Yaşadığımız ve duyduğumuz ilginç olayları burda paylaşalım...

Necati Günüç

Forum Bağımlısı
Kayıt
7 Ocak 2007
Mesaj
824
Tepki
571
Şehir
KONYA
İLGİNÇ OLAYLAR
Bir işçinin 600 tonluk press makinesinin arasından emeklemek suretiyle geçerek ucundaki 2450 santigratlık fırında sigarasını yakmaya çalışması. (Karabük Demir Çelik Fabrikaları) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Kurtarmaya gelen ambulansın suratınıza park etmesi. (E5 Otoyolu, Kumburgaz mevkii)·


--------------------------------------------------------------------------------

Tıraş olurken berberin "rahatlatır" güdümlü, boynu aniden sağa sola çevirme hareketi sonucu, boynun kırılması. (Erzurum, Merkez Berber Salonu) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Kafasında mermer kırdırmaya çalışan medyatik karatecilerin travma sonucu ölümü (Esenler Karete Salonunda) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Kurban bayramında kaçan koçların boynuzları bir yerlerinize sokması sonucu ölüm (K.Maraş'ın Çoğulhan Kasabası) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Mideye kaçan sineği öldürmek için ağza şheltox sıkmak suretiyle ölüm(Istanbul/Sultanbeyli) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Bir arabaya 11 kişi binip viyadüğe uçmak (Molla Gürani Viyadüğü/Istanbul) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Katta olmayan asansöre binme teşebbüsü (Ali Kırca/Kuruçeşme'deki evinde; sadece yaralanma) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Balkona 50kişi çıkılması sonucu balkonun çökmesiyle oluşan toplu ölüm.(Dudullu'da bir Köy nişan töreninde) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Ormanda zehirli mantarları ailece yiyerek,? anaa ne güzel !!? deyip aksama evde ölü bulunan Türk ailesi (Datça'da) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Yatağındaki tahtakurusu veya bilumum haşaratı öldürmek için yatağı ilaçladıktan biraz sonra uykuya dalarak göçmek (Bodrum/Yalıkavak Köyü) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Elektrik direğine yaslanıp ayakkabısına kaçan taşı çıkartmak için ayağını silkelerken elektrik çarptığını sanan yardımsever bir laz tarafından kafasına kürek, kalas vb vurularak ölmek. (Rize/Ardeşen Kasabası/Tunca Köyü) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Denizcilik işletmesinin Gaziantep tankerinde gecen bir olay: Geminin üçüncü mühendisi kontrol için geminin buhar kazanına girer(kimseye haber vermemiştir). Daha sonra işgüzarın biri "niye bu kazan kapağı açık" der ve kapağı kapatır akabinde gemi sefere çıkar. (Kocaeli/Dilovası İskelesi) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Yolda mutlu mesut yürürken kafaya balkon düşmesi (Gene Dudullu'da) ·


--------------------------------------------------------------------------------

İşkence sonucu intihara meyil gösterip ayakkabı bağcığı ile kendini asarak ölmek (Gayrettepe İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Nezarethanesi) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Para çekmek amacıyla girilen bankamatik gişesinde elektrik çarpması sonucu ölüm.(Ziraat Bankası, Bozcaada Şubesi) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Trafik kazasından yaralı olarak kurtarılıp, hastaneye kaldırılırken ambulansın kaza yapması sonucu ölüm. (Ülkemizin bir çok şehrinde sık rastlanan bir vaka)


--------------------------------------------------------------------------------

işçi Ali, şaka olsun diye, Burhan'ın neticesine doğru hava tutar. Buna içerleyen Burhan, "öyle şaka olmaz böyle olur" diyerek hava tabancasını alır ve Ali'nin makatına sokar. Bağırsakları patlayan Ali hastane yolunda hakkın rahmetine kavuşur. (İstanbul, Ayazağa Sanayi Sitesi) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Nüfus sayımı nedeniyle bomboş olan otoyolda bir sayım görevlisinin bariyerlere girmesi sonucu ölümü. (TEM otoyolu Gebze mevkii) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Aynı iş yerinde biri gündüz bir gece vardiyasında olmak üzere çalışmakta olan baba oğuldan biri mobylette motor ile işe gitmekte diğeri ise bir başka mobylette ile eve dönmekte iken, yol üzerindeki sert bir virajda karşılaşmaları ve birbirlerine selam vermek isterken çarpışıp beraberce ölmeleri. (Konya, Meram Mahallesi) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Kafalar güzel bir şekilde TEM otoyolunda seyreden bir araçtaki beş kişinin; süper fm'de çalmaya başlayan oynak bir şarki sonrası aracı sağa çekmesi ve Otoyol da göbek atmaya başlaması sonucu ölüm. Daha da ilginci bu 5 kişiden 3'ünün ölümü ve üçüne de ayrı ayrı araçların çarpmış olması (Adapazarı/Hendek) ·


--------------------------------------------------------------------------------

Eskiden anlatılan bir lunapark vakası: Parkın 2 kafadar gece bekçisi, uçan sandalye midir nedir işte onu çalıştırıp bir güzel kurulmuşlar. Bekçilerin ikisi de bütün gece kusarak hakkın rahmetine kavuşmuşlar. (Yıl:1971,yer:Göztepe Lunaparkı "Şimdilerde Göztepe Parkı'nın olduğu mevkii")
Gönderen: Ceyda AKYOL




İLGİNÇ DEMEÇLER
İlham kaynağım şu gördüğünüz Boğaz. Bu deniz, öküze bile ilham verir...` => Serdar Ortaç

Teniste en iyi hareketlerden biri, topu fileyi yalayarak atmaktır.

Ben yaptığım işlerde bu atış felsefesini benimsedim...` => Hülya Avşar

`Mozart dinlemiyorum ama Türkiye`ye gelirse konserine mutlaka giderim...=>Emrah


Şimdi de Pink Floyd ve arkadaşları söylüyor: The Wall.. >>trt3 spikeri

Ortada bir hakaret yok. Hıyar kelimesini kullandım. Bunu kendime de kullanırım. Yanlış anlama olmuş. Televizyonlar hıyarın h`sini alıp `h....tir'` yapmışlar...` => İbrahim Tatlıses

Kanada gibi denizaşırı ülkelerde çok bulundum...` => Amerika`dan Britney Spears

Herkes bir şekilde kadın olur ama hanımefendi olamaz!..` => Müzeyyan Senar`ın kızı Feraye Işıl`dan Bülent Ersoy`a

İnsan, hayvan... her canlının yavrusu ne güzel. Öyle değil mi sevgili seyirciler?` => Defne Samyeli (Show Haber)

Nodalıklar to, todalıklar no...` => Bülent Ecevit

Uzun vadede politikada iyi şeyler yapmak istiyorum. Manken arkadaşlarım da bana destek oluyor...` => Tuğba Özay

57. Hükümet `tekno partilerin` açılmasına yardımcı oldu...` => Bülent Ecevit

Kaybedecek hiçbir şeyi yoktu. İlk iki seti kaybetti. Şimdi kaybedecek daha çok hiç birşeyi yok!..` => Wimbledon erkekler final maçını anlatan TRT spikeri

Öyle bir sivilce ilacı kullanıyorum ki bir sene içicem bir daha ömür boyu hiç sivilce çıkmayacak. İşte öyle bir sivilce ilacı aldım ben...` => Güzide Duran

Alpay arka ayağını burktu!..` => Türkiye-Brezilya maçından...

