five
Part time turcu
- Kayıt
- 29 Temmuz 2005
- Mesaj
- 1.453
- Tepki
- 3.958
- Yaş
- 52
- Şehir
- İstanbul-Bostancı
- Başlangıç
- 1995—96
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
Merhaba,
2017’deki, dümdüz profilli Talin – Odesa turundan sonra yönümü yokuşlara çevirmiş ve bu seneki tur için gözümü Stelvio’ya dikmiştim. Gelin görün ki €’nun çıtayı arş-ı alâya çıkarması ile -ki bu turun hayalinin kurulduğundaki zamandan bahsediyorum. Şimdiki kurun yarısı kadardı. – daha uygun yerler bulmaya karar verip rotamı Romanya’ya çevirdim. Hedefimde Transfagaraşan’ı geçmek vardı. Bu sefer yalnız olmayacaktım. Gürcistan ve Balkan turlarında beraber pedal çevirdiğimiz kuzenim Gökalp de benimle beraber olacaktı. Geçen sene bir engeli sebebiyle planladığımız halde tura gelememişti.
Rotayı oluştururken Romanya’ya nasıl ulaşacağımız da düşünüyordum. İlk seçenek trendi ama bilet, bisiklet taşıma vb. konularını netleştirmek gerekiyordu. Diğer alternatifler de otobüs ve uçak olabilirdi. Hatta geçen sene Odesa’dan geldiğim ve iniş sırasında küçük çaplı gıda zehirlenmesi yaşadığım gemi yolculuğuna rağmen Köstence’ye gemiyle geçmeyi bile düşündüm. İlk alternatif olan treni hem düşündüğümden çok daha yüksek olan bilet fiyatı sebebiyle (bisikletleri koyabileceğim vagonun -furgon- olup olmadığını da bilmeden) eledim. Bu arada tur süresini de 1 haftadan 2 haftaya çıkarmıştım. Her zamanki gibi transfer maliyetlerini düşünüp tur süresini uzatma mantığı ağır basmıştı. Süreyi uzatınca rotayı da uzatmak benim genel planlama biçimim. Araçla gidip bisikletle dönmek daha kolay geliyor. Paketle, git, bisiklete bin, gel… Bu parolayla nereye gitsem diye düşünürken aklıma geçen seneki Talin’e uçak bileti için verdiğim para geldi. Dokuzyüz küsur lira vermiştim tek yöne ama Talin benim hedefim olduğu için sineye çekmiştim. Bu sefer bilet en ucuz nereyeyse oradan başlarız diye düşünüyordum. Polonya’ta baktım, Çek Cumhuriyeti’ne (Çekya) baktım ama hepsi düşündüğümden daha pahalı geldi. Sonunda o bölgeye en uygun biletlerin Viyana’ya olduğunu fark ettim. Bu yüzden rotayı da Viyana’dan başlatmaya karar verdim. Planladığım rota, Viyana’dan başlayıpk yakın büyük şehirlerden ve Tuna boyundan geçerek (ki bu rota EuroVelo 6’ydı) Romanya’ya girecek, Romanya’da önce doğudan batıya sonra da kuzeyden güneye özellikle Transfagaraşan’ı geçip Bulgaristan’a girecek ve kuzeyden güneye Bulgaristan’ı geçip Kırklareli’de sonra erecekti.
Geçen seneki Talin-Odesa turundan tecrübeliydim bisiklet taşıma konusunda. Önce THY call center aranacak. Bisiklet götürdüğünüz belirtilerek rezervasyon yapılacak. Havaalanında kontuara gidilip check-in ve diğer bagaj teslimatı yapılacak. Bisikletler için belge alınıp THY gişesinde ödeme yapılacak. Bisikletler orta alandaki büyük yük/özel taşınacak yükler alanına bırakılacak. Adamlar gelip alacak ve uçağa götürecek. İnince de bekleyip kutuları alacak ve bisikletleri birleştirip kutuları bırakacak ve yola çıkacaktık.
