Scudo Sports

Bisiklet cenneti Hollanda'da bisiklet turu...

Devenez ce que

Daimi Üye
Kayıt
14 Mayıs 2018
Mesaj
332
Tepki
1.007
Yaş
50
Şehir
Istanbul / Sancaktepe
İsim
Murat
Bisiklet
Kron
Her bisikletçinin hayallerinden biridir sanırım Hollanda'da bisiklet sürmek. Beni de kader bir şekilde o noktaya getirdi :) Eylül'de 7 gün iznim vardı, sonra bir arkadaşın isteğiyle izin tarihlerinde değişiklik yaptık ve benim iznim 11 güne çıktı. Önce çocuklarla birlikte gelip Rotterdam'da yaşayan kuzenimi, Eindhoven'a taşınan eski komşumuzu ve Almanya / Kaiserslautern'de yaşayan yeğenimi görmekti fikir, fakat çocuklar okullar açılmadan hemen önce gitmek istemiyoruz deyince ben tek kaldım. Tek kalınca da bir bisiklet turu yapma ihtimali doğdu :) Ama turu Hollanda'da başlayıp Almanya'da bitirmeyi düşündüğüm için burdan bisikleti kutulamak ve taşımak, sonra tekar döneceğim yerden bisiklet kutusu bulup bisikleti kutulayıp taşımak çok zor geldiği için forumdan Hollanda'da bisiklet kiralamak konusunda yardım istedim. Sağolsun Amsterdam'da yaşayan @umutcelik arkadaşımız çok cömert bir şekilde kendi bisikletlerinden birini kullanabileceğimi söyledi. Ben de Hollanda'lılara vereceğim parayı Umut'a veririm düşüncesiyle teklifini seve seve kabul ettim ve 31 Ağustos gününe bilet aldım. Bileti daha uygun fiyatlı bulduğum için Rotterdam'a aldım. Kuzenim sağolsun beni havaalanından aldı ve evine gittik. O yurtdışında, ben de doğup büyüdüğüm şehir dışında yaşadığımız için tatiller denk gelmediğinden çok sık görüşemediğim kuzenimle görüşme fırsatı bulmuş olduk.

Ertesi gün, Cuma günü metroyla Rotterdam merkeze giderek oradaki bazı görülesi yerleri gezdim. Rotterdam ikinci dünya savaşı sırasında neredeyse tamamen bombalanarak yok edilmiş, o yüzden binaların çok büyük bölümü sonradan yapılmış, modern binalar...

Gördüğüm yerlerden bazıları; kübik evler;

20230901_151007.jpg

Bir manzara, sol tarafta Willemsburg köprüsü,

20230901_151619.jpg

Erasmusbürg köprüsü, yerel halk Kuğu olarak isimlendiriyormuş,

20230901_155657.jpg

O gün hava kapalıydı, daha sonra yağmur başladı, ben de bir McDonalds'a sığındım ve bir şeyler atıştırdım ve bir süre orda yağmurun dinmesini bekledim (Hollanda ve yağmur hakkında daha sonra tekrar bahsedeceğim :) ). Yağmur biraz azalınca tekrar dışarı çıktım, biraz şehirdeki bisiklet kullanımını, bisiklet - araç - yaya trafiğini gözlemledim. Daha sonra kuzenimin damadı Hamza ile buluştuk, "birlikte bir şeyler yiyelim demişti", Markthalle ismi verilen binaya gittik. BUrası ilginç bir yer var, binanın ortası boş ve dünya mutfaklarını sunan restoranlar var, yan kısımlar ise daireler, insanlar oturuyorlar ve eğimli bir şekilde yapılmış bir bina, ben susayım, resim anlatsın :)

Yemekten sonra kuzenimin evine gittik. Ertesi gün için birlikte çıkıp Gouda'yı gezmeyi, ardından da beni Amsterdam'a bırakmayı teklif ettiler, ben de seve seve kabul ettim.
Kuzenim, küçük kızı İrem ve onun Surinam'lı eşi Vinesh ile birlikte Gouda'ya gittik. Burası Hollanda'nın peynir başkenti olarak anılıyor.
Gouda'nın merkezindeki StadHuis (City Hall), Şehir Binası, şehrin yönetildiği yer, Belediye Binası mı desek, önündeki küçük meydanda pazar kuruluydu ve pazarın yarısı peynir satışı yapıyordu.

20230902_153350.jpg

Burası merdivenli köprüden kanal görüntüsü,

20230902_160513.jpg

Yine aynı köprüden dünyanın en dar sokaklarından biri,

20230902_160552.jpg

Arkadaşlar bu arada aklıma gelmişken şunu söyleyim, burda verdiğim yalan yanlış, kulaktan dolma bilgilerle amel etmeyin lütfen :) İşinize yararsa iptidai bir rehber olarak kullanabilirsiniz, ama kesinlikle yatırım tavsiyesi değildir :)
Disclaimer'ımızı da verdikten sonra dönelim tekrar turumuza :) ...