İnsan sevdiğine `Sana geleceğine bana gelsin` der. Öyle değil midir ya? Herkesin bir bebeği vardır...` => İbrahim Tatlıses

Bu tokat olayından sonra hayata bakış açım değişti, artık her şeye daha pozitif bakıyorum...` => Hande Ataizi

Coly top diye Hasan`a vurdu. Ama Hasan`ın kafası da top gibi baksana. Vurabilir insan...` => Türkiye - Senegal maçı yorumcusu Ömer Üründül

Sigara öldürür ve eğer ölürseniz hayatınızın önemli bir parçasını kaybedersiniz...` => Brooke Shields

Cennet, herkesin barış içinde, mutlu yaşadığı ve buluttan buluta zıpladığı bir yerdir. Ve uzun sakallı yaşlı bir adam etrafta dolaşır; O tanrıdır...` => Britney Spears

Bak kızım sana şimdi bişey söylicem şaşıcan... Ben Salvador Dali`nin sekreteri ile beraber oldum Paris`te biliyor musun? Pariste yaani, yaa Salvador Dali... Benim babam da yaşamıştır diyosun... Senin baban Salvador Dali ile nasıl birlikte olur kızım? Demek ki size burdan bi sınav gelecek ki tepki gösteriyorsunuz değil mi? Yaaa Salvador Dali...` => Yıldo

Her ne zaman televizyon seyrederken dünyada açlıktan ölen zayıf çocukları görsem ağlarım. Yani demek istiyorum ki; onlar gibi zayıf-ince olmak isterdim.

Ben küçükken devamlı rüyamda uzaylıları görürdüm. Böyle gri kıyafetli acayip parıldayan yaratıklardı. Geliyorlardı ve beni alıp götürüyorlardı...` => Tuğba Özay

Ben şimdi parçayı Cengiz`in bana öğrettiği gibi okumadım. Cengiz bana bi nağmeler öğretiyor, çok değişik oluyor. Eğer öyle okursam hakikaten çok güzel oluyor...` => Seren Serengil

Annem hakikaten çok kaliteli bir sanatçı annesi...` => Seren Serengil

Shaq`a baksana bu akşam çok yoruldu çocuk...` => İsmet Badem

Hadi len bir kıta okiim...` => İzzet Yıldızhan, Tgrt`deki şovunda seyircilere doğru söyledi

Gazeteci Sorusu: `Türkan Hanım, gözlerinizi bağışlamayı düşünür müsünüz?`Türkan Şoray yanıtı: `Bugün mü?`

Parlamentodan, 500`ü aşkın başbakan çıkar...`=> Osman Durmuş

--Senin ağzını yerim-- toplumda çok sık kullanıldığı için böyle bir şarkı çıkarttım... => Sinan Özen

Vücudundan kurtul. Sadece zihnin ve ruhunla yaşa... O zaman toprağın altında nefes alabilirsin...`=> Cüneyt Arkın


SİNİR SÖZLER
Oğlumun adını mafya koydum, artık bir mafya babasıyım... -

Sık sık ameliyat olun, içiniz açılır.

Yazilidan sıfır aldım ama önemli olan katılmaktı.

Ölüm korkusu sürekli değil mezarda biten geçici bir duygudur.

Siddete karşı savaş açın! Şiddet yanlılarını kurşunlayın.

Son gülen sen olacaksın, çünkü geç anlıyorsun.

Gençliğim acı veriyordu ameliyatla aldırdım.

Bende şeytan tüyü yok. Epilasyonla aldırdım.

Bir soru sorabilir miyim bayan, ne kadar güzelsiniz?

Araba benim, benim uzerime araba, ama ben onun uzerindeydim o gün.

İşimde iyiyimdir,lafı koyarım,15 gün içinde olursun. KESİN!

Benim okuduğum okul betondu, hocalar dahil. İçinde birşey olmayınca dışı neye yarar?

Yeni okuma fişleri var mı hocahanım? Evet var.Işık ılık süt iç eklendi.... ooo desene ishal kaptırdi gidiyo.

Okul çok iğrenç bişiy ya. Hani ***tan sorular sorarlar ya sizin bedene kim giriyo falan.Bu ne ya?Kimse girmedi allaha çok şükür.

20 sene okursun hayata atılırsın bir 20 sene daha harcaman lazim ki hayatta başarılı olabilesin öğrendiklerini unutasın.

Ben çiftlere sinir olurum. Özendirirler sarılarak falan böyle,özenirsin istersin vermezler falan iğrençtir yani.


Ilahi Azrail, sen adami öldürürsün.

Selam. Ben Aydan Şener. Ben de dünyadan Neil Armstrong.

Besbinkere söyledim; abartmayı bırak.

Bu tüp bebek hatali; hep gaz kaçiriyor

Tahminlere göre yeryüzündeki milyonlarca ağaç sincapların gömerek sakladıkları, sonra da unuttukları kozalak türü ağaç tohumlarından kazara yetişmiştir.

Ernest Vincent Wright’ın yazdığı "Gadsby" adlı 50,000 den fazla kelimelik romandaki hiç bir kelimede E harfi bulunmamaktadır.

ABD de her 45 saniyede bir bir evde yangın çıkar.

Güneş Dünyadan 330,330 kat daha büyüktür.

Bir köstebek sadece bir gecede 90 m tünel kazabilir.

Eski Mısırlılar taştan yapılmış yastıklarda uyurlardı.

Bir hipopotam ağzını açarsa 120 cm boyunda bir insan onun içine rahatça sığabilir.

Dünyada her yıl 50,000 den fazla deprem olmaktadır.

Kedi ve köpekler de insanlar gibi solak ya da sağak olabilirler.

Bir zarın herhangi bir yüzü ile onun tam arka yüzündeki rakamların toplamı daima 7'dir.

İnsanlar parmak izinden, köpekler burun izinden tanınır. <

Boğalar renk körüdür, bundan dolayı matadorun elindeki beze saldırırlar, rengi ne olursa olsun.

Elmalar sabahları insanları uyanık tutmak için en verimli kafein kaynağıdır.

Sıkı çalışan bir erişkin günde 15 litreye yakın terler. Bu terin çoğu insan daha farketmeden buharlaşır.

Ortalama bir buzdağı 20,000,000 ton gelir.

Zehirli oklu kurbağada 2,200 insanı öldürebilecek kadar zehir bulunur.

Kibrit kutusu büyüklüğündeki altın külçesi yufka gibi açılarak bir tenis kortu büyüklüğüne kadar yırtılmadan uzatılabilir.

Karasinekler hakkında da bir şey var, ama sanırım hoşlanmazsınız, çünkü tam "ben Sinek filmini bile midem bulanmadan seyrettim," diyenler için:
After eating, a housefly regurgitates its food and then eats it again!

Noel Baba'nın geyiklerinin adları: Dasher, Dancer, Prancer, Vixen, Comet, Cupid, Donder, Blitzen ve Kırmızı Burunlu Rudolph

Pamuk Prenses'in 7 cücesinin adları: Happy, Grumpy, Sneezy, Doc, Dopey, Sleepy ve Bashful.

