Osman Kıtay
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 31 Temmuz 2012
- Mesaj
- 855
- Tepki
- 1.070
- Yaş
- 49
- Şehir
- İstanbul
- Bisiklet
- Fuji
Sabah 06.30 gibi uyanıyoruz. Bu kadar erken kalkmamızın nedeni, sabah kahvaltıyı Ayvalık’ ta yapmak. Zaten başka çaremizde yok. Kampingde kahvaltıyı yaparsak, bisikletleri satsak anca karşılarız. Zaten akşamda tüm yiyecekleri bitirdik. O nedenle hızlıca çadırlarımız toplamaya başlıyoruz. Hızlı derken, Serhat hızlı ama benim sabahları hazırlanma hızım salyangoz hızı. Nihayetinde toplanıp dinlenmiş ve arınmış bir şekilde yola koyuluyoruz.
Dün bize aşılmaz gibi rampalar ayağımızın altında yok olup gidiyordu. En sonunda Ali bey adasını terk ediyoruz. Karnımız acıkmış durumda, ne yiyeceğimize karar verememiş bir şekilde açık bir yer arıyoruz. Baktık Ayvalık’ tan çıkmaya başladık. Çevredekilere nerede bir şeyler yiyebileceğimizi soruyoruz. Aldığımız cevapla 180 derece dönüp otogar yanında bir lokanta buluyoruz. Hemen birer çorba içiyoruz. Bu arada bende telefonumu şarj ediyorum. Bu arada şarj olayı çok önemli. Telefonda Strava sürekli açık olduğundan telefonumun şarjı gün sonunu anca görüyor. Zaten Kamp yerinde de şarjda sıkıntı yaşadık. Çorbacıda üstünü eklemeye çalışıyorum.
Aklınızda olsun. Dinlendiğiniz yerlerde rica ettiğinizde şarj etme konusunda kimse sıkıntı yaratmıyor. Onlarda alışmış, ve ona göre bir yerlerde priz ayarlamış. Her neyse, çorbanın hemen ardından, Serhat’ ın çay krizini çözmek için hemen yan taraftaki kahvede çay yüklemesini yapıyoruz. Serhat gerçekten çaysız yapamayan bir arkadaş. Hatta hayattaki tek bağımlılığı. Çay içtikten sonraki sürüş performansı dahi değişiyor.
Niyetimiz, Molaları azaltıp, 30-40 km.de bir kısa mola verip, öğlen yemeklerinde ana molaları vermek. Ayvalık’ tan çıkmadan önce marketten su yüklememizi yapıp Ayvalık maceramızı sonlandırıyoruz. Buradan Özgür Emek arkadaşımdan özür diliyorum. Kendi yazısındaki köpek onları Ayvalık çıkışında kovalamıştı. Biz o arkadaşı göremedik. Bizim karşılaştığımız köpek Küçükkuyu çıkışındaydı. Hatamdan dolayı tekrar özür diliyorum. Ayvalık güvenli geri dönebilirsiniz.
Bu arada Dikili’ ye geldiğimizde bir karar vermemiz lazım. Dikili – Çandarlı yoluna mı yoksa Bergama yolunu mu kullanacağız? Bir Dikili’ ye varalım karar veririz. Ayvalık’ tan çıktıktan 17-18 km sonra Serhat’ ın bisikletteki yük biraz kayıyor. Yol kenarında duruyoruz. Yükü hallederken kenarda “Karadut suyu” satan tezgahı gözüme kestiriyorum. Pek istekli olmadan sadece meraktan yahu nedir bu Karadut suyu bir içelim diyerek, birer bardak içiyoruz. O anki halimizi anlatamam sadece yaşamak lazım. Bir kere buz gibi, kitapta bahsedilen kevser şarabımı desem, karar veremiyorum. Böyle bir güzellik, lezzet olamaz. Arkadaş biz bu kadar zaman neden içmedik? Cevap yok. Sadece hıyarlıktan deyip, konuyu kapatalım. Gözümüz bundan sonra yolda karadut suyu arayacak ama, biz bu güzelliği en son tezgahta içtiğimizi sonradan anlayacağız.
