Devenez ce que
Daimi Üye
- Kayıt
- 14 Mayıs 2018
- Mesaj
- 332
- Tepki
- 1.007
- Yaş
- 50
- Şehir
- Istanbul / Sancaktepe
- İsim
- Murat
- Bisiklet
- Kron
Her bisikletçinin hayallerinden biridir sanırım Hollanda'da bisiklet sürmek. Beni de kader bir şekilde o noktaya getirdi
Eylül'de 7 gün iznim vardı, sonra bir arkadaşın isteğiyle izin tarihlerinde değişiklik yaptık ve benim iznim 11 güne çıktı. Önce çocuklarla birlikte gelip Rotterdam'da yaşayan kuzenimi, Eindhoven'a taşınan eski komşumuzu ve Almanya / Kaiserslautern'de yaşayan yeğenimi görmekti fikir, fakat çocuklar okullar açılmadan hemen önce gitmek istemiyoruz deyince ben tek kaldım. Tek kalınca da bir bisiklet turu yapma ihtimali doğdu
Ama turu Hollanda'da başlayıp Almanya'da bitirmeyi düşündüğüm için burdan bisikleti kutulamak ve taşımak, sonra tekar döneceğim yerden bisiklet kutusu bulup bisikleti kutulayıp taşımak çok zor geldiği için forumdan Hollanda'da bisiklet kiralamak konusunda yardım istedim. Sağolsun Amsterdam'da yaşayan @umutcelik arkadaşımız çok cömert bir şekilde kendi bisikletlerinden birini kullanabileceğimi söyledi. Ben de Hollanda'lılara vereceğim parayı Umut'a veririm düşüncesiyle teklifini seve seve kabul ettim ve 31 Ağustos gününe bilet aldım. Bileti daha uygun fiyatlı bulduğum için Rotterdam'a aldım. Kuzenim sağolsun beni havaalanından aldı ve evine gittik. O yurtdışında, ben de doğup büyüdüğüm şehir dışında yaşadığımız için tatiller denk gelmediğinden çok sık görüşemediğim kuzenimle görüşme fırsatı bulmuş olduk.
Ertesi gün, Cuma günü metroyla Rotterdam merkeze giderek oradaki bazı görülesi yerleri gezdim. Rotterdam ikinci dünya savaşı sırasında neredeyse tamamen bombalanarak yok edilmiş, o yüzden binaların çok büyük bölümü sonradan yapılmış, modern binalar...
Gördüğüm yerlerden bazıları; kübik evler;

Bir manzara, sol tarafta Willemsburg köprüsü,

Erasmusbürg köprüsü, yerel halk Kuğu olarak isimlendiriyormuş,

O gün hava kapalıydı, daha sonra yağmur başladı, ben de bir McDonalds'a sığındım ve bir şeyler atıştırdım ve bir süre orda yağmurun dinmesini bekledim (Hollanda ve yağmur hakkında daha sonra tekrar bahsedeceğim
). Yağmur biraz azalınca tekrar dışarı çıktım, biraz şehirdeki bisiklet kullanımını, bisiklet - araç - yaya trafiğini gözlemledim. Daha sonra kuzenimin damadı Hamza ile buluştuk, "birlikte bir şeyler yiyelim demişti", Markthalle ismi verilen binaya gittik. BUrası ilginç bir yer var, binanın ortası boş ve dünya mutfaklarını sunan restoranlar var, yan kısımlar ise daireler, insanlar oturuyorlar ve eğimli bir şekilde yapılmış bir bina, ben susayım, resim anlatsın 
Yemekten sonra kuzenimin evine gittik. Ertesi gün için birlikte çıkıp Gouda'yı gezmeyi, ardından da beni Amsterdam'a bırakmayı teklif ettiler, ben de seve seve kabul ettim.
Kuzenim, küçük kızı İrem ve onun Surinam'lı eşi Vinesh ile birlikte Gouda'ya gittik. Burası Hollanda'nın peynir başkenti olarak anılıyor.
Gouda'nın merkezindeki StadHuis (City Hall), Şehir Binası, şehrin yönetildiği yer, Belediye Binası mı desek, önündeki küçük meydanda pazar kuruluydu ve pazarın yarısı peynir satışı yapıyordu.

