Sebahattin Gerceker
Daimi Üye
- Kayıt
- 4 Ekim 2012
- Mesaj
- 316
- Tepki
- 1.732
- Yaş
- 60
- Şehir
- İstanbul
- Bisiklet
- Specialized
Evet, nerede kalmıştık... Uzun bir aradan sonra, dördüncü günü de toparladım...
"Yaşasın köy kahveleri" (Kendimle yollarda - 4)
Dolmuş Kamping'te konaklamanın güzelliği... 116 km.'den sonra güzel uyumuştum..
Burada çok tatlı bir huzur buldum hep... Altın Kamp'ta gerçekleştirilen "Balkan Bus Buluşması"ndan dönerken de vosvoslarla burada kalmıştık... O ağaçların sessiz gölgesinde hamak ve kahve keyfi unutulmaz... Minderlere gömülüp, açıkhavada kurulu perdede film izlediğimiz geceleri, kampı işleten dostlarla ve kamp sakinleri ile akşam yapılan bira sohbetlerini anımsadım... Oldukça lezzetli ve hesaplı menüsünü de es geçmemeli elbet...
Hafif birşeyler atıştırıp çayımı yudumladıktan sonra yola düştüm. Yol elverdiğince sahilden Babakale'ye kadar inip, oradan Assos'a tırmanmayı, Kadırga Koyunda Hafız amcanın kampında konaklamayı hedeflemiştim.
Kamptan çıktıktan kısa bir süre sonra tebessümle durdum. Bu tabeladan sağa dönünce ulaşacağımız Dalyan, etrafı antik kalıntılarla dolu, sakin bir balıkçı köyü. Daha önce gezdiğim kocaman köy meydanını, Bozcaada'ya karşı çayımızı yudumladığımız çaybahçesini, günbatımını keyifle seyrettiğimiz antik limanı bir kez daha ziyaret etmek isterdim elbet.. ama şimdi pedallama zamanıydı.
Zaten yol boyunca, zeytin ağaçlarını arasından yüzyıllar öncesinin fısıltılarını taşıyan antik kalıntılarla selamlaşacaktım...
Geniş bir alana yayılmış "Aleksandreia Troas".. döneminin zengin liman kenti, su kemerleri, devasa hamamı, tapınak kalıntıları ile kesinlikle görülmeye değer yerler arasında...
Yolunuz bu tarafa düşerse, Kestanbol Kaplıcalarını da es geçmeyin... Şifalı suları ile, Troas kentinin tedavi merkeziymiş. İsa peygamberin bir havarisinin bir ölüyü bu kaplıcaların suyuna sokarak dirilttiği efsanesi var burada. Osmanlılar zamanında da, savaş yaralıları bu kaplıcaya gönderilirmiş.
Yavaş yavaş ısının arttığı boş yollardan pedallamaya devam ediyorum...
ve işte.. kahvaltı yapacağım tesisle karşılaşıyorum... 😀
"Sen işine bak," diyorum selamlaştıktan sonra "ben de bu tezgahtan kahvaltı edeyim.." Gülerek işine dönüyor.. Birşeyler paketlerken o, ben iri bir domatesi sudan geçirip dişlemiştim bile.. hımm, bu biberler daha lezzetli... Yumurta vereyim diyor, paketlediği yumurtalarmış. Bakıyorum, arka tarafta tavuklar eşeleniyor... İncirlerin harika olduğunu hatırlıyorum, en son yediğim de şeftali idi sanırım.
Uzattığım kahvaltı ücretini çok bulup, bu yeter diyerek bir kağıt parayı elimde bırakıyor. Rakamları hatırlamıyorum elbet.
Uzun süre pedalladıktan sonra vardığım bu tesiste çay içemiyorum... 15 Temmuz sonrası buralarda kimsenin kalmadığını ve yol boyunca bir sürü tesisin kapalı olduğunu, temizlik ve güvenlik için burada kalan gençten öğreniyorum.
En güzel çaylar köy kahvesinde içilir demiştim daha önce...
Bu fotoğraftaki masa olmalı... Torunuyla gelmiş kahvehaneye.. 3 gazoz var masada, 3 "beyaz gazoz"... "Hocam," dedi yan masaya, keyifle arkasına yaslanarak "15 yıldır bu masayı bu kadar bereketli gördün mü.?"
Bir köy kahvesinde de (burası da olabilir, bir sonraki de) "Modemi mi kapattın, kesildi bu" diye elindeki telefonu sallayarak içerdeki kahveciye bağıran 70'lik amcamın da kulağını çınlatayım...
Bu arada, düşen bir vida yüzünden ayak işlevsiz kaldı. Artık bisikleti bir yerlere dayamak veya yere yatırmak zorundayım. Anlık fotoğraf çekme molalarını olumsuz etkiledi elbet bu durum... Uzun turda, arasıra tüm vidaları kontrol etmek gerekiyormuş...
Mesela selfi çekmek için, bir elimle bisikleti tutmaya çalışıyorum.
Olabildiğince kıyıdan, ara yollardan gitmeye çalışıyorum yine.
Yaşasın köy kahveleri...
Orada yayılmış keçilerin arasında zor da olsa fark ettim çobanı... Seslendim, duydu, el salladı.. Dediklerini anlayacak kadar duyamasam da, kolaylıklar dileyip devam ettim yola...
"Sol pedal Nevres için"miş yine.. @NEVRES KME
Ayvacık Gülpınar yolunun parke taşlarını anımsıyorum.. Gülpınarın girişindeydi sanırım.. arasına tekerleklerimin girdiği geniş boşlukları...
Karşıya geçerken durdu önümde, "Atatürk zamanından beri aynı taşlar duruyor bu yolda" dedi gülümseyerek, sanki o zamanları yaşamışçasına kısa beyaz sakallarının üzerinde gezdirerek ellerini.
Yine bu yol üzerindeydi.. yolu çaprazlamaya çalışırken, bir evin kapısında bağdaş kurmuş bir şeylerle uğraşan iki teyzeye laf atmıştım.. "Ne bitmez bayırınız vaamış beyaaa"... Pat diye geldi yanıt: " eee.. sende çok yüklenmişsin beyaaa... "
Ve yemek molası. Tesisler kapalı olunca, köy kahvesinde yenilen bisküvi ile de bir yere kadar.
Yine bisküvi olsa da paketin biri, diğeri protein hiç olmazsa.
Yol kenarına çekip devirmiştim bisikleti.. Kısa aralıklarla iki araç durdu önümde ve bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sordular... Güzel bir duygu...
"Köy çıkışında bir bayır vaa" diyen arkadaşın sıkıntılı gözleri ile ne demek istediğini anlamış oldum bu yolda...
İçimden bir ses, dön sağa, in koylara, Sivrice Koyuna, Sokak Ağzına dese de.. Son Gemi'de geçirmek geceyi cazip gelse de.. Hafız amcada içeceğim yorgunluk rakısını düşünerek devam ettim...
Kilometre sayacımın şarjı bitiyordu, amaaaannn dedim, son bir saatlik yolu kaydetmese de olur.
Sallanması artınca, ikinci vidayı da söküp komple çıkardım ayağı.. Yolculuğun ilk firesiydi...
Kimbilir kaç kez dondurma yemişizdir burada... Koydaki Yahya Usta'nınkinin tadı ayrı elbet...
Kimbilir kaç kez Arthur, kaç kez Gülbeyaz beklemiştir bizi yolun solunda.. altlarında ördekler gezinerek...
Behramkale göründü.... Şu tepenin ardından aşağı salınınca, Kadırga koyu....
Ve işte iki güzel insan.. doksanlı yıllarda daha çocuklar minicikken üstü tepeleme yüklü vosvos Arthur'la ilk geldiğimizde, çadır kurmamıza el atan çocukları ile, gülümseyen yüzleri ile, "iyi ki tanımışız" dediklerimizden.
Hafız amcayla kısa bir muhabbetin ardından kurdum çadırı... O da bu arada hazırlatıvermiş balığı...
Meraklısına yol kayıtları:
Dolmuş Kamping - Gülpınar - Assos
mesafe: tahminen 70 km
pedallama süresi: yaklaşık 6 saat
yükseklik kazanımı: 850'nin üzerinde
(link)
"Yaşasın köy kahveleri" (Kendimle yollarda - 4)
Dolmuş Kamping'te