Bursa İzmir Turu (4 gün)

ogencturk

Üye
Kayıt
14 Aralık 2008
Mesaj
2
Tepki
13
Şehir
Altınova, Yalova
Bisiklet
Bianchi
Bursa-İzmir Bisiklet Turu, 27-30 Nisan 2013 (4 gün) Toplam 406 Km. 22 Saat sürüş zamanı, ortalama: 18,5 km/h. Sürücüler:
Mustafa Kaan Sözcüer: 43 yaşında, evli 2 çocuk babası, doktor.
Osman Cem Gençtürk: 42 yaşında, evli, 1 çocuk babası, psikolog.

Kaan'ın Bursa’dan İzmir’e bisikletle gitmemizi teklif etmesi ile başlayan hazırlıklar neticesinde İstanbul’dan bisikleti otobüsle (Kamil Koç Turizm) Bursa’ya götürdüm. Otogarda Kaan’ın beni arabası ile karşılaması ve evde Ozan’la sohbet, Barış’la boğuşma şeklinde geçen bir çocuk hasbıhalı neticesinde son hazırlıklarımızı ve kontrollerimizi yaptık ve ilk sürpriz: Kaan’ın iki lastiği birden patlamıştı. İstatistiksel olarak mümkün olma ihtimali “mümkün olmayan” bu olayda Kaan’ın lastiklere küçük delikleri onarıcı olduğu söylenen bir sıvı ile doldurmasının neden olduğu anlaşıldı. Burada Kubilay Demirkan’ın yola çıkmadan önceki tavsiyesi olan “Eğer bisiklette sorun yoksa tura çıkmadan kurcalama, ağır değişiklikleri ya da düzeltmeleri turdan sonra yap” cümlesinin ne kadar doğru olduğunu yaşayarak öğrendik.

Yola çıkış!
İlham ve bisiklet kaynağımız olan Kubilay ile yol arkadaşları şuralarda!

Sponsörlerim: Eşim Nurdan (Made by Kızım Zeynep) Neyse ertesi sabah yola çıktık. Turda amacımız gezmek ve eğlenmek olduğundan fazla kasmadan (günde 80-100 km. ve 5-6 saat sürüş) gün sonu hedeflerine ulaşmaktı. Böylece sabah 9.30’da Bursa-Osmangazi’den Mustafakemalpaşa’ya doğru vira bismillah yola çıktık.

1. Gün: Bursa-Mustafakemalpaşa:
Sabah 9:30’da yola çıkıp benzincide lastik havalarını kontrol ettikten sonra emniyet şeridinde Bursa’nın dümdüz yollarında sürüşe başladık. Yolda (41.Km) Apolyont-Gölyazı levhasını görünce hem öğle yemeği hem de gezmek için ana yoldan göle doğru pedal bastık. Gölyazı, Uluabatgölü üzerinde bir ada ve ona köprüyle bağlanmış bir yarımada üzerine kurulu, halkının balıkçılıkla geçindiği tamamı sit alanı, turistik bir köy. Aslında birkaç adacık üzerinde olan köyün yerleşim olmayan adalarında Roma döneminden kalma eserler de mevcut; fotoğraf çekmek ve hafta sonunu geçirmek için ideal ortam sağlıyor. Küçük bir köy turunu müteakip Anıt Ağaç Ağlayan Çınar’ın altındaki restoranda yemeklerimizi yedik.

Bu yazıda sizlere yediğimiz yemekler hakkında da bilgi vermek istiyoruz. Zira yapılan aktiviteyi işkence haline getirmemek için vücudu susuz ve besinsiz bırakmamak gerekir. Ama yapılan aktiviteyi zevkli hale getirmek için güzel yerlerde güzel ve lezzetli yemekler de yemek gerekir. “Yediğin içtiğin senin olsun “ derler ama o güzergahı geçecek arkadaşlara fikir ve alternatif olması açısından konaklama bilgilerimizi , yiyip içtiklerimizi, (Mayıs 2013 tarihi itibarıyla) fiyatlarını, beğenilerimizide paylaşmak istedik.