Burası merdivenli köprüden kanal görüntüsü,

Yine aynı köprüden dünyanın en dar sokaklarından biri,

Arkadaşlar bu arada aklıma gelmişken şunu söyleyim, burda verdiğim yalan yanlış, kulaktan dolma bilgilerle amel etmeyin lütfen
İşinize yararsa iptidai bir rehber olarak kullanabilirsiniz, ama kesinlikle yatırım tavsiyesi değildir 
Disclaimer'ımızı da verdikten sonra dönelim tekrar turumuza
...
Küçük Gouda'daki küçük turumuzu bitirip tekrar arabamıza döndük ve Amsterdam'a doğru yola çıktık. Sağolsunlar beni Umut'un evine bıraktılar ve onlar Rotterdam'a geri döndüler. Daha sonra Umut hocamla tanıştık, kendisi bana hemen bisikleti gösterdi ve "hemen al, git" dedi
Ama benim kafamdaki plan önce Amsterdam'daki görülecek yerleri yürüyerek görüp daha sonra bisikleti alıp direk tura başlamaktı. Umut hocamla bu konuda mutabık kaldık ve ben Amsterdam'ın merkezine doğru yola koyuldum. Bu arada şehir içi toplu taşımada kullanmak üzere kuzenim bana OV Chipkaart'ını vermişti, Rotterdam ve Amsterdam'da onu kullandım (OV openbaar vervoer, toplu taşıma anlamına geliyor). Amsterdam merkeze gitmek için tramvaya bindiğimde kartı okutunca cihaz ekranda kırmızı X işareti gösterdi, meğer içindeki para bitmiş, ben de geri indim, uzun süre onu doldurmak için bir yer aradım, kartın sitesinden en yakın yeri buldum, Albert Heijn isminde bir market zinciri, orada bizdeki İstanbulkart yükleme noktaları gibi makine vardı, ben de yükleme yapmaya çalıştım. Nakit verme imkanı yoktu, kartla yükleme yapmak gerekiyordu, ben karta 10 Euro yüklemek istiyordum, ama kredi kartımı her okuttuğumda makine hata veriyordu, başka kartlarla denedim, onlarla da olmadı (bu arada kartlarım yurtdışı kullanıma açık, daha önce kullanmıştım). Daha sonra kart yüklemeye gelen (sanırım Hollandalı) birinden yardım istedim o da aynı şekilde denedi ama yine olmadı, okartını yükleyip gitti. Daha sonra 3 kız geldi, biri baş örtülüydü ve Türklere çok benziyordu, önce Türk zannetim onları, Türk müsünüz diye sorunca hayır, Faslıyız dediler, onlar da deneyip olmayınca kızlardan biri sağolsun pratik zekasını gösterip, "benim kartımla yükleyelim, sen de parayı bana verirsin" dedi ve öyle yaptık. Daha sonra tramvaya tekrar geri döndüm ve kartı okutarak bindim, bu arada tramvayda kredi kartıyla da binilebildiğini gördüm, denedim ve gerçekten de çalışıyor. Bu arada toplu taşımaya hem binince, hem de inince kartı okutmak gerekiyor, çünki bizim metrobüsteki gibi gidilen mesafeye göre ücret alınıyor.
Daha sonra Amsterdam'da kalacağım hostele yakın yerlerde biraz dolaştıktan sonra geceleme hostelimizde (Tur şirketlerinin tur tanıtım yazılarındaki gibi oldu
)
Ertesi gün sabah kalkıp görülecek yerleri görerek merkeze, Dam Meydanı'na doğru yürümeye başladım.
Bu yazının asıl amacı bisiklet turu olduğu için yürüyerek yaptığım bu şehir gezintisi hakkında çok detaya girmek istemiyorum, çok beğendiğim yerler ve şeyler de oldu, hiç beğenmediklerim de... Birkaç fotoğraf da bırakıp asıl bisiklet turu kısmına başlayalım.