Bundan sonra yol bize Dikili’ ye kadar pek sıkıntı çıkarmıyor. Sadece 3-4 km. lik bir kesiminde yol çalışması var. Karşı şeritten bir süre yola devam ediyoruz. 35. Km.de Mezarlık yanında 2 dakikalık bir moladan sonra Dikili’ ye girişindeki benzinliğe kadar mola vermiyoruz. Kamp alanından benzinliğe kadar 52 km. yol yapıyoruz. Performansımız ve moralimiz iyi durumda. Benzinlikte ilk molamızı verdiğimiz gibi, Serhat’ a hemen çay yüklemesine başlıyorum. Hacı hemen keyifleniyor. Benzinlikte asıl can alıcı soruyu soruyoruz; yol olarak nereyi tavsiye edersiniz? Benzinliktekiler sağolsun, bize Çandarlı yoluna girmememizi, o yolun dar ve sıcak asfalt olmadığını, rampaların bizi çok yoracağını söylüyor. Bizde hala Assos’ un rampalarının travmasını atlatamamışken, büyük sözü dinleyip Bergama yolundan gitmeye karar veriyoruz.
Bergama yolu anlatılmaz yaşanır kıvamında bir yol diyebilirim. Çok güzel bir asfalt, geniş yol. Keyifle sürüyoruz bisikletimizi. Bir yandan da gözümüz sağ tarafımızda kalan Dikili – Çandarlı arasındaki yolun tepelerinde. Anlattıkları gibiyse, iyi ki tırmanmadık diye konuşuyoruz. Yaklaşık 25 km. mola vermeden giderek, öğlen vakti Kurfallı’ nın girişindeki benzin istasyonuna varıyoruz. Küçük bir su ikmali yapılıp Öğlen yemeği için planladığımız Yeni Şakran’ a 15 km mesafemiz kaldığını öğreniyoruz. 5 dakika bile dinlenmeden pedallarımıza yükleniyoruz. Amacımız öğlenin fazla sıcağına kalmadan gidebildiğimiz kadar gitmek. Çünkü öğlenden sonra yemek ve sıcaktan dolayı ister istemez hızımız kesiliyor.
Yaklaşık 40 dakika sonra Yeni Şakran girişine varıyoruz. Gözlerimiz fellik fellik lokanta arıyor. Sağda kebapçı, solda köfteciler var. Serhat Namaz işimi halledeyim sonra yemek yeriz diyor. Bende Caminin önünde ağaçların altında ki serinlikte bekliyorum. Köftecilere gidiyoruz, köfteler pleytte pişiyor. Cık olmadı, karşıya geçiyoruz. Hemen kebapçıya kuruluyoruz. Ege şivesiyle bir abla karşılıyor bizi. Şansımıza pek bir şey kalmamış. Adana siparişi veriyoruz. Yanında meze tarzı bir sürü şey geliyor. Karnımızı bir güzel dolduruyoruz. Bu arada yan masaya 3-4 işçi geliyor. Ufaktan sohbet başlıyor.
-Nereden nereye?
-Çanakkale’ den gelip Bodrum’ a gidiyoruz.
-Bisikletle mi?
-Evet
-Nerede kalıyorsunuz?
-Çadırda
-Bu bisikletler kaça?
-Biraz pahalı sayılırlar.
-Burada kalmayın.
-?????
-Valla buralar tekin değil.
-Zaten Foça’ ya gidiyoruz.
Siz pek tekin değilsiniz orası belli. Tüm Yeni Şakran’ ı niye aynı kefeye koyuyorsun kardeşim? Diye mırıldanıyorum. Yemeğimizi yiyip, tekrar caminin olduğu yerdeki ağaç gölgeliğine geçiyoruz. Bir ara caminin arkasındaki tuvalete gidiyorum. Tuvalet kokusuyla bana yolu gösteriyor. Tuvaletin dış kapısına geldiğimde koku dayanılmaz bir hale geliyor. Nasıl olsa kısa sürecek diye nefesimi tutup giriyorum. F1 pitstop kıvamında işimi hallederken, duvardaki yazı dikkatimi çekiyor. “Nasıl bulmak istersen öyle bırak!” Şimdi ben bulmak istediğim gibi bırakmak istersem ilk önce orayı yıkıp, sonra yeniden inşa etmem lazım. Bu da epey vakit alacağından yazıyı diğer bir milyon kişi gibi görmezden gelip hızlıca pit alanını terk ediyorum. Serhat tuvaletin yerini soruyor, durumu anlattığımda bütün yapacakları için sabırlı davranma kararı alıyor.
Molamıza hep kısa tutma niyetiyle başlayıp, yemeğin ağırlığı ve gölgenin serinliği bize sabahları 5 dakika daha fazla uyuma tatlılığı veriyor. Ama yol bizi bekler sloganıyla belli bir süre sonra toplanıyoruz. Rotamızın o günkü son durağı olarak Yeni foça – Eski foça arasında bulunan Sazlıca kampında kalmayı planlıyoruz. Ada kampingden dolayı yarı akıllanmış durumdayız. Biz her şeye rağmen temkinli olalım diyerek marketten, 2 balık, 2 barbunya 1 pakette helva alarak yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Edemiyoruz.
