Scudo Sports

51°C sıcaklık, karpuz ve peynir! (Ağustos 2015)

Borntobewild

Aktif Üye
Kayıt
23 Nisan 2014
Mesaj
129
Tepki
659
Şehir
İzmir
Bisiklet
b'Twin
Sarı yapraklar, yerlere dolmuş
Yine başka, rüzgâr esiyor
Ağaçlar üzgün, yapraklar solmuş
Hava çok sıcak, nefes kesiyor

Ağaçların tozlu yapraklarını, kayalar üzerinde durup soluyan kertenkeleleri, sıcak havada ufuktaki yolun ıslak gibi gözükmesini, yol kenarında ki ayakkabı leşlerini seyretmenin ruha ne kadar çabuk bıkkınlık verdiğini tecrübelerimle bilirim.

sam_0716.jpg

Doğu Anadolu Bölgesini batıya bağlayan yolların kavşak noktasında olan Elazığ, geçit vermez dağları ve bitmek bilmez ovaları ile tecrübelerimi test ediyordu. Bu coğrafyada, gölgeleri mor ve keskin yapan Afrika güneşi eşliğinde bırakın bisiklet sürmeyi nefes almakta bile güçlük çekiyorsunuz.

sam_0595.jpg

Nefes kesen bir sıcaklığın ortasında kalan Baskil’de pedal çeviriyordum. Sert kışların ve kurak yazların oluşturduğu Baskil tarıma elverişli bir yer değil fakat iki yamaç arasında derelerle beslenen vadiler sebze ve meyve yetiştirmeye olanak sağlıyor. Eski Yunan Mitolojisinde “Altın Elma” efsanesi ile bilinen kayısı, bu topraklarda yetişen mucize meyvelerden sadece birisi.

Bozkırın sarı sıcağında tuhaf bir bıkkınlık sarmıştı içimi. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Güneş, verdiği sıcak ile etrafı kavuruyordu. Yüzümden akan şapır şapır damlacıklar gözlerimi yakıyordu.
Sıcağın verdiği yorgunluk ile ellerim terliyor, dudaklarım çatlıyor ve ağzımda ki tatsız kuruluk yüzümü buruşturuyordu. Ara sıra dağlardan esen cılız bir rüzgar yanmış tenimi okşayarak, beni rahatlatıyordu.

sam_0608.jpg

Yanıma daha fazla su almadığım için kendime kızıyor, sinirleniyordum. Daha fazla pedal basacak gücüm kalmamıştı. Alabildiğine yoksun ve takatsiz kalmıştım. Önüme ansızın çıkacak bir çeşme, beni dünyanın en mutlu insanı yapacaktı. Ama etrafta ne bir su oluğu vardı ne de bir çeşme.

Bu işkenceye daha fazla dayanamayan bacaklarım artık yorulmuştu. Bisikletimden yavaşça inerek, yolun ortasına yığılıverdim. Pişmanlığımın zirvesini yaşıyordum. Her nedense kafamın içerisinde Freddie Mercury’nin “Is this the real life?” dediğini işitebiliyordum. Bir yandan kendi kendime küfür ediyor, bir yandan ne yapacağımı düşünüyordum. Sadece bir damla su, dudaklarımda ki tükenmeyen kuruluğa merhem olacaktı. Sadece bir damla su!

sam_0604.jpg

Önümde iki seçenek vardı. Ya çeşme bulasıya kadar yoluma devam edecektim, ya da ufuktan gelebilecek herhangi bir arabayı gözlüyor olacaktım. Boğazımdaki kuruluğun verdiği acı, daha fazla pedal çevirmeme razı değildi. Elbette ufukta bir araba görünecekti. Oda ne! Tozu dumana katarak bana doğru gelen bir araba görüyordum. İnanamıyordum! Kafamın içerisinde “Is this just fantasy?” sorusu Fred’e cevap olarak patlayacaktı. Bu kadar hızlı gerçekleşeceğini bilseydim; bir kova dolusu buzlu kola ile ranch soslu hamburger isterdim.