Küçük Gouda'daki küçük turumuzu bitirip tekrar arabamıza döndük ve Amsterdam'a doğru yola çıktık. Sağolsunlar beni Umut'un evine bıraktılar ve onlar Rotterdam'a geri döndüler. Daha sonra Umut hocamla tanıştık, kendisi bana hemen bisikleti gösterdi ve "hemen al, git" dedi :) Ama benim kafamdaki plan önce Amsterdam'daki görülecek yerleri yürüyerek görüp daha sonra bisikleti alıp direk tura başlamaktı. Umut hocamla bu konuda mutabık kaldık ve ben Amsterdam'ın merkezine doğru yola koyuldum. Bu arada şehir içi toplu taşımada kullanmak üzere kuzenim bana OV Chipkaart'ını vermişti, Rotterdam ve Amsterdam'da onu kullandım (OV openbaar vervoer, toplu taşıma anlamına geliyor). Amsterdam merkeze gitmek için tramvaya bindiğimde kartı okutunca cihaz ekranda kırmızı X işareti gösterdi, meğer içindeki para bitmiş, ben de geri indim, uzun süre onu doldurmak için bir yer aradım, kartın sitesinden en yakın yeri buldum, Albert Heijn isminde bir market zinciri, orada bizdeki İstanbulkart yükleme noktaları gibi makine vardı, ben de yükleme yapmaya çalıştım. Nakit verme imkanı yoktu, kartla yükleme yapmak gerekiyordu, ben karta 10 Euro yüklemek istiyordum, ama kredi kartımı her okuttuğumda makine hata veriyordu, başka kartlarla denedim, onlarla da olmadı (bu arada kartlarım yurtdışı kullanıma açık, daha önce kullanmıştım). Daha sonra kart yüklemeye gelen (sanırım Hollandalı) birinden yardım istedim o da aynı şekilde denedi ama yine olmadı, okartını yükleyip gitti. Daha sonra 3 kız geldi, biri baş örtülüydü ve Türklere çok benziyordu, önce Türk zannetim onları, Türk müsünüz diye sorunca hayır, Faslıyız dediler, onlar da deneyip olmayınca kızlardan biri sağolsun pratik zekasını gösterip, "benim kartımla yükleyelim, sen de parayı bana verirsin" dedi ve öyle yaptık. Daha sonra tramvaya tekrar geri döndüm ve kartı okutarak bindim, bu arada tramvayda kredi kartıyla da binilebildiğini gördüm, denedim ve gerçekten de çalışıyor. Bu arada toplu taşımaya hem binince, hem de inince kartı okutmak gerekiyor, çünki bizim metrobüsteki gibi gidilen mesafeye göre ücret alınıyor.

Daha sonra Amsterdam'da kalacağım hostele yakın yerlerde biraz dolaştıktan sonra geceleme hostelimizde (Tur şirketlerinin tur tanıtım yazılarındaki gibi oldu :) )

Ertesi gün sabah kalkıp görülecek yerleri görerek merkeze, Dam Meydanı'na doğru yürümeye başladım.

Bu yazının asıl amacı bisiklet turu olduğu için yürüyerek yaptığım bu şehir gezintisi hakkında çok detaya girmek istemiyorum, çok beğendiğim yerler ve şeyler de oldu, hiç beğenmediklerim de... Birkaç fotoğraf da bırakıp asıl bisiklet turu kısmına başlayalım.

20230903_092805.jpg

20230903_102756.jpg

20230903_111226.jpg

1. Gün : Amsterdam (3 Eylül Pazar)
Aynı gün akşam üzeri bisikleti almak üzere tekrar Umut hocamın evine gittim, ondan bisikleti aldım, kullanmayacağım eşyaları ve valizimi onun deposuna koyduk ve ben gece kalacağım hostele gitmek üzere yola çıktım, böylece bisikletle sürüşe başlamış oldum. Tabi farklı oturma pozisyonuna sahip bisiklete ve çevreye alışma sürecinde ufak aksilikler olmadı değil, daha yeni başlamıştım sürmeye, bisiklet yolunda sola dönmeye çalışırken karşıdan hızla gelen bisikletli kuryeyi son anda farkettim, çocuğun yüzündeki panik, korku ve şaşkınlık hala zihnimde... Özür dilerim dostum, acemilik işte...
Sonra bisiklet yollarından ve güzel, büyük bir park olan Vondelspark'ın içinden geçerek kalacağım hostele ulaştım. Bisiklet emanet olduğu için ve Hollanda'da bisiklet çalınması sıradan bir olay olduğu için hep diken üstündeydim, ama sağolsun Umut hocam rahatlattı beni, "bu biskleti çalmakla uğraşmazlar, onlar daha çok elektrikli bisikletler ve motorlarını çalma peşindeler" diye, ayrıca bisiklet üzerinde iki kilit vardı, biri arka tekeri kilitleyen, kadro üzerinde sabit duran, daire şeklindeki kilitlerden, diğeri de bisikleti başka bir şeye bağlamak için kullanılan gayet kalın ve ağır bir zincir... Bisikleti hostelin önünde, dışarı kilitledikten sonra geceleme hostelimizde...