0. Gün : İstanbul – Viyana
Gökalp’le buluşup bisikletleri Bisiklet Sepeti’nden aldığım kutularla paketledik. Geçen sene bisiklet ve bazı eşyaları (biraz da sağlamcılık yapıp) 2 kutuya sığdırmıştım. Bu sefer de Gökalp’le 2 bisikleti 3 kutuya sığdırdık. İş arkadaşım Fatih’in lojistik desteği sayesinde sabah çok erken saatlerde Atatürk Havaalanına vardık. Fatih’e teşekkür ederek içeri girmek üzere sıra beklemeye başladık. Sıra bize gelip kutu ve çantaları X-ray cihazından geçirdiğimizde özel güvenlikçi bir kadın beni durdurdu. Gidon çantamı açtırdı. İçinden bir feneri çıkardı. Fener aslında elektroşok cihazıydı. Kadın görevli cihazı çalıştırdı ve yüzüme “Bu ne!” ile “Ben adamı böyle yakalarım.” arası bir ifadesiyle baktı. Bu arada Gökalp de yanıma geldi. Ben de bütün öz güvenim ve “Alırsa alsın ne yapayım!” rahatlığıyla bisiklet turu yaptığımızı, dağ bayır gezdiğimizi ve güvenlik amacıyla taşıdığımı, bizim güvenliğimiz için önemli olduğunu söyledim. Geçen sene de Talin-Odesa turu için giderken yanımda götürdüğümü de ekledim. Özel güvenlikçi kadın Nuh diyor peygamber demiyordu. Ben de ısrar ettim ve yanıma almam gerektiğini, önemli olduğunu söyledim. Kadın bir iki sefer daha ısrar edip benim tavrımı görünce görevli polisi çağıracağını derdimizi ona anlatmamız gerektiği söyledi. Polis geldi. O da üstten bir tavırla girdi konuya ama ben yine ısrar ettim. “Dağda, bayırda, köpeği var, kurdu var, ayısı var, daha önemlisi ne idüğü belirsiz bir sürü tipi var” dedim. Gittiğim yerlerden bahsettim. Kabinde taşımayacağımı bagaja vereceğimi söyledim. Polis biber gazını görünce biraz daha alevlendi. “Bunu bizim bile taşımamız yasak.” dedi. Bir yandan da bisiklet kutularını görünce sanırım biraz güven sağladık. “Kabinde götüremezsiniz. Bagaja verin. Yoksa diğer aramada alırlar.” dedi. İsmimi kaydettirdikten sonra geçmemize izin verdi. Teşekkür edip güvenlikten geçtik. Hemen metal parçaları, biber gazını ve şok cihazını bagaja vereceğimiz çantalara aktardık. Biniş kartlarını alıp bisikletleri de teslim edip biraz bekledikten sonra uçağa bindik. Geçen seneden farklı olarak bu sene 3 bisiklet kutusuna (sanırım kiloyu aşmadıkları için) 2 bisiklet parası verdik. (Geçen sene kutuya 2 bisiklet parası vermiştim. Bu sene kârdayım. )
Uçaktan inip bagajları ve kutuları alp bir köşede bisikletleri monte ettik. Artık hazırdık. Viyana’ya erken saate varmamız şehri gezmemiz için bize uzun bir süre bırakıyordu ama önce merkeze varmalı ve kalacak bir yer ayarlamalıydık. Geçen turlardan alışkanlığım gideceğim yerde bütçeme uygun yerleri Booking’den bulup telefonumdaki CityMaps2Go uygulamasına işaretlemekti. Bu şekilde, “Nereye gideyim? Nerede yer arayayım ? Kalacak yerler nerelerde ?” sorularını geçip nokta atışı kalacak yerlere ulaşıyordum. Tabi yol üstünde uygun bir yer varsa oraları da değerlendiriyordum. Bu sefer de aynı şekilde bir hostele ulaşmaya çalışırken başka bir yer bulduk. Gökalp içeri girip gerekli görüşmeleri yaptı ve kalmaya karar verdik. Bir yerde kalmak için en önemli şartlar : “Bütçeye uygun mu ? Internet var mı ? Bisikletleri koyabileceğimiz kapalı bir yer var mı ? Ya da odaya alabilir miyiz ?” Burada da bisikletler için güzel bir yer bulduk. Apartman boşluğunu bisiklet parkı olarak kullanıyorlar, kapısının önüne de çiçeklik koyuyorlardı. Bisikletleri yerleştirip eşyaları da odaya -tabiri caizse- “attıktan” sonra dışarı çıktık.