sam_0492.jpg

Yorgun bedenimi tozlu topraktan yavaşça doğrulttum. Tükenmiş bacaklarım beni zar zor taşıyordu. Her adım attığımda hafif bir titreme geliyor, düşecek gibi oluyordum. Yerden güçlükle kaldırdığım bisikletimi yol kenarına kadar sürükledim. Üzerimdeki tozları silkerek arabanın yaklaşmasını bekledim. Kafamda, içinde bulunduğum durumu nasıl izah edeceğimi planlamaya çalıştım. Söyleyecek mantıklı hiçbir şey bulamadım! Nereden bakarsanız bakın onların gözünde bu sıcakta bisiklet sürmek delilikten başka bir şey değildi. Dakikalar içerisinde araba yanımda bitti. Yavaşça önümde durarak, tozlu camlarını indirdi. İçeride genç bir kadın ve büyük ihtimalle babası olabilecek yaşlarda bir erkek vardı. Niçin bu sıcakta bisiklet sürdüğümü anlamaya çalışırcasına, meraklı bakışlarını uzun bir süre üzerimde gezdirdiler. Titrek bir ses tonuyla “Acaba fazladan suyunuz var mıdır?” sorusuyla bu sessizliği bozdum. Genç kadın, hafif bir gülümseme ile “Fazladan suyumuz yok, ama fazladan buzlu suyumuz var, olur mu?” demesiyle tüm tedirginliğimi alıverdi. Kaybettiğim öz güvenim yerine gelmiş, tüm yorgunluğumu unutuvermiştim. Sularımı aldıktan sonra yaşlı adam, “Pes etmeseydin 100 metre sonra bir çeşmeye denk gelecektin.” diyerek, arabanın camını usulca kapattı ve uzaklaştı. Bu yaşlı adam bir filozof edasıyla bana oracıkta bir ders vermişti. Acı yok Rocky! dercesine beni motive etmişti.

Aldığım buzlu suları kuru gırtlağımdan geçirmeden önce çatlamış dudaklarıma sürerek sevinç gösterisi yapıyordum.

sam_0764.jpg

Çeşmeye ulaştığımda ise bir masanın üstüne bırakılmış büyük bir karpuzun, peynirin ve domatesinin beni selamladığını gördüm. Bu üçlünün daha yeni bırakıldığı her halinden belliydi. Üzerlerinde ne bir toz tanesi vardı ne de bir kir. Hiç şüphesiz ki, genç kadının pencereyi kapatırken attığı garip gülümseme bunun içindi. Daha yanımdan ayrılmadan kafasında bunu tasarlamıştı. O gülümsemede ise benim şu anki ruh halim ve yüz ifadem gizliydi.

Bir sulu karpuz eşliğinde uzaklara dalıyordum. Ona eşlik eden peynir ve domates, bana mutluluğun zirvesini yaşatıyordu. Çocukken, yere düşen nimeti yerden alıp, üç kere öptükten sonra alnıma götürür ve yüksekçe bir yere bırakırdım. Sanırım, çocukken yaptığım bu işin önemini şimdi daha iyi anlıyordum.

sam_1170.jpg

Nitekim turumun en önemli duraklarından birisi, Baskil’in Kale mezrasında bulunan Muşar Dağında ki Mor Ahron Manastırı idi. Yalnız dağda yangın çıkmış ve her yeri alevler sarmışa benziyordu. Yanımdan hızlıca geçerek, ortalığı toza dumana katan itfaiye araçları bu kuşkumu doğrular gibiydi. Daha sonra karşılaştığım Jandarma, yangının manastır civarında çıktığını, her tarafın alevler içinde olduğunu ve dağa çıkamayacağımı söyleyince üstüme ağır bir hüzün çökmüştü. Uzun süre hayalini kurduğum manastırı göremeyecek olmam beni gerçekten üzmüştü.

sam_0616.jpg

İsteksiz bir şekilde pedallarken iki güzel insanla karşılaşacaktım. Tenleri acımasız güneşin altında kalmaktan yanmış, içleri neşe dolu iki insanla. Bendeki haritaların define haritası olmadığına ikna edemeyip, tüm haritalarımı inceleyen ve umduklarını bulamayan Musa ve Halit abi ile. Ne yaparsın, umut fakirin ekmeği imiş. Halit abi de umuduna bel bağlamış olacaktı ki, tüm haritalarımı bana çaktırmadan inceledi.

sam_0619.jpg sam_0644.jpg sam_0667.jpg

Musa abi, “Dağın eteğinde bir mağara var. Orada, Hz. Muhammed’e sancaktarlık yapmış olan Abdulvahap Gazi hazretlerinin türbesi bulunuyor. Gelmişken ona da uğra, dua et.” demesi ile Manastırı göremeyecek olmanın verdiği hüznü telafi edecekti.