İlk günün kaydını telefonun şarjı bitmek üzere olduğu için saatten yapmıştım, onu Strava'ya bir türlü atamadım, çok da önemli değil zaten, ilk gün sadece 8,5 km sürmüşüm, ama çok yürüdüm, 20,5 km yürüyüp 26 bin küsur adım atmışım :)

2. Gün: Amsterdam - Muiden - Naarden - Utrecht (4 Eylül Pazartesi)

Asıl tur bugün başladı aslında, sabah giyinip çantaları bisiklete yükledikten sonra yola çıktım. Planım ilk günü kısa tutup Utrecht'e kadar 42 km civarında sürmekti, Uthrect'i seçmemin nedeni Eindhoven'a giderken yol üzerinde olması, malum Eindhoven'a eski komşuma doğru gidiyorum. Amsterdam'ın çıkışına kadar sürdükten sonra (biran önce şehirden çıkmak istiyordum, çünki Pazartesi sabahı olması nedeniyle trafik (bisikletli trafiği) çok yoğundu, hatta bir kavşakta sadece bisikletli trafiğini yöneten bir görevli vardı) kenarda McDonalds görünce durup kahvaltımı yapmaya karar vermedim. Üç küçük pankek ve bir kahveyle kahvaltımı yaptım (4,85 € ya da 145,66 TL ödemişim).

Şehrin çıkışıyla birlikte tadına doyum olmayan manzaralar ve bisiklet yolları da başladı. Bisiklet yolu yanında uzanan üstü yeşil kaplanmış kanal ve yüzen ördekler...

20230904_102348.jpg

Sadece bisiklet yoluna özel, mesafeyi gösteren levha:

20230904_102138.jpg

Burda durup yola bakınca hızlı ilerlediğimi ve daha saat 12 olmadan Utrecht'e varacağımı gördüm. Bunun üzerine yolu biraz uzatıp meşhur @five rumuzlu adaşımın eşiyle birlikte yaptığı tur yazısında onların gittiği Muiden'e ve Umut hocamın onlara tavsiye ettiği ama onların gitmediği Naarden'e gitmeye karar verdim. Muiden küçük, çok şirin bir kasaba ve Murat hocamın yazdığına göre Ortaçağ'dan kalma bir kalesi var :) (resimde arkada görünen)

20230904_121610.jpg

Ordan çıkıp Naarden'e giderken yol üzerinde bir çeşme gördüm, "Drink Water" gibi bir şey yazıyordu, şu an tam hatırlamıyorum, yanında oturan kıza sordum, suyu içilir mi diye, o da evet deyince hem kana kana içtim, hem de su şişelerimi doldurdum. Bu arada Hollanda'da Avusturya'da olduğu gibi musluk suyu içiliyor ve tadı da çok güzel, maalesef artık bizim sahip olmadığımız bir lüks :(
Daha sonra Naarden'a ulaştım ve girer girmez şehre bayıldım (Aslında 17 bin nüfuslu küçük bir yer) Şehrin bir kere havadan görüntüsü çok güzel, çiçek gibi bir şehir

index.jpg

ve insanlar evlerin önüne banklar koymuşlar, demek ki oralara oturup sohbet ediyorlar, her yeri çiçeklerle süslemişler, her yer (Amsterdam merkezi hariç) bütün Hollanda'da olduğu gibi çok temiz, çok sakin ve huzurlu bir havası vardı.

20230904_133400.jpg

Burada sonradan favori marketim olan :) Albert Heijn'a uğrayıp öğlen atıştırması yapmak için bir şeyler aldım, birkaç tane bisiklet dostu yiyecek muz, içinde 10 tane bulunan tatlı çörek, bir Oreo bisküvi, tuz ihtiyacı için tuzluçubuk kraker ve yine favorim olan bir litre portakal-şeftali suyu. Orda sanırım kredi kartı geçmiyordu (daha çok debit kart, yani bizim para çektiğimiz kartlar kullanılıyormuş bazı marketlerde), o yüzden tam hatırlamıyorum ama 8 küsur Euro tuttu bunlar. Meyve suyunu çok tuttum, sade portakal suyu gibi çok asitli değildi, sade şeftali suyu gibi çok bayıcı tatlı da değildi, sıvı ve enerji ihtiyacımı iyi karşıladı. Sonra Naarden'in girişinde manzaralı bir yere oturup atıştırdım, aldıklarımın üçte bir kadarını yedim (meyve suyunun hepsini içtim ama) ve oldukça doyurucu ve tazeleyici oldu ve diğer günlere de kaldı. Daha sonra burda başka ne görülür diye internete baktım, Naardermeer diye bir yeri gözüme kestirdim ve oraya gittim. İnternetten gördüğüm resim buydu, benim gördüğüm ise bu :)

waterlelies-op-het-naardermeer.jpg

20230904_151059.jpg

Neyse açmış bir tane çiçek vardı, belki de mevsimi değildir.