İşte Türkiye'nin Suç Haritası

Devlet İstatistik Enstitüsü'nün verileri kent - suç ilişkisi konusunda ilginç saptamalara imkan veriyor. Sıcak bölgelerdeki kentler genel suç sıralamasında önde yer alırken, İstanbul gibi büyük kentler, sanıldığının aksine, daha güvenli.

Ülkemizde işlenen suçlar şehirlerin kimliğini ortaya koyuyor. En fazla Kastamonu'da adam öldürülüyor, Kars'ta adam dövüp yaralanıyor, Bayburt'ta kız kadın, erkek kaçırılıyor, Sinop'ta ırza geçme ve sarkıntılık yapılıyor, Aydın'da rüşvet, irtikap ve sahtecilik ile zina, Antalya'da hırsızlık, Trabzon'da dolandırıcılık yapılıyor, Edirne'de zimmete para geçiriliyor, Balıkesir'de sövüp hakaret ediliyor, Hakkari'de uyuşturucu kullanma, satma, alma, Gaziantep'de para ve mal kaçakçılıkçılığı yapılıyor, Sakarya'da orman suçu işleniyor, Manisa'da icra, iflas kanununa aykırı davranılıyor. İşlenen suçun nüfusa oranlanmasıyla bulunan sonuçlara göre, Manisa suç rekortmeni şehir oluyor. Genel kanının aksine İstanbul gibi büyük şehirler ilk sıralarda yer almıyor.
Devlet İstatistik Enstitüsü'nün (DİE) 1994 verilerine göre; daimi ikametgahlarına göre cürüm ve kabahat türü suçlarla cezaevine giren hükümlülerin sayısına ve DİE'nin 1994 nüfus verilerine göre yaptığımız araştırma ilginç sonuçlar verdi.
Büyük nüfus hareketliliği yaşanan ülkemizde şehirlerin karakteri işlenen suçları da etkiliyor. Yaşanılan şehrin iklimi, coğrafi konumu, gelenek görenekleri, eğitimi, kültür yapısı, sanayileşmesi ve diğer faktörler işlenen suçlarda belirleyici oluyor.
İklimi sıcak olan bölgelerdeki kentler genel suç sıralamasında ön sıraları alıyor. Terör olmazsa Doğu ve Güneydoğu illeri Türkiye'nin en güvenli yerleri oluyor. Suç oranı en yüksek il Manisa, ikinci Balıkesir, üçüncü Muğla, dördüncü Aydın, beşinci Çanakkale oluyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ise, son sıralarda yer alıyor. Karadeniz illeri de en az suçun işlendiği yerler arasında bulunuyor. En az suç işlenen son 10 il Gümüşhane, Batman, Van, Şırnak, Bayburt, Tunceli, Erzincan, Iğdır, Ardahan, Siirt şeklinde sıralanıyor.
En fazla uyuşturucu madde kullanmak, satmak, satın almak ile para ve mal kaçakçılığı suçu sınırlara yakın olan Güneydoğu Anadolu bölgesinde işleniyor. Ancak bu, suç genel tablosunu fazla etkilemiyor. Suç deposu gibi görünen büyük şehirler ise sıralamalarda geride kalıyor. İstanbul 57. sırada, Ankara 32., İzmir ise 11. sırada bulunuyor. İstanbul hırsızlık, İzmir ise dolandırıcılık, hırsızlık ile sövme, hakaret suçlarından ilk beşe giriyor.

Kadınların ilginç suçları
Kadınlar Türkiye'de işlenen suçların ancak yüzde ikisi nedeniyle cezaevine giriyor. Türkiye'nin Batı bölgelerinde kadınların suç oranı Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine göre daha yüksek. Kadın suçlarında Uşak birinci, Eskişehir ikinci, İzmir üçüncü, Aydın dördüncü, Bartın beşinci oluyor. Tunceli, Hakkarı, Bingöl, Gümüşhane, Şırnak, Muş, Ardahan da kadınlar hiçbir suçtan cezaevine girmemiş.
Kadınların en fazla işlediği suçlar icra iflas kanununa muhalefet ile hırsızlık. Kadınların erkeklerden fazla işlediği tek suç ise zina. 16 kadın, kız, kadın ve erkek kaçırmaktan, 7 kadın da ırza geçme ve sarkıntılık suçlarından hüküm giymiş bulunuyor.
Türkiye genelinde en fazla işlenen suç icra iflas kanununa muhalefet etmek. Cezaevine giren hükümlülerin yüzde 51'i bu suçu işlemiş. Hırsızlık yüzde 10, dövmek yaralamak yüzde 6, adam öldürme yüzde 5, dolandırıcılık yüzde 4 oranlarıyla bu suçu takip ediyor.
Uzmanlar iklim şartlarının, coğrafi yapının, gelenek ve göreneklerin suç işleme eğilimini etkilediğini belirtiyor. Ege, Marmara ve Akdeniz bölgesinde suç işleme oranının yüksek olması iklime bağlanıyor. Karadeniz insanının doğasından gelen öfkesinin de bu bölgede suç eğilimini etkilediği kaydediliyor. Coğrafi konumları gereği sınıra yakın olan şehirlerde ise, kaçakçılık daha çok yapılıyor.
 
Scudo

sadana

Forum Bağımlısı
Kayıt
19 Ağustos 2006
Mesaj
2.243
Tepki
2.319
Şehir
Adana
Çok güzel bir konu olmuş necati tebrikler.Annem ameliyatı için Dr.Araştırırken Ablamla tlf laştığımızda ay benim dediğim daha doğrusu diyeceğim Dr.'nin yanındalarmış.Çok garip olmuştum.Çok şükür o günleride sağ sağlim atlattık.Paylaşımın için çok sağ ol.İyi forumlar.
 
  • Beğen
Tepkiler: Necati Günüç

Necati Günüç

Forum Bağımlısı
Kayıt
7 Ocak 2007
Mesaj
824
Tepki
571
Şehir
KONYA
Düşündüren İlginç Hikayeler

--------------------------------------------------------------------------------

Arkadaş (Hikaye)

Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü.
İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru
altındaydılar. Asker teğmene koştu ve:
- Teğmenim. Fırlayıp
arkadaşımı alıp gelebilir miyim?..
Delirdin mi? der gibi baktı teğmen...
- Gitmeye değer mi?. Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla
ölmüştür bile.. Kendi hayatini da tehlikeye atma sakın..
Asker ısrar etti ve teğmen "Peki " dedi.. "Git o zaman.."
İnanılması güç bir mucize. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa
döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti.. Sonra onu sipere taşınan arkadaşına döndü:
- Sana değmez, hayatini tehlikeye atmana değmez,demiştim. Bu zaten ölmüş..
- Değdi teğmenim. dedi asker..
- Nasıl değdi? dedi teğmen. Bu adam ölmüş görmüyor musun?..
- Gene de değdi komutanım. Çünkü yanına
ulaştığımda henüz sağdı..
Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim icin..
Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı:
- Jim!.. Geleceğini biliyordum!.. demişti arkadaşı... Geleceğini biliyordum..



