Süleyman Şatır
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 22 Mart 2005
- Mesaj
- 1.151
- Tepki
- 2.710
- Şehir
- Fatih / İstanbul
27 Haziran Pazartesi
Sabah caminin bahçesinde kahvaltımızı yaptıktan sonra 09:25'de Kofçaz'dan ayrılıyoruz… Bundan sonra gideceğimiz yerler daha yüksek irtifada olduğu için sürekli çıkacağız… Kofçaz'dan ayrılmadan, şehir içinden tırmanış başlıyor…
Hava sıcaklığı sabah sabah 30 derecenin üstünde… Yol asfalt, ama yokuş… 2-3 km tırmandıktan sonra bir kavşağa geliyoruz… Dün akşam Uzm. Astsb'ın gitmememiz için bizi uyardığı köylerin isimlerini bu tabelalarda okuyoruz…
Biz zaten o yöne gitmiyoruz… Ama, rotamız o yöne doğru olsaydı, gitmez miydik onu da bilmiyorum… Kocayazı - Kula tarafına dönüyoruz ve tırmanmaya devam ediyoruz… Kofçaz'dan sonra hiç ara vermeden 5 km tırmandıktan sonra, nihayet yol düzleşiyor… Uzaktan gördüğümüz dağlarlarla hala aynı yükseklikte değiliz ama, dağlar da bize artık o kadar yüksek görünmüyor…
10:25'te Kocayazı köyüne ulaşıyoruz… 1 saatte 8.79 km yol yapabilmişiz… Günün ilk molasını veriyoruz… Maden suyu içerken köylülerle konuşuyoruz… Artık Balkanlar'da olduğumuzu, orman içinden gideceğimizi, yolun toprak olduğunu, inişten fazla çıkış olduğunu söylüyorlar… Ve ekliyorlar; orman içindeki ara yollara girmeyin, kaybolursunuz…
Burada okul binasının terk edilmiş olduğunu ve nerdeyse yıkılmak üzere olduğunu görüyoruz… Bunun sebebinin taşımalı eğitim olduğunu öğreniyoruz… Öğrenci servisleri köyleri dolaşarak öğrencileri merkezlerdeki okullara taşıyor, akşamları da evlere dağıtıyormuş… Bu yüzden artık kullanılmayan okul binası yıkılmaya yüz tutmuş…
10:40'da Kocayazı köyünden ayrılıyoruz… Çok geçmeden ormana giriyoruz… Ağaçların gölgesinde serin serin yol alıyoruz… Mıcırlı toprak yol, bizi bir süre tırmandırdıktan sonra, tekrar indiriyor… Bu inişlerde bisikletler hızlanıveriyor… İniş ve çıkışlarla orman içinde serin serin bisiklet sürerken, 14. km'de bir piknik yeriyle karşılaşıyoruz. Saat 11:15…
Henüz kirlenmemiş, içinde balıklar yüzen dere, tertemiz şırıl şırıl akıyor. Kaynak çeşmeden buz gibi su içiyoruz, mataralarımızı dolduruyoruz… Resimler çekiyoruz… Cahit Hoca, makinasını otomatiğe ayarlayarak üçümüzün de aynı karede olmamızı sağlıyor… 10 dakika sonra tekrar yollara düşüyoruz…
Ve mıcırlı toprak yolda tırmanış tekrar başlıyor… İnişten fazla çıkış var… 1 km inersek, 2 km tırmanıyoruz… Yollarda araba altında kalarak karşıdan karşıya geçmeyi başaramamış pek çok hayvan ölüsü görüyoruz… Kurbağalar, kirpiler ve son olarak küçük bir yılan… Aslında yollarda hiç arabayla karşılaşmadık…
Toprak yoldaki bir inişte Necati bey, bu yollara hiç de uygun olmayan 28 inç'lik yüksek yol bisikletiyle düşüyor… Ufak tefek sıyrıklardan başka önemli bir şey yok…
Tekrar yola devam ediyoruz, ama 1-2 km daha gitmeden Necati Bey bir kez daha düşüyor… Bu sefer ki düşüşte daha fazla sıyrık var… Kırık, çıkık olmamasına şükrediyoruz… (18. km) Necati Bey'in ilk yardım çantasında ne ararsan var. Tüm sıyrıkları temizledikten sonra tekrar yollardayız…