Neden? Ben daha Sazlıca kampını aramadım.
-Alo buyrun?
-İyi günler 2 bisikletli kamp alanınıza geliyoruz. Birkaç şey soracaktım. Yeme içem ile ilgili sıkıntı var mı? Mesela Bira kaç tl?
-Bira 5 tl (oh iyi) ayrıca alışveriş yapabileceğiniz bir yerimiz ve lokantamız mevcut.
-Akşam üzeri 2 kişi geleceğiz bilginiz olsun.
-Eşinizle mi?
-Hayır yanımdaki arkadaşımla
-Erkek mi?
-Evet?
-Maalesef yalnız erkekleri almıyoruz.
-Haydaaa yahu nasıl olur? Bakın biz bisikletli olarak geliyoruz.
-Haaaa bir saniye…… Tamam O zaman gelebilirsiniz. Yoksa normalde yalnız erkekleri almıyoruz. Yalnız akşam 8 de kamp kapanıyor. Acele edin.
Tipik Türkiye hali. Damsız girilmez. Hesaplamalarımıza göre yaklaşık 45 km yol kalmış olması lazım. Yani 2,5 saatte orada oluruz diyoruz. Diyorum ya hesaplamaya göre. Yemişiz kebapları, nasıl gideceğiz? Tabi ki ağır ağır. Tam Yeni Şakran’ dan çıkacağız bize kalmayın diyen elemanlarla göz göze geliyor ve selamlaşıyoruz. Aga buralarda kalmamak lazım. Vücudumuzun sesini dinliyoruz ve ağır ağır yol alarak, Aliağa’ ya kadar varıyoruz. Aliağa bilindiği üzere İstanbul’ un Tuzla-Gebze- İzmit mutasyonu bir yer. İzmir’ in ağır sanayi bölgesi ve liman şehri. Doğal olarak etraftaki araçların ebatları büyümeye yollardaki bozukluklar artmaya başlıyor. Bu arada Aliağa’ nın için benzin istasyonu gibi kokuyor. Nedeni PETKİM. İnsanların o bölgede sağlıklı yaşaması gerçekten çok zor.
Aliağa rampasının ortasında Serhat’ ın sabrının taşma noktasına varması sonucu benzinlik molası verdikten sonra rampada kaldığımız yerden devam ediyoruz. Artık yol biraz tırstıracak düzeyde tehlikeli hale helmeye başlıyor. Etrafımıza Konteyner taşıyan tırlar, Akaryakıt tırları, kamyonlar, yol epey kalabalıklaştı. Navigasyondaki haritaya göre rampa bittikten sonra Yeni Foça’ ya bir yol olması lazım. Ama yol yok. Hacı yol nerede? Burada! Bir bakıyoruz ki yol Liman bölgesinin oralarda tel örgülerin içinde gidiyor. Yani yolumuz biraz uzayacak. O sıralar Özgür Emek ve ekibinin trene bindiği yerden geçiyoruz. Acaba binsek mi diye düşünmüyorum. Binersek İzmir’ i pas geçmek ve bütün rota planlarını alt üst etmek var. Biraz daha gitmeden arkamızda bir kamyon korna çalıyor. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bir şey düşürdünüz diyerek yanımızdan yavaşça geçiyor. Bakıyorum bende eksik yok. Serhat “bende de yok diyor” son bir kontrol, Serhat’ ın Uyku tulumu düşmüş. Hemen geri dönüp 200-300 metre geride tulumu buluyorum. Tulumu bir güzel tekrar sabitliyoruz. Bir tarafı İzmir’ e giden diğer tarafı Aliağa gemi söküm ve fabrikaların olduğu bir yola giden yol ayrımına geldiğimizde yolu soruyoruz. Bize fabrikalar bölgesinin içinden gideceğimiz söyleniyor.