1. Gün : Amsterdam (3 Eylül Pazar)
Aynı gün akşam üzeri bisikleti almak üzere tekrar Umut hocamın evine gittim, ondan bisikleti aldım, kullanmayacağım eşyaları ve valizimi onun deposuna koyduk ve ben gece kalacağım hostele gitmek üzere yola çıktım, böylece bisikletle sürüşe başlamış oldum. Tabi farklı oturma pozisyonuna sahip bisiklete ve çevreye alışma sürecinde ufak aksilikler olmadı değil, daha yeni başlamıştım sürmeye, bisiklet yolunda sola dönmeye çalışırken karşıdan hızla gelen bisikletli kuryeyi son anda farkettim, çocuğun yüzündeki panik, korku ve şaşkınlık hala zihnimde... Özür dilerim dostum, acemilik işte...
Sonra bisiklet yollarından ve güzel, büyük bir park olan Vondelspark'ın içinden geçerek kalacağım hostele ulaştım. Bisiklet emanet olduğu için ve Hollanda'da bisiklet çalınması sıradan bir olay olduğu için hep diken üstündeydim, ama sağolsun Umut hocam rahatlattı beni, "bu biskleti çalmakla uğraşmazlar, onlar daha çok elektrikli bisikletler ve motorlarını çalma peşindeler" diye, ayrıca bisiklet üzerinde iki kilit vardı, biri arka tekeri kilitleyen, kadro üzerinde sabit duran, daire şeklindeki kilitlerden, diğeri de bisikleti başka bir şeye bağlamak için kullanılan gayet kalın ve ağır bir zincir... Bisikleti hostelin önünde, dışarı kilitledikten sonra geceleme hostelimizde...
İlk günün kaydını telefonun şarjı bitmek üzere olduğu için saatten yapmıştım, onu Strava'ya bir türlü atamadım, çok da önemli değil zaten, ilk gün sadece 8,5 km sürmüşüm, ama çok yürüdüm, 20,5 km yürüyüp 26 bin küsur adım atmışım
2. Gün: Amsterdam - Muiden - Naarden - Utrecht (4 Eylül Pazartesi)
Asıl tur bugün başladı aslında, sabah giyinip çantaları bisiklete yükledikten sonra yola çıktım. Planım ilk günü kısa tutup Utrecht'e kadar 42 km civarında sürmekti, Uthrect'i seçmemin nedeni Eindhoven'a giderken yol üzerinde olması, malum Eindhoven'a eski komşuma doğru gidiyorum. Amsterdam'ın çıkışına kadar sürdükten sonra (biran önce şehirden çıkmak istiyordum, çünki Pazartesi sabahı olması nedeniyle trafik (bisikletli trafiği) çok yoğundu, hatta bir kavşakta sadece bisikletli trafiğini yöneten bir görevli vardı) kenarda McDonalds görünce durup kahvaltımı yapmaya karar vermedim. Üç küçük pankek ve bir kahveyle kahvaltımı yaptım (4,85 € ya da 145,66 TL ödemişim).
Şehrin çıkışıyla birlikte tadına doyum olmayan manzaralar ve bisiklet yolları da başladı. Bisiklet yolu yanında uzanan üstü yeşil kaplanmış kanal ve yüzen ördekler...