12:35'te Kula köyüne geliyoruz… 21 km yol gelmişiz… Köy kahvesinde kimseler yok, sanki terk edilmiş gibi… Birkaç resim çektikten sonra, köyün çeşmesinden mataralarımızı dolduruyoruz ve hiç oyalanmadan yola devam ediyoruz… Etraf çok güzel, manzara insana özgürlük hissi veriyor…
Yol, Kula'dan sonra asfalt… Ama çıkışlar hala devam ediyor ve çok dik… Hava çok sıcak, hep orman içinden gittiğimiz için gölgeden gitmeye çalışıyoruz… Yolun en dik yerlerinden birinde duruyoruz ve Cahit Hoca'nın yolda enerji vermesi için bize dağıttığı cezeryeleri yiyoruz…
Bu cezeryeden bana İstanbul'da ikram etmişlerdi de, 'düz duvara mı tırmanacağım' diye yememiştim… Şimdi gerçekten duvar gibi rampaları çıkarken, bana ikram edilen cezeryeyi iştahla yiyorum… Uzun yollarda cezeryeyi herkese tavsiye ediyorum…
Saat 13:55'te Geçitağzı köyüne geliyoruz… Kofçaz'dan beri 30 km yol gelmişiz… İnişli, çıkışlı ama, inişten çok tırmanarak… Necati Bey burada öğle namazını kılıyor… 15-20 dakika sonra Dereköy'e doğru yola çıkıyoruz…
14:30'da Dereköy'e ulaşıyoruz… 36. km'deyiz… Burası geçtiğimiz köylerden daha gelişmiş… Zaten burası bir kaza… Artık çok acıktık. Yemek yememiz lazım…
Dereköy'deki tek lokantaya giriyoruz… Sıcak bir çorba içmek istiyoruz… Ama, berbat bir çorba geliyor… Aç olduğumuz için, çorbaya biber, tuz doldurarak içilebilecek hale getirmeye çalışıyoruz… Ardından sadece pilav istiyoruz… Neyse ki, pilav tazeymiş…
Kırklareli'ndeki Morova lokantasında 2,5 YTL'ye tıka basa karnımızı doyurmuştuk. Böyle küçük yerler için hayli pahalı olan berbat bir çorba, pilav ve kola için kişi başı 4,5 YTL. ödüyoruz… Ve bu lokantayı kara listeye alıyoruz…
Biraz alışveriş yapıyoruz… Önümüzdeki köyler, orman köyü olduğu için her an peynir, ekmek, domates gibi yiyecekleri bulmak pek mümkün değil… Bu köylere belli saatlerde bu tür şeyleri satan arabalar geliyor… Bu seyyar bakkallar köyleri dolaşarak, köylülerin ihtiyaçlarını karşılıyorlar… 15:10'da Dereköy'den ayrılıyoruz…
Yol asfalt ama, hatırı sayılır çıkışlar var… Güneş tepemizde… Cahit Hoca, yollarda durarak çiçek ve çiçeklere konmuş böceklerin resimlerini çekiyor… Bir saat yol aldıktan sonra Karadere köyüne geliyoruz… Saat 16:10, 46 km yol gelmişiz…
Sabah hedeflediğimiz Sarpdere köyüne daha 40 km var… Önümüzdeki ilk yerleşim yeri ise 9 km ilerideki Şükrüpaşa köyü… Burada köy çıkışından hemen sonra 4-5 km'lik hayli dik bir çıkış olduğunu olduğunu, çıkışların daha sonra da devam ettiğini öğreniyoruz…
Necati Bey, bugünlük yeter, burada kalalım diyor… Kendimizi zorlamamıza gerek yok, Karadere'de kalmaya karar veriyoruz… Çadırlarımızı kurmak için yer arıyoruz… Köy kahvesindeki köylüler bize çadır kurabileceğimiz yerleri gösteriyorlar…
Bir ceviz ağacının altını beğeniyoruz… Cahit Hoca ile birlikte çadırlarımızı kuruyoruz… Necati Bey, camide yatabilmek için imamı bekliyor. Ama imam, Müftülüğün müsaade etmediğini söyleyerek, Necati bey'in camide kalmasına izin vermiyor… Çadırların hemen yanına, üçüncü çadırı da kuruyoruz…
Yorulmuşuz, Cahit Hoca ve ben, akşam yemeğine kadar çadırda şekerleme yapıyoruz… Bu arada imam çadırların yanına gelmiş, Necati Bey'in gönlünü almaya çalışıyor… Akşam yemeğinde Cahit Hoca'nın getirdiği barbunya konserve ve ton balığıyla karnımızı doyuruyoruz.