Yolumuzdaki Engeller.. (Hikaye)

Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine
kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu.
Bakalım neler olacak?.
Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları,
saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene
kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler.
Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar
vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir
köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu.
Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı
ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı
ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden
sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin
durduğunu gördü. Açtı. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu
vardı içinde.

"Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral.

Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.

"Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır."

Osman Efendi (Hikaye)

Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır.
İlaç alır, geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder.
Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir,
gider. Lakin Osman Efendinin baş ağrısı artarak sürer.
Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya baslar.
Başka doktorlar çağrılır... Osman Efendi Uşak'ın ileri
gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaat eder.
Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de
bulamaz. Ev halkı birbirine karışır, baş ağrısından geceleri
uyuyamayan Osman Efendiyi İstanbul'a götürmeye karar verirler.
İstanbul'da en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin
tomografileri çekilir, testler yapılır... Görünüşe bakılırsa
Osman Efendi turp gibidir. Oysa dayanması gittikçe zorlaşan
baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir.
Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Osman Efendi bu defa da
apar topar yurtdışına götürülür. O devirde Amerika değil İsviçre
moda, Zurih'e gidilir. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca
profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanır.
Sonuç:
Osman Efendiye teşhis konulamaz. Artık yerinden kalkamayan Osman
Efendiye ağrı kesici iğneler verilir, ülkesine dönüp "dinlenmesi", daha doğrusu son günlerini -evinde-
geçirmesi tavsiye edilir. Osman Efendi bitkin, aile perişan. "Kader"
denilir, Uşak'a dönülür. Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır
ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar.
Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Osman Efendinin eski berberi
Berber Mehmet çağrılır. Berber yataktan kalkamayan Osman Efendiyi tıraş
ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.
Berber Mehmet bir an düşünür. "Beyim?" der, "Sakın sizin burnunuzda kıl
dönmüş olmasın" Bir bakar, "Hah işte der. "Kıl dönmüş." Osman Efendinin
şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı
çeker. Ev halkı Osman Efendinin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya
koşar. Berber Mehmet, Osman Efendinin elinden zor alınır ve cımbızın
ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir.
Osman Efendinin kanayan burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar
koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah Osman
Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması
geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın sinire yürüyüp
gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o
zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına
gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet'i çağırtır
ve ona bir servet bağışlar.

BU YAZIDAN ÇIKARTILACAK SONUÇLAR :

1. Vergiden turizme, sosyal güvenlikten adalet reformuna kadar Berber
Mehmet efendilerin fikirleri var, dinlemek gerek.

2. Bazen büyük sorunların çok basit çözümleri olur.

3. Burnundan kıl aldırtmayanların başı çok ağrıyabilir.

Bir Küçük Tebessüm (Hikaye)

Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme
adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava
içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta
teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı,
yolladı. Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her
öğlen yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş
bıraktı. Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu.
Aksam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her
zaman köşe basında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.
Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki. İki gündür boğazından
aşağı lokma geçmemişti. Karnını ilk defa doyurduktan sonra,
bir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak
tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titresen köpek
yavrusunu görünce, kucağına alıverdi. Küçük köpek gecenin
soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha
kadar koşuşturdu. Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar
sardı. Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle
bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra
bütün apartman halkı. Anneler, babalar dumandan boğulmak
üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılar.

Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan
bir TEBESSÜMSÜN sonucuydu.



Bill Gates

Bill Gates Microsoftsun bir seminerinde bilgisayar
sektöründeki gelişmenin hızını anlatmak için şöyle bir
benzetme yapmış.
"Eğer Volkswagen firması son 25 yıl içinde bilgisayar
sektörü kadar hızlı gelişmiş olsaydı bugün 500 dolara
alacağımız arabalara 25 dolarlık benzin koyup dünya turu
atmamız mümkün olacaktı"

Birkaç gün sonra VW firmasının bir basın açıklaması yayınlanmış.
"Eğer otomotiv sektörü Bill Gates in işletim sistemi gibi
gelişmiş olsaydı, her alacağımız arabada tek koltuk olacak,
diğer koltuklar için ekstra lisans parası ödemek zorunda
kalacaktık; arabamız sadece bizim ürettiğimiz benzinle
çalışacak; gösterge tablosundaki tüm ikaz ve uyarı
ışıkları yerine üzerinde
ARABANIZ GEÇERSİZ BİR İŞLEM YÜRÜTTÜ VE KAPATILACAKTIR
yazan tek bir lamba olacaktı. Ayrıca her kazadan sonra
arabanın hava yastıkları açılmadan önce bir düğmenin üzerinde
HAVA YASTIKLARI AÇILACAK EMİN MİSİNİZ
diyen bir ışık yanacaktı"


İNSANLIK DERSİ (Gerçek Hikaye)

Ünlü İtalyan sinema sanatçısı Vittorio de Sica bir TV
röportajında anlatıyor :

İtalya' da Napoli' nin kenar mahallelerinden birinde,
bir Cafe-Bar da, espressolarimizi içiyoruz.İçeri giren
müşterilerden biri, barmene "due caffee, uno sospeso"
(iki kahve, biri askıda) diyor, iki kahve parası
veriyor, bir kahve içip gidiyor, barmen de tezgahın
üzerinde asılı duran çiviye bir küçük kağıt
asıyor.

Biraz sonra iki kişi içeri giriyor: "due caffee e un
sospeso" (iki kahve
ve bir askıda) diyorlar, üç kahve parası verip, iki
kahve içip gidiyorlar,
barmen gene bir küçük kağıt daha asıyor tezgahın
üstündeki çiviye...

Bunun gün boyu böyle sürdüğü anlaşılıyor.
Derken üstü başı biraz eski, püskü, belli ki fakir biri
bardan içeri
girdi, barmene "un caffee sospeso" (askıdan bir kahve)
dedi, ve barmenin hazırladığı kahveyi içip, para
ödemeden çıkıp gitti. Barmen de tezgahın üzerine
asmış olduğu kağıtlardan bir tanesini aşağı indiriverdi...

Gerçek Sevgi (İbretli hikaye)

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü
edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim
demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları
çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine.
Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasındanda derviş
kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların
ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. Peki
demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun
geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.
En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım
yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar
gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun
boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak
içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar
sofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini
görür ve doymayı düşünürse,o aç kalacaktır. ve kim kardeşini düşünür de
doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da
unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.

DUNYADA TURKCE BILEN HERKESE!!!

"Osmanlı 600 yıl durdu durdu da tam Rus'larla savaşırken, tam
düşmana değil müttefike ihtiyacı olduğu zaman mi Ermeni'leri
kesmeye karar verdi?"

MAHKEME SORULARI
Aşağıdakiler mahkemelerde avukatlar tarafından
sorulmuş sorulardan derlenmiştir. Avukatlarımız
(özellikle de bizim tanıdıklarımız!!) hiç alınmasın
lütfen, çünkü bu sorular amerikan mahkemelerinde sorulmuş
ve yanıtlanmış, sadece türkçeye çevrilmiş..