Yol öyle bir yol ki, Bergama yolu gibi değil. Ortalık toz duman, bütün araçlar tır muadili dev gibi araçlar. Arada tek tük otomobil var. Araçlara bakıyorsun, Gemi sökümden çıkan hurdaları demir çelik fabrikasına taşıyan araçlar. Üzerlerindeki demir hurdaları araçlar giderken yerlere dökülüyor. Hatta birkaç yerde kamyonetiyle gelmiş hurdacılar, düşen parçaları yerlerden topluyor. Bazı parçalar 8 – 10 kiloluk demirler. Araçlar zaten bizi teğet geçip gidiyor. Birisi kafamıza düşse biteriz. Ya da kamyonun birisi bizi altına alsa, cesedimiz toz toprağın arasında kedi cesediyle bile karıştırılabilir. Yol bölünmüş çift şeritli yol ama çok enteresan bir şekilde sağ yol farklı gidiş geliş, sol farklı gidiş geliş olarak akıyor. Aralardan cambaz gibi gitmeye çalışıyoruz. Serhat bana bir bakış atıyor ki, sen bu yoldan sağ çıksan da ben bu yolun sonunda seni sağ bırakmam der gibi. Adam haklı kardeşim. Haritadan bakılıp yol mu çizilir? Çizilirse de böyle olur. Topu topu 6 km. yol gittik ama bende 80 km. stresi yarattı. Güç bela bu yoldan çıkıyor ve yolumuza devam ediyoruz. Bu yoldan sonra araba boyları ufaldı ancak, o hengameden çıkıp tatil bölgesine doğru giden arabalar inanılmaz hızlı gidiyorlar. Dikkat etmeye çalışıyoruz. Yolun sağ tarafı çok büyük bir hurdalık ve her şey tasnif edilmiş. Neler yok ki? Bir taraf sadece tekneler. Evet bildiğiniz küçük tekneler var. Biraz sonra otobüslerin ve otomobillerin hurdaları var. Bildiğin hurda cenneti. Benim gibi eski püskü şeyleri seven adamları oraya bıraksan, ömrünü orada geçirir dersem yalan olmaz.
Hurdalıklarda bittikten bizde stresin etkisiyle tükenmişlik durumu başlıyor. Bitap durumdayız. Yeni Foça tabelasını geçtikten 2-3 dakika sonra yol kenarında bir tabela gözüme çarptı. Öğretmen evimiz halka açılmıştır! Diğer tur yazılarında okuduğum kadarı ile birçok bisikletli öğretmen evini tercih ediyor. Serhat hemen ardımda. Duruyorum, “hacı burayı bir deneyelim mi? ne dersin?” bakalım diyor ve hemen yola sapıyoruz. Tam o sırada deli gibi havlama sesleri geliyor. 2 tane köpek tam öğretmen evinin önünde yolumuzu kesiyor. Köpekler psikopata bağlamış durumda. Daldım dalacağım gibisinden havlıyor. Öğretmen evinin içinden bir ses geliyor ve bir anda seslerini kesip içeri giriyorlar. Ben bir elime biber gazını alıp, bisikleti köpekle aramıza kalkan yapıp ufaktan geçmeye başlıyorum. Sıkıntı olmadan içeri giriyoruz.
Resepsiyondaki memurla konuşmaya başlıyoruz. Yerinin olduğunu ve kalabileceğimiz söylüyor. Fiyat kişi başı 40 tl. diyor. Ve buradan itibaren Serhat’ ın pazarlık uzmanlığı devreye girerek, fiyatları 30 tl’ ye çekiyor. Anahtarımız alarak öğretmen evinin ana binasından ayrı bulunan yazlık şeklinde yapılmış 2 katlı konutların birisinde ikinci kata çıkıyoruz. Saat akşam 7 gibi olmuş. Hemen duşlarımız alıyor ve yemek olayına hazırlanıyoruz. Bu günde konserve yemeye karar veriyoruz. Normalde odalarda yemek yasak. Ama dışarıya çıkmaya halimiz de yok. Öğretmen evi de hala okullar kapanmadığından boş olması sebebiyle restoran bölümü de kapalı. Bu yorgunlukta risk almayı göze alıyoruz. Ben bisikletle dışarı çıkıp ekmek, kendime 2 bira, Serhat’ a gazoz alıp dönüyorum. Masamızı kuruyor ve yemeğimiz serin odamızda deniz manzarasında, kâh günün sohbeti, Kâh gündelik hayatımızla ilgili sohbetle yiyoruz. Ardından öğretmen evi bölümüne geçerek, akşam çayımızı içiyoruz. Serhat çalışanlardan birisinin kızını bulup tatlı bir sohbet yapıyor. Bana da onların fotoğrafını çekmek düşüyor. Sonrasında odamıza çekilip zzzzzzzzzzz.
STRAVA KAYDI :
(link)
(link)
Ada kampingden kurtulup Ayvalık' ta çorbacıyla huzur bulduğumuz yer.
