Derya AKYILDIZ
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 17 Ocak 2006
- Mesaj
- 1.532
- Tepki
- 1.634
- Şehir
- Ataşehir
Ondan daha çaresiz olamazsınız!..
ASLINDA bugün sizlere yaşayan televizyon efsanesi, yıllık 300 milyon dolarlık
kazancıyla dünyanın en zengin siyahi kadını, ABD’li program yapımcısı ve
sunucusu Oprah Winfrey’in başarı formülünü anlatacaktım.
Kişisel gelişim uzmanı değerli dostum Mümin Sekman’ın son kitabı İnsan İsterse
/ Azmin Zafer Öyküleri-2’nden alıntılayarak...
Mümin, yazar Nüvide Tulgar’a Oprah araştırması sipariş etmiş. Tulgar da enfes
bir derleme ve yorumla bu efsanenin doğuşunu ve yükselişini belgelemiş. Peki
neden Oprah? Çünkü Mümin, konuştuğu ünlü kadınlara "Kim olmak istersiniz?"
diye sorduğunda Hülya Avşar’dan İpek Tuzcuoğlu’na, Deniz Akkaya’dan Seray
Sever’e kadar hemen hepsinden "Oprah Winfrey" yanıtını almış.
Oprah’ınki, kelimenin tam anlamıyla bir "azmin zaferi" öyküsü... 1954 yılında bir
domuz çiftliğinde, gayri meşru bir ilişkiden dünyaya gelmiş. Zenci olması o
dönemde insan yerine konulmamak için yeterli bir nedenmiş. Ayrıca ayrık
gözleri, kabarık saçları ve oransız vücuduyla tam bir "çirkin ördek yavrusu"
muamelesi görmüş.
Üstüne üstlük, bakılmak üzere yanlarına verildiği aile tarafından cinsel
istismara uğrayıp, büyük bir psikolojik travma geçirmiş. Babasının ona verdiği
bir görev ise hayatını değiştirmiş.
Babası, Oprah’tan her hafta bir kitap okumasını, onu özetlemesini ve çıkardığı
dersleri kendisine anlatmasını istemiş. Oprah, okuduğu kitaplarla kendini ve
gücünü tanımış. Ve sonra her başarısını kendisine bir basamak yapıp, hızla
yükselmeye başlamış.
İşte ben size o Oprah’ı başarıya götüren sihirli formülü anlatmaya
hazırlanırken, gözüm, Mümin Sekman’ın sunuş yazısına ilişti. Orada çok daha
büyük bir başarı öyküsü vardı. Zira engelleri, Oprah’ınkinden çok daha
büyüktü.
Eminim, okuduktan sonra yaka silktiğiniz sorunlar ve engeller size de "çerez"
gibi gelecektir. İşte, hayatı çaresizliklerle dolu bir adamın zafer destanı:
7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı.
8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı.
10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından
dayak yedi.
17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını
tutturamadı.
24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir
hücrede hapis yattı. 25 yaşında sürgüne gönderildi.
27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi olduğu
derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu.
Doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken o kalabalık arasında
yalnız başına olanları izliyordu.
30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman işgalinden kurtarmaya çalışırken,
doğduğu şehir düşmanların eline geçti.
30 yaşında amiri onu kendisinden uzaklaştırmak için başka görev almasını
sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.
37 yaşında böbrek hastalığından Viyana’da iki ay hasta ve yalnız halde yattı.
37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu dağıtıldı.
38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevden alındı.
38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve
başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı.
38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkartıldı.
38 yaşında en yakın beş arkadaşından üçü, onun kongre temsil heyetine üye
olmaması için oy kullandı.
39 yaşında idam cezasına çarptırıldı. Sonra ne mi oldu?
42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı oldu. Okuduğunuz hikaye,
Mustafa Kemal Atatürk’ün öyküsüdür.
Şimdi düşünün: Sizin başarılı olmanızı engelleyen ama Atatürk’ün karşısına
çıkmamış bir engel var mı? Bugün olan biten karşısında kendisini çaresiz
hisseden, "Memleket elden gitti ne yazık" diye umutsuzluğa kapılanlar var.
Kendinizi en çaresiz, en aciz, en şanssız hissettiğiniz anda Atatürk’ü düşünün.