Sadece bisiklet yoluna özel, mesafeyi gösteren levha:

Burda durup yola bakınca hızlı ilerlediğimi ve daha saat 12 olmadan Utrecht'e varacağımı gördüm. Bunun üzerine yolu biraz uzatıp meşhur @five rumuzlu adaşımın eşiyle birlikte yaptığı tur yazısında onların gittiği Muiden'e ve Umut hocamın onlara tavsiye ettiği ama onların gitmediği Naarden'e gitmeye karar verdim. Muiden küçük, çok şirin bir kasaba ve Murat hocamın yazdığına göre Ortaçağ'dan kalma bir kalesi var
(resimde arkada görünen)

Ordan çıkıp Naarden'e giderken yol üzerinde bir çeşme gördüm, "Drink Water" gibi bir şey yazıyordu, şu an tam hatırlamıyorum, yanında oturan kıza sordum, suyu içilir mi diye, o da evet deyince hem kana kana içtim, hem de su şişelerimi doldurdum. Bu arada Hollanda'da Avusturya'da olduğu gibi musluk suyu içiliyor ve tadı da çok güzel, maalesef artık bizim sahip olmadığımız bir lüks
Daha sonra Naarden'a ulaştım ve girer girmez şehre bayıldım (Aslında 17 bin nüfuslu küçük bir yer) Şehrin bir kere havadan görüntüsü çok güzel, çiçek gibi bir şehir

ve insanlar evlerin önüne banklar koymuşlar, demek ki oralara oturup sohbet ediyorlar, her yeri çiçeklerle süslemişler, her yer (Amsterdam merkezi hariç) bütün Hollanda'da olduğu gibi çok temiz, çok sakin ve huzurlu bir havası vardı.

Burada sonradan favori marketim olan
Albert Heijn'a uğrayıp öğlen atıştırması yapmak için bir şeyler aldım, birkaç tane bisiklet dostu yiyecek muz, içinde 10 tane bulunan tatlı çörek, bir Oreo bisküvi, tuz ihtiyacı için tuzluçubuk kraker ve yine favorim olan bir litre portakal-şeftali suyu. Orda sanırım kredi kartı geçmiyordu (daha çok debit kart, yani bizim para çektiğimiz kartlar kullanılıyormuş bazı marketlerde), o yüzden tam hatırlamıyorum ama 8 küsur Euro tuttu bunlar. Meyve suyunu çok tuttum, sade portakal suyu gibi çok asitli değildi, sade şeftali suyu gibi çok bayıcı tatlı da değildi, sıvı ve enerji ihtiyacımı iyi karşıladı. Sonra Naarden'in girişinde manzaralı bir yere oturup atıştırdım, aldıklarımın üçte bir kadarını yedim (meyve suyunun hepsini içtim ama) ve oldukça doyurucu ve tazeleyici oldu ve diğer günlere de kaldı. Daha sonra burda başka ne görülür diye internete baktım, Naardermeer diye bir yeri gözüme kestirdim ve oraya gittim. İnternetten gördüğüm resim buydu, benim gördüğüm ise bu 


Neyse açmış bir tane çiçek vardı, belki de mevsimi değildir.
Ben Çorum Osmancık'lıyım, yani pirinç memleketi, pirinç=çeltik tarlaları, o da eşittir sivirisinek demek, yani sivrisineklere alışığım, ama ben burdaki kadar vahşi sineklerle karşılaşmadım, içerde biraz otların arasında yürümemle birlikte bacaklarıma saldırmaları bir oldu, hemen uzaklaştım mekandan hızlıca ama çoktan ısırmışlardı, şişmeye ve kaşınmaya başlamıştı bile, demek ki neymiş, oraya uzun kıyafetle gitmek lazımmış. Resimde pek belli olmuyor ama birçok yerden aynı anda ısırınca kendimi arı kovanına girmiş gibi hissettim. Şerefsizler



Yolda RTL binasını gördüm, gülümsemektem ve fotoğrafını çekmekten kendimi alıkoyamadım bir türlü

Şehirlerarası yol ve yanıbaşında uzanan bisiklet yolu...

Ormanın kenarından giden huzur verici bisiklet yolu...