Öğle yemeği: 2 Turna Balığı (fileto, yağda kızartılmış), salata, salça, ekmek, çay, 2 kola: 36 TL. Gölyazı'dan tekrar ana yola döndük. Uluabat Gölü’nün batı kıyısındaki Uluabatköyü’ne kadar ha geldik, ha gelicez derken 30 km.yi sıcaklığın arttığı saatlerde kamyon sesleri arasında tamamladık. Yol teknik olarak (yokuş yok, emniyet şeridi yeterli, mola yerleri sık vs.) olmasına rağmen Uluabat Köyü’ndeki Şişman’ın Yerine ulaşmak özellikle bana zor geldi. Ne de olsa bugüne kadar gittiğim en uzun mesafe 50 kilometreydi ve buralar Kaan’ın antrenman yaptığı yerlerdi.

Şişman'ın Yeri
Herneyse, Şişman’ın Yerine girmek için yolu karşısına geçtik. Orada çay molası nefisti. Daha doğrusu ortam ve çaylar nefisti. Tek bir hata yaptım: Kaan’ın yanında getirdiği, 2 tane birden yediğim Snickers’lar. Ama yine de enerji sağlasın diye yediğim bu çikolata barları sadece 14 Km. sonra ulaştığımız mola yerimizdeki Tavacı Refik’te (Karacabey) mükellef saç tavayı afiyetle yememizi engelleyememişti. Uluabat Şişman’ın Yeri: 4 Duble çay 4 TL. Karacabey-SoğanPazarı Tavacı Refik Usta: 1 Saç tava, bir kabak tatlısı (yanında garnitürler dahil) 38 TL.

Karacabey’e girip özel bir gün olmamasına rağmen kasabanın hertarafında Türk bayraklarını asılı görmek bizi biraz şaşırtsa da, güzel ülkemizin ve toplumumuzun yaşadığı tarihi günlere bisiklet üstünde şahit olduğumuzu bilmek bize ayrı keyif veriyordu. Karacabey’de kısa bir kasaba turu attıktan sonra şehrin hemen girişinde, ismi aslında Yaş Sebze ve Meyve Hali olan ama herkes tarafından Soğan Pazarı olarak bilinen yerde, eşimin iş arkadaşlarının deneyimlediği ve kesinlikle tavsiye ettiği Tavacı Refik Ustanın yerine gittik. Midemde hala Uluabat’ta yediğim snickerslar vardı. Ama burada saç tava yemeden olmazdı. Buradan tüm bisikletseverlere bildiriyorum ki Karacabey’den geçerseniz mutlaka Tavacı Refik Usta’da mola verin (Bursa-İzmir yolundan 3,3 km içeride ) (Reklamlar bitti).

Tavacı Refik Ustanın menüsü. Karacabey’den tekrar yola çıkıp gün sonu hedefimiz olan Mustafakemalpaşa’ya doğru yola çıktık. Akşam 7 civarı Mustafakemalpaşa’ya vardık. Kamp atacak yer ararken, önümüze Eti Bor İşletmelerinin sosyal tesisleri çıktı. Buranın güvenli bir yer olduğunu düşünüp çadır kurmamızın mümkün olup olmadığını sorduk. Bodrdro mahkumu memurlar olduğumuz için orda konaklayabileceğimizi öğrenince kamp atmaktan vazgeçtik. Başta çadırımızı taşıyan Kaan bu duruma biraz bozulsa da kısa sürede gerçekleri (sıcak duş, rahat yatak bisikletler için güvenli bir yer gibi) kabullendi. Hemen yerleşip, duş aldıktan sonra şehir merkezine kemalpaşa tatlısı yemeye indik.

Belediyenin karşısında Yavuz Tatlıcısında 2 porsiyon tatlı 6 TL.
Gün sonunda Toplam 105 Km
Sürüş Zamanı: 5 saat 50 Dk
Ortalama hız: 18.35 Km/h
1.gün ile ilgili data şurada!
(link)

2. Gün: Mustafakemalpaşa-Balıkesir
Mustafakemalpaşa’dan sabah 8:30’da yola çıktık. Niyetimiz Susurluk civarında kahvaltı yapmaktı. Susurluk’a kadar yol biraz eğim kazanmaya başlayınca ve fotoğraf çekmek için güzel ışık ve fon bulunca sık sık kısa molalar verdik. Gelincik tarlaları, yemyeşil doğa sabah serinliğinde nefis görünüyordu. Ancak tek ters giden şey karşıdan gelen şiddetli rüzgardı. Susurluk’a varana kadar 31 Km.yi yaklaşık 3 saatte aldık. 11:30’da Susurluk’a girmeden Köfteci Yusuf’ta kahvaltı/öğle yemeği karışımı iyi geldi. Köfteci Yusuf'un Yeri, Susurluk

Bu arada lodos ile birlikte hava gittikçe ısınıyordu. Susurluk içine girip Çarşı Cami’sinin yan bahçesinde iki Türk kahvesi ile keyfimizi tamamladık. 2 Türk Kahvesi ile birlikte su getiren kahvecinin hesap olarak 2,5 TL istemesi, İstanbul piyasasında herşeyin neden bu kadar pahalı olduğu konusunda tekrar düşünmemize neden olduysa da bu durum kısa sürdü. Öyle ya, İstanbul’da yaşamak herhalde ayrıcalıklıydı ki bunun da bir bedeli olmalıydı!