Ben öyle yapacağım...
Yazan: Yüksel Aytuğ
Kaynak : SABAH
ASLINDA bugün sizlere yaşayan televizyon efsanesi, yıllık 300 milyon dolarlık
kazancıyla dünyanın en zengin siyahi kadını, ABD’li program yapımcısı ve
sunucusu Oprah Winfrey’in başarı formülünü anlatacaktım.
Kişisel gelişim uzmanı değerli dostum Mümin Sekman’ın son kitabı İnsan İsterse
/ Azmin Zafer Öyküleri-2’nden alıntılayarak...
Mümin, yazar Nüvide Tulgar’a Oprah araştırması sipariş etmiş. Tulgar da enfes
bir derleme ve yorumla bu efsanenin doğuşunu ve yükselişini belgelemiş. Peki
neden Oprah? Çünkü Mümin, konuştuğu ünlü kadınlara "Kim olmak istersiniz?"
diye sorduğunda Hülya Avşar’dan İpek Tuzcuoğlu’na, Deniz Akkaya’dan Seray
Sever’e kadar hemen hepsinden "Oprah Winfrey" yanıtını almış.
Oprah’ınki, kelimenin tam anlamıyla bir "azmin zaferi" öyküsü... 1954 yılında bir
domuz çiftliğinde, gayri meşru bir ilişkiden dünyaya gelmiş. Zenci olması o
dönemde insan yerine konulmamak için yeterli bir nedenmiş. Ayrıca ayrık
gözleri, kabarık saçları ve oransız vücuduyla tam bir "çirkin ördek yavrusu"
muamelesi görmüş.
Üstüne üstlük, bakılmak üzere yanlarına verildiği aile tarafından cinsel
istismara uğrayıp, büyük bir psikolojik travma geçirmiş. Babasının ona verdiği
bir görev ise hayatını değiştirmiş.
Babası, Oprah’tan her hafta bir kitap okumasını, onu özetlemesini ve çıkardığı
dersleri kendisine anlatmasını istemiş. Oprah, okuduğu kitaplarla kendini ve
gücünü tanımış. Ve sonra her başarısını kendisine bir basamak yapıp, hızla
yükselmeye başlamış.
İşte ben size o Oprah’ı başarıya götüren sihirli formülü anlatmaya
hazırlanırken, gözüm, Mümin Sekman’ın sunuş yazısına ilişti. Orada çok daha
büyük bir başarı öyküsü vardı. Zira engelleri, Oprah’ınkinden çok daha
büyüktü.
Eminim, okuduktan sonra yaka silktiğiniz sorunlar ve engeller size de "çerez"
gibi gelecektir. İşte, hayatı çaresizliklerle dolu bir adamın zafer destanı:
7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı.
8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı.
10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından
dayak yedi.
17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını
tutturamadı.
24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir
hücrede hapis yattı. 25 yaşında sürgüne gönderildi.
27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi olduğu
derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu.
Doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken o kalabalık arasında
yalnız başına olanları izliyordu.
30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman işgalinden kurtarmaya çalışırken,
doğduğu şehir düşmanların eline geçti.
30 yaşında amiri onu kendisinden uzaklaştırmak için başka görev almasını
sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.
37 yaşında böbrek hastalığından Viyana’da iki ay hasta ve yalnız halde yattı.
37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu dağıtıldı.
38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevden alındı.
38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve
başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı.
38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkartıldı.
38 yaşında en yakın beş arkadaşından üçü, onun kongre temsil heyetine üye
olmaması için oy kullandı.
39 yaşında idam cezasına çarptırıldı. Sonra ne mi oldu?
42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı oldu. Okuduğunuz hikaye,
Mustafa Kemal Atatürk’ün öyküsüdür.
Şimdi düşünün: Sizin başarılı olmanızı engelleyen ama Atatürk’ün karşısına
çıkmamış bir engel var mı? Bugün olan biten karşısında kendisini çaresiz
hisseden, "Memleket elden gitti ne yazık" diye umutsuzluğa kapılanlar var.
Kendinizi en çaresiz, en aciz, en şanssız hissettiğiniz anda Atatürk’ü düşünün.
Ben öyle yapacağım...
Yazan: Yüksel Aytuğ
Kaynak : SABAH


