaki
bozulmanın 7-8 yaşlarından itibaren başladığını gösteriyor.
Metobolik sendrom: Bir başka risk faktörünün ise metobolik sendrom
olduğunusöyleyen Dr. Besim Yiğiter şu bilgileri veriyor: “Amerikan
istatistiklerine göre toplumun yüzde 24-25’ini etkileyen bir sorun. Klinikte
ortaya çıkmamakla birlikte komplikasyonları ileride ortaya çıkan bir problem
metabolik sendrom.” Dr. Besim Yiğiter bu sendroma sahip olan çocukları
anlamanın bazı ipuçları olduğunu belirterek, “Çocuğun şişman olması, tansiyon
değerlerinin normalin üst sınırında olması, kan şekeri değerlerinin normal ya da
normalin üst sınırında tespit edilmesi durumlarında çok dikkat etmek gerekir”
diye konuşuyor. Dr. Besim Yiğiter, obez ya da diyabeti olan çocuklarda
erken teşhis konulmadığı takdirde 30’lu yaşlarda kalp krizi geçirme riskinin
yüksek olduğuna dikkat çekiyor. Bu kişilerin hayat tarzında yapılacak
değişikler, beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesiyle ileride meydana
gelebilecek problemlerin önlenmesi, azaltılması veya geciktirilmesi mümkün. Dr.
Yiğiter, geleneksel “tombul çocuk sağlıklıdır” düşüncesinin doğru olmadığının
insanlara anlatılması gerektiğini vurguluyor.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Tanı konduktan sonra anjiografiyle sorunun haritasının çıkarıldığını söyleyen Dr.
Yiğiter tedavide izlenen yolu şöyle anlatıyor: ”Bu tetkikin sonunda koroner
damarlarda çok kritik daralmalar varsa, bu darlığı ortadan kaldırmak tedavinin
birinci prensibini oluşturuyor. Bu darlığı ortadan kaldıran bir yöntem olmadığı
için girişimsel bir yöntemle, yani balon ya da stentle darlık aşılabiliyor. Farklı
nedenlerden dolayı bu yöntemler uygulanamıyorsa da cerrahi kullanılıyor.
Cerrahide de kalbin tıkalı olan damarlarına, vücudun bir başka yerinden alınan
damarlar ilave yapılıyor. Böylece tıkanıklık geride kalıyor, damarda kan akımı
sağlanmış oluyor. Bugün en efektif, yerleşmiş, klasikleşmiş, radikal tedavi bu.
Ancak bu iki yöntemin de uygulanamadığı durumlar var. Yani hastalığın gelişme
biçiminden kaynaklanan, hem stent, hem de cerrahinin uygulanamadığı
hastalar var. Bunun yanında hastalık olmasına karşın girişimsel bir tedavi ya da
cerrahi gereklilik olmayan hastalar da bulunuyor. Bu iki grup hastada da
medikal tedaviler kullanılıyor. Girişimsel ve cerrahi yöntemlerdeki gelişmelere
paralel olarak zaman içinde medikal tedavilerde de önemli ilerlemeler yaşandı.”
DARALMA GERİLETİLEBİLİR Mİ?
Risk faktörleriyle oynamak suretiyle hastalığın gelişmesini ya da hızlanmasını
yavaşlatmak mümkün. Örneğin sigarayı kesmek suretiyle kalp damarlarının
kireçlenmesini geciktirmek hatta önüne geçmek olası. Yine sağlıklı bir diyet
programı uygulanarak damarların sertleşme hızı yavaşlatılabiliyor, hatta
geriletilebiliyor. Dr. Yiğiter, “Eskiden en fazla ilerlemenin yavaşlatılabileceği
düşünülürken, bugün artık yaklaşım değişti. Yeni konsepte göre, yaşam
biçimini değiştirmek, kilo vermek ve kan yağlarını düşürmekle damarlardaki
daralma hızı durdurulabiliyor ve hatta geriletilebiliyor. Bu yeni konsepte göre,
damarlardaki yüzde 70 darlık bu sayede yüzde 50’ye kadar çekilebiliyor” diyor.