Bu sıcakta bırak dağa tırmanmayı, daha fazla pedal basacak halim kalmamıştı. Türbeyi ancak yarın görebilirdim. Geceyi, türbenin bekçiliğini yapan Abdullah abinin yanında geçirdim. Abdullah abi, ellili yaşlarda, hiç evlenmemiş, Anadolu insanı figürünü tam anlamıyla yansıtan güzel bir insan. Kendisini bu türbenin bekçiliğine adayan Abdullah abi, “Benden önce türbenin bekçiliğini babam yapardı. Babamın yaşı ilerleyince bu kutsal görevi ben devraldım” diyor.

img_4910.jpg sam_0714.jpg sam_0675.jpg

Bisikletimi ve eşyalarımı Abdullah abinin yanına bırakarak, sabah serinliğinde, güneş doğmadan dağa tırmanmaya başladım. Dik bir patikadan yukarı tırmanırken, yanmış otların verdiği mayhoş koku başımı döndürüyordu. Her adım attığımda boynu bükük ağaçlar, can çekişerek öldüğü belli olan çekirgeler ve rengi siyaha bürünmüş kayalar beni karşılıyordu. Sanki ayaklarımın altına siyah bir örtü sermişlerdi ve ben üstünde yürüyordum.

sam_0704.jpg sam_0676.jpg

“Abdulvehhab Gazi Peygamber Efendimize sancaktarlık yapmış, Malatya’nın fethinde Battal Gazi ile birlikte savaşmış ve daha birçok savaşta da komutanlık yapmış bir cengaverdir.” diyor Abdullah abi.

Türbe, doğal formunu koruyan, yamaca doğru bakan bir mağaranın içerisinde bulunuyor. Daha sonradan mağara girişine tuğladan iki gözlü bir oda yapılmış.

sam_0681.jpg

Türbenin hemen giriş kapısı üzerinde “Hak kapısına hoş geldiniz.” yazısı dikkatinizi çekmiştir. Peki nedir bu hak kapısı? Hak kapısı, kişinin hakikate vasıtasız ulaştığı, kalp gözüyle bilgi aldığı bir tasavvuf makamıdır. Hakikat seviyesindeki ana fikir “Ne sen varsın, ne ben, her şey O’dur!” anlayışıymış. Buna da Vahdet-i vücut denmekteymiş; tek vücut, tek varlık anlamına geliyormuş.

Hacı Bektaşi Veli’ye göre insanın olgunlaşmasında hakikate ulaşmak için dört kapıdan geçilirmiş. Bunlar ise; şeriat kapısı, tarikat kapısı, marifet kapısı ve hakikat kapısıdır.

Türbeden dışarıya bakan pencereler küçük ve demir parmaklıklı, çaput ile dolu; türbenin yamaca dönük yönü dışarıya açık ve kapıdan baktığınız zaman Fırat Nehri ayaklarınızın altında kalıyor.

sam_0687.jpg
sam_0701.jpg

Malatya Battalgazi ilçesi Ulu cami.

sam_0726.jpg
sam_0728.jpg sam_0730.jpg

Bazılarımız bisikletini o kadar sever ki, hatta ona bir isim bile takar. Bazılarımız bisikletine Redkit’in atı olan “Düldül” ismini koymaktan bir sıkıntı duymaz, bazılarımız da Çin malı İronman gibi “Demirat” diyerek, onu güçlü kılar. Ahh işte bu arkadaşa sesleniyorum! Gerçek bir “Demirat” görmek istiyorsan Malatya Battalgazi’deki oduncu Mehmet abiye bir uğra derim.

sam_0733.jpg

Battalgazi Kanlı Kümbet.

sam_0737.jpg

Restore edilmeden önceki harap hali.

2791040battalgazi01.jpg

Kupkuru dağların arasından akan masmavi bir su… Hayran olmamak elde değil. Ama bütün bunları, güneşin kavurucu sıcaklığı ile yaktığı vücudunuzu, bu mavi su ile birleştirdiğiniz anda daha iyi anlıyorsunuz. Bu topraklar için Fırat demek hayat demek, hayat demek Fırat demek; gerisi o kadar önemli değil.

sam_0756.jpg

Fırat Nehri üzerinde bulunan Kömürhan Köprüsü, Karakaya Barajı’nın yapımından sonra sular altında kalmış. Köprü, sular altında kalacağından dolayı, hemen yanı başına yapımı üç yıl süren yeni bir köprü inşa edilmiş. Fakat köprünün ismi değiştirilmemiş. Yine Kömürhan Köprüsü olarak anılıyor.

ahmet_nadir_isisag_img677__k21986.jpg

Bu güzellik karşısında sadece büyülenerek, manzaranın tadını çıkarmakla yetinirseniz bir şeyleri eksik yapmış olursunuz. Bu atmosferi teninizde hissederek, özümsemek tam manasıyla buradan geçtiğinizi size hissettirecektir.

sam_0748.jpg

Kaynak:(link)
 

Dosyalar

  • sam_0732.jpg
    sam_0732.jpg
    191,9 KB · Okunma: 66
Scudo
Anadolunun güzelliklerini bizlerle gösterip yaşattınız adeta.Suyun ne kadar kıymetli olduğunu tekrardan hatırlattınız ve güzel anadolu insanının cömertliğini..