(link)
(link)
(link)
Bergama Yolu asfaltın mükemmelliği
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Cami Önü dinlenme pozisyonu
(link)
(link)
Yeni Foça yolu son kilometreler.
(link)
(link)
(link)
Serhat' ın çocuklarla iletişim mükemmel. Ben o konuda kırılacak oyuncaklar gibi görerek uzaktan seviyorum.
(link)
Yeni Foça öğretmen evi
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Dün bize aşılmaz gibi rampalar ayağımızın altında yok olup gidiyordu. En sonunda Ali bey adasını terk ediyoruz. Karnımız acıkmış durumda, ne yiyeceğimize karar verememiş bir şekilde açık bir yer arıyoruz. Baktık Ayvalık’ tan çıkmaya başladık. Çevredekilere nerede bir şeyler yiyebileceğimizi soruyoruz. Aldığımız cevapla 180 derece dönüp otogar yanında bir lokanta buluyoruz. Hemen birer çorba içiyoruz. Bu arada bende telefonumu şarj ediyorum. Bu arada şarj olayı çok önemli. Telefonda Strava sürekli açık olduğundan telefonumun şarjı gün sonunu anca görüyor. Zaten Kamp yerinde de şarjda sıkıntı yaşadık. Çorbacıda üstünü eklemeye çalışıyorum.
Aklınızda olsun. Dinlendiğiniz yerlerde rica ettiğinizde şarj etme konusunda kimse sıkıntı yaratmıyor. Onlarda alışmış, ve ona göre bir yerlerde priz ayarlamış. Her neyse, çorbanın hemen ardından, Serhat’ ın çay krizini çözmek için hemen yan taraftaki kahvede çay yüklemesini yapıyoruz. Serhat gerçekten çaysız yapamayan bir arkadaş. Hatta hayattaki tek bağımlılığı. Çay içtikten sonraki sürüş performansı dahi değişiyor.
Niyetimiz, Molaları azaltıp, 30-40 km.de bir kısa mola verip, öğlen yemeklerinde ana molaları vermek. Ayvalık’ tan çıkmadan önce marketten su yüklememizi yapıp Ayvalık maceramızı sonlandırıyoruz. Buradan Özgür Emek arkadaşımdan özür diliyorum. Kendi yazısındaki köpek onları Ayvalık çıkışında kovalamıştı. Biz o arkadaşı göremedik. Bizim karşılaştığımız köpek Küçükkuyu çıkışındaydı. Hatamdan dolayı tekrar özür diliyorum. Ayvalık güvenli geri dönebilirsiniz.
Bu arada Dikili’ ye geldiğimizde bir karar vermemiz lazım. Dikili – Çandarlı yoluna mı yoksa Bergama yolunu mu kullanacağız? Bir Dikili’ ye varalım karar veririz. Ayvalık’ tan çıktıktan 17-18 km sonra Serhat’ ın bisikletteki yük biraz kayıyor. Yol kenarında duruyoruz. Yükü hallederken kenarda “Karadut suyu” satan tezgahı gözüme kestiriyorum. Pek istekli olmadan sadece meraktan yahu nedir bu Karadut suyu bir içelim diyerek, birer bardak içiyoruz. O anki halimizi anlatamam sadece yaşamak lazım. Bir kere buz gibi, kitapta bahsedilen kevser şarabımı desem, karar veremiyorum. Böyle bir güzellik, lezzet olamaz. Arkadaş biz bu kadar zaman neden içmedik? Cevap yok. Sadece hıyarlıktan deyip, konuyu kapatalım. Gözümüz bundan sonra yolda karadut suyu arayacak ama, biz bu güzelliği en son tezgahta içtiğimizi sonradan anlayacağız.
Bundan sonra yol bize Dikili’ ye kadar pek sıkıntı çıkarmıyor. Sadece 3-4 km. lik bir kesiminde yol çalışması var. Karşı şeritten bir süre yola devam ediyoruz. 35. Km.de Mezarlık yanında 2 dakikalık bir moladan sonra Dikili’ ye girişindeki benzinliğe kadar mola vermiyoruz. Kamp alanından benzinliğe kadar 52 km. yol yapıyoruz. Performansımız ve moralimiz iyi durumda. Benzinlikte ilk molamızı verdiğimiz gibi, Serhat’ a hemen çay yüklemesine başlıyorum. Hacı hemen keyifleniyor. Benzinlikte asıl can alıcı soruyu soruyoruz; yol olarak nereyi tavsiye edersiniz? Benzinliktekiler sağolsun, bize Çandarlı yoluna girmememizi, o yolun dar ve sıcak asfalt olmadığını, rampaların bizi çok yoracağını söylüyor. Bizde hala Assos’ un rampalarının travmasını atlatamamışken, büyük sözü dinleyip Bergama yolundan gitmeye karar veriyoruz.