Viyana’nın merkezine yürüme mesafesinde olduğumuz için her yere yürüdük. Parklarına, bisiklet yollarına hayran kaldık. Güneşli günün tadını çıkararak Tuna’nın bir o yanına bir bu yanına geçip şehir gezimizi yaparken havanın karardığın gördük. Bir anda yağmur yağmaya başladı. Kendimizi bir sundurmanın altına atıp dinmesini bekledik. Dinince yürümeye devam edelim dedik ama hafif hafif atmaya devam ediyordu. Fazla ıslanmadan merkeze döndük ama akşam saatlerinde yağmurun pek azalmaya niyeti yoktu. Günü çok erken saatlerden beri yaşadığımız için gözlerimiz kapanıyordu yağmurun dinmesini beklerken. Damlalar ninni gibi geliyordu. Nedense çok sonradan aklımıza geldi bir taksi ile hostele gitmek. Biraz dinlendikten sonra yağmur akşam saatlerinde dinmişti ama dışarı çıkacak halimiz yoktu. Uykuya devam ettik. Gece saatlerinde yağmurun şiddetlendiğini duyarak uyandım. Birden aklıma apartman boşluğuna koyduğumuz bisikletler geldi. Gecenin bir yarısı “üstü kapalı mıydı ? inşallah kapalıdır. İnşallah kapalıdır.” diye kendi kendime konuşup koşarak bisikletleri koyduğumuz apartman boşluğuna ulaştım. Ve ortalığın göl olduğunu gördüm. Korktuğum başıma gelmişti. Gecenin dibinde, bütün günün yağmurunu yemiş bisikletleri birer birer odaya soktum. Brooks selenin kılıfını takmadığım için suyu en fazla o yemişti. Kurulamaya çalıştım. Gecenin kalan saatlerinde de biraz uyuyup sabahı buldum.
Mesafe : 21,9 km. (Havaalanı-Şehir merkezi)
Yolda Geçen Zaman : 01:33 saat
Ortalama Hız : 14,1 km/s
Max. Hız : 32,2 km/s
Yükseklik kazancı : 67 m.
Yükseklik kaybı : 65 m.
Min Yükseklik : 168 m.
Maks Yükseklik : 201 m.
Ort. Sıcaklık : 27,7 C
Bu da geri kalan bölümler için teaser olsun :
2017’deki, dümdüz profilli Talin – Odesa turundan sonra yönümü yokuşlara çevirmiş ve bu seneki tur için gözümü Stelvio’ya dikmiştim. Gelin görün ki €’nun çıtayı arş-ı alâya çıkarması ile -ki bu turun hayalinin kurulduğundaki zamandan bahsediyorum. Şimdiki kurun yarısı kadardı. – daha uygun yerler bulmaya karar verip rotamı Romanya’ya çevirdim. Hedefimde Transfagaraşan’ı geçmek vardı. Bu sefer yalnız olmayacaktım. Gürcistan ve Balkan turlarında beraber pedal çevirdiğimiz kuzenim Gökalp de benimle beraber olacaktı. Geçen sene bir engeli sebebiyle planladığımız halde tura gelememişti.
Rotayı oluştururken Romanya’ya nasıl ulaşacağımız da düşünüyordum. İlk seçenek trendi ama bilet, bisiklet taşıma vb. konularını netleştirmek gerekiyordu. Diğer alternatifler de otobüs ve uçak olabilirdi. Hatta geçen sene Odesa’dan geldiğim ve iniş sırasında küçük çaplı gıda zehirlenmesi yaşadığım gemi yolculuğuna rağmen Köstence’ye gemiyle geçmeyi bile düşündüm. İlk alternatif olan treni hem düşündüğümden çok daha yüksek olan bilet fiyatı sebebiyle (bisikletleri koyabileceğim vagonun -furgon- olup olmadığını da bilmeden) eledim. Bu arada tur süresini de 1 haftadan 2 haftaya çıkarmıştım. Her zamanki gibi transfer maliyetlerini düşünüp tur süresini uzatma mantığı ağır basmıştı. Süreyi uzatınca rotayı da uzatmak benim genel planlama biçimim. Araçla gidip bisikletle dönmek daha kolay geliyor. Paketle, git, bisiklete bin, gel… Bu parolayla nereye gitsem diye düşünürken aklıma geçen seneki Talin’e uçak bileti için verdiğim para geldi. Dokuzyüz küsur lira vermiştim tek yöne ama Talin benim hedefim olduğu için sineye çekmiştim. Bu sefer bilet en ucuz nereyeyse oradan başlarız diye düşünüyordum. Polonya’ta baktım, Çek Cumhuriyeti’ne (Çekya) baktım ama hepsi düşündüğümden daha pahalı geldi. Sonunda o bölgeye en uygun biletlerin Viyana’ya olduğunu fark ettim. Bu yüzden rotayı da Viyana’dan başlatmaya karar verdim. Planladığım rota, Viyana’dan başlayıpk yakın büyük şehirlerden ve Tuna boyundan geçerek (ki bu rota EuroVelo 6’ydı) Romanya’ya girecek, Romanya’da önce doğudan batıya sonra da kuzeyden güneye özellikle Transfagaraşan’ı geçip Bulgaristan’a girecek ve kuzeyden güneye Bulgaristan’ı geçip Kırklareli’de sonra erecekti.
