Necati Günüç
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 7 Ocak 2007
- Mesaj
- 824
- Tepki
- 557
- Şehir
- KONYA
Ramazan gelmeden bi gezi yapalım dedik. Sille antik kent gezilecek Konya da ki gezilecek yerler arasında bakımsız kalmış ama gerçekten harika ve görülmeye değer yerler calşma masamın solunda 1920’li yıllarda çekilmiş bir Sille fotoğrafı var. İki geçeli, dağlara kadar evlerle dolu her taraf. Cumhuriyet öncesi, nüfusu nerdeyse yirmi bine yaklaşan Sille’den bir görünüm. İşte o yıllarda başlıyor Sille’nin talihsizliği.
1922’lerde başlayan mübadele ile Sille’li Rumlar göç ettiriliyor. Rumların göçü ile Sille’nin çöküşü de başlıyor. Çünkü beldenin ekonomisine Rumlar hâkim. Nerdeyse her evde halı dokunuyor. Atölyeler var. Üç göbekli, beş göbekli Sille halıları ihraç ediliyor. Türkler de kazanıyor, Rumlar da. Rum tüccarlar Gevele eteklerinde cehri yetiştiriyorlar. Karapınar Karacadağ eteklerinde yetiştirilen cehrileri toptan alarak bunları yurtdışına bile ihraç ediyorlar. Cehri bitkisinden halı iplerinin boyanmasında kullanılan boya üretiliyor. Öyle ki “gevele eteklerinde cehriliği olmayana kız verilmezmiş”, deyimi ortaya çıkıyor. Gülyağcılığı çok önemli bir gelir kaynağı. Yukarı bağlardan Tatköyü’nün arazilerine kadar güllükler var. Tatköyü’nün bağlarının bir bölümünün adı Güllük diye anılıyor. Rum tüccarların Tatköyü’nde bile atölyeleri var, bu atölyelerin olduğu yer banga diye geçiyor.
Sille adını ilk olarak kurma balığı ile duydum. Köyde aşeren kadınlar, Sille’ye gidenlere kurma balık ısmarlarlardı. Tandır ekmeğine iyi bir katık olurdu kurma balık. Bu ekmek tandırlarının en iyi ustaları da Silleden çıkardı. Sille bağlarının hemen altında uzanıp giden bozkırların adı Sille gırıydı. Bu gırda onlarca testi-tuğla ocağı vardı. Bu ocaklarda güzel testi ve bozaların yanında güzel tandırlar da yapılırdı.
Sille’nin içinden Konya’ya doğru geçip giderken en çok ilgimi çeken şey iki katlı cumbalı evler olurdu. Cumbalardaki çiçek saksıları ile asmalara bakmaya doyamazdım. Derenin kıyısındaki her evde bir halı tezgâhı vardı. Sıcak günlerde evlerin giriş kapıları açık olur, halı dokuyanları görür ya da kirkit seslerini duyardık.
Mübadeleden sonra ırmağın kenarındaki dükkânların çoğu kapanmış, birkaç dükkân işler durumdaydı. Bunlardan biri de Banabağın İsmail’in dükkânıydı. Tatköyü’nün bütün kahrını bu güzel insan çekerdi. Onun dükkânının bitişiğinde küçük bir han vardı. Eşekleri oraya bağlardı köylüler. Kerhane mahallesinde onlarca testi ocağı vardı. Köylüler onlara çalı, kesmik gibi şeyler satmaya gelirlerdi.
Sille’nin hemen altında askerlik şubesine ait iki güzel bina vardı. Onların acımasızca yıkılışına hala yanarım. Çok sağlam binalardı. Küçük bir iyileştirmeyle çok güzel amaçlar için kullanılabilirlerdi.
Konya şehir merkezinden çok daha farklı, rafine bir kültüre ve dile sahipti Sille. Belki bu yüzden onlarca halk şairi yetiştirmiştir. 1970’li yıllara kadar gereği denilen bağbozumu şenlikleri yapılıyordu. Perşembe günleri olmak üzere üç hafta sürüyordu şenlikler.üç haftanın sonunda bağlar bozuluyordu. Gençler Çarşamba akşamından Söğütlü vadisine saz takımlarını kuruyor ertesi gün akşama kadar eğleniyorlardı. Sadece Silleliler değil bütün Konyalılar da katılırlardı bu şenliklere. Bağların içinde, kayısıların altında callalar pişirilir, ballı dimnitler, büzgülüler, gutlar konurdu sofraya.
Eskiden kimsenin dönüp bakmadığı Sille’ye şimdi tur otobüsleri bile geliyor. Konya aydınlar Ocağı’nın Sille Kültür Evinde her Salı çok güzel etkinlikleri oluyor. Sille ve Tatköy’de çekilen Tek Türkiye dizisinin de Sille’ye katkıları olduğunu gördüm. Geçtiğimiz Pazar Umutcan ile gezerken dizinin bazı bölümlerinin çekilişini izledik. Dizi oyuncularının fotoğraflarını çektik. Çekimleri izlemek için otobüslerle gelenler vardı.
Şehrin burnunun dibindeki bu güzel antik beldenin yeniden canlandığını görmek sevindirici. Cumhuriyet öncesi şen günlerine yeniden kavuşuyor belde. Bunda Selçuklu Belediyesi ve Sille’yi Kalkındırma ve Tanıştırma Derneği’nin çok büyük katkıları var.
Siz de bir gününüzü Sille’ye ayırın. Aya Elena ve Küçük Kilise ile mağara kiliseleri gezin. Biraz cızıdan çıkıp beldenin içinden geçen dereyi takip ederek baraja kadar yürüyün. Sonra dönüp kahvelerin önündeki salkımsöğütlerin altında bir yorgunluk çayı için, gerçekten yaşadığınız o günü unutamayacaksınız. Fotoğrafa meraklıysanız Yaşar ustanın atölyesine uğrayın, sanatının son ustası bu güzel insan, mağara-kilise oluşumu atölyesinin kapısını size sonuna kadar açacaktır.
1922’lerde başlayan mübadele ile Sille’li Rumlar göç ettiriliyor. Rumların göçü ile Sille’nin çöküşü de başlıyor. Çünkü beldenin ekonomisine Rumlar hâkim. Nerdeyse her evde halı dokunuyor. Atölyeler var. Üç göbekli, beş göbekli Sille halıları ihraç ediliyor. Türkler de kazanıyor, Rumlar da. Rum tüccarlar Gevele eteklerinde cehri yetiştiriyorlar. Karapınar Karacadağ eteklerinde yetiştirilen cehrileri toptan alarak bunları yurtdışına bile ihraç ediyorlar. Cehri bitkisinden halı iplerinin boyanmasında kullanılan boya üretiliyor. Öyle ki “gevele eteklerinde cehriliği olmayana kız verilmezmiş”, deyimi ortaya çıkıyor. Gülyağcılığı çok önemli bir gelir kaynağı. Yukarı bağlardan Tatköyü’nün arazilerine kadar güllükler var. Tatköyü’nün bağlarının bir bölümünün adı Güllük diye anılıyor. Rum tüccarların Tatköyü’nde bile atölyeleri var, bu atölyelerin olduğu yer banga diye geçiyor.
Sille adını ilk olarak kurma balığı ile duydum. Köyde aşeren kadınlar, Sille’ye gidenlere kurma balık ısmarlarlardı. Tandır ekmeğine iyi bir katık olurdu kurma balık. Bu ekmek tandırlarının en iyi ustaları da Silleden çıkardı. Sille bağlarının hemen altında uzanıp giden bozkırların adı Sille gırıydı. Bu gırda onlarca testi-tuğla ocağı vardı. Bu ocaklarda güzel testi ve bozaların yanında güzel tandırlar da yapılırdı.
Sille’nin içinden Konya’ya doğru geçip giderken en çok ilgimi çeken şey iki katlı cumbalı evler olurdu. Cumbalardaki çiçek saksıları ile asmalara bakmaya doyamazdım. Derenin kıyısındaki her evde bir halı tezgâhı vardı. Sıcak günlerde evlerin giriş kapıları açık olur, halı dokuyanları görür ya da kirkit seslerini duyardık.
Mübadeleden sonra ırmağın kenarındaki dükkânların çoğu kapanmış, birkaç dükkân işler durumdaydı. Bunlardan biri de Banabağın İsmail’in dükkânıydı. Tatköyü’nün bütün kahrını bu güzel insan çekerdi. Onun dükkânının bitişiğinde küçük bir han vardı. Eşekleri oraya bağlardı köylüler. Kerhane mahallesinde onlarca testi ocağı vardı. Köylüler onlara çalı, kesmik gibi şeyler satmaya gelirlerdi.
Sille’nin hemen altında askerlik şubesine ait iki güzel bina vardı. Onların acımasızca yıkılışına hala yanarım. Çok sağlam binalardı. Küçük bir iyileştirmeyle çok güzel amaçlar için kullanılabilirlerdi.
Konya şehir merkezinden çok daha farklı, rafine bir kültüre ve dile sahipti Sille. Belki bu yüzden onlarca halk şairi yetiştirmiştir. 1970’li yıllara kadar gereği denilen bağbozumu şenlikleri yapılıyordu. Perşembe günleri olmak üzere üç hafta sürüyordu şenlikler.üç haftanın sonunda bağlar bozuluyordu. Gençler Çarşamba akşamından Söğütlü vadisine saz takımlarını kuruyor ertesi gün akşama kadar eğleniyorlardı. Sadece Silleliler değil bütün Konyalılar da katılırlardı bu şenliklere. Bağların içinde, kayısıların altında callalar pişirilir, ballı dimnitler, büzgülüler, gutlar konurdu sofraya.
Eskiden kimsenin dönüp bakmadığı Sille’ye şimdi tur otobüsleri bile geliyor. Konya aydınlar Ocağı’nın Sille Kültür Evinde her Salı çok güzel etkinlikleri oluyor. Sille ve Tatköy’de çekilen Tek Türkiye dizisinin de Sille’ye katkıları olduğunu gördüm. Geçtiğimiz Pazar Umutcan ile gezerken dizinin bazı bölümlerinin çekilişini izledik. Dizi oyuncularının fotoğraflarını çektik. Çekimleri izlemek için otobüslerle gelenler vardı.
Şehrin burnunun dibindeki bu güzel antik beldenin yeniden canlandığını görmek sevindirici. Cumhuriyet öncesi şen günlerine yeniden kavuşuyor belde. Bunda Selçuklu Belediyesi ve Sille’yi Kalkındırma ve Tanıştırma Derneği’nin çok büyük katkıları var.
Siz de bir gününüzü Sille’ye ayırın. Aya Elena ve Küçük Kilise ile mağara kiliseleri gezin. Biraz cızıdan çıkıp beldenin içinden geçen dereyi takip ederek baraja kadar yürüyün. Sonra dönüp kahvelerin önündeki salkımsöğütlerin altında bir yorgunluk çayı için, gerçekten yaşadığınız o günü unutamayacaksınız. Fotoğrafa meraklıysanız Yaşar ustanın atölyesine uğrayın, sanatının son ustası bu güzel insan, mağara-kilise oluşumu atölyesinin kapısını size sonuna kadar açacaktır.