Ben Çorum Osmancık'lıyım, yani pirinç memleketi, pirinç=çeltik tarlaları, o da eşittir sivirisinek demek, yani sivrisineklere alışığım, ama ben burdaki kadar vahşi sineklerle karşılaşmadım, içerde biraz otların arasında yürümemle birlikte bacaklarıma saldırmaları bir oldu, hemen uzaklaştım mekandan hızlıca ama çoktan ısırmışlardı, şişmeye ve kaşınmaya başlamıştı bile, demek ki neymiş, oraya uzun kıyafetle gitmek lazımmış. Resimde pek belli olmuyor ama birçok yerden aynı anda ısırınca kendimi arı kovanına girmiş gibi hissettim. Şerefsizler :mad::mad::mad:

20230904_155323.jpg

Yolda RTL binasını gördüm, gülümsemektem ve fotoğrafını çekmekten kendimi alıkoyamadım bir türlü :)

20230904_160459.jpg

Şehirlerarası yol ve yanıbaşında uzanan bisiklet yolu...

20230904_155145.jpg

Ormanın kenarından giden huzur verici bisiklet yolu...

20230904_164527.jpg

Şehir içindeki bisiklet yolları genelde parke taşı döşeli, diğer yarısı da asfalt, Utrecht'e yaklaşırken beton olanına da denk geldim.

20230904_171817.jpg

Bu arada kalacak yer konusunda Warmshowers'tan yana şansımı denemek istiyordum, bir önceki gün 10 kadar kişiye mesaj attım; bir kısmı geri dönmedi, bir kısmı olumsuz geri döndü, ikisi ise "bekliyoruz, hatta yemeğe de bekleriz" şeklinde yazdı. Ben ilk kabul eden kişiye, Astrid ve Michiel isimli bir çifte, "yemek davetiniz için çok teşekkürler, ama kalacak bir yer ve ılık bir duş benim için yeterli" diye dönüş yaptım, onlar da yazışırken bana "yemeğe katılmak istemediğinden emin misin, biz vejetaryen yiyoruz, helal yemek mi tercih ediyorsun bilmiyoruz, eğer öyleyse vejeteryan yemekle bu bir sorun teşkil etmiyordur" mealinde dönüş yaptılar. Ben de "tamam ya, madem o kadar ısrar ediyorsunuz, iyi hadi yemeğe de geleyim" :) dedim. Bana adreslerini yazdılar, ben de onlara doğru çevirdim yönümü. E tabi misafirliğe, hele de yemeğe eli boş gidilmez, giderken onlara yakın bir market buldum, ordan paket içinde bir pasta aldım, ama işin en zor kısmı o pastayı 2-3 km yolda bisiklette taşımak oldu, tek elimle pastayı gidonun üzerinde tutarak tek elimle bisikleti sürerek adresi buldum.

Evleri bir bahçesi olan, dubleks, müstakil bir evdi, Astrid kapıyı açtı, girişin hemen yanında küçük bir kulübede iki şehir bisikleti vardı, bunlar günlük kullandıkları bisikletmiş, daha sonra bahçenin ilerisinde bir başka kulübeyi açtı, asıl bisikletleri ordaydı, yol ve tur bisikletleri olmak üzere 4 bisiklet daha vardı orada :) Holanda'da kişi bası sanırım ortalama 3 bisiklete sahipler :) Ben Umut'un bisikleti emanet, aman başına bir şey gelmesin diye korktuğumdan bisikleti o kulübeye koyduk, ben bisikleti kilitledim, Astrid de kulübenin kapısını. O sırada Michiel mutfakta yemek yapıyordu. Biraz ayaküsütü konuştuk, bana bahçeyi gösterdiler falan, sonra bana önce duş mu alırsın, yoksa yemek mi yiyelim diye sordular, ben de önce duş alıyım, sonra temiz temiz oturalım dedim :) Bana yukarda duşu gösterdiler, onlar aşağıda yemek hazırlamaya devam ettiler. Uzun bisiklet sürüşü sonrası duşun mükemmelliği... ve duştan çıkmak istememe hissi... Bu hisse kendimi daha fazla kaptırmayıp, temiz kıyafetler giyinip aşağı indim. Birlikte bahçede duran masaya yemekleri vs. taşıyıp bahçede yemek yedik, bu arada yemekte sohbet, muhabbet... İkisi de tecrübeli turcu, çok uzun süren turlar yapmışlar, Avrupa'da, Güney Amerika'da vs. Neyse akşam olunca içeri girdik, o sırada benim öksürüğüm vardı, gitmeden önce başlayan, bana sıcak bitki çayı yaptılar, aldığım pasta eşliğinde yerken, benim bundan sonraki rotam üzerine onlara soru sordum. Bir sürü Hollanda haritası getirdiler, yere yaydık, bana ertesi gün gideceğim rota üzerinde görülecek yerleri söylediler ve ayrıca numaralı bisiklet yolu sisteminden bahsettiler. Burada bisiklet güzergahları numaralandırılmış, onları birçok bisiklet yolu ayrımında görebiliyorsunuz, küçük yuvarlaklar içinde sayılar, bunları takip ederek de bir güzergah / rota oluşturabiliyorsunuz, ama ben Google Haritalar'ı kullanmayı tercih ettim, ne kadar içimden yüzlerce kez küfür etsem de (nedenini sonra anlatayım). Daha sonra yatma vakti gelince onlar üst kata çıktılar, bana da alt kata bir yer yatağı yaptık. Böylece çok zevkli geçen turun (esas) ilk gününü bitirmiş oldum...