Geçen seneki Talin-Odesa turundan tecrübeliydim bisiklet taşıma konusunda. Önce THY call center aranacak. Bisiklet götürdüğünüz belirtilerek rezervasyon yapılacak. Havaalanında kontuara gidilip check-in ve diğer bagaj teslimatı yapılacak. Bisikletler için belge alınıp THY gişesinde ödeme yapılacak. Bisikletler orta alandaki büyük yük/özel taşınacak yükler alanına bırakılacak. Adamlar gelip alacak ve uçağa götürecek. İnince de bekleyip kutuları alacak ve bisikletleri birleştirip kutuları bırakacak ve yola çıkacaktık.
0. Gün : İstanbul – Viyana
Gökalp’le buluşup bisikletleri Bisiklet Sepeti’nden aldığım kutularla paketledik. Geçen sene bisiklet ve bazı eşyaları (biraz da sağlamcılık yapıp) 2 kutuya sığdırmıştım. Bu sefer de Gökalp’le 2 bisikleti 3 kutuya sığdırdık. İş arkadaşım Fatih’in lojistik desteği sayesinde sabah çok erken saatlerde Atatürk Havaalanına vardık. Fatih’e teşekkür ederek içeri girmek üzere sıra beklemeye başladık. Sıra bize gelip kutu ve çantaları X-ray cihazından geçirdiğimizde özel güvenlikçi bir kadın beni durdurdu. Gidon çantamı açtırdı. İçinden bir feneri çıkardı. Fener aslında elektroşok cihazıydı. Kadın görevli cihazı çalıştırdı ve yüzüme “Bu ne!” ile “Ben adamı böyle yakalarım.” arası bir ifadesiyle baktı. Bu arada Gökalp de yanıma geldi. Ben de bütün öz güvenim ve “Alırsa alsın ne yapayım!” rahatlığıyla bisiklet turu yaptığımızı, dağ bayır gezdiğimizi ve güvenlik amacıyla taşıdığımı, bizim güvenliğimiz için önemli olduğunu söyledim. Geçen sene de Talin-Odesa turu için giderken yanımda götürdüğümü de ekledim. Özel güvenlikçi kadın Nuh diyor peygamber demiyordu. Ben de ısrar ettim ve yanıma almam gerektiğini, önemli olduğunu söyledim. Kadın bir iki sefer daha ısrar edip benim tavrımı görünce görevli polisi çağıracağını derdimizi ona anlatmamız gerektiği söyledi. Polis geldi. O da üstten bir tavırla girdi konuya ama ben yine ısrar ettim. “Dağda, bayırda, köpeği var, kurdu var, ayısı var, daha önemlisi ne idüğü belirsiz bir sürü tipi var” dedim. Gittiğim yerlerden bahsettim. Kabinde taşımayacağımı bagaja vereceğimi söyledim. Polis biber gazını görünce biraz daha alevlendi. “Bunu bizim bile taşımamız yasak.” dedi. Bir yandan da bisiklet kutularını görünce sanırım biraz güven sağladık. “Kabinde götüremezsiniz. Bagaja verin. Yoksa diğer aramada alırlar.” dedi. İsmimi kaydettirdikten sonra geçmemize izin verdi. Teşekkür edip güvenlikten geçtik. Hemen metal parçaları, biber gazını ve şok cihazını bagaja vereceğimiz çantalara aktardık. Biniş kartlarını alıp bisikletleri de teslim edip biraz bekledikten sonra uçağa bindik. Geçen seneden farklı olarak bu sene 3 bisiklet kutusuna (sanırım kiloyu aşmadıkları için) 2 bisiklet parası verdik. (Geçen sene kutuya 2 bisiklet parası vermiştim. Bu sene kârdayım. )