Şehir içindeki bisiklet yolları genelde parke taşı döşeli, diğer yarısı da asfalt, Utrecht'e yaklaşırken beton olanına da denk geldim.

Bu arada kalacak yer konusunda Warmshowers'tan yana şansımı denemek istiyordum, bir önceki gün 10 kadar kişiye mesaj attım; bir kısmı geri dönmedi, bir kısmı olumsuz geri döndü, ikisi ise "bekliyoruz, hatta yemeğe de bekleriz" şeklinde yazdı. Ben ilk kabul eden kişiye, Astrid ve Michiel isimli bir çifte, "yemek davetiniz için çok teşekkürler, ama kalacak bir yer ve ılık bir duş benim için yeterli" diye dönüş yaptım, onlar da yazışırken bana "yemeğe katılmak istemediğinden emin misin, biz vejetaryen yiyoruz, helal yemek mi tercih ediyorsun bilmiyoruz, eğer öyleyse vejeteryan yemekle bu bir sorun teşkil etmiyordur" mealinde dönüş yaptılar. Ben de "tamam ya, madem o kadar ısrar ediyorsunuz, iyi hadi yemeğe de geleyim"
dedim. Bana adreslerini yazdılar, ben de onlara doğru çevirdim yönümü. E tabi misafirliğe, hele de yemeğe eli boş gidilmez, giderken onlara yakın bir market buldum, ordan paket içinde bir pasta aldım, ama işin en zor kısmı o pastayı 2-3 km yolda bisiklette taşımak oldu, tek elimle pastayı gidonun üzerinde tutarak tek elimle bisikleti sürerek adresi buldum.
Evleri bir bahçesi olan, dubleks, müstakil bir evdi, Astrid kapıyı açtı, girişin hemen yanında küçük bir kulübede iki şehir bisikleti vardı, bunlar günlük kullandıkları bisikletmiş, daha sonra bahçenin ilerisinde bir başka kulübeyi açtı, asıl bisikletleri ordaydı, yol ve tur bisikletleri olmak üzere 4 bisiklet daha vardı orada
Holanda'da kişi bası sanırım ortalama 3 bisiklete sahipler
Ben Umut'un bisikleti emanet, aman başına bir şey gelmesin diye korktuğumdan bisikleti o kulübeye koyduk, ben bisikleti kilitledim, Astrid de kulübenin kapısını. O sırada Michiel mutfakta yemek yapıyordu. Biraz ayaküsütü konuştuk, bana bahçeyi gösterdiler falan, sonra bana önce duş mu alırsın, yoksa yemek mi yiyelim diye sordular, ben de önce duş alıyım, sonra temiz temiz oturalım dedim
Bana yukarda duşu gösterdiler, onlar aşağıda yemek hazırlamaya devam ettiler. Uzun bisiklet sürüşü sonrası duşun mükemmelliği... ve duştan çıkmak istememe hissi... Bu hisse kendimi daha fazla kaptırmayıp, temiz kıyafetler giyinip aşağı indim. Birlikte bahçede duran masaya yemekleri vs. taşıyıp bahçede yemek yedik, bu arada yemekte sohbet, muhabbet... İkisi de tecrübeli turcu, çok uzun süren turlar yapmışlar, Avrupa'da, Güney Amerika'da vs. Neyse akşam olunca içeri girdik, o sırada benim öksürüğüm vardı, gitmeden önce başlayan, bana sıcak bitki çayı yaptılar, aldığım pasta eşliğinde yerken, benim bundan sonraki rotam üzerine onlara soru sordum. Bir sürü Hollanda haritası getirdiler, yere yaydık, bana ertesi gün gideceğim rota üzerinde görülecek yerleri söylediler ve ayrıca numaralı bisiklet yolu sisteminden bahsettiler. Burada bisiklet güzergahları numaralandırılmış, onları birçok bisiklet yolu ayrımında görebiliyorsunuz, küçük yuvarlaklar içinde sayılar, bunları takip ederek de bir güzergah / rota oluşturabiliyorsunuz, ama ben Google Haritalar'ı kullanmayı tercih ettim, ne kadar içimden yüzlerce kez küfür etsem de (nedenini sonra anlatayım). Daha sonra yatma vakti gelince onlar üst kata çıktılar, bana da alt kata bir yer yatağı yaptık. Böylece çok zevkli geçen turun (esas) ilk gününü bitirmiş oldum...
2. günün Strava linki; bakınca çok şaşırdım, 72 km'de sadece 86 m yükseklik kazancı, Türkiye'de aynı mesafeyi süresek normalde bunun en az 10 katı yükseklik kazancı olur
(link)
Ertesi gün, Cuma günü metroyla Rotterdam merkeze giderek oradaki bazı görülesi yerleri gezdim. Rotterdam ikinci dünya savaşı sırasında neredeyse tamamen bombalanarak yok edilmiş, o yüzden binaların çok büyük bölümü sonradan yapılmış, modern binalar...
Gördüğüm yerlerden bazıları; kübik evler;