2. günün Strava linki; bakınca çok şaşırdım, 72 km'de sadece 86 m yükseklik kazancı, Türkiye'de aynı mesafeyi süresek normalde bunun en az 10 katı yükseklik kazancı olur :)

(link)
 
Son düzenleme:
Scudo
En çok gitmek istediğim ülkelerin başında Hollanda geliyor. İnşallah birgün orada olup bisiklet sürebilirim.
 
  • Beğen
Tepkiler: Devenez ce que
En çok gitmek istediğim ülkelerin başında Hollanda geliyor. İnşallah birgün orada olup bisiklet sürebilirim.

İnşallah bir gün gidersiniz ve görürsünüz. Ne kadar çok kişi bisiklet yolları konusunda ordaki sistemin mükemmelliğini görürse belki aynı talepler burda da çoğalır ve bizim güzel ülkemiz için de benzer güzel şeyler yapılır.

merak ettim, neden?

Yaşınız genç demek ki... 80'li 90'lı yıllarda bu kanalda gece 12'den sonra eğlenceli programlar yayınlanırdı, Tutti Frutti gibi mesela :komik:
 
Murat Hocam çok güzel anlatmışsınız. Çok güzel anıları canlandırdınız. @umutcelik'in bisikleti tipik bir Hollanda bisikletiydi ve benim için de sürmesi çok kolay ama alışmak gereken bir bisikletti. Hollanda bisikletlerinin en önemli özelliği arka frenin solda, ön frenin sağda olması. Sürekli bir elleri bisiklet harici bir işle ilgilendiği (bir şey taşımak, telefon kullanmak vs.) için sanırım böyle bir düzenleme yapılmış. Bisiklet yolları da otoban şeklinde neredeyse. Aman sakın hata yapayım demeyin. Burnunuzdan getirirler. :) Yaya kaldırımları, Bisiklet yolları ve motorlu araçların kullandığı yollar birbirinden çok keskin çizgilerle ayrılan yerler. Bir karışıklık çok ciddi tepki ile karşılanıyor.

Nardden'e gidemememizin sebebi Utrecht'e daha fazla zaman ayrmaktı. Aklımız kaldı ama Muiden'den de çok keyif almıştık. Daha sonra daha büyük kaleler de gördük.

Hollandanın bisiklet yollarının eğim grafiği yeni ex olan hastanın kalp grafiği gibi. Hatta eksi değerleri göüp iyice şoke olmuştuk. :)
Devamını merakla bekliyorum.

Selamlar

five

Not: RTL binası için yazdıklarını benim de yüzümde küçük bir gülümsemeye sebep oldu.
 
Çok sağolun. Evet, Hollanda bisiklet yolları, yaya yoları ve araç yolları kendi içinde dinamiği ve kuralları olan yerler, ilk başta biraz problemler yaşasam da sonrasında uyum sağladım hemen.
Evet, aynen öyle, grafiğe bakınca hastayı kaybettik diyoruz :komik: Amsterdam ve Rotterdam'da yükseklik eksilerde, deniz seviyesinin altında dolanıyoruz :)
 
  • Beğen
Tepkiler: five
3. Gün: Utrecht - Houten - Culemborg - Zaltbommel - Den Bosch - Eindhoven - Geldrop (5 Eylül Salı)

Evlerine misafir olduğum Holandalı çift Astrid ve Michiel'in evinde sabaha başladım. Bir önceki akşam sabah işe kaçta gideceklerini sormuştum, vakitleri varsa, evde kahvaltı yapacaklarsa onlara bir Türk kahvaltısı, daha doğrusu yemeği, yani menemen yapayım demiştim (hakiki Türk kahvaltısı Türkiye'de yenir kardeşim, onun için bir zahmet buraya kadar geleceksiniz ), onlar da memnun oluruz deyince evlerinde gerekli malzemeler olmadığı için markete gidip yurmuta, biber, vs. almıştım. Sabah uyanıp menemeni yapmaya başladım, çayı da demledim, biraz sonra onlar da geldi. Sonra masayı hazırladık ve kahvaltıya başladık. Beğendiniz mi diye sordum, evet dediler, ama gerçekten mi öyle dediler yoksa kibarlıktan mı bilemiyorum, ama 10 yumurta ile (3 kişi için) hazırladığım menemeni son kırıntısına kadar yiyip bitirdiklerine göre demek ki beğendiler :harika: Onlar da bana yolda yemem için üzümlü çörekten almamı istediler, yol azığı olarak :hhhhhh:, onları kırmayıp iki dilim aldım. Astrid sabah işe gidiyordu, Michiel ise evden çalışıyordu, vakti olduğu için bana Utrecht'teki görülecek yerleri göstermeyi teklif etti, ben de seve seve kabul ettim. Daha sonra üçümüz de bisikletlere atlayıp yola koyulduk. Sabah ve yine yoğun bir bisikletli trafiği vardı; ee hava güzel, bir yanda kanallar, bir yanda yeşillikler, yol güzel, arazi dümdüz ve insanlar da beyinlerini çalıştırıyorlar; Astrid ve Michiel'in arabaları yok mesela, ama 6 tane bisikletleri var; gezmiyorlar mı, geziyorlar tabi ki, ama bisikletleriyle, yazın Almanya ve Fransa'ya bisikletleriyle gidip kamp yapmışlar...

