castelloterminator
Aktif Üye
- Kayıt
- 27 Mart 2007
- Mesaj
- 146
- Tepki
- 56
- Şehir
- istanbul
@Başar
Osmanlı adaleti dünyaya örnek oldu. Sahabeden sonra İslâm'ı yaşayan en üstün topluluktu Osmanlı. Kitle halinde, ordu, donanma, esnaf ve halkın çok büyük çoğunluğu tasavvuftaydı. Bu, Osmanlı' nın dünyaya nizam veren temelini teşkil ediyordu. Adalet bütün boyutlarıyla her zaman geçerliydi. Bunun için kadıların adalet dağıtmasına gerek yoktu.
Kapalıçarşı'da bir dükkan sahibi, namazdan sonra bir ihtiyacını almak üzere gelen müşterisine istediğini vermiyor ve "Şu karşıdaki dükkanda istediğin şeyden var , ondan al" diyor, adam sebebini sorduğunda ise " Ben, sabah siftahımı yaptım ama o kardeşim yapmadı" diyor ve adam gidip istediğini oradan alıyor. Yabancı olan bu kişi Osmanlı'nın bu adaletine şaşırıp kalıyordu.
Köprünün altından ne kadar sular akmış. İşte Osmanlı' nın en büyük standardı kul hakkına riayet etmekti.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı harp kadırgaları, Avrupa'daki bütün kadırgalardan fazlaydı. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul' u aldığında ordusu o dönemin en mütekamil ordusuydu. Son icatların hepsi ordunun içindeydi, en büyük toplar Fatih Sultan Mehmet tarafından döktürülmüştü. Osmanlı sadece Allah'ın yardımına değil, zamanın getirdiği bütün teknikleri kullanabilme stratejisine sahipti.
Osmanlı, Allah'ın indinde başka ülkeleri hiçbir zaman küçük görmemiştir. Bu yüzden Avrupa tebaası Osmanlı'ya hayrandı. Yüzbinlerce akıncının herbiri en az üç lisan bilirdi. O devrin en usta kılıç kullananları onlardı. Avrupa, akıncılar denildiğinde olduğu yerde dururdu.
Allah' ın düşmanları saraya girdikten sonra adım adım gerçek evliyaların yerini cinci hocalar aldı. İlk cinci hoca saraya Kösem Sultan zamanında girdi. Osmanlı'nın şaşası bir süre daha devam etti; ancak cinci hocalar evliyaların yerini alınca Allah'ın dostları devreden çıktı ve şeytanın dostları devreye girdi. Böylece Osmanlı duraklama ve gerileme devrine girdi.
Dünyaya askerlik stratejisini, askerliği öğreten Osmanlı'nın yerini, yabancı ülkelerdeki harp okulları aldı ve Osmanlı da subaylarını onların okullarına göndermeye başladı.
Böylece Nizam-ı Âlem olan Osmanlı'nın yerini Nizam- ı Cedit olan Osmanlı aldı. Nizam-ı Cedit; yeni nizam demek, Nizam-ı Âlem ise Âlem'e Nizam veren. Osmanlı yükselme devri boyunca Âlem'e Nizam veren muhteşem bir hüviyetteydi.
Müslüman alimlerin bilim dünyasına armağan ettiği, ancak tarihin tozlu sayfaları arasında unutulan yüzlerce keşif, nihayet Osmanlı'nın idare merkezi Topkapı Sarayı'nda kalıcı bir mekanda bir araya geliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında oluşturulan işbirliği çerçevesinde, Sur-ı Sultanî içerisinde bulunan 'Has Ahırlar', İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi olarak düzenleniyor. Müzenin teşhir ve tanzim çalışmalarını Frankfurt Üniversitesi Arap-İslam Bilimleri Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Fuat Sezgin gerçekleştirecek.