Bergama yolu anlatılmaz yaşanır kıvamında bir yol diyebilirim. Çok güzel bir asfalt, geniş yol. Keyifle sürüyoruz bisikletimizi. Bir yandan da gözümüz sağ tarafımızda kalan Dikili – Çandarlı arasındaki yolun tepelerinde. Anlattıkları gibiyse, iyi ki tırmanmadık diye konuşuyoruz. Yaklaşık 25 km. mola vermeden giderek, öğlen vakti Kurfallı’ nın girişindeki benzin istasyonuna varıyoruz. Küçük bir su ikmali yapılıp Öğlen yemeği için planladığımız Yeni Şakran’ a 15 km mesafemiz kaldığını öğreniyoruz. 5 dakika bile dinlenmeden pedallarımıza yükleniyoruz. Amacımız öğlenin fazla sıcağına kalmadan gidebildiğimiz kadar gitmek. Çünkü öğlenden sonra yemek ve sıcaktan dolayı ister istemez hızımız kesiliyor.
Yaklaşık 40 dakika sonra Yeni Şakran girişine varıyoruz. Gözlerimiz fellik fellik lokanta arıyor. Sağda kebapçı, solda köfteciler var. Serhat Namaz işimi halledeyim sonra yemek yeriz diyor. Bende Caminin önünde ağaçların altında ki serinlikte bekliyorum. Köftecilere gidiyoruz, köfteler pleytte pişiyor. Cık olmadı, karşıya geçiyoruz. Hemen kebapçıya kuruluyoruz. Ege şivesiyle bir abla karşılıyor bizi. Şansımıza pek bir şey kalmamış. Adana siparişi veriyoruz. Yanında meze tarzı bir sürü şey geliyor. Karnımızı bir güzel dolduruyoruz. Bu arada yan masaya 3-4 işçi geliyor. Ufaktan sohbet başlıyor.
-Nereden nereye?
-Çanakkale’ den gelip Bodrum’ a gidiyoruz.
-Bisikletle mi?
-Evet
-Nerede kalıyorsunuz?
-Çadırda
-Bu bisikletler kaça?
-Biraz pahalı sayılırlar.
-Burada kalmayın.
-?????
-Valla buralar tekin değil.
-Zaten Foça’ ya gidiyoruz.
Siz pek tekin değilsiniz orası belli. Tüm Yeni Şakran’ ı niye aynı kefeye koyuyorsun kardeşim? Diye mırıldanıyorum. Yemeğimizi yiyip, tekrar caminin olduğu yerdeki ağaç gölgeliğine geçiyoruz. Bir ara caminin arkasındaki tuvalete gidiyorum. Tuvalet kokusuyla bana yolu gösteriyor. Tuvaletin dış kapısına geldiğimde koku dayanılmaz bir hale geliyor. Nasıl olsa kısa sürecek diye nefesimi tutup giriyorum. F1 pitstop kıvamında işimi hallederken, duvardaki yazı dikkatimi çekiyor. “Nasıl bulmak istersen öyle bırak!” Şimdi ben bulmak istediğim gibi bırakmak istersem ilk önce orayı yıkıp, sonra yeniden inşa etmem lazım. Bu da epey vakit alacağından yazıyı diğer bir milyon kişi gibi görmezden gelip hızlıca pit alanını terk ediyorum. Serhat tuvaletin yerini soruyor, durumu anlattığımda bütün yapacakları için sabırlı davranma kararı alıyor.
Molamıza hep kısa tutma niyetiyle başlayıp, yemeğin ağırlığı ve gölgenin serinliği bize sabahları 5 dakika daha fazla uyuma tatlılığı veriyor. Ama yol bizi bekler sloganıyla belli bir süre sonra toplanıyoruz. Rotamızın o günkü son durağı olarak Yeni foça – Eski foça arasında bulunan Sazlıca kampında kalmayı planlıyoruz. Ada kampingden dolayı yarı akıllanmış durumdayız. Biz her şeye rağmen temkinli olalım diyerek marketten, 2 balık, 2 barbunya 1 pakette helva alarak yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Edemiyoruz.
Neden? Ben daha Sazlıca kampını aramadım.
-Alo buyrun?