1. "Uykusunda ölen bir insan, ertesi günün sabahına
kadar bunun farkına varamaz, değil mi doktor?"
2. "En genç olan oğlunuz, hani su 20 yaşında olan, kaç
yaşındaydı?"
3. "Resminiz çekilirken orada mıydınız?"
4. "Yalnız mıydınız, yoksa kendi başınıza mıydınız?"
5. "Savaşta öldürülen kardeşiniz miydi yoksa siz miydiniz?"
6. "Sizi öldürdü mü?"
7. "Çarpışma esnasında araçlar arasında ne kadar mesafe vardı?"
8. "Oradan ayrılana kadar orada mı kaldınız?"
9. "Kaç kere intihar etmeyi başardınız?"
10. Soru: "8 ağustosta mı hamile kaldınız?"
Cevap:"Evet."
Soru: "peki o anda siz ne yapıyordunuz?"
11. Soru: "Üç çocuğunuz var, değil mi?"
Cevap: "Evet."
Soru: "Kaçı erkek?"
Cevap: "Erkek yok."
Soru: "Hiç kızınız var mi?"
12. Soru: "Merdivenler alt bodruma iniyor dediniz, değil mi?"
Cevap: "Evet."
Soru: "Peki bu merdivenler yukarı da çıkıyor muydu?"
13. Soru: "Bay ___, geçen yaz kusursuz bir balayına çıktınız,
değil mi?"
Cevap: "Evet, Avrupa'ya..."
Soru: "Eşiniz de sizinle geldi mi?"
14. Soru: "İlk evliliğiniz niçin sona ermişti?"
Cevap: "Ölüm sebebiyle."
Soru: "Kim ölmüştü?"
15. Soru: "Şüpheliyi tarif edebilir misiniz?"
Cevap: "Orta boyluydu, sakalı vardı."
Soru: "Erkek miydi yoksa kadın mi?"
16. Soru: "Bugüne kadar kaç ölü üzerinde otopsi yaptınız, doktor?"
Cevap: "Bugüne kadar ki bütün otopsilerimi ölüler üzerinde yaptım."
17. Soru: "Bütün cevaplarınız sözlü olmak zorunda, anlaştık mi?
Şimdi, hangi okula gidiyorsunuz?"
Cevap: "Sözlü."
18. Soru: "Otopsiye başladığınız zamanı hatırlıyor musunuz?"
Cevap: "Aksam 8:30 civarında başladık."
Soru: "Bay___ o esnada ölü müydü?"
Cevap: "Hayır, sandalyeye oturmuş neden otopsi yaptığımı merak ediyordu."
19. Soru: "İdrar örneği verme imkanınız var mi?"
Cevap: "Kendimi bildim bileli yapabilirim."
20. Soru: "Otopsiye başlamadan önce Bay .....'nin nabzına
baktınız mi doktor?"
Cevap: "Hayır."
Soru: "Kalbini dinlediniz mi?"
Cevap: "Hayır."
Soru: "Nefes alıp almadığını kontrol ettiniz mi?"
Cevap: "Hayır."
Soru: "O halde siz otopsiye baslarken Bay ___ hala yaşıyor
olabilir, değil mi?"
Cevap: "Hayır."
Soru: "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz, doktor?"
Cevap: "Çünkü adamın beyni masamın üstünde bir kavanozun
içindeydi."
Soru: "Yine de hasta hala yasıyor olamaz mıydı?"
Cevap: "Evet, hatta şu anda bir mahkeme salonunda avukatlık
yapıyor olabilir."

MİLLETÇE KÖTÜMSER MİYİZ? (Gerçek Hikaye)

Büyük gazetelerimizin birinde yönetici semineri veren uzman
Türklerin dünyada en kötümser milletlerden biri olduğunu iddia
etmiş. Peşinden küçük bir test yapmış. Bitişik sözcüklerden
oluşan aşağıdaki cümleyi birkaç saniyeliğine gösterip yöneticilerden
okumalarını istemiş:
"THEGODISNOWHERE"
Katılımcıların hepsi bu cümleyi:
"THE GOD IS NO WHERE"
diye okumuş. Yani "Tanrı hiçbir yerde değildir" seklinde.
Uzman acı aci gülümsemis... "Tam bekledigim gibi" diye mirildanmis.
Bati ülkelerindeki seminerlerde katılımcılar bu cümleyi söyle
okurlarmış:
"THE GOD IS NOW HERE"
Yani: "Tanrı şimdi burada"...

Bilgisayar acemisi (Komik Gerçek Olay)

WordPerfect'in yardım hattında banda alınmış bir telefon
konuşması. Bu konuşma sonrası helpdesk elemanı isinden
kovuluyor. Kovulduktan sonra da şirketi kendisini
"Gerekçesiz" isten çıkardığı için mahkemeye veriyor.
İşte Telefon Konuşması :
- Yardım hattı, buyrun, nasıl yardımcı olabilirim?
- Bir sorunum var.
- Nasıl bir sorun?
- Yazı yazıyordum, birden bütün kelimeler gitti?
- Gitti mi?
- Yok oldu!
- Ekranda şu anda ne görüyorsunuz?
- Hiç bir şey.
- Hiç bir şey mi?
- Yazdığım hiç bir şey ekrana çıkmıyor.
- Hala Wordperfect programında mısınız yoksa
programdan çıktınız mı?
- Bunu nereden bileyim?
- Ekranda bir "C" harfi görüyor musunuz?
- Bir "hece" mi...
- Boş verin. Ekranda yanıp sönen bir çizgi var mi?
- Söyledim ya hiç bir şey yazmıyor.
- Monitör üstünde yanan bir lamba var mi?
- Monitör ne?
- Ekranı olan yer, televizyon gibi... Çalıştığını
gösteren küçük bir lamba var mi?
- Bilmiyorum.
- Monitörün arkasına bakın, oraya bir elektrik kablosu
giriyor olması lazım. Görebiliyor musunuz?
- Evet.
- Harika, o kabloyu takip edin duvarda elektriğe bağlı
mi bana söyleyin.
- Bağlı
- Harika. Monitörün arkasına bakınca bağlı olan tek
kablo mu gördünüz, yoksa iki tane mi?
- Görmedim.
- Tekrar bakar mısınız, ikinci bir kablonun da bağlı
olması lazım.
- Evet buldum.
- Tamam, simdi onu takip edin bilgisayara bağlı mı
diye bakin.
- Kabloya ulaşamıyorum.
- Ulaşmayın, bağlı mı diye bakabilir misiniz?
- Olmuyor.
- Bir şeyden destek alıp eğilip bilgisayarın arkasına
baksanız....
- Eğilmek dert değil, karanlık olduğu için
bakamıyorum.
- Karanlık?
- Ofisin ışıkları kapalı, pencereden gelen ışık
yetmiyor.
- Ofisin ışıklarını yakın.
- Yanmaz.
- Neden?
- Elektrikler kesik.
- Elektrikler mi kesik. Tanrım...!(kısa bir sessizlik)
Bilgisayarın kutusu, kitapları herşeyi duruyor mu?
- Evet dolapta.
- Simdi bilgisayarı sökün , aynen aldığınızdaki gibi
paketleyin ve aldığınız dükkana iade edin.
- Durum bu kadar kötü mu?
- Korkarım öyle!
- Peki tamam. Onlara ne diyeceğim?
- "Ben bilgisayar kullanamayacak kadar aptalım"
diyeceksiniz...

