Gökhan Toros
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 29 Haziran 2010
- Mesaj
- 4.498
- Tepki
- 6.843
- Şehir
- Polonya
- Başlangıç
- 2009—10

Yine bir antrenman sonrasında Emily'nin Çay Bahçesi'nde sütlü çayımızı içerken arkadaşlardan biri Türkiye'ye tatile geleceğinin haberini verdi. Tarihleri vs. konuştuktan sonra gördük ki benim Türkiye'ye dönmemden sonra geliyormuş. Bunu duyunca, Türkiye'de beraber bisiklet sürmek istediğini söyledi, bana da sadece planları yapmak kaldı.
Daha önce bir türlü fırsat bulamadığım Uludağ ve Kartepe tırmanışlarını yapmaya karar verdik. 7 Ekim günü İstanbul'da buluşup son detayları ayarladık. Şansızlık ki kayınpederi Türkiye'de rahatsızlandı, tur iptal noktasına geldi. Hastaneden durumu daha iyi haberi gelince her şey planlandı.
9 Ekim sabahı saat 5 gibi arabayla çıkıp, Sultanahmet Four Seasons otelden arkadaşı alıp, Yenikapı feribotuna bindik. Bununla beraber güzel de bir muhabbet başlamış oldu. Jonathan (Kısaca Jon) 1960 doğumlu. İş hayatının büyük bir bölümü bisiklet üzerine geçmiş. Team Sky'ın kurulduğu günden, o meşhur doping kontratına kadar orada çalışmış suvanyör olarak.
(link)
Daha sonra Garmin'e geçmiş. Ailevi sebeplerden dolayı önce büyük turlara gitmeyi bırakmış, daha sonra ise tamamen işi... Tahmin edersiniz ki birlikte geçirdiğimiz 2 gün, çok kaliteli muhabbetler ile geçti. Sky'ın kurulma hikayesini, gazetelerden-dergilerden okuduğum olayların iç yüzünü ve bir çok konuyu öğrendim.

Feribottan indikten sonra, kısa bir araba yolculuğundan sonra tırmanışın başlangıcına vardık. Uygun bir sokağa arabayı parkedip, hazırlanmaya başladık. En büyük sorun ise ne giymemiz gerektiği idi. Aşağıda 20li derecelerde olan hava, yukarıda soğuyacaktı. Karar veridkten sonra ısınmak için küçük bir tur attıktan sonra tırmanışa doğru yöneldik.
Jon için ilk şok bu oldu. 3 şerit anayolda, araçların arasında, bazen sol şeritte bazen sağ şeritte gitmek, İngiltere'nin kırsal yollarında antrenman yapmaktan çok farklıydı. Neyse kısa süre sonra tırmanmaya başladık, hemen arkasından araç trafiği de bitti ve biz normal tempomuza döndük. Hastanede geçen bir kaç uykusuz gece Jon'u çok yormuş olacak ki oldukça yavaş tırmnamaya başladık. Normalde antrenmanlarda benden çok daha iyi olan kişiyi arkamda acı çekerken görmek ilginçti. Kendimi Bradley Wiggins'i çekerken isyan eden Chris Froome gibi hissettim.

Biyerden sonra ikimiz de uygun tempoyu bulup, muhabbet ede ede çıkmaya başladık. Bir kaç kere git sen dese de, hem yalnız bırakmak istemediğim hem de ilk defa çıktığım bir dağda kendime güvenemediğim için bırakmak istemedim. Başlarda verdiğimiz tuvalet molası dışında molasız güzel bir sürüş oldu.

Zirveye vardığımızda toplam 2 saat 40 dakika olmuştu. 156 nabız ile, çok koyu bir muhabbet eşliğinde göz açıp kapayıncaya kadar geçti bu süre. Yukarıda kafelerden birinde kek ve kahve molası verdik. İniş için giyinip yola koyulduk. Bu arada çıkarken unuttuğumuz tabelada da fotoğraf çekmeyi ihmal etmedik tabii ki.