-İyi günler 2 bisikletli kamp alanınıza geliyoruz. Birkaç şey soracaktım. Yeme içem ile ilgili sıkıntı var mı? Mesela Bira kaç tl?
-Bira 5 tl (oh iyi) ayrıca alışveriş yapabileceğiniz bir yerimiz ve lokantamız mevcut.
-Akşam üzeri 2 kişi geleceğiz bilginiz olsun.
-Eşinizle mi?
-Hayır yanımdaki arkadaşımla
-Erkek mi?
-Evet?
-Maalesef yalnız erkekleri almıyoruz.
-Haydaaa yahu nasıl olur? Bakın biz bisikletli olarak geliyoruz.
-Haaaa bir saniye…… Tamam O zaman gelebilirsiniz. Yoksa normalde yalnız erkekleri almıyoruz. Yalnız akşam 8 de kamp kapanıyor. Acele edin.
Tipik Türkiye hali. Damsız girilmez. Hesaplamalarımıza göre yaklaşık 45 km yol kalmış olması lazım. Yani 2,5 saatte orada oluruz diyoruz. Diyorum ya hesaplamaya göre. Yemişiz kebapları, nasıl gideceğiz? Tabi ki ağır ağır. Tam Yeni Şakran’ dan çıkacağız bize kalmayın diyen elemanlarla göz göze geliyor ve selamlaşıyoruz. Aga buralarda kalmamak lazım. Vücudumuzun sesini dinliyoruz ve ağır ağır yol alarak, Aliağa’ ya kadar varıyoruz. Aliağa bilindiği üzere İstanbul’ un Tuzla-Gebze- İzmit mutasyonu bir yer. İzmir’ in ağır sanayi bölgesi ve liman şehri. Doğal olarak etraftaki araçların ebatları büyümeye yollardaki bozukluklar artmaya başlıyor. Bu arada Aliağa’ nın için benzin istasyonu gibi kokuyor. Nedeni PETKİM. İnsanların o bölgede sağlıklı yaşaması gerçekten çok zor.
Aliağa rampasının ortasında Serhat’ ın sabrının taşma noktasına varması sonucu benzinlik molası verdikten sonra rampada kaldığımız yerden devam ediyoruz. Artık yol biraz tırstıracak düzeyde tehlikeli hale helmeye başlıyor. Etrafımıza Konteyner taşıyan tırlar, Akaryakıt tırları, kamyonlar, yol epey kalabalıklaştı. Navigasyondaki haritaya göre rampa bittikten sonra Yeni Foça’ ya bir yol olması lazım. Ama yol yok. Hacı yol nerede? Burada! Bir bakıyoruz ki yol Liman bölgesinin oralarda tel örgülerin içinde gidiyor. Yani yolumuz biraz uzayacak. O sıralar Özgür Emek ve ekibinin trene bindiği yerden geçiyoruz. Acaba binsek mi diye düşünmüyorum. Binersek İzmir’ i pas geçmek ve bütün rota planlarını alt üst etmek var. Biraz daha gitmeden arkamızda bir kamyon korna çalıyor. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bir şey düşürdünüz diyerek yanımızdan yavaşça geçiyor. Bakıyorum bende eksik yok. Serhat “bende de yok diyor” son bir kontrol, Serhat’ ın Uyku tulumu düşmüş. Hemen geri dönüp 200-300 metre geride tulumu buluyorum. Tulumu bir güzel tekrar sabitliyoruz. Bir tarafı İzmir’ e giden diğer tarafı Aliağa gemi söküm ve fabrikaların olduğu bir yola giden yol ayrımına geldiğimizde yolu soruyoruz. Bize fabrikalar bölgesinin içinden gideceğimiz söyleniyor.