MARANGOZ (Hikaye)

Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. işveren
müteahhidine, çalıştığı konut yapım işimden ayrılmak ve
eşi, büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yasam
sürmek tasarısından söz etti. Çekle aldığı ücretini elbette
özleyecekti. Emekli olmak ihtiyacındaydı, ne var ki.
Müteahhit iyi isçisinin ayrılmasına üzüldü. Ve ondan, kendine
bir iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica etti.
Marangoz kabul etti ve ise girişti, ne var ki gönlünün
yaptığı iste olmadığını görmek pek kolaydı. Bastan savma
bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. Kendini
adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne talihsizlikti!..
işini bitirdiğinde, işveren, evi gözden geçirmek için geldi.
Dış kapının anahtarını marangoza uzattı. "Bu ev senin" dedi,
"sana benden hediye". Marangoz soka girdi. Ne kadar utanmıştı!

Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu
böyle yapar miydi! Bizim için de bu böyledir. Gün be gün kendi
hayatimizi kurarız. Çoğu zamanda, yaptığımız ise elimizden
gelenden daha azını koyarız. Sonra da, soka girerek, kendi
kurduğumuz evde yasayacağımızı anlarız. Eğer tekrar yapabilsek,
çok daha farklı yaparız. Ne var ki, geriye dönemeyiz.

Marangoz sizsiniz. Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar
ya da bir duvar dikersiniz. "Hayat bir kendin yap tasarımıdır"
demiştir biri. Bugün yaptığınız davranış ve secimler, yarin
yasayacağınız evi kurar. Öyle ise onu akıllıca kurun.,

Kovadaki Çatlak (Hikaye)

Hindistan'da bir sucu, boynuna astığı uzun bir
sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su
taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam
olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine
ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken,
çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını
eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca
her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde
patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş.
Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı
çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine
getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.
İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın
kıyısında sucuya seslenmiş. "Kendimden utanıyorum
ve senden özür dilemek istiyorum." "Neden?..."
diye sormuş sucu. "Niye utanç duyuyorsun?..."
Kova cevap vermiş. "Çünkü iki yıldır çatlağımdan
su sızdığı için tasıma görevimin sadece yarısını
yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı
sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam
karşılığını alamıyorsun." Sucu söyle demiş.
"Patronun evine dönerken yolun kenarındaki
çiçekleri fark etmeni istiyorum." Gerçekten de
tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir
yanandaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş.
Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını
kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine
sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş.
"Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu
ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını
fark ettin mi?... Bunun sebebi benim senin
kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun
senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün
biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki
yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla
patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle
olmasaydın, o evinde bu güzellikleri
yaşayamayacaktı."
* * *
Hepimizin kendimize özgü kusurları vardır.
Hepimiz aslında çatlak kovalarız.
Büyük planda hiçbir şey ziyan edilmez.
Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin.
Kusurlarınızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu
bilirseniz eğer, siz de güzelliklere sebep
olabilirsiniz.

"İnsanlarla birlikte büyüseler bile,
kurdun eniği yine kurt olur."
 
  • Beğen
Tepkiler: sadana

Necati Günüç

Forum Bağımlısı
Kayıt
7 Ocak 2007
Mesaj
824
Tepki
571
Şehir
KONYA
SINAV
4 tane üniversite öğrencisi, uyanamadıkları için matematik
finaline geç kalırlar ve okula gidince hocaya arabalarının lastiğinin
patladığını söylerler. Hoca önce inanmaz, ama öğrencilerinin
yalvarmalarına dayanamayarak, onları 3 gün sonra sınav yapacağını söyler. Sınav
günü gelince hoca, 4 öğrencinin hepsini boş bir salonun ayrı ayrı
köşelerine oturtur.
Sınav geçme sistemi şöyledir: 100 üzerinden 50 puan alan herkes
sınavı geçebilir. Hocanın hazırladığı sınavda ise ön sayfada 10'ar
puanlık 4 tane basit matematik sorusu vardır. Bunları kolayca çözerler.
Arka sayfada ise 60 puanlık 1 soru vardır: "Hangi lastik
patladı?"

Mühendis I

Bir Makine Mühendisi, bir elektrik mühendisi ve bir bilgisayar mühendisi
bir gün eski bir araba ile yola çıkmışlar. Issız bir otobandan geçerken,
araba aniden durmuş, baktılar çalışmıyor, Makine Mühendisi

"Ben simdi hallederim!"

diyerek atılmış, önce arabanın altına yatmış, kaputu açmış,
bir kaç girişi sıkıştırıp, bir kaç yere çekiçle filan vurmuş ama tık yok!
Başı eğik arabaya geri dönmüş. Bunun üzerine elektrik mühendisi atılmış
hemen, o da elektrik girişlerini, sigortaları kontrol etmiş, kablolarla
oynamış ama hareket yok! Bunun üzerine ikisi birden dönüp, bilgisayar
mühendisine bakmışlar. Sıranın kendisine geldiğini anlayan bilgisayarcı,

"Eeee şey, arabadan bir çıkıp tekrar girsek?"

Mühendis II

Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir mühendise bir kırmızı top verip
bunun hacmini nasıl bulacaklarını sormuşlar. Matematikçi, bir mezura ile
etrafını ölçüp formülle yarıçapını hesapladıktan sonra diğer bir
formülle yarıçapından hacmini bulacağını söylemiş. Fizikçi ise topu suya
batırıp yer değiştiren suyun hacmini ölçerek topun hacmini
bulabileceğini söylemiş. Top son olarak mühendisin eline verilmiş,
mühendis topu şöyle biraz çevirip bakmış ve sonra:

"Bana kırmızı toplar kataloğunu bulun."


TEMEL TAMİRATTA

Amerika'ya göçen Temel, birikimleri ile bir otomobil tamirhanesi
açmıştı. Birgün kaputu açmış, motorun silindir başlıklarını sökerken, dünyaca
ünlü kalp cerrahi Dr. De Bakey'nin içeri girdiğini gördü. Doktor mercedesine
bir göz atmasını istiyordu.
Temel :
"Siz ünlü doktor De Bakey'siniz değil mi" diye sordu..
"Evet" dedi, doktor. Temel simsiyah ellerini bir beze sildi ve hafif bir
tebessümle sordu :
"Sayın ünlü doktor, burada ne yaptığıma dikkatle bakın, lütfen..
Ben de kalpleri açıyorum. Kapakçıkları dışarı çıkarıyorum, temizliyor,
düzeltiyorum, bozulanların yerine yenilerini takıyorum. İşimi bitirdiğimde,
bu bebek bir tazı gibi koşmaya başlıyor.. İkimiz de temelde ayni işi
yaptığımız halde, siz nasıl olup milyarlar kazanıyorsunuz da, ben meteliğe
kurşun atıyorum?.."
De Bakey iyice yanına geldi Temel'in.. Eğildi ve kulağına fısıldadı :
"Simdi bu anlattıklarını motor çalışırken yap bakalım!.."