Uçaktan inip bagajları ve kutuları alp bir köşede bisikletleri monte ettik. Artık hazırdık. Viyana’ya erken saate varmamız şehri gezmemiz için bize uzun bir süre bırakıyordu ama önce merkeze varmalı ve kalacak bir yer ayarlamalıydık. Geçen turlardan alışkanlığım gideceğim yerde bütçeme uygun yerleri Booking’den bulup telefonumdaki CityMaps2Go uygulamasına işaretlemekti. Bu şekilde, “Nereye gideyim? Nerede yer arayayım ? Kalacak yerler nerelerde ?” sorularını geçip nokta atışı kalacak yerlere ulaşıyordum. Tabi yol üstünde uygun bir yer varsa oraları da değerlendiriyordum. Bu sefer de aynı şekilde bir hostele ulaşmaya çalışırken başka bir yer bulduk. Gökalp içeri girip gerekli görüşmeleri yaptı ve kalmaya karar verdik. Bir yerde kalmak için en önemli şartlar : “Bütçeye uygun mu ? Internet var mı ? Bisikletleri koyabileceğimiz kapalı bir yer var mı ? Ya da odaya alabilir miyiz ?” Burada da bisikletler için güzel bir yer bulduk. Apartman boşluğunu bisiklet parkı olarak kullanıyorlar, kapısının önüne de çiçeklik koyuyorlardı. Bisikletleri yerleştirip eşyaları da odaya -tabiri caizse- “attıktan” sonra dışarı çıktık.
Viyana’nın merkezine yürüme mesafesinde olduğumuz için her yere yürüdük. Parklarına, bisiklet yollarına hayran kaldık. Güneşli günün tadını çıkararak Tuna’nın bir o yanına bir bu yanına geçip şehir gezimizi yaparken havanın karardığın gördük. Bir anda yağmur yağmaya başladı. Kendimizi bir sundurmanın altına atıp dinmesini bekledik. Dinince yürümeye devam edelim dedik ama hafif hafif atmaya devam ediyordu. Fazla ıslanmadan merkeze döndük ama akşam saatlerinde yağmurun pek azalmaya niyeti yoktu. Günü çok erken saatlerden beri yaşadığımız için gözlerimiz kapanıyordu yağmurun dinmesini beklerken. Damlalar ninni gibi geliyordu. Nedense çok sonradan aklımıza geldi bir taksi ile hostele gitmek. Biraz dinlendikten sonra yağmur akşam saatlerinde dinmişti ama dışarı çıkacak halimiz yoktu. Uykuya devam ettik. Gece saatlerinde yağmurun şiddetlendiğini duyarak uyandım. Birden aklıma apartman boşluğuna koyduğumuz bisikletler geldi. Gecenin bir yarısı “üstü kapalı mıydı ? inşallah kapalıdır. İnşallah kapalıdır.” diye kendi kendime konuşup koşarak bisikletleri koyduğumuz apartman boşluğuna ulaştım. Ve ortalığın göl olduğunu gördüm. Korktuğum başıma gelmişti. Gecenin dibinde, bütün günün yağmurunu yemiş bisikletleri birer birer odaya soktum. Brooks selenin kılıfını takmadığım için suyu en fazla o yemişti. Kurulamaya çalıştım. Gecenin kalan saatlerinde de biraz uyuyup sabahı buldum.
Mesafe : 21,9 km. (Havaalanı-Şehir merkezi)
Yolda Geçen Zaman : 01:33 saat
Ortalama Hız : 14,1 km/s
Max. Hız : 32,2 km/s
Yükseklik kazancı : 67 m.
Yükseklik kaybı : 65 m.
Min Yükseklik : 168 m.
Maks Yükseklik : 201 m.
Ort. Sıcaklık : 27,7 C
Bu da geri kalan bölümler için teaser olsun :