Bir manzara, sol tarafta Willemsburg köprüsü,

Erasmusbürg köprüsü, yerel halk Kuğu olarak isimlendiriyormuş,

O gün hava kapalıydı, daha sonra yağmur başladı, ben de bir McDonalds'a sığındım ve bir şeyler atıştırdım ve bir süre orda yağmurun dinmesini bekledim (Hollanda ve yağmur hakkında daha sonra tekrar bahsedeceğim
Yemekten sonra kuzenimin evine gittik. Ertesi gün için birlikte çıkıp Gouda'yı gezmeyi, ardından da beni Amsterdam'a bırakmayı teklif ettiler, ben de seve seve kabul ettim.
Kuzenim, küçük kızı İrem ve onun Surinam'lı eşi Vinesh ile birlikte Gouda'ya gittik. Burası Hollanda'nın peynir başkenti olarak anılıyor.
Gouda'nın merkezindeki StadHuis (City Hall), Şehir Binası, şehrin yönetildiği yer, Belediye Binası mı desek, önündeki küçük meydanda pazar kuruluydu ve pazarın yarısı peynir satışı yapıyordu.

Burası merdivenli köprüden kanal görüntüsü,

Yine aynı köprüden dünyanın en dar sokaklarından biri,

Arkadaşlar bu arada aklıma gelmişken şunu söyleyim, burda verdiğim yalan yanlış, kulaktan dolma bilgilerle amel etmeyin lütfen
Disclaimer'ımızı da verdikten sonra dönelim tekrar turumuza
Küçük Gouda'daki küçük turumuzu bitirip tekrar arabamıza döndük ve Amsterdam'a doğru yola çıktık. Sağolsunlar beni Umut'un evine bıraktılar ve onlar Rotterdam'a geri döndüler. Daha sonra Umut hocamla tanıştık, kendisi bana hemen bisikleti gösterdi ve "hemen al, git" dedi
Daha sonra Amsterdam'da kalacağım hostele yakın yerlerde biraz dolaştıktan sonra geceleme hostelimizde (Tur şirketlerinin tur tanıtım yazılarındaki gibi oldu
Ertesi gün sabah kalkıp görülecek yerleri görerek merkeze, Dam Meydanı'na doğru yürümeye başladım.
Bu yazının asıl amacı bisiklet turu olduğu için yürüyerek yaptığım bu şehir gezintisi hakkında çok detaya girmek istemiyorum, çok beğendiğim yerler ve şeyler de oldu, hiç beğenmediklerim de... Birkaç fotoğraf da bırakıp asıl bisiklet turu kısmına başlayalım.