Bir süre sonra Astrid bizden ayrıldı, biz de Michiel ile şehri gezmeye koyulduk. Bana darphaneyi gösterdi, kiliseyi...

20230905_091218.jpg

20230905_092624.jpg

Burası Papa'nın evi, Hollanda'dan birisi Papa seçilmiş ve Vatikan'a gitmiş, Utrechtliler de gelince kalsın diye ona bu evi yapmışlar, ama adamcağız gelip bu evde kalamadan orada hayata gözlerini kapamış.

20230905_093035.jpg

Michiel bana şehrin dışına kadar eşlik etti ve bana gideceğim yolu gösterdi. Gerçekten çok iyi, misafirperver bir çifttiler, o gün bana yolumun üzerinde görmem gereken yerleri mesaj olarak attılar ve her gün günümün nasıl geçtiğini sordular, ertesi gün gideceğim yolla ilgili bilgiler verdiler ve tavsiyelerde bulundular. Burdan onlara yine kucak dolusu sevgiler :harika:

Yol üzerinde ilk durağım Houten'dı, Astrid ve Michiel bana buranın bisiklet ulaşımı için özellikle optimize edilmiş bir şehir olduğunu söylemişlerdi. Zaten bütün Hollanda şehirleri bisiklet için optimize edilmiş kardeşim, daha bunun ötesinde ne olabilir diye düşünmekten kendimi alamadım, ama evet şehirden geçtiğinizde (ya da benim geçtiğim kısımda) özellikle yaya ve bisiklet yollarının şehri kapladığını görüyorsunuz, araçlar sanki arka plana atılmış ve ortada çok görünmüyorlar. Yine kanallar ve yeşilliklerle huzur verici bir ortam...

20230905_101457.jpg

Burdan sonra yolumun üzerinde Culemborg vardı, "eski bir şehir" diye not düşmüş Astrid ve Michiel, ilk başta Google bana uzak bir rota çizdi, neden olduğuna baktığımda "feribot kullanma" seçeneği seçiliymiş bende, o yüzden uzak bir köprüden geçirmeye çalışıyordu beni, ben de şansımı feribottan yana kullanmaya karar verdim. Kanalın kenarına geldiğimde benden önce gelmiş 60-70 yaş civarı 6-7 kişilik bir grup vardı, bir kaç dakika içinde küçük feribot da geldi, bisikletliler, küçük bir araba içinde yaşlı bir teyze ve birkaç yaya da feribota bindi. Feribotu kullanan yaşlı amca feribot hareket edince dümeni bırakıp indi ve ücretleri toplamaya başladı, ücret 1,10 € idi. Paraları toplayıp tekrar dümene geçti ve feribotu kıyıya yanaştırdı.

20230905_112415.jpg

Bu da benim bisiklet; tam teçhizat yüklü halde...

20230905_112428.jpg

Culemborg'da simetrik olmamasıyla gözüme batan bina :komik:

20230905_115016.jpg

İşte şehirlerarası yol ve yanı başında neredeyse onun kadar geniş bisiklet yolu...

20230905_122716.jpg

Daha sonra Zaltbommel' geldim, burası için de "eski bir şehir" diye not düşmüş A & M, girişte çok güzel manzaralı bir kanal vardı, yanında da Lidl marketi görünce markete girip 1 lt. meyve suyumu aldım ve öğlen atıştırmamı yaptım bu manzara karşısında... Kanallarda teknesiyle gezenler, ilerde balık tutanlar, ağacın altına oturup kitabını okuyanlar, sakinlik ve huzur her yerde...

20230905_131650.jpg

Zaltbommel'deki kilisenin tavan süslemeleri sadeliği ve zerafetiyle ilgimi çekti.

20230905_143655.jpg

Haritada az ilerde "Staadkasteel" yazısını görünce "e yol üzeriymiş, onu da göreyim bari dedim" ama gidince gördüm ki üç katlı bir ev büyüklüğünde minik bir kale; yavrum sen kendini koruyamazsın ki, şehri nasıl koruyacaksın? :)

20230905_144346.jpg

Sevimli hayalet Casper gibi sevimli kaleden sonra burdan da ayrılıp Den Bosch'a doğru pedal çevirmeye başladı. Ama yine manzara ve yollar mükemmel, durup fotoğraf çekmekten kendimi alamıyorum, ordaki insanlar ortama çok alışık oldukları için ben fotoğraf çekince "bu adam neyi ilginç buldu da resmini çekiyor ki" diye dönüp bakıyorlardı. Sol tarafta fıskiye, kanal ve bisiklet yolu...

20230905_144809.jpg

Bu arada sabah altıma pedli taytı giymeyi unuttuğumu farkettim, bu büyük bir hataydı, sele artık acıtmaya başlamıştı. Den Bosch'a girince hem serinlemek, hem dinlenmek, hem ihtiyaç gidermek, hem de taytı giymek için McDonalds'a girdim, bir dondurma alıp dinlendim biraz... Sonra tuvalete gitmeye kalkınca ne göreyim; tuvalet üst katta, merdiven girişine bir turnike koymuşlar ve önünde de bir POS makinesi, geçmen için 70 sent ödemen gerekiyor. Orda çalışan Afrika kökenli kıza fişimi gösterdim, burda yedim diye, kızcağız "üzgünüm" anlamında gülümsedi, sonra kartımı çıkardım, makine kartı okumadı, o sırada oraya gelen sanırım Faslı çalışan başka bir abla kendi kartını okuttu, benim hesabımdan geç dedi, ben de geçtim. Parasında değilim ama saçma bir uygulama, başka yerde, Amsterdam'da bir kaç McDonalds'da tuvalete girmiştim ellerimi yıkamak için vs. bir şey almadığım halde, burda müşterilerinden para istemeleri saçma geldi bana.

Tabi ben orda dur, burda dur, onun bunun fotoğrafını çek derken Den Bosch'dan sonra saat 5'i geçmişti fakat gitmem gereken daha 40 küsur km yol var, o yüzden pedallara asıldım, ama o gün turumun en uzun ve zor geçen günü oldu; öksürükten dolayı gece rahat uyuyamamam, bisikletin ağır olması, sele acısı ve havanın aşırı sıcak oluşu :)
Evet, yukarda bahsetmiştim Hollanda ve yağmur olayına değineceğimi. Hollanda hep yağmurlu olarak bilinir, Murat hocam turunda da Temmuz ayında hep yağmurlu olduğundan bahsediyor. Ama ben ordayken Rotterdam'ı yürüyerek gezdiğim ilk gün haricinde bisiklet turum boyunca tek bir damla dahi yağmur düşmedi, aksine hava 31-32 derece civarında ve hep güneşliydi. Naarden'den aşağıya güneye ve sonra da Eindhoven'dan sonra hep öğleden sonra batıya doğru gittiğim için güneş hep karşıdan vuruyordu. Temmuz ayında Antalya'ya gitmiş gibi yandım, yüzüm kapkara oldu, kollarım ve bacaklarım ise iki parça, siyah ve beyaz şekle dönüştü :)

Yine şehirlerarası yol resmi, yalnız bu yol arabalarla paylaşımlı, şeritler bisiklet yolunu ayırıyor, arabalar da geçiyor ama az, bisikletli sayısı çok daha fazla...

20230905_172748.jpg

Bir çok kanal üzerinde bu şekilde açılır kapanır köprüler var, sol tarafta tekne geçiyor, o sırada köprü açık durumda ve kırmızı ışık yanıyor, sonrası malum...

20230905_193104.jpg

Ve akşam 20:30 civarı, hava tam kararmak üzere iken Eindhoven'ın hemen kenarında banliyösü olan Geldrop'ta oturan arkadaşım, eski komşum Serkan'ın evine varıyorum. Özlemişiz birbirimizi... Serkan'la onlar İstanbul'dayken aynı sitede oturuyorduk, evleri bizim evin karşısında, bir çok ortak noktamız vardı. İkimiz de mühendis, eşlerimiz öğretmen, iki çocuğumuz var, büyükler erkek, küçükler kız, hepimiz Anadolu'dan çıkmış gelmişiz. Bir çok şeyi beraber yapardık Serkan'la; tenis, masa tenisi oynardık, havuza giderdik, birlikte bisiklete binerdik, çocuklar parkta oynarken biz birlikte otururduk falan. ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği mezunu, Türkiye'de savunma sanayinde çalışan çok parlak bir yazılımcı, 3 sene önce Hollanda'ya taşınmaya karar verdiler, şimdi orda çok meşhur, çip üreten makineleri yapan şirkette çalışıyor. Maalesef Türkiye böyle çok önemli beyin gücünü kaybediyor, yerlerine gelenleri görüyoruz :acpsnr: Akşam anılardan bahsedildi, Türkiye'den, Hollanda'dan, onların yaşadıkları, bizim yaşadıklarımız vs... Geceleme Serkanlarda :)

Bu da 3. günün kaydı...

(link)
 
Murat hocam yağmurun garezi bizeymiş gerçekten. Bizim turun öncesi ve sonrası günlük güneşlikti. Hatta şu tespiti yapmıştım. Şubat ayında, tur için eşimle antrenman niyetine Bostancı sahilinde sürerken ne giyiyorsak Temmuz ortası Hollanda'da da aynı şeyleri giyiyorduk. :)

Bu arada arkadaşınız Serkan'la da aynı okul ve bölümden mezun olmuşuz. :) Ben de ODTÜ bilgisayar mezunuyum ama muhtemelen çok daha eski mezunlardanım. (93)

Takibe devam...


five
 
Bu tarz uzun tur yazılarını yazmaya ara vermemek lazım, yoksa yazma motivasyonunu kaybediyorsun :ckskc: neyse, bir başlayalım bakalım, o da yetişir heralde arkadan :komik:

4. Gün: Geldrop - Eindhoven - Tilburg (6 Eylül 2023 Çarşamba)

Sabaha Serkanların evindeki günlük tempoyla başladım, Serkan o gün evden çalışıyordu, eşi kızlarını okula bıraktı, oğulları kendi gitti okula. Daha sonra kahvaltı, kahvaltı masasında çay ve sohbet, daha sonra bahçeye çıkıp orda kahve ve sohbet derken vakit öğlen oldu. Serkan'ın da öğle arasını bekleyeyim öyle çıkayım derken saati 1 ettik. Serkan ve eşi "eşyalarını bırak, bugün Eindhoven ve çevresini gez, akşama bizde kalalım, yarın gidersin" dediler. Akıl çeldirici bir teklifti ama ben "yolcu yolunda, turcu turunda gerek" mantığıyla tekrar yola düşmeye karar verdim. Utrecht'te beni misafir eden Astrid ve Michiel Geldrop'a kadar gitmişken orda yakında "Strabrechtse Heide" var, orayı gör demeleri üzerine ters yönde olmasına rağmen ilk oraya gittim. Normalde orası şöyle bir yermiş:

Captur.JPG

Ama ben gittiğimde şu durumdaydı :

20230906_134310.jpg

Hava sıcak ve kurak olduğundan dolayı sanırım, ya da benim şanssızlığımdan, bir türlü doğru mevsimi tutturamıyorum :kötü:. Bir süre sonra Eindhoven'a vardım, çok yakındı zaten. Serkan bana Eindhoven'da DAF Müzesi'ni, Philips Müzesi'ni ve PSV Eindoven'ın stadyumunu ziyaret etmemi tavsiye etmişti. Evet, oraları ziyaret ettim ama şöyle:

20230906_145103.jpg

20230906_150628.jpg

20230906_153904.jpg

Yani dışardan. Şimdi şöyle, müzedir, sergidir, tiyatrodur kapalı alanlardaki aktivitelerden çok hoşlanmıyorum artık; açık havada ve doğal ortamında olmalı herşey, mesela şimdiki hayvanat bahçeleri de bana göre değil; hayvanlar kafeslerde tutulmamalı. Şöyle bir hayvanat bahçesi konsepti olabilir, kafes falan yok, bütün hayvanlar ortada dilediğince serbest bir şekilde dolanıyor; sen gezerken bacaklarının arasından bir piton yılanı geçiyor mesela, yan tarafta bir aslan bir ceylanın peşinden koşuyor, yakalayıp sırtından bir parça ısırarak yemeye başlıyor falan, böyle olmalı... Zaten sonuçta zorlama yok, isteyen girer öyle bir hayvanat bahçesine; istemeyen, hayvanlardan biraz ürkenler girmez ... Şimdi müzeden, tiyatrodan hoşlanmıyorum çok deyince de yanlış anlaşılmasın, sanat karşıtı gibi, öyle değilim asla; kitap, roman okumayı ve yazmayı severim, iyi yazdığımı söylerler insanlar, hatta Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza" romanını okuduktan sonra ona öykünerek yazdığım bir yazı vardı burda forumda, ilginenler bir göz atabilir şuradan :

"darlıkta ferahlık vardır"

Neyse, konuyu dağıtmayalım, turumuza dönelim yine, müzeleri gezmek yerine şöyle güzel bir manzarada bir şeyler atıştırmayı tercih ettim :) Bisiklet yolu sağ tarafta...

20230906_170804.jpg

PSV Eindhoven'ın şehrin hemen dışındaki, ormanın içindeki muhteşem antrenman tesislerinin yanından geçtim. Şehirlerarası yolun kenarından ilerliyordum tadına doyulmayan bisiklet yolunda:

20230906_175306.jpg

Güzel yollardan ilerleyerek Tilburg'a geldim, yoldayken ayarladığım otele eşyalarımı bırakarak biraz şehri gezmeye ve akşam yemeğini yemeye çıktım. Akşam yemeklerini genelde McDonalds'larda hallettim; hızlı ve pratik olması açısından; standart olarak da etsiz bir hamburger, patates kızartması, salata ve içecek; 11 Euro civarıydı bu menü.

Yollarda arabadan çok bisikletler:

20230906_213145.jpg

Dünki yorucu günün ardından bu günü kısa tutmaya karar vermiştim, 60 km. yapmışım ve yükseklik kazancı da 60 m, kilometrede bir metre, onlarda kanalların üzerindeki köprülerden dolayıdır :komik:

(link)
 
Geri