Prof. Sezgin, 'bilimler tarihi' alanında dünyanın sayılı isimlerinden. 1981'den beri kuruculuğunu yaptığı Frankfurt Goethe Üniversitesi Arap-İslam Bilimi Tarihi Enstitüsü'nde çalışıyor. Sezgin'in, elyazması eserlerde bularak yeniden imal ettirdiği 800 adet 'unutulmuş' alet ve makine de aynı enstitüde yer alan müzede sergileniyor. Bu eserler iki yıl önce 'İslam İcatları Sergisi' adı altında Topkapı Sarayı'nda görücüye çıkmış, yoğun ilgiyle karşılaşmıştı. Geçtiğimiz günlerde, söz konusu eserlerin Topkapı Sarayı'nda kalıcı olarak ağırlanması için bir karar alındı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında oluşturulan işbirliği çerçevesinde, Topkapı Sarayı Has Ahırları'nın, 'İslam, Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi' olarak düzenlenmesi kararlaştırıldı. Restorasyonu yapılmış olan ve belediyeye tahsisli bulunan bina, kullanım hakkı müze olarak işlevlendirilmek üzere bakanlığa devredilecek. Topkapı Sarayı'nda kurulacak İslam, Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi', Frankfurt'taki enstitüde bulunan eserlerden ikinci bir nüsha oluşturularak açılacak.
Enstitüdeki aletler arasında Halife Me'mun'un ünlü dünya haritasının yer aldığı dünya küresi, Sufi'nin gökküresi, Osmanlı âlimi Takiyüddin'in su pompası ve saatleri, 1029 yılında Toledo'da yapılmış usturlab, 1048'de yapılmış mekanik güneş ve ay takvimi, ilk pusulalar, en gelişmiş güneş saatleri, çağının en gelişmiş askerî topları, ilk tüfekler ve 14. yüzyılda yapılmış dünyanın ilk tankı gibi astronomi, coğrafya, deniz bilimleri, saat teknolojisi, geometri, optik, tababet, kimya, maden, fizik, savaş teknolojisi ve mimari dallarında eser ve aletler yer alıyor. Bu eserler, İslam dünyasının bilimdeki seviyesini görmek açısından çok önemli. Zira Müslümanların doğa bilimleri, matematik, astronomi, fizik, kimya, coğrafya, jeoloji alanlarındaki hizmetlerini neredeyse kimse bilmiyor. Oysa Müslümanlar dünya sahnesine çıktıkları ilk on yıldan itibaren diğer medeniyetlerde görülmedik bir hızla bilimsel gelişmelere katkıda bulunmuş. Birçok modern bilim, bugün bilinenin aksine yüz-iki yüzyıl öncesine değil, 9 ile 16. yüzyıllarda yaşamış İslam bilginlerine dayanıyor. Kurulacak müze, gizli kalan bir medeniyeti günümüz insanının gündemine taşıması açısından büyük önem taşıyor.
İslam, Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi'nde sergilenecek eserler, geçtiğimiz aylarda Rahmi Koç Müzesi'nde sergilenen Da Vinci'nin projelerini akla getiriyor. Sergide, Da Vinci'nin 1478-1513 yılları arasında tasarladığı projelerin, konularında uzmanlaşmış tarihçi ve mühendisler tarafından inşa edilen 40 replikası yer alıyordu. Leonardo da Vinci'nin çizdiği aletler ve matematik hesapları bugün bile 'inanılmaz' bulunuyor. Bu aletlerin bazılarının benzerleri daha önce Müslüman bilim adamları tarafından kaleme alınmış Arapça eserlerde yer alıyor. Bu tasarımların İslam bilginlerine ait olduğu tespit edilirse belki Da Vinci'nin çok tartışılan 'sır'ları da ortaya çıkar.
Prof. Dr. Fuat Sezgin'in önemli desteğiyle kurulacak müzenin açılışı, 2007 yılının mayıs ya da haziran ayında gerçekleşecek. Sezgin'in müze dışında bir sosyal bilimler kütüphanesi kurma düşüncesi de var.
Musa İğrek
02 Aralık 2006, Cumartesi
bütün bunları ermenilermi yaptı
Osmanlı adaleti dünyaya örnek oldu. Sahabeden sonra İslâm'ı yaşayan en üstün topluluktu Osmanlı. Kitle halinde, ordu, donanma, esnaf ve halkın çok büyük çoğunluğu tasavvuftaydı. Bu, Osmanlı' nın dünyaya nizam veren temelini teşkil ediyordu. Adalet bütün boyutlarıyla her zaman geçerliydi. Bunun için kadıların adalet dağıtmasına gerek yoktu.
Kapalıçarşı'da bir dükkan sahibi, namazdan sonra bir ihtiyacını almak üzere gelen müşterisine istediğini vermiyor ve "Şu karşıdaki dükkanda istediğin şeyden var , ondan al" diyor, adam sebebini sorduğunda ise " Ben, sabah siftahımı yaptım ama o kardeşim yapmadı" diyor ve adam gidip istediğini oradan alıyor. Yabancı olan bu kişi Osmanlı'nın bu adaletine şaşırıp kalıyordu.
Köprünün altından ne kadar sular akmış. İşte Osmanlı' nın en büyük standardı kul hakkına riayet etmekti.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı harp kadırgaları, Avrupa'daki bütün kadırgalardan fazlaydı. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul' u aldığında ordusu o dönemin en mütekamil ordusuydu. Son icatların hepsi ordunun içindeydi, en büyük toplar Fatih Sultan Mehmet tarafından döktürülmüştü. Osmanlı sadece Allah'ın yardımına değil, zamanın getirdiği bütün teknikleri kullanabilme stratejisine sahipti.
Osmanlı, Allah'ın indinde başka ülkeleri hiçbir zaman küçük görmemiştir. Bu yüzden Avrupa tebaası Osmanlı'ya hayrandı. Yüzbinlerce akıncının herbiri en az üç lisan bilirdi. O devrin en usta kılıç kullananları onlardı. Avrupa, akıncılar denildiğinde olduğu yerde dururdu.
Allah' ın düşmanları saraya girdikten sonra adım adım gerçek evliyaların yerini cinci hocalar aldı. İlk cinci hoca saraya Kösem Sultan zamanında girdi. Osmanlı'nın şaşası bir süre daha devam etti; ancak cinci hocalar evliyaların yerini alınca Allah'ın dostları devreden çıktı ve şeytanın dostları devreye girdi. Böylece Osmanlı duraklama ve gerileme devrine girdi.
Dünyaya askerlik stratejisini, askerliği öğreten Osmanlı'nın yerini, yabancı ülkelerdeki harp okulları aldı ve Osmanlı da subaylarını onların okullarına göndermeye başladı.
Böylece Nizam-ı Âlem olan Osmanlı'nın yerini Nizam- ı Cedit olan Osmanlı aldı. Nizam-ı Cedit; yeni nizam demek, Nizam-ı Âlem ise Âlem'e Nizam veren. Osmanlı yükselme devri boyunca Âlem'e Nizam veren muhteşem bir hüviyetteydi.
Müslüman alimlerin bilim dünyasına armağan ettiği, ancak tarihin tozlu sayfaları arasında unutulan yüzlerce keşif, nihayet Osmanlı'nın idare merkezi Topkapı Sarayı'nda kalıcı bir mekanda bir araya geliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında oluşturulan işbirliği çerçevesinde, Sur-ı Sultanî içerisinde bulunan 'Has Ahırlar', İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi olarak düzenleniyor. Müzenin teşhir ve tanzim çalışmalarını Frankfurt Üniversitesi Arap-İslam Bilimleri Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Fuat Sezgin gerçekleştirecek.