Yol öyle bir yol ki, Bergama yolu gibi değil. Ortalık toz duman, bütün araçlar tır muadili dev gibi araçlar. Arada tek tük otomobil var. Araçlara bakıyorsun, Gemi sökümden çıkan hurdaları demir çelik fabrikasına taşıyan araçlar. Üzerlerindeki demir hurdaları araçlar giderken yerlere dökülüyor. Hatta birkaç yerde kamyonetiyle gelmiş hurdacılar, düşen parçaları yerlerden topluyor. Bazı parçalar 8 – 10 kiloluk demirler. Araçlar zaten bizi teğet geçip gidiyor. Birisi kafamıza düşse biteriz. Ya da kamyonun birisi bizi altına alsa, cesedimiz toz toprağın arasında kedi cesediyle bile karıştırılabilir. Yol bölünmüş çift şeritli yol ama çok enteresan bir şekilde sağ yol farklı gidiş geliş, sol farklı gidiş geliş olarak akıyor. Aralardan cambaz gibi gitmeye çalışıyoruz. Serhat bana bir bakış atıyor ki, sen bu yoldan sağ çıksan da ben bu yolun sonunda seni sağ bırakmam der gibi. Adam haklı kardeşim. Haritadan bakılıp yol mu çizilir? Çizilirse de böyle olur. Topu topu 6 km. yol gittik ama bende 80 km. stresi yarattı. Güç bela bu yoldan çıkıyor ve yolumuza devam ediyoruz. Bu yoldan sonra araba boyları ufaldı ancak, o hengameden çıkıp tatil bölgesine doğru giden arabalar inanılmaz hızlı gidiyorlar. Dikkat etmeye çalışıyoruz. Yolun sağ tarafı çok büyük bir hurdalık ve her şey tasnif edilmiş. Neler yok ki? Bir taraf sadece tekneler. Evet bildiğiniz küçük tekneler var. Biraz sonra otobüslerin ve otomobillerin hurdaları var. Bildiğin hurda cenneti. Benim gibi eski püskü şeyleri seven adamları oraya bıraksan, ömrünü orada geçirir dersem yalan olmaz.
Hurdalıklarda bittikten bizde stresin etkisiyle tükenmişlik durumu başlıyor. Bitap durumdayız. Yeni Foça tabelasını geçtikten 2-3 dakika sonra yol kenarında bir tabela gözüme çarptı. Öğretmen evimiz halka açılmıştır! Diğer tur yazılarında okuduğum kadarı ile birçok bisikletli öğretmen evini tercih ediyor. Serhat hemen ardımda. Duruyorum, “hacı burayı bir deneyelim mi? ne dersin?” bakalım diyor ve hemen yola sapıyoruz. Tam o sırada deli gibi havlama sesleri geliyor. 2 tane köpek tam öğretmen evinin önünde yolumuzu kesiyor. Köpekler psikopata bağlamış durumda. Daldım dalacağım gibisinden havlıyor. Öğretmen evinin içinden bir ses geliyor ve bir anda seslerini kesip içeri giriyorlar. Ben bir elime biber gazını alıp, bisikleti köpekle aramıza kalkan yapıp ufaktan geçmeye başlıyorum. Sıkıntı olmadan içeri giriyoruz.
Resepsiyondaki memurla konuşmaya başlıyoruz. Yerinin olduğunu ve kalabileceğimiz söylüyor. Fiyat kişi başı 40 tl. diyor. Ve buradan itibaren Serhat’ ın pazarlık uzmanlığı devreye girerek, fiyatları 30 tl’ ye çekiyor. Anahtarımız alarak öğretmen evinin ana binasından ayrı bulunan yazlık şeklinde yapılmış 2 katlı konutların birisinde ikinci kata çıkıyoruz. Saat akşam 7 gibi olmuş. Hemen duşlarımız alıyor ve yemek olayına hazırlanıyoruz. Bu günde konserve yemeye karar veriyoruz. Normalde odalarda yemek yasak. Ama dışarıya çıkmaya halimiz de yok. Öğretmen evi de hala okullar kapanmadığından boş olması sebebiyle restoran bölümü de kapalı. Bu yorgunlukta risk almayı göze alıyoruz. Ben bisikletle dışarı çıkıp ekmek, kendime 2 bira, Serhat’ a gazoz alıp dönüyorum. Masamızı kuruyor ve yemeğimiz serin odamızda deniz manzarasında, kâh günün sohbeti, Kâh gündelik hayatımızla ilgili sohbetle yiyoruz. Ardından öğretmen evi bölümüne geçerek, akşam çayımızı içiyoruz. Serhat çalışanlardan birisinin kızını bulup tatlı bir sohbet yapıyor. Bana da onların fotoğrafını çekmek düşüyor. Sonrasında odamıza çekilip zzzzzzzzzzz.
STRAVA KAYDI :
(link)
(link)
Ada kampingden kurtulup Ayvalık' ta çorbacıyla huzur bulduğumuz yer.
(link)
(link)
(link)
Bergama Yolu asfaltın mükemmelliği
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
Cami Önü dinlenme pozisyonu
(link)
(link)
Yeni Foça yolu son kilometreler.
(link)
(link)
(link)
Serhat' ın çocuklarla iletişim mükemmel. Ben o konuda kırılacak oyuncaklar gibi görerek uzaktan seviyorum.
(link)
Yeni Foça öğretmen evi
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)
(link)