İniş de oldukça sakin tempoda, yaklaşık 1 saat sürdü. Arabaya gelmeden önce, sokağın başındaki fırın öyle güzel kokular yayıyordu ki, giyinip, bisikletleri arabaya bırakıp koşa koşa oraya gittik. 1-2 sıcak atıştırmalık sonrasında arabaya binip Kocaeli'ne doğru yola çıktık. Geceyi geçireceğimiz halam yemek için bekliyordu çünkü.
(link)
Saat 6 gibi Kocaeli'ne vardır. Duş, yemek ve arkasından koyu bir muhabbet. Saat 10'da yatağa attık kendimizi. Tam anlamıyla kütük gibi uyudum o gece. Ertesi gün plan 8'de çıkmaktı...
Tabii ki planladığımız gibi olmadı. İzmit'te hava beklediğimizden daha soğuk ve sisliydi. Riske girmemek için bekledik. Saat 10 gibi evden çıkıp, arka yollardan Maşukiye'ye gittik araba ile. Migros otoparkına parkedip, içecek alışverişimizi yapıp yola koyulduk. Daha kısa olmasına rağmen, Uludağ'ın da etkisi ile Jon bayağı zorlanmaya başladı. Yaklaşık 5km sonra artık sen git dedi, ayrıldık.


Hem tek çıktığım, hem de tırmanışı tanımadığım için 170bpm nabız hedefi koydum kendime. Uludağ gibi 150'lerde çıkma şansım yoktu, oldukça dik bölümler vardı çünkü. Tam da hesapladığım, 170bpm ortalama nabız değerinde toplamda 1 saat 25 dakikada bitti Kartepe de. Zirvede 5dk dinlenip, geri dönüp Jon'u aldım, bi 4km'de tekrar onunla beraber çıktık. Jon ise yaklaşık 2 saatte bittirdi.
İniş için tekrar giyinip, yol üzerinde birşeyler atıştırmak için Manzara Cafe'de durduk. Bir dağ klasiği olan sucuk ekmek ile ülkeyi tanıtmak gerekiyordu, fakat vejeteryan olan Jon için güveçte peynir söyledik mecburen. O da güzeldi... Ben affetmedim tabii ki, götürdüm sucuğu

Strava detayları;
(link)
Arkasından güzel bir inişle arabaya dönüp, hızlıca hazırlanıp, İstanbul trafiğine takılmamak için yola koyulduk.
Saat akşam 6 gibi Jon'u Sultanahmet'te otele bıraktım, ben de saat 8 gibi eve vardım. Pazar günü de İngiltere'ye geri döndü.
Böyle 2 günlük, konsantre bir tur yapmış olduk.
Toplam maliyet, konaklama ve akşam yemeği olmadığı için oldukça uygun oldu. Kesinlike tekrar yapmak istediğim bir ikili.
Teknik detayları vermek gerekirse;
Uludağ öncesi feribotta büyükçe bir sandviç,
ısınmadan hemen önce bir elma,
tırmanış sırasında bir muz ve iki enerji jeli.
Sonrasında arabada hızlıca protein tozu, arkasından pasta börek, akşam da bol bol protein.
Kısa tayt, uzun içlik (biraz fazla geldi), kısa forma çıkış için yeterliydi. İniş için yelek, 3/4 bacak parçası, ince ayakkabı kılıfı giydim.
Kartepe öncesi sabah düzgün bir kahvaltı,
ısınmadan hemen önce elma
tırmanış sırasında bir muz ve bir enerji jeli tükettim.
Sürüş sonrasında protein tozu, atıştırmalık ve akşama bol protein.
Kısa tayt, uzun içlik (başlarda fazla, sonlarda az geldi), kısa forma giydim. İniş için bu sefer uzun ceket, 3/4 bacak parçası ve ince ayakkabı kılıfı giydim.