CERRAHİDE GELİNEN NOKTA
Dr.Yiğiter, tedavi şekillerinde hastaların seçimine ilişkin şu bilgileri
veriyor: “Bazı hastalar için ameliyat çok agresif olacağından ve sorun stentle
de giderilebileceğinden ameliyata gerek duyulmuyor. Bunda tartışma yok. Bir
grup hastada ise stent ile başarılı olunamıyor. Bu hastalar kayıtsız şartsız by-
pass olur. Bunlar iki uç noktayı oluşturuyor. Bir de ikisinin ortasında olan hasta
grubu var. Bu hastaya stent de yapılabilir ama ameliyat da olabilir. Bunlardan
hangisinin yapılacağı konusunda aslında bir karmaşa yaşanıyor. İşte bu
nedenle Amerika’da yılda 1 milyon stent takılırken, 200 bin civarında da
ameliyat yapılıyor. Eskiden bu oran tersineydi ama şimdiki oran giderek
yükseliyor.”
Cerrahinin de yapılamayacağı hasta grubu bulunduğunu belirten Dr. Yiğiter
cerrahi için uygun hasta profilini şöyle tanımlıyor: “Bazen hastalık farkında
olarak ya da olmayarak o kadar çok ilerler ki, cerrahi yapılamayacak hale
gelebilir. Ya da hastalık oluşum biçimi açısından olumsuz olduğundan ameliyata
imkan vermeyebilir. Ancak bu durumların dışında by-pass için belirgin bir yaş
sınırı yoktur. Yani ameliyat olmak için endikasyonu olan her hasta hangi yaşta
olursa olsun ameliyat olabilir.”
Girişimsel yöntemlerin de kendine göre komplikasyonları bulunuyor. Günümüzde
oranı son derece düşmüş olan bu komplikasyonlarla ilgili Dr.Yiğiter şu bilgileri
veriyor:
“Hastalıkla ilgili herhangi bir şey yapılmadığı zaman ortaya çıkabilecek
potansiyel problemlere oranla komplikasyonlar inanılmaz derecede düşüktür.
Örneğin by-pass ameliyatı için risk yüzde 1 iken, ameliyat olmadığı zaman risk
hayatının her anında yüzde 40’tır."
Dr.Yiğiter, bugün girişimsel yöntemler adına çok büyük gelişmeler olmasına
karşın hala kesin bir çözümden bahsetmenin mümkün olmadığını belirterek
sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu anlamda çalışmalar inanılmaz bir hızla devam
ediyor. Özellikle son dönemlerde çok konuşulan ilaçlı stentler konusunda da
şunları söylemek isterim; ilaçlı stent uygulamasında birden patlama oldu ve çok
iyi bir şekilde lanse edildiği biraz da abartılarak hemen hemen tamamen ilaçlı
stente geçildi. Ama son dönemlerde ani pıhtı oluşturma riski sıklıkla görüldüğü
için, tekrar stentin ilaçlı mı, yoksa ilaçsız mı olacağı tartışılmaya başlandı.”
Kimler risk altında?
Ailesinde kalp hastalığı hikayesi olan kişiler
Kilolu ve kan yağları yüksek olan kişiler
Sigara içen kişiler
Yüksek tansiyonu olanlar
Diyabeti olanlar
Aşırı stres altında çalışanlar.
ASM
yerini korumaya devam ediyor. Ancak bilimadamları yaşam şeklinde yapılacak
değişikliklerle hastalıktan korunmanın, hatta hastalığı geriletmenin mümkün
olabileceğine dikkat çekiyor.
Koroner damarlara ait kalp hastalıkları, enfarktüs, koroner yetersizliği, kalp krizi
gibi isimlerle anılsa da hepsi aynı temele dayanıyor: Kalbi besleyen koroner
damarların damar sertliği nedeniyle daralması, kireçlenmesi ve içinden kan
geçememesi nedeniyle kalbin o damarının beslediği bölgesinin kansız kalarak
canlılığını yitirip ölmesi…
Koroner yetersizlikte kalp canlılığını kaybetmemiş ve ölümcül duruma gelmemiş
olsa da uyarılar veriyor ve zamanla ilerliyor. Bu tablonun son noktası ise kalp
krizi oluyor. Kalp krizi yaşanmadan önceki aşamalara bakıldığında ise ilk
aşamada damarda daralma oluyor. Angino pektoris denilen bu daralma,
göğüste başlayan ve sol kola yayılan ağrıyla ortaya çıkıyor. Zamanla daha çok
ilerleyen bu darlık ya tamamen tıkanıyor ya da üzerine pıhtı oturarak kan
geçişini tamamen engelliyor ve enfarktüs denilen durum meydana geliyor. Bu
durum ölümle de sonuçlanabiliyor. Atlatıldığında da sorun devam ettiği için
kesin çözümlere ulaşmak için bazı yöntemler uygulanıyor.
DAMARLARIN BOZULMASI
Aterosklerozun bilinen ve bilinmeyen nedenleri var. Damar cidarını bozan tipik
risk faktörleri bulunuyor ki sigara bunların başında geliyor. Bunun yanında yağlı
gıdalar ağırlıklı beslenme, kan yağlarının yüksek olması, diyabet ve yüksek
tansiyonun olması ve genetik faktörler diğer belirleyici risk faktörleri olarak
sıralanıyor. Bu risk faktörleri hastalığın oluşmasına ya da ilerlemesine neden
oluyor.
Genetik faktörler: Kalp hastalıklarında genetik faktörlerin etkin olduğu
bilinmekle birlikte rakamsal veriler vermek çok mümkün değil. Ancak, ailesinde
ve yakın aile fertlerinde birkaç kişide birden damar sertliğine bağlı erken
ölümler söz konusuysa bu kişide genetik faktörlerin etkin olduğunu gösteriyor
ve özellikle dikkat etmesi gerekiyor. Genetik yapı üzerine edinsel faktörler
denilen, sigara alışkanlığı, beslenme tarzı, yaşam biçimi, stres eklendiğinde
sorunun ilerlemesi hızlanıyor.
ASM Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Kalp Sağlığı Bölüm Başkanı Dr. Besim
Yiğiter, genetik özellik olmasına karşın, bilinen risk faktörlerini ortadan
kaldırarak hastalıktan korunmanın ya da hastalığı yavaşlatmanın mümkün
olabileceğini hatırlatıyor.
Yaş: Damarlarda yaş ilerledikçe yaşlanma oluşuyor ve risk faktörlerine
maruz kalma süresi de yaşla birlikte artıyor. Ancak son yıllarda bu sorun
gençleri de etkilemeye başladı. Buradaki etken ise sigara, yanlış beslenme gibi
risk faktörlerine daha fazla maruz kalınması. Araştırmalar, damarlardaki
bozulmanın 7-8 yaşlarından itibaren başladığını gösteriyor.
Metobolik sendrom: Bir başka risk faktörünün ise metobolik sendrom
olduğunusöyleyen Dr. Besim Yiğiter şu bilgileri veriyor: “Amerikan
istatistiklerine göre toplumun yüzde 24-25’ini etkileyen bir sorun. Klinikte
ortaya çıkmamakla birlikte komplikasyonları ileride ortaya çıkan bir problem
metabolik sendrom.” Dr. Besim Yiğiter bu sendroma sahip olan çocukları
anlamanın bazı ipuçları olduğunu belirterek, “Çocuğun şişman olması, tansiyon
değerlerinin normalin üst sınırında olması, kan şekeri değerlerinin normal ya da
normalin üst sınırında tespit edilmesi durumlarında çok dikkat etmek gerekir”
diye konuşuyor. Dr. Besim Yiğiter, obez ya da diyabeti olan çocuklarda
erken teşhis konulmadığı takdirde 30’lu yaşlarda kalp krizi geçirme riskinin
yüksek olduğuna dikkat çekiyor. Bu kişilerin hayat tarzında yapılacak
değişikler, beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesiyle ileride meydana
gelebilecek problemlerin önlenmesi, azaltılması veya geciktirilmesi mümkün. Dr.
Yiğiter, geleneksel “tombul çocuk sağlıklıdır” düşüncesinin doğru olmadığının
insanlara anlatılması gerektiğini vurguluyor.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Tanı konduktan sonra anjiografiyle sorunun haritasının çıkarıldığını söyleyen Dr.
Yiğiter tedavide izlenen yolu şöyle anlatıyor: ”Bu tetkikin sonunda koroner
damarlarda çok kritik daralmalar varsa, bu darlığı ortadan kaldırmak tedavinin
birinci prensibini oluşturuyor. Bu darlığı ortadan kaldıran bir yöntem olmadığı
için girişimsel bir yöntemle, yani balon ya da stentle darlık aşılabiliyor. Farklı
nedenlerden dolayı bu yöntemler uygulanamıyorsa da cerrahi kullanılıyor.
Cerrahide de kalbin tıkalı olan damarlarına, vücudun bir başka yerinden alınan
damarlar ilave yapılıyor. Böylece tıkanıklık geride kalıyor, damarda kan akımı
sağlanmış oluyor. Bugün en efektif, yerleşmiş, klasikleşmiş, radikal tedavi bu.
Ancak bu iki yöntemin de uygulanamadığı durumlar var. Yani hastalığın gelişme
biçiminden kaynaklanan, hem stent, hem de cerrahinin uygulanamadığı
hastalar var. Bunun yanında hastalık olmasına karşın girişimsel bir tedavi ya da
cerrahi gereklilik olmayan hastalar da bulunuyor. Bu iki grup hastada da
medikal tedaviler kullanılıyor. Girişimsel ve cerrahi yöntemlerdeki gelişmelere
paralel olarak zaman içinde medikal tedavilerde de önemli ilerlemeler yaşandı.”
DARALMA GERİLETİLEBİLİR Mİ?
Risk faktörleriyle oynamak suretiyle hastalığın gelişmesini ya da hızlanmasını
yavaşlatmak mümkün. Örneğin sigarayı kesmek suretiyle kalp damarlarının
kireçlenmesini geciktirmek hatta önüne geçmek olası. Yine sağlıklı bir diyet
programı uygulanarak damarların sertleşme hızı yavaşlatılabiliyor, hatta
geriletilebiliyor. Dr. Yiğiter, “Eskiden en fazla ilerlemenin yavaşlatılabileceği
düşünülürken, bugün artık yaklaşım değişti. Yeni konsepte göre, yaşam
biçimini değiştirmek, kilo vermek ve kan yağlarını düşürmekle damarlardaki
daralma hızı durdurulabiliyor ve hatta geriletilebiliyor. Bu yeni konsepte göre,
damarlardaki yüzde 70 darlık bu sayede yüzde 50’ye kadar çekilebiliyor” diyor.
CERRAHİDE GELİNEN NOKTA
Dr.Yiğiter, tedavi şekillerinde hastaların seçimine ilişkin şu bilgileri
veriyor: “Bazı hastalar için ameliyat çok agresif olacağından ve sorun stentle
de giderilebileceğinden ameliyata gerek duyulmuyor. Bunda tartışma yok. Bir
grup hastada ise stent ile başarılı olunamıyor. Bu hastalar kayıtsız şartsız by-
pass olur. Bunlar iki uç noktayı oluşturuyor. Bir de ikisinin ortasında olan hasta
grubu var. Bu hastaya stent de yapılabilir ama ameliyat da olabilir. Bunlardan
hangisinin yapılacağı konusunda aslında bir karmaşa yaşanıyor. İşte bu
nedenle Amerika’da yılda 1 milyon stent takılırken, 200 bin civarında da
ameliyat yapılıyor. Eskiden bu oran tersineydi ama şimdiki oran giderek
yükseliyor.”
Cerrahinin de yapılamayacağı hasta grubu bulunduğunu belirten Dr. Yiğiter
cerrahi için uygun hasta profilini şöyle tanımlıyor: “Bazen hastalık farkında
olarak ya da olmayarak o kadar çok ilerler ki, cerrahi yapılamayacak hale
gelebilir. Ya da hastalık oluşum biçimi açısından olumsuz olduğundan ameliyata
imkan vermeyebilir. Ancak bu durumların dışında by-pass için belirgin bir yaş
sınırı yoktur. Yani ameliyat olmak için endikasyonu olan her hasta hangi yaşta
olursa olsun ameliyat olabilir.”
Girişimsel yöntemlerin de kendine göre komplikasyonları bulunuyor. Günümüzde
oranı son derece düşmüş olan bu komplikasyonlarla ilgili Dr.Yiğiter şu bilgileri
veriyor:
“Hastalıkla ilgili herhangi bir şey yapılmadığı zaman ortaya çıkabilecek
potansiyel problemlere oranla komplikasyonlar inanılmaz derecede düşüktür.
Örneğin by-pass ameliyatı için risk yüzde 1 iken, ameliyat olmadığı zaman risk
hayatının her anında yüzde 40’tır."
Dr.Yiğiter, bugün girişimsel yöntemler adına çok büyük gelişmeler olmasına
karşın hala kesin bir çözümden bahsetmenin mümkün olmadığını belirterek
sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu anlamda çalışmalar inanılmaz bir hızla devam
ediyor. Özellikle son dönemlerde çok konuşulan ilaçlı stentler konusunda da
şunları söylemek isterim; ilaçlı stent uygulamasında birden patlama oldu ve çok
iyi bir şekilde lanse edildiği biraz da abartılarak hemen hemen tamamen ilaçlı
stente geçildi. Ama son dönemlerde ani pıhtı oluşturma riski sıklıkla görüldüğü
için, tekrar stentin ilaçlı mı, yoksa ilaçsız mı olacağı tartışılmaya başlandı.”
Kimler risk altında?
Ailesinde kalp hastalığı hikayesi olan kişiler
Kilolu ve kan yağları yüksek olan kişiler
Sigara içen kişiler
Yüksek tansiyonu olanlar
Diyabeti olanlar
Aşırı stres altında çalışanlar.
ASM