1. Gün : Amsterdam (3 Eylül Pazar)
Aynı gün akşam üzeri bisikleti almak üzere tekrar Umut hocamın evine gittim, ondan bisikleti aldım, kullanmayacağım eşyaları ve valizimi onun deposuna koyduk ve ben gece kalacağım hostele gitmek üzere yola çıktım, böylece bisikletle sürüşe başlamış oldum. Tabi farklı oturma pozisyonuna sahip bisiklete ve çevreye alışma sürecinde ufak aksilikler olmadı değil, daha yeni başlamıştım sürmeye, bisiklet yolunda sola dönmeye çalışırken karşıdan hızla gelen bisikletli kuryeyi son anda farkettim, çocuğun yüzündeki panik, korku ve şaşkınlık hala zihnimde... Özür dilerim dostum, acemilik işte...
Sonra bisiklet yollarından ve güzel, büyük bir park olan Vondelspark'ın içinden geçerek kalacağım hostele ulaştım. Bisiklet emanet olduğu için ve Hollanda'da bisiklet çalınması sıradan bir olay olduğu için hep diken üstündeydim, ama sağolsun Umut hocam rahatlattı beni, "bu biskleti çalmakla uğraşmazlar, onlar daha çok elektrikli bisikletler ve motorlarını çalma peşindeler" diye, ayrıca bisiklet üzerinde iki kilit vardı, biri arka tekeri kilitleyen, kadro üzerinde sabit duran, daire şeklindeki kilitlerden, diğeri de bisikleti başka bir şeye bağlamak için kullanılan gayet kalın ve ağır bir zincir... Bisikleti hostelin önünde, dışarı kilitledikten sonra geceleme hostelimizde...
İlk günün kaydını telefonun şarjı bitmek üzere olduğu için saatten yapmıştım, onu Strava'ya bir türlü atamadım, çok da önemli değil zaten, ilk gün sadece 8,5 km sürmüşüm, ama çok yürüdüm, 20,5 km yürüyüp 26 bin küsur adım atmışım
2. Gün: Amsterdam - Muiden - Naarden - Utrecht (4 Eylül Pazartesi)
Asıl tur bugün başladı aslında, sabah giyinip çantaları bisiklete yükledikten sonra yola çıktım. Planım ilk günü kısa tutup Utrecht'e kadar 42 km civarında sürmekti, Uthrect'i seçmemin nedeni Eindhoven'a giderken yol üzerinde olması, malum Eindhoven'a eski komşuma doğru gidiyorum. Amsterdam'ın çıkışına kadar sürdükten sonra (biran önce şehirden çıkmak istiyordum, çünki Pazartesi sabahı olması nedeniyle trafik (bisikletli trafiği) çok yoğundu, hatta bir kavşakta sadece bisikletli trafiğini yöneten bir görevli vardı) kenarda McDonalds görünce durup kahvaltımı yapmaya karar vermedim. Üç küçük pankek ve bir kahveyle kahvaltımı yaptım (4,85 € ya da 145,66 TL ödemişim).
Şehrin çıkışıyla birlikte tadına doyum olmayan manzaralar ve bisiklet yolları da başladı. Bisiklet yolu yanında uzanan üstü yeşil kaplanmış kanal ve yüzen ördekler...

Sadece bisiklet yoluna özel, mesafeyi gösteren levha:

Burda durup yola bakınca hızlı ilerlediğimi ve daha saat 12 olmadan Utrecht'e varacağımı gördüm. Bunun üzerine yolu biraz uzatıp meşhur @five rumuzlu adaşımın eşiyle birlikte yaptığı tur yazısında onların gittiği Muiden'e ve Umut hocamın onlara tavsiye ettiği ama onların gitmediği Naarden'e gitmeye karar verdim. Muiden küçük, çok şirin bir kasaba ve Murat hocamın yazdığına göre Ortaçağ'dan kalma bir kalesi var