Çok geç olmasına rağmen, hava hala sıcak… Buralarda havanın bu kadar sıcak olması iyiye alamet değil… Köylüler, daha iki gün önce akşamları burada soba yakıyorduk diyorlar… Bu arada çay ocağında çayı odun ateşinde yaptıklarını görüyorum…
Geç saatlerde çadırlarımıza çekiliyoruz. Derin bir uykudan sonra, sabah ezanı okunurken uyanıyorum… Dışarıda yağmur çiseliyor… Tekrar dalmışım ama, sağanak yağmurun çadırı gürültülü bir şekilde dövmesiyle uyanıyorum… Bu turda da yağmura yakalanmıştık…
Saat 10:00 oldu ama, yağmur hızından hiçbir şey kaybetmedi… Artık çadırın köşelerinde küçük küçük gölcükler oluşmaya başladı… Çadırın ortasında bağdaş kurmuş oturuyorum… Necati Bey, çadırlardan çıkıp, köy kahvesine gitmemizi önerdi… Yağmurluklarımızı giydik, getirdiğimiz yiyecekleri alarak köy kahvesine gittik…
Kahvaltımızı yaptıktan sonra, yağmurun biraz azaldığını gördük… Hemen çadırların yanına gittik ve aceleyle çadırları sökmeye başladık. Yeniden yağmur başlamadan çadırlarımızı söktük, bisikletlere yükledik… Yola yeniden çıktığımızda saat 11:45 olmuştu…
2. Gün (27 Haziran Pazartesi)
Kofçaz - Kocayazı - Kula - Geçitağzı - Dereköy - Karadere
Çıkış : Kofçaz, saat 09:25
Varış : Karadere Köyü, saat 16:10
Yapılan kilometre : 46:14
Bisiklet üzerinde geçen süre : 3:48:06 saat
En yüksek hız : 47,2 km/saat
Ortalama hız : 14,2 km/saat
Süleyman Şatır
Sabah caminin bahçesinde kahvaltımızı yaptıktan sonra 09:25'de Kofçaz'dan ayrılıyoruz… Bundan sonra gideceğimiz yerler daha yüksek irtifada olduğu için sürekli çıkacağız… Kofçaz'dan ayrılmadan, şehir içinden tırmanış başlıyor…
Hava sıcaklığı sabah sabah 30 derecenin üstünde… Yol asfalt, ama yokuş… 2-3 km tırmandıktan sonra bir kavşağa geliyoruz… Dün akşam Uzm. Astsb'ın gitmememiz için bizi uyardığı köylerin isimlerini bu tabelalarda okuyoruz…
Biz zaten o yöne gitmiyoruz… Ama, rotamız o yöne doğru olsaydı, gitmez miydik onu da bilmiyorum… Kocayazı - Kula tarafına dönüyoruz ve tırmanmaya devam ediyoruz… Kofçaz'dan sonra hiç ara vermeden 5 km tırmandıktan sonra, nihayet yol düzleşiyor… Uzaktan gördüğümüz dağlarlarla hala aynı yükseklikte değiliz ama, dağlar da bize artık o kadar yüksek görünmüyor…
10:25'te Kocayazı köyüne ulaşıyoruz… 1 saatte 8.79 km yol yapabilmişiz… Günün ilk molasını veriyoruz… Maden suyu içerken köylülerle konuşuyoruz… Artık Balkanlar'da olduğumuzu, orman içinden gideceğimizi, yolun toprak olduğunu, inişten fazla çıkış olduğunu söylüyorlar… Ve ekliyorlar; orman içindeki ara yollara girmeyin, kaybolursunuz…
Burada okul binasının terk edilmiş olduğunu ve nerdeyse yıkılmak üzere olduğunu görüyoruz… Bunun sebebinin taşımalı eğitim olduğunu öğreniyoruz… Öğrenci servisleri köyleri dolaşarak öğrencileri merkezlerdeki okullara taşıyor, akşamları da evlere dağıtıyormuş… Bu yüzden artık kullanılmayan okul binası yıkılmaya yüz tutmuş…