Susurluk
Herneyse... Tekrar çıktık yola, artık sıcak ile birlikte yokuşlar da artıyordu. Güneş altında 39 dereceyi görmek, su içmemiz gerektiği gerçeğini unutmamamızın altını çiziyordu. Rüzgar saatte 15Km/h hızla tam karşımızdan esiyordu. Susurluk’tan Balıkesir’e kadar 4 kez kısa mola verdik/vermek zorunda kaldık. Dördüncü ve son mola yeri Balıkesir’e 7 Km. kala sağda yer alan Değirmen Boğazı Tabiat Parkı’ydı. Planımız burada öğle yemeği yemekti. Ancak içeride restoran, büfe gibi yemek yiyebileceğimiz hiçbir yer olmaması,bir taraftan da piknikçilerin mangallarından yükselen nefis kokular biraz hayal kırıklığı yaratsada muhteşem doğa bu eksikliği sildi.

Balıkesir’e aç ve yorgun girdik. Kaan’ın bisikletinde yola çıktığımızdan beri arka aktarıcıdan kaynaklanan, kuş sesine benzer bir sürtünme sesi geliyordu. Bu sesin nedeni olan arızayı tamir edebileceğimiz bir yer bulmayı, Pazar günü olduğu için hiç umut etmiyorken, birden bire Bissa Bisikletin önünde bulduk kendimizi. Yaylada AVM’nin tam karşısında, yol üstünde yer alan BissaBisiklet’ten Ayhan Bey, Kaan’ın bisikletini hemen atölyeye götürüp 10 dakika içinde yola hazır hale getirdi. Buradan Ayhan Bey’e tekrar teşekkür ediyoruz.

Bende bu arada Polisevinden yer ayarladım. Akşam yemeği Polisevinde yiyip fotoğraf çekmeye ve bir şeyler içmeye şehir merkezine indik.

Gün sonunda Toplam 81 Km
Sürüş Zamanı: 5 saat 10 Dk
Ortalama hız: 15.6 Km/h

3. Gün: Balıkesir-Akhisar
Sabah Polisevinde kahvaltı yaptıktan sonra 9:15’te pedala bastık. Balıkesir’de akrabalarım çok. Yola çıkarken birkaçını arayıp “Akşam Balıkesir’de kaldığımı, ancak bisiklette olduğumu ve şu an yolda olduğumu, ayıp olmasın diye aradığımı” belirten telefonlardan sonra Dayıoğlu Vedat Çıtak, pat diye yolumuzu kesti. Bir-iki halleştikten sonra (“Manyak mısınız oolum, burdan İzmir’e bisikletle gidilir mi” vb.) yolumuza devam ettik. Balıkesir çıkışından 28.Km’ye kadar hemen hemen düz olan yola birgün öncesinin tersine, arkadan esen rüzgarda eklenince molasız bayağı mesafe aldık. 28nci kilometrede yol kenarı restoranlarının birinde Ballı-Kaymaklı gözleme ve peynirli gözleme ikilisine eşlik eden 2’şer duble çay (Toplam 14 TL) yolumuza keyif kattı.

Bu arada kaybettiğim gözlük kısa süreli bir moral bozukluğu yaşatsa da molanın verdiği enerji ile günün ilk yokuşuna hazırdık. Yaklaşık 1 saat (1,5 saatte olabilir, sıcaktan pek hatırlamıyorum) sürekli % 6-8’lik eğime sahip yokuşlar ortalamamızı 10-12 km/h’lere düşürse de arkamızdan esen rüzgar moralimizi yüksek tutuyordu. Balıkesir’den 48 km. sonraki mola yerimiz ise “Secret Canyon”. Yokuş bitmiş, yerini serinletici inişe bırakmışken yolun karşı tarafında kalan Saklı Vadi. Üşenmedik, bölünmüş yolun ötesine taşıdık bisikletleri. Saklı Vadi’de ortam çok güzel, manzara nefis. Öğle yemeğimiz saç tava, salata, karadut suyu ve kola (60 TL.) Sonra tekrar yola çıkış. Bu sefer 2 km.lik bir çıkış ancak yol çalışması nedeniyle tek şerite sıkışan trafikten bize kalan 1,5 metrelik kıyı-kenarda biraz tedirgin pedalladık. Bu, günün son yokuşuydu. Artık Akhisar’a kadar % 1’lik iniş ve arkadan esen rüzgar bizi uçurdu. Ben bir deneme yaptım ve 75 km/h’yi gördüm. Oldukça heyecan ve eğlence vericiydi. Balıkesir’den çıkıp 50 km’yi 3 saatte alan biz son 46 km’yi 1 saat 52 dakikada aldık.