İtiraf ediyorum

İnterpol yeni bir istihbarat birimi kuracaktır. Tecrübeli elemanlar aramaktadır. Referanslarıyla beraber en az iki kişiden oluşacak ve ekip halinde çalışacak elemanlar tercih edilmektedir. CIA’dan, KGB’den ve malum ülkeden ikişer eleman gelir. İnterpol yetkilisi bir tavşanı alır ormana bırakır ve yarım saat bekledikten sonra CIA elemanlarından yakalamasını ister.

CIA elemanları süratle ormana dalarlar ve iz sürerler. 3 gün sonra gelirler. Ellerindeki örnekleri analiz etmek için laboratuvara ihtiyaç duyduklarını belirtirler.

İnterpol yetkilisi KGB elemanlarına “buyrun” der, sıra sizde der. KGB elemanları süratle ormana dalarlar. Biraz sonra ormandan dumanlar yükselmeye başlar. Koşarak ormandan çıkarlar. Kendilerini zor kurtarmışlardır. “Hain, rejim düşmanını yok ettik” derler. Yanmış bir parça bularak ispat etmeye çalışırlar.

Sıra üçüncü grup ajana gelmiştir. Yetkili, başka bir tavşanı diğer bir ormana bırakır ve yarım saat bekledikten sonra ajanlardan yakalamasını ister.

Ajanlar süratle ormana dalarlar. Yarım saat sonra telsizle bildirirler: “yakaladık geliyoruz”. Biraz sonra gözükürler. Hırpalanmış ve bitkin bir haldeki bir ayıyı kollarından tutmuşlar sürükleyerek getirmektedirler. Ayı bir taraftan da bağırmaktadır:

“Her şeyi itiraf edeceğim, ben aradığınız tavşanım, ben o hain tavşanım.... yeter ki....”

Dünya Türklere kalacak

Dünyanın meşhur “think-tank”ları bir araya gelirler. Araştırma konuları önümüzdeki asırda dünyanın hakimi kim olacaktır. Dünya kime kalacaktır. Bilgisayara bütün ülkelerin nüfus yapısından, ekonomiye, eğitimden sağlığa ve siyasetten askeriyeye kadar bütün bilgiler yüklenir. Uzmanlar “Dünya kime kalacak” diye sorularını yazarlar ve “enter”e basarlar. 1 dakika sonra ekranda büyük harflerle cevap görünür:

“Dünya Türklere kalacak.”

Uzmanlar şoktadır. En nihayet birisi şaşkınlıktan kurtulup, “neden” diye yazar ve “enter” e basar. Bilgisayardan hemen cevap gelir:

“Bütün milletler uzaya gidecek, böylece dünya Türklere kalacak.”

Kaçan espri

Ula temel der “Bir öğünde kaç hamsi yersin?” Temel cevap verir: “elli.”
Pekale der şimdi ramazan, oruçlu iken kaç tane yersin?
-Yüz tane.
Dursun hayır der. Oruçlu iken bir tane yersin, orucun bozulur. Diğer doksan dokuzunu oruçsuz olarak yersin.

Espri temelin hoşuna gider. Bu espriyi hemen bir arkadaşına satması gerekir. Bir arkadaşı ile karşılaşır.

Ula söyle bana der. Bir öğünde kaç hamsi yersin?

Arkadaşı cevaplar: “Yirmi tane. “

Temel “tüh be” der. “Espriyi kaçırdın. Yüz tane deseydin sana güzel bir espri yapacaktım.”


Mısır tanesi ve adam

Adamın birisi tavuklardan korkmaktadır. Yakınları adamı bir psikologa götürüler. Doktor sebebi öğrenir. Adam kendisini mısır tanesi zannetmektedir. Doktor adamı ikna etmek için bir-kaç seans düzenler. Sonunda adamı mısır tanesi olmadığına ikna eder.

Adam: "mısır tanesi olmadığımı ve insan olduğu anladım doktor bey" der. "Ama bunu tavuklar da biliyor mu? Sen bir de onlara anlat..."

Üçüncü Boğaz (Fıkra)

Üçüncü Boğaz Köprüsünün yapım işini Japon, Amerikan ve Türklerden
oluşan bir konsorsiyum almış. Tam açılışın yapılacağı
sırada kurdele kesilirken köprü büyük bir gürültüyle yıkılmış.
Japon: 'Gitti bütün emeklerim, mahvoldu kumlarım' diyerek
harakiri yapmış.
Amerikalı: 'Gitti çeliklerim, tonlarca çelik yıkıldı' diyerek
tabancasını çekip intihar etmiş.
Tüm bunları izleyen Türk müteahhit de derin bir 'Oh!' çekerek
yanındakilere dönmüş: 'İyi ki çimento koymamışım, yoksa bunlar
gibi mahvolurdum'...

EŞŞEĞİN DİRENCİ

Köylü Ahmet eşeğini satmaya karar vermiş.
Kıymeti taş çatlasa 50 milyon lira etmeyen eşşek için pazarlık
payı da ekleyerek 100 milyon lira fiyat koymuş.
Komşu köyden acilen eşşeğe ihtiyacı olan Mehmet ağa 100 milyon
ödeyip eşşeği pazarlıksız satın almış. Köylü Ahmet eşşeğini
satmasına satmış ama akşam da gözüne bir türlü uyku girmemiş.
Gece boyunca düşünüp, durmuş.
"Mehmet ağa 50 milyon liralık eşşeğe niye 100 milyon lira
verdi?"!!!!!... diye.
İçi rahat etmeyince ertesi gün eşşeğini geri almaya karar vermiş.
Pazara gitmiş Mehmet ağayı bulmaya. Bir de ne görsün eşşek
200 milyon liradan satışa Çıkarılmış...
Bi kere içi rahat etmemiş, geri alacak eşşeğini...
200 milyon lira ödeyip geri almış eşşeğini (pazarlıksız.).
Aynı olay bu defa Mehmet ağa'nın başına gelmiş, o da uyuyamamış.
"Allah allaaaah, Ahmet niye 100 milyona sattığı eşşeği
200 milyona geri aldı var bu işin içinde bir iş..." diye gece boyunca düşünüp, durmuş.
O da ertesi gün eşşeği geri almaya karar vermiş. 400 milyon
lira vererek geri almış eşşeği...
Bu alışveriş her gün fiyat arta arta devam etmiş. Bir kaç gün
sonra pazara bir başka köyden Hüseyin gelmiş. Hüseyin pazardaki
kalabalığın arasına dalınca bir de ne görsün ;
"al, al, al, sat, sat, sat" bağrışmaları arasında bir yaşlı eşşek
ve bu eşeğin tam 1.000.000.000 TL satış fıyatı...
Yanındakine sormuş, "Hemşehrim, nedir bu? Bu yaşlı eşşek
1 milyar lira eder mi yahu?"
Adam hemen yanıtlamış;
"Valla grafikler ortada, bu eşşeğin fiyatı bir haftada 50 milyon
liradan başladı, 950 milyon liraya geldi. Şöyle bir teknik analizine
bakarsan görürsün. Eşşeğin fiyatı 1 milyardaki direncini bi kırarsa,
1.5 milyara kadar yolu var."