10:40'da Kocayazı köyünden ayrılıyoruz… Çok geçmeden ormana giriyoruz… Ağaçların gölgesinde serin serin yol alıyoruz… Mıcırlı toprak yol, bizi bir süre tırmandırdıktan sonra, tekrar indiriyor… Bu inişlerde bisikletler hızlanıveriyor… İniş ve çıkışlarla orman içinde serin serin bisiklet sürerken, 14. km'de bir piknik yeriyle karşılaşıyoruz. Saat 11:15…
Henüz kirlenmemiş, içinde balıklar yüzen dere, tertemiz şırıl şırıl akıyor. Kaynak çeşmeden buz gibi su içiyoruz, mataralarımızı dolduruyoruz… Resimler çekiyoruz… Cahit Hoca, makinasını otomatiğe ayarlayarak üçümüzün de aynı karede olmamızı sağlıyor… 10 dakika sonra tekrar yollara düşüyoruz…
Ve mıcırlı toprak yolda tırmanış tekrar başlıyor… İnişten fazla çıkış var… 1 km inersek, 2 km tırmanıyoruz… Yollarda araba altında kalarak karşıdan karşıya geçmeyi başaramamış pek çok hayvan ölüsü görüyoruz… Kurbağalar, kirpiler ve son olarak küçük bir yılan… Aslında yollarda hiç arabayla karşılaşmadık…
Toprak yoldaki bir inişte Necati bey, bu yollara hiç de uygun olmayan 28 inç'lik yüksek yol bisikletiyle düşüyor… Ufak tefek sıyrıklardan başka önemli bir şey yok…
Tekrar yola devam ediyoruz, ama 1-2 km daha gitmeden Necati Bey bir kez daha düşüyor… Bu sefer ki düşüşte daha fazla sıyrık var… Kırık, çıkık olmamasına şükrediyoruz… (18. km) Necati Bey'in ilk yardım çantasında ne ararsan var. Tüm sıyrıkları temizledikten sonra tekrar yollardayız…
12:35'te Kula köyüne geliyoruz… 21 km yol gelmişiz… Köy kahvesinde kimseler yok, sanki terk edilmiş gibi… Birkaç resim çektikten sonra, köyün çeşmesinden mataralarımızı dolduruyoruz ve hiç oyalanmadan yola devam ediyoruz… Etraf çok güzel, manzara insana özgürlük hissi veriyor…
Yol, Kula'dan sonra asfalt… Ama çıkışlar hala devam ediyor ve çok dik… Hava çok sıcak, hep orman içinden gittiğimiz için gölgeden gitmeye çalışıyoruz… Yolun en dik yerlerinden birinde duruyoruz ve Cahit Hoca'nın yolda enerji vermesi için bize dağıttığı cezeryeleri yiyoruz…
Bu cezeryeden bana İstanbul'da ikram etmişlerdi de, 'düz duvara mı tırmanacağım' diye yememiştim… Şimdi gerçekten duvar gibi rampaları çıkarken, bana ikram edilen cezeryeyi iştahla yiyorum… Uzun yollarda cezeryeyi herkese tavsiye ediyorum…
Saat 13:55'te Geçitağzı köyüne geliyoruz… Kofçaz'dan beri 30 km yol gelmişiz… İnişli, çıkışlı ama, inişten çok tırmanarak… Necati Bey burada öğle namazını kılıyor… 15-20 dakika sonra Dereköy'e doğru yola çıkıyoruz…
14:30'da Dereköy'e ulaşıyoruz… 36. km'deyiz… Burası geçtiğimiz köylerden daha gelişmiş… Zaten burası bir kaza… Artık çok acıktık. Yemek yememiz lazım…
Dereköy'deki tek lokantaya giriyoruz… Sıcak bir çorba içmek istiyoruz… Ama, berbat bir çorba geliyor… Aç olduğumuz için, çorbaya biber, tuz doldurarak içilebilecek hale getirmeye çalışıyoruz… Ardından sadece pilav istiyoruz… Neyse ki, pilav tazeymiş…
Kırklareli'ndeki Morova lokantasında 2,5 YTL'ye tıka basa karnımızı doyurmuştuk. Böyle küçük yerler için hayli pahalı olan berbat bir çorba, pilav ve kola için kişi başı 4,5 YTL. ödüyoruz… Ve bu lokantayı kara listeye alıyoruz…