Ordan çıkıp Naarden'e giderken yol üzerinde bir çeşme gördüm, "Drink Water" gibi bir şey yazıyordu, şu an tam hatırlamıyorum, yanında oturan kıza sordum, suyu içilir mi diye, o da evet deyince hem kana kana içtim, hem de su şişelerimi doldurdum. Bu arada Hollanda'da Avusturya'da olduğu gibi musluk suyu içiliyor ve tadı da çok güzel, maalesef artık bizim sahip olmadığımız bir lüks
Daha sonra Naarden'a ulaştım ve girer girmez şehre bayıldım (Aslında 17 bin nüfuslu küçük bir yer) Şehrin bir kere havadan görüntüsü çok güzel, çiçek gibi bir şehir

ve insanlar evlerin önüne banklar koymuşlar, demek ki oralara oturup sohbet ediyorlar, her yeri çiçeklerle süslemişler, her yer (Amsterdam merkezi hariç) bütün Hollanda'da olduğu gibi çok temiz, çok sakin ve huzurlu bir havası vardı.

Burada sonradan favori marketim olan


Neyse açmış bir tane çiçek vardı, belki de mevsimi değildir.
Ben Çorum Osmancık'lıyım, yani pirinç memleketi, pirinç=çeltik tarlaları, o da eşittir sivirisinek demek, yani sivrisineklere alışığım, ama ben burdaki kadar vahşi sineklerle karşılaşmadım, içerde biraz otların arasında yürümemle birlikte bacaklarıma saldırmaları bir oldu, hemen uzaklaştım mekandan hızlıca ama çoktan ısırmışlardı, şişmeye ve kaşınmaya başlamıştı bile, demek ki neymiş, oraya uzun kıyafetle gitmek lazımmış. Resimde pek belli olmuyor ama birçok yerden aynı anda ısırınca kendimi arı kovanına girmiş gibi hissettim. Şerefsizler

Yolda RTL binasını gördüm, gülümsemektem ve fotoğrafını çekmekten kendimi alıkoyamadım bir türlü

Şehirlerarası yol ve yanıbaşında uzanan bisiklet yolu...

Ormanın kenarından giden huzur verici bisiklet yolu...

Şehir içindeki bisiklet yolları genelde parke taşı döşeli, diğer yarısı da asfalt, Utrecht'e yaklaşırken beton olanına da denk geldim.

Bu arada kalacak yer konusunda Warmshowers'tan yana şansımı denemek istiyordum, bir önceki gün 10 kadar kişiye mesaj attım; bir kısmı geri dönmedi, bir kısmı olumsuz geri döndü, ikisi ise "bekliyoruz, hatta yemeğe de bekleriz" şeklinde yazdı. Ben ilk kabul eden kişiye, Astrid ve Michiel isimli bir çifte, "yemek davetiniz için çok teşekkürler, ama kalacak bir yer ve ılık bir duş benim için yeterli" diye dönüş yaptım, onlar da yazışırken bana "yemeğe katılmak istemediğinden emin misin, biz vejetaryen yiyoruz, helal yemek mi tercih ediyorsun bilmiyoruz, eğer öyleyse vejeteryan yemekle bu bir sorun teşkil etmiyordur" mealinde dönüş yaptılar. Ben de "tamam ya, madem o kadar ısrar ediyorsunuz, iyi hadi yemeğe de geleyim"
Evleri bir bahçesi olan, dubleks, müstakil bir evdi, Astrid kapıyı açtı, girişin hemen yanında küçük bir kulübede iki şehir bisikleti vardı, bunlar günlük kullandıkları bisikletmiş, daha sonra bahçenin ilerisinde bir başka kulübeyi açtı, asıl bisikletleri ordaydı, yol ve tur bisikletleri olmak üzere 4 bisiklet daha vardı orada
2. günün Strava linki; bakınca çok şaşırdım, 72 km'de sadece 86 m yükseklik kazancı, Türkiye'de aynı mesafeyi süresek normalde bunun en az 10 katı yükseklik kazancı olur
(link)
Son düzenleme: