22 Mayıs tarihi için planladığım tur yağmur yüzünden kalmıştı. Bu hafta, 29 Mayıs’ta, hava güzel olunca hemen çıkayım dedim.
Sabahın erken saatlerinde ara ara uyandım. İki düşünce kafamda gelip gidiyor; bir yanda rahat sıcacık yatakta miskinlik, öte yanda bisiklet tepesinde akşama kadar pedal çevirmek… Miskinlik – pedal çevirmek… Tabii ki yanıt pedal çevirmek oldu ve kısa bir kahvaltı ardından saat 08.30 gibi evden çıktım. Çevre yolundan Sarıcakaya istikametine saptım.
Görüldüğü üzere sabah mahmurluğunu henüz atamamışım üzerimden. Daha Sarıcakaya yoluna ayrılır ayrılmaz tırmanışa başladım.
Biraz gittikten sonra gördüğüm ilk çeşmeye girdim ve mataradaki suyu sonuna kadar içtikten sonra tazeledim. Çıkmadan kendimi de çektim. :rolleyes:
İşte tırmanmam gereken yollar…
Bu yolda karşıma çıkan üç kaplumbağadan ilki...
Arkada kalan Eskişehir’e tepeden bakmaya başladım. Derken uzun bir aradan sonra ilk defa tabela gördüm.
Az gittim, uz gittim, tepe tepe kıvrılarak gittim (dere yok ve düz değil). Haritada gördüğüm Hekimdağ Geçidi’ne ulaştım. Saat 10.12
(Aştığım ilk geçit olduğu için fotoğrafı biraz abartmışım galiba… Neyse mazur görün…) :rolleyes:
Biraz tembellikten sonra yola devam ediyorum. Bu noktadan sonra inişe geçiyorum ama şöyle böyle derken 20 km kadar yokuş çıkmış oldum!
Çıktığımdan daha fazla mesafeyi indim diyebilirim. Bir yandan o yokuşların acısını çıkarmanın sevincini yaşıyor, diğer yandan her inişin bir çıkışı vardır sözü aklıma geldiği için keyifsizleşiyordum. Yine de disklerden gelen koku bambaşkaydı! İnişte 68.8 km’yi gördüm. Daha fazla da olurdu ama yol çok virajlı ve bazı noktalarda kamyonlardan dökülen ince kum vardı. Ayrıca inerken çok ilgimi çeken bir tabela gördüm, üzerinde “Heyecan Mıntıkası” yazıyordu. O hızla durup çekemezdim. Neden öyle bir şey yazmışlar acaba diye düşünürken hızıma ve yola bakınca hak verdim! :in:
Derken ikinci kaplumbağayı da gördüm.
Küplü diye bir beldeye vardım. Girişte harika bir manzarası vardı. Buralar hiç de Eskişehir’e, İç Anadolu’ya ait gibi değil gerçekten…
Yolda çektiğim bazı fotoğraflar…
Sabahın erken saatlerinde ara ara uyandım. İki düşünce kafamda gelip gidiyor; bir yanda rahat sıcacık yatakta miskinlik, öte yanda bisiklet tepesinde akşama kadar pedal çevirmek… Miskinlik – pedal çevirmek… Tabii ki yanıt pedal çevirmek oldu ve kısa bir kahvaltı ardından saat 08.30 gibi evden çıktım. Çevre yolundan Sarıcakaya istikametine saptım.
Görüldüğü üzere sabah mahmurluğunu henüz atamamışım üzerimden. Daha Sarıcakaya yoluna ayrılır ayrılmaz tırmanışa başladım.
Biraz gittikten sonra gördüğüm ilk çeşmeye girdim ve mataradaki suyu sonuna kadar içtikten sonra tazeledim. Çıkmadan kendimi de çektim. :rolleyes:
İşte tırmanmam gereken yollar…
Bu yolda karşıma çıkan üç kaplumbağadan ilki...
Arkada kalan Eskişehir’e tepeden bakmaya başladım. Derken uzun bir aradan sonra ilk defa tabela gördüm.
Az gittim, uz gittim, tepe tepe kıvrılarak gittim (dere yok ve düz değil). Haritada gördüğüm Hekimdağ Geçidi’ne ulaştım. Saat 10.12
(Aştığım ilk geçit olduğu için fotoğrafı biraz abartmışım galiba… Neyse mazur görün…) :rolleyes:
Biraz tembellikten sonra yola devam ediyorum. Bu noktadan sonra inişe geçiyorum ama şöyle böyle derken 20 km kadar yokuş çıkmış oldum!
Çıktığımdan daha fazla mesafeyi indim diyebilirim. Bir yandan o yokuşların acısını çıkarmanın sevincini yaşıyor, diğer yandan her inişin bir çıkışı vardır sözü aklıma geldiği için keyifsizleşiyordum. Yine de disklerden gelen koku bambaşkaydı! İnişte 68.8 km’yi gördüm. Daha fazla da olurdu ama yol çok virajlı ve bazı noktalarda kamyonlardan dökülen ince kum vardı. Ayrıca inerken çok ilgimi çeken bir tabela gördüm, üzerinde “Heyecan Mıntıkası” yazıyordu. O hızla durup çekemezdim. Neden öyle bir şey yazmışlar acaba diye düşünürken hızıma ve yola bakınca hak verdim! :in:
Derken ikinci kaplumbağayı da gördüm.
Küplü diye bir beldeye vardım. Girişte harika bir manzarası vardı. Buralar hiç de Eskişehir’e, İç Anadolu’ya ait gibi değil gerçekten…
Yolda çektiğim bazı fotoğraflar…