Biraz alışveriş yapıyoruz… Önümüzdeki köyler, orman köyü olduğu için her an peynir, ekmek, domates gibi yiyecekleri bulmak pek mümkün değil… Bu köylere belli saatlerde bu tür şeyleri satan arabalar geliyor… Bu seyyar bakkallar köyleri dolaşarak, köylülerin ihtiyaçlarını karşılıyorlar… 15:10'da Dereköy'den ayrılıyoruz…
Yol asfalt ama, hatırı sayılır çıkışlar var… Güneş tepemizde… Cahit Hoca, yollarda durarak çiçek ve çiçeklere konmuş böceklerin resimlerini çekiyor… Bir saat yol aldıktan sonra Karadere köyüne geliyoruz… Saat 16:10, 46 km yol gelmişiz…
Sabah hedeflediğimiz Sarpdere köyüne daha 40 km var… Önümüzdeki ilk yerleşim yeri ise 9 km ilerideki Şükrüpaşa köyü… Burada köy çıkışından hemen sonra 4-5 km'lik hayli dik bir çıkış olduğunu olduğunu, çıkışların daha sonra da devam ettiğini öğreniyoruz…
Necati Bey, bugünlük yeter, burada kalalım diyor… Kendimizi zorlamamıza gerek yok, Karadere'de kalmaya karar veriyoruz… Çadırlarımızı kurmak için yer arıyoruz… Köy kahvesindeki köylüler bize çadır kurabileceğimiz yerleri gösteriyorlar…
Bir ceviz ağacının altını beğeniyoruz… Cahit Hoca ile birlikte çadırlarımızı kuruyoruz… Necati Bey, camide yatabilmek için imamı bekliyor. Ama imam, Müftülüğün müsaade etmediğini söyleyerek, Necati bey'in camide kalmasına izin vermiyor… Çadırların hemen yanına, üçüncü çadırı da kuruyoruz…
Yorulmuşuz, Cahit Hoca ve ben, akşam yemeğine kadar çadırda şekerleme yapıyoruz… Bu arada imam çadırların yanına gelmiş, Necati Bey'in gönlünü almaya çalışıyor… Akşam yemeğinde Cahit Hoca'nın getirdiği barbunya konserve ve ton balığıyla karnımızı doyuruyoruz.
Çok geç olmasına rağmen, hava hala sıcak… Buralarda havanın bu kadar sıcak olması iyiye alamet değil… Köylüler, daha iki gün önce akşamları burada soba yakıyorduk diyorlar… Bu arada çay ocağında çayı odun ateşinde yaptıklarını görüyorum…
Geç saatlerde çadırlarımıza çekiliyoruz. Derin bir uykudan sonra, sabah ezanı okunurken uyanıyorum… Dışarıda yağmur çiseliyor… Tekrar dalmışım ama, sağanak yağmurun çadırı gürültülü bir şekilde dövmesiyle uyanıyorum… Bu turda da yağmura yakalanmıştık…
Saat 10:00 oldu ama, yağmur hızından hiçbir şey kaybetmedi… Artık çadırın köşelerinde küçük küçük gölcükler oluşmaya başladı… Çadırın ortasında bağdaş kurmuş oturuyorum… Necati Bey, çadırlardan çıkıp, köy kahvesine gitmemizi önerdi… Yağmurluklarımızı giydik, getirdiğimiz yiyecekleri alarak köy kahvesine gittik…
Kahvaltımızı yaptıktan sonra, yağmurun biraz azaldığını gördük… Hemen çadırların yanına gittik ve aceleyle çadırları sökmeye başladık. Yeniden yağmur başlamadan çadırlarımızı söktük, bisikletlere yükledik… Yola yeniden çıktığımızda saat 11:45 olmuştu…
2. Gün (27 Haziran Pazartesi)
Kofçaz - Kocayazı - Kula - Geçitağzı - Dereköy - Karadere
Çıkış : Kofçaz, saat 09:25
Varış : Karadere Köyü, saat 16:10
Yapılan kilometre : 46:14
Bisiklet üzerinde geçen süre : 3:48:06 saat
En yüksek hız : 47,2 km/saat
Ortalama hız : 14,2 km/saat
Süleyman Şatır