Kötü Yola Düşmüş mü? (Fıkra)

Birer kız çocuğu sahibi iki aile bir gün misafirlikte
sohbete başlamışlar.
-- Eee sizin kızdan naber?
-- Valla işte ne olsun biliyorsunuz, işe girdi geçen sene.
Başını kaşıyacak vakti yok. İlk başlarda geceleri fazla
mesai yapıyordu. Sonra hafta sonları da çalışmaya başladı.
Patronu çok sevmiş her işi ona veriyormuş. Derken Ankara
seyahatleri başladı. Bizimki çanta sekreter gibi patron
nereye o oraya. Sonra Paris seyahatleri filan en sonunda
bu iş böyle olmayacak dediler, patronu ev tuttu. Deli gibi
çalışıyor evladım. Ee, peki sizin ki ne alemde?
-- Valla bizim kız da kötü yola düştü ama ben sizin kadar güzel
anlatamıyorum.

HAMİLE KADIN (Fıkra)

Küçük bir çocuk, hamile bir kadının karnına dokunarak:
-Ne var sizin karnınızda teyze,
Kadın:
-Çocuğum var evladım, diye cevap verir.
-Sizin çocuğunuz mu?
-Evet
-Onu seviyor musunuz?
-Evet
-Çok mu seviyorsunuz?
-Evet evladım.
-Öyleyse neden yediniz?

Sherlock Holmes (Fıkra)

Sherlock Holmes ile Dr. Watson kampa giderler. Güzel bir yemek
yedikten sonra uykuya dalarlar.
Birkaç saat sonra Holmes uyanır ve arkadaşını dürdükler.
"Watson, yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle".
Watson cevap verir: "Milyonlarca yıldız görüyorum"
Holmes sorar:
"Bu sana neyi gösteriyor?"
Watson bir an düşünür ve yanıtlar:
" Astronomik olarak milyonlarca galaksinin ve dolayısıyla milyarlarca
gezegenin varlığını görüyorum. Yıldızların konumuna bakarak saatin 3'ü
çeyrek geçtiğini çıkarıyorum. Teolojik olarak Allah'ın kudretini ve
kendi acizliğimizi görüyorum. Meteorolojik açıdan da bugün havanın
çok güzel olacağını tahmin ediyorum. Neden sordun? Sana ne gösteriyor?"
Holmes arkadaşını sabırla dinlemiştir ama artık dayanamaz:
"Ulan hıyar, çadırımızı araklamışlar!"


Borcunu Ödeyecek

Yargıç temele sormuş :
Davacıya borcunu bir türlü ödemiyorsun. Neden?
Temel boynunu büker. "Vereceğum vermesine de bana
üç ay mühlet ver diyorum, vermiyor.
Üç yıldır beni oyalıyor."

Rus Askeri

Çeçenistan'da savaşan bir rus Rusya'ya geri döndüğünde bir berbere gider.
Berber ona nerede askerlik yaptığını sorar ve oda çeçenistan'da der. Berber
tıraşa devam ederken 5 dk. kadar sonra yine nerede askerlik yapmıştınız
diye sorar. Asker berber herhalde unutkan biri diye yine çeçenistan'da
diye cevap verir. 5 dk. kadar sonra berber yine ya siz askerliği nerede
yapmıştınız diye sorunca rus asker kızar ve sana 3. Kez çeçenistan'da
diyorum ya diye kızarak cevap verir ve niçin ikide bir bunu
kendisine sorduğunu sorar. Berber bunun üzerine şu cevabi verir:

Ben ne zaman bu soruyu sorsam ve sende ne zaman çeçenistan diye
cevap versen saçların diken gibi oluyor ve kesmesi daha rahat oluyor.




MÜŞTERİ ŞİKAYETLERİ

Aşağıda anlatılanlar Wall Street Journal tarafından
yayınlanmış bilgisayar teknik servisine yapılmış gerçek şikayetlerdir.

1. Compaq "Press any key" komutunu "Press return key"
şekline dönüştürmeyi düşünüyor. Neden? "Any" tuşu nerede
sorusuna cevap vermekten baygınlık gelmiş.

2. Bir müşteri, üzerinde "toz koruyucu" olduğunda fareyi
kullanmakta güçlük çektiğinden dert yanmış. Toz koruyucu
dediğinin farenin plastik paketi olduğu ortaya çıkmış.

3. Disklerinin hatalı olduğunu savunan müşteriye "diskleri
satıcıya yollayın" denmiş. Satıcının eline geçen mektuptan
disklerin fotokopileri çıkmış.

4. Dell şirketinin bir müşterisi bilgisayarının faks
çekememesinden şikayet etmiş. 40 dakikalık bir telefon görüşmesi
sonucunda adamın kağıdı monitöre dayayıp "Gönder" tuşuna bastığı
ortaya çıkmış.

5. Bir IBM müşterisi dokümanı yazıcıya aktaramadığından
şikayet etmiş. "Bilgisayar yazıcıyı görüyor mu?" sorusuna
karşılık "Ekranı yazıcıya doğru çevirdim, ama hala görmüyor"
cevabını vermiş.

6. Yeni aldığım bilgisayar çalışmıyor diye Dell firmasını arayan
kadın sürekli "Ayak pedalına basıyorum, basıyorum makinadan hiç
ses gelmiyor" demiş. Ayak pedalı dediğinin fare olduğu ortaya çıkmış.

7. Novell Netware'in ünlü hikayesi:
NetWare: Buyrun Sistem Operatörü.
Adam: Bilgisayarın kahve taşıyıcısı kırıldı. Garanti kapsamında,
ne yapmam lazım?
Netware: Kahve taşıyıcı mı?
Adam: Evet, bilgisayarın önündeki!
Netware: Pardon anlamakta güçlük çekiyorum. Bu kahve taşıyıcıyı
nereden aldınız.
Promosyon falan mı? Üzerinde bir marka var mı?
Adam: Bilgisayarla birlikte geldi. Promosyon olup olmadığını
bilmiyorum. Üzerinde 24X yazıyor.
**(Bahsedilen cihaz CDROM sürücüsü olur, 24X herkes için çok şey
ifade etmeyebilir diye...)

8. Bir IBM müşterisi:" İlk disketi sürdüm. İkincisini sürerken
çok zorlandım. Üçüncüsü asla içeri girmiyor."
 

sadana

Forum Bağımlısı
Kayıt
19 Ağustos 2006
Mesaj
2.243
Tepki
2.319
Şehir
Adana
HAyat süprizlerle dolmuş.İnsalar maddiyatın kol gezdiği bir hayatta komik veya ilginç olaylar nedir unutmuşuz.Yani maddiyat milletin belinide aklınıda iki büklüm yaptı.Ne yazık ki :(
 

Eren AYDIN

Forum Bağımlısı
Kayıt
20 Eylül 2009
Mesaj
719
Tepki
1.279
Şehir
Sultanbeyli
Sadana en ilginç yazıyı sen yazmışsın ellerine sağlık:)
ayrıca necosoft bütün ilginç olayları sıralamışsınız geriye bişey kalmamış:) bi çoğunu daha önce okumuştum. Oldukça uzun hepsini tek tek okumadım ama ufaktan bi göz gezdirdim. Sadananın yorumunda bahsettiği kitleden biride benim. Pek fazla eğlenceye neşeye vakit ayıramaz oldum. Neyseki bisiklete biiniyoruzda birazolsun stres atıyoruz.
Güzel paylaşım olmuş necofoft baya bi uğraşıldığı belli. Eline emeğine sağlık.