Prof. Sezgin, 'bilimler tarihi' alanında dünyanın sayılı isimlerinden. 1981'den beri kuruculuğunu yaptığı Frankfurt Goethe Üniversitesi Arap-İslam Bilimi Tarihi Enstitüsü'nde çalışıyor. Sezgin'in, elyazması eserlerde bularak yeniden imal ettirdiği 800 adet 'unutulmuş' alet ve makine de aynı enstitüde yer alan müzede sergileniyor. Bu eserler iki yıl önce 'İslam İcatları Sergisi' adı altında Topkapı Sarayı'nda görücüye çıkmış, yoğun ilgiyle karşılaşmıştı. Geçtiğimiz günlerde, söz konusu eserlerin Topkapı Sarayı'nda kalıcı olarak ağırlanması için bir karar alındı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında oluşturulan işbirliği çerçevesinde, Topkapı Sarayı Has Ahırları'nın, 'İslam, Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi' olarak düzenlenmesi kararlaştırıldı. Restorasyonu yapılmış olan ve belediyeye tahsisli bulunan bina, kullanım hakkı müze olarak işlevlendirilmek üzere bakanlığa devredilecek. Topkapı Sarayı'nda kurulacak İslam, Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi', Frankfurt'taki enstitüde bulunan eserlerden ikinci bir nüsha oluşturularak açılacak.
Enstitüdeki aletler arasında Halife Me'mun'un ünlü dünya haritasının yer aldığı dünya küresi, Sufi'nin gökküresi, Osmanlı âlimi Takiyüddin'in su pompası ve saatleri, 1029 yılında Toledo'da yapılmış usturlab, 1048'de yapılmış mekanik güneş ve ay takvimi, ilk pusulalar, en gelişmiş güneş saatleri, çağının en gelişmiş askerî topları, ilk tüfekler ve 14. yüzyılda yapılmış dünyanın ilk tankı gibi astronomi, coğrafya, deniz bilimleri, saat teknolojisi, geometri, optik, tababet, kimya, maden, fizik, savaş teknolojisi ve mimari dallarında eser ve aletler yer alıyor. Bu eserler, İslam dünyasının bilimdeki seviyesini görmek açısından çok önemli. Zira Müslümanların doğa bilimleri, matematik, astronomi, fizik, kimya, coğrafya, jeoloji alanlarındaki hizmetlerini neredeyse kimse bilmiyor. Oysa Müslümanlar dünya sahnesine çıktıkları ilk on yıldan itibaren diğer medeniyetlerde görülmedik bir hızla bilimsel gelişmelere katkıda bulunmuş. Birçok modern bilim, bugün bilinenin aksine yüz-iki yüzyıl öncesine değil, 9 ile 16. yüzyıllarda yaşamış İslam bilginlerine dayanıyor. Kurulacak müze, gizli kalan bir medeniyeti günümüz insanının gündemine taşıması açısından büyük önem taşıyor.
İslam, Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi'nde sergilenecek eserler, geçtiğimiz aylarda Rahmi Koç Müzesi'nde sergilenen Da Vinci'nin projelerini akla getiriyor. Sergide, Da Vinci'nin 1478-1513 yılları arasında tasarladığı projelerin, konularında uzmanlaşmış tarihçi ve mühendisler tarafından inşa edilen 40 replikası yer alıyordu. Leonardo da Vinci'nin çizdiği aletler ve matematik hesapları bugün bile 'inanılmaz' bulunuyor. Bu aletlerin bazılarının benzerleri daha önce Müslüman bilim adamları tarafından kaleme alınmış Arapça eserlerde yer alıyor. Bu tasarımların İslam bilginlerine ait olduğu tespit edilirse belki Da Vinci'nin çok tartışılan 'sır'ları da ortaya çıkar.
Prof. Dr. Fuat Sezgin'in önemli desteğiyle kurulacak müzenin açılışı, 2007 yılının mayıs ya da haziran ayında gerçekleşecek. Sezgin'in müze dışında bir sosyal bilimler kütüphanesi kurma düşüncesi de var.
Musa İğrek
02 Aralık 2006, Cumartesi
bütün bunları ermenilermi yaptı