Zorluğun ardında her zaman bir cevher gizlidir ve siz o cevheri fazlasıyla bulmuşsunuz.

Güzel turlarınızın devamını diliyorum.
 
İnsan gıpta ile bakıyor gercekten. En büyük hayalim şehir şehir gezip memleketimi tanımak ama genctik cahildik bilgimiz yoktu ole boş boş gencligimiz geçti şimdi askerdeyim yaşım oldu 23. Askerlik bitsin yuvama kavusayim ilk isim bisiklet alıp yollara vurmak olacak. Sizin gibi arkadaşlar sayesinde motive oluyoruz cidden teşekkür ederiz ve yeni turlaniriz içinde kolay gelsin şimdiden.:):)
 
Yiyecek birakip sürpriz yapan amcayla kiza helal olsun :)
 
  • Beğen
Tepkiler: Borntobewild
@Hakan Özcan
Buraya kadar zevkle ve imrenerek okuyordum ki bu kısıma pek anlam veremedim. Belkide algılayamadım. Bisikletlere isim vermek konusundaki düşüncelerinizi biraz daha açıklayabilir misiniz?
 
''Bir gezi ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.'' düşüncesiyle sonuna ulaştığım bi geziyazısı daha... Tebrik ediyorum pes etmeyip amacınıza ulaştığınız için ve bize, sanki sizle birlikte o karpuzu bulduğumuzu, dudaklarımızın çatladığını, genzimizdeki acıyı, sizle birlikte Fırat'ı izlemeyi hissettirdiğiniz için. İzninizle arşivime kaydediyorum yazı ve fotoğrafları..
 
@dtserkan
Oduncu Mehmet abinin bisikletinin her aksamı demirden olduğu için -selesi bile- böyle bir kanıya varmıştım. Şu an bisikletine "Demirat" ismini verenlerin bisikletleri karbon kadro, hidrolik fren ve ya teknolojik aletlerle dolu. Yeni nesil bisikletler "Demirat" ismini tam yansıtmıyor sanırım. Yoksa isimlerle bir sıkıntım yok ;)
 
  • Beğen
Tepkiler: dtserkan
@Hakan Özcan
Evet o açıdan bakınca haklısınız. :harika:
Gezi paylaşımınız için teşekkürler.
 
  • Beğen
Tepkiler: Borntobewild
Ne kadar güzel sessizlik ve huzur dolu bir tur olmuş. Özgürlükler içerisinde bol manzaralı bir tur olmuş. çok beğendim. ayakların dert görmesin.
 
  • Beğen
Tepkiler: Borntobewild
Ne iyi kadınmış ya, dünyada böyle insanların olduğunu bilmek güzel :)
 
  • Beğen
Tepkiler: Borntobewild
mükemmel olmuş ayaklarınıza sağlık :)
 
  • Beğen
Tepkiler: Borntobewild
Tebrik ederim. Yazım tarzınız bir harika... Tadı damağımızda kaldı :)
 
@cagdascaneroglu
@recep24ank
Teşekkürler. Bizim buralar ıssız ve ücra yerlerden oluşuyor. Manzara ve sessizlik bu coğrafyanın mayasında var galiba.
 
Kardeşim ne yaptın sen ya! Beni benden alırsan seni sana bırakmam moduna soktun resmen.O anlatımdaki lirik ve özgür ifadeler,yalın fakat bir o kadarda güçlü betimlemeler.Resimlerle birleşince aldı götürdü beni.Forumda Çağdaş ve senin yazı,durum,zaman mekan anlatım stiline hayran kaldım.Tekrarlarını bekleriz.Kazasız belasız nice özgür turlara ;)
 
Pedalınza sağlık. Anlatımı güzel resimleri hoş her gezginin yapmak yaşamak isteyeceği şeylerden birini yapmışınız. Karpuz peynir ekmek üçlüsüne gelince Anadolu insanı her zamanki gibi mert cömert misafirperver ve hazineciler gibi maceracıdır.
 
Geri