Gün sonunda Akhisar’da bizi bir sürpriz bekliyordu. Akhisar’ın yerel gazetesi, bir Akhisar’lı olan yol arkadaşım Mustafa Kaan Sözcüer’le ve benle röportaj için bekliyordu. Her nekadar biraz yanlış anlamalar, yorum yanlışlıkları olsada röportaj ile ilgili bağlantıya şurdan ulaşabilirsiniz.

(link)

röportajın videosu ise şurda:


Gazeteci ile birlikte Kaan’ın babası İsmet Amca’da balkonda bizi görünce aşağı indi. Akşam İsmet Amca’nın elinden çıkan mangalda Akhisar köftesi (Bedel: Ödenmez) ve doyumsuz sohbet.

3. Günün sonunda Toplam 96 Km
Sürüş Zamanı: 4 saat 52 Dk
Ortalama hız: 19.8 Km/h

4. Gün: Akhisar-İzmir
Sabah mükellef bir kahvaltı. Akhisar katmerinin tadı ve içerdiği enerji bizi yola çıkarmaya hazırdı artık. Son günün rehaveti olsa gerek 9:40’ta çıktık yola. Manisa’ya kadar dümdüz bir yol bekliyordu bizi. Rüzgar yine kuzeyden (arkamızdan) esiyordu. Ve yine hızlı bir şekilde yol aldık. Bisikletle gezi yapmanın en güzel tarafı yolu tüm duyu organlarınızla hissetmenizdir. Otomobilde bunu pek anlamaz insan. Hava soğuk mu, rüzgar nerden esiyor, akasya ağaçlarının kokusu mu bu gelen, AA bak gelincik tarlası vs. bisiklette rutin güzelliklerdendir. Ancak bu durumun (algıların açık olması) kötü bir tarafı da var. Yolda arabalar ve kamyonlar tarafından öldürülen envai çeşit hayvanat. Özellikle köpekler, özellikle rampa sonlarında ya da virajlarda. Araçların ani ortaya çıkışlarına karşı savunmasız köpekler hep yol kenarlarında yatıyor. Öylece, otların arasında ve koku yayarak... Bu kokuyu arabada giderken bir an duyarsınız ve pencereyi kapatırsınız, görmezden gelir, yok sayarsınız ama onlar hep var! Bu gezi boyunca gördüğümüz hayvan cesetlerinin bir listesi aşağıda! Köpek, kedi, kirpi, kaplumbağa (büyük), kaplumbağa (küçük), kurbağa, kertenkele, kelebek, tırtıl, muhabbet kuşu.

Bunu anlatmamın bir sebebi de yol üstünde canlı bir kaplumbağa yavrusu görmemle sevinç içinde ve o kaplumbağayı ölmekten kurtarma içgüdüsü ile frene basmamın hemen arkamdan gelen Kaan için büyük tehlike yaratması. Kaan şaşkınlıkla “N’oldu ki?” dedi. Ben de “Baksana, kaplumbağa yavrusu, onu yoldan alıp çayıra salalım, yaşasın” dedim… Kaan’da olayı kendine göre özetledi; “Canlı kaplumbağa, ölü Kaan, az daha ölüyordum!” Sözün özü: Yolda ani fren yapmamak kuralını çok iyi bilmeme rağmen hata yapmıştım. Neyse hasarsız yola devam ettik.

Manisa'ya ortalama 25 km/h hızla girdik ama öğlen güneşi yavaş yavaş etkisini göstermeye başladı. Zira öğleden sonra turumuzun “Kraliçe Etabı” Sabuncubeli rampası vardı. Kendimizi fiziksel ve psikolojik olarak bu rampaya hazırlamalıydık! Öğle yemeğini sorduk soruşturduk ve Gülcemal’de Manisa Kebabı yemeye karar verdik. Yanında ben “Şıra” dedikleri üzüm suyu içtim. Sormazsanız pek teklif etmiyorlar ama mutlaka tavsiye ederim. İçinde alkol olmasa da şarap şişeciği görüntüsü de pek hoş. Şehrin içinde kısa bir tur ve gölgede birkaç saat dinlenmeden sonra tekrar yola çıktı. Ey Sabuncubeli! İşte biz geldik. Yıllardır otobüsle, otomobille çıktığımız sırtına 40’ından sonra bisikletle dayandık! Tekrar vira bismillah diyerek öğleden sonra bil etkisini asfalta havale etmiş güneşin 39 derece sıcaklık yaydığı o güzel havada (!) AC/DC ninRide On şarkısını mırıldanarak bastık pedala!

“I'm gonna ride on, standing on the edge of theroad
Ride on, thumb in the air
Ride on, one of these days I'm gonna
Ride on, change my evil ways, Till then I'll just keep riding on-Bon SCOTT”

Sabuncubeli’nde yol boyunca 10’ar dakikalık 3 kısa su ve nabız düzenleme molası verdik. Yol boyunca bazı çeşmeler olan ağaç altı gölgelikler var. Aslında su kaynatan araçlar için yapıldığı belli olan bu mola yerlerinde enerji takviyesi olarak Kaan’ın evden getirdiği mesir macunlarını yedik. Bol su içtik. En sonunda zirveye (580 m) ulaşınca fotoğraf molası verdik.

Ve artık ver elini İzmir! Keyifli bir iniş sürecinin sonunda Bornova’da yine bir sürpriz... Benim arka lastik patladı. 10-15 dakikada yedekle değiştirdikten sonra tekrar yola devam. Alsancak-Kordon boyunda vitesi gezinti moduna alıp ağır ağır tüm İzmir kokusunu tenefüs ederek pedalladık. Yolda Kaan’ın kardeşi Cem ve arkadaşları Sezen ve Eşref’le bizi karşılamaya gelmişlerdi. Onlarlada biraz sohbet ettikten sonra Saat Kulesi’nde son bir fotoğraf çektik, Kaan’la ayrıldık. “Herkes kendi evine” yollandı. O Hatay’a kardeşinin evine gitti, ben de Balçova’ya Babaevine!

Bursa – İzmir turu bizim için “başarılı” geçmişti... “Başarı” derken kazasız belasız, planlarımızdan fazla sapmak zorunda kalmadan ve en önemlisi sakatlanmadan ya da gün sonu kas ağrıları dışında bir sağlık sorunu yaşamadan hedefe ulaşmıştık. Görev tamamlanmıştı. Baba ocakları ziyaret edilmiş, küçük geziler ile yol şenlendirilmiş, bir sürü yemek yenmiş ve hedefe varılmıştı.

4. Günün sonunda
Toplam 109 Km
Sürüş Zamanı: 6 saat 10 Dk
Ortalama hız : 17,6
4. gün ile ilgili data:
(link)

5. Gün (GERİ DÖNÜŞ)
Dönüş yolunda yine Kamil Koç’u tercih ettik. Sabah Saat kulesinde buluşup İzmir Otogar’ından otobüse binmek üzere yola çıktık. Pat! Bu sefer ön lastik patlamaz mı? 400 küsür Km giden lastikler İzmir’e girerken ve çıkarken su koyvermişlerdi işte! İzmir havası dedikleri bu herhalde! Herneyse kısa bir mecburi moladan sonra garaja gittik ve otobüsümüze yerleştik.

Bu arada önemli bir not!
Eğer otogara bizim gibi bisikletinizle giderseniz Alsancak’tan (Basmane) sonra yön levhalarındaki OTOGAR istikametine SAKIN GİRMEYİN. Yolu acayip uzatıyor. Alsancak’tan sonra Bornova istikametine devam edip daha sonraki (Ege Üni. Tıp Fakültesi civarındaki) OTOGAR levhasını takip edin...

Hepinize bol bisikletli ve sağlıklı günler!

Video burada

Osman Cem Gençtürk
 
Scudo
Kayıt
4 Mayıs 2013
Mesaj
14
Tepki
3
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Kron
çok güzel ya. valla tebrik ederim sizleri. Videoyu da çok beğendim. Son saniyelerde Alsancak kordon çimlerini gördüm bir rahatlık geldi.
 
  • Beğen
Tepkiler: ogencturk
Kayıt
1 Ekim 2011
Mesaj
25
Tepki
7
Şehir
BURSA
Bisiklet
Specialized
Çok güzel ve zevkli bir yolculuk olmuş bize de yaşattığınız için teşekkürler...
 
  • Beğen
Tepkiler: ogencturk

Tuğrul Tomba

Söz uçar, yazı kalır...
Kayıt
8 Temmuz 2009
Mesaj
511
Tepki
1.242
Yaş
47
Şehir
Aydın, İzmir
İsim
Tuğrul Tomba
Başlangıç
1986—87
Bisiklet
Salcano
Bisiklet türü
Şehir - Tur
Tebrik ederim. Böyle hayal ettiklerimi gerçekleştirenleri görünce daha çok gaza geliyorum, inşallah eylülde de ben ilk baba evi turumu yapacağım. Kısa bir açıklamadan sonra, bir sorum olacak: (link)"]Şu[/URL] resminizdeki dizlikten ben de bir süre kullanmıştım. 2012 şubatta çekilen MR'da sol diz össeöz patellada subkondral osteonekroz alanı teşhisi koymuştu doktorum, 6 ay boyunca oro isimli ilaç (glikozamin, kondroitin ve MSM) tedavisi ile birlikte dizlik de kullanmıştım. Şu anda dizimde ağrı yok ancak bir takım sesler hala geliyor. Nihayet soruma gelirsek, bisiklet sürerken bu dizliği kullanmamızı önerir misiniz? NOT: Bu soruyu burada sormak istememin sebebi ise: geçen ekim ayında yaptırdığım son ortopedist ve fizik tedavi uzmanı kontrolünde birisi bisiklet kullanmayacağımı diğeri de kullanabileceğimi söylemesiydi, bisiklet kullanan bir doktor görünce sormak istedim. Sağlıcakla kalınız....
 
  • Beğen
Tepkiler: ogencturk

alperen_69

Forum Bağımlısı
Kayıt
12 Mayıs 2005
Mesaj
895
Tepki
305
Şehir
bursa
Bisiklet
Giant
Çok güzel bir tur ,hep özenirim ama tabi kondisyonum olmadığından hiç gözüm kesmez ,bu arada yemeklerde enfes yerlerini öğrendiğimiz iyi oldu :)
 
  • Beğen
Tepkiler: ogencturk
Kayıt
19 Haziran 2011
Mesaj
8
Tepki
6
Şehir
bursa
Tuğrul Bey selamlar. Turunuzu bisikletforumda merakla bekliyorum, mutlaka gerçekleştirin. Sorunuza gelince, yaklaşık 10 yıl önce başlayan bir diz ağrısı sonrası mr çektirmiştim. mr sonucunda ortopedist arkadaşın yorumu bir miktar dejeneratif değişiklikler olduğu, ağrılar devam ederse artroskopi, fizik tedavi vs vs düşünülebileceğini söylemişti. o dönemde hafif düz koşular ve 10-15 km yi geçmeyen bisiklet sürüşleri dışında sportif faaliyetlerde bulunmuyordum ama diz ağrım da kendini zaman zaman hissettiriyordu. Bisikletle daha uzun sürüşlere başlamaya karar verdiğimde o dizliği kullanmaya başladım. bir süre sonra diz etrafındaki kas grupları güçlendiğinden ihtiyaç hissetmediğimi farkettim ve kullanmayı bıraktım. o gün dizliği ihtiyaç hissettiğim için değil, sabuncubelinin dik rampalarında güvece olsun diye kullanmıştım. sözün özü: diz eklemi çok kompleks, çok çeşitli problemler yaratabilir fakat sorun her ne olursa olsun eklem etrafındaki kas gruplarının güçlü olması ekleme binen yükü kompanze eder. ağrılı durumlarda dinlenme ve diklofenak, etodolak gibi antienflamatuar ilaçlar, ağrı geçtikten sonra aşırı yüklenmeden yapılacak aktiviteler ve sonrasında amaca yönelik planlı ve programlı antrenmanlarla devam etmek en doğrusu olur kanaatindeyim. bu esnada dizlik kullanmanın da eklem fizyolojik açıklığını korumaya, hava şartlarına göre kas gruplarının soğuk havayla temasını azaltmaya, krampları önlemeye vs yaraması açısından ihtiyaç hissettiğiniz sürece kullanmanızı öneririm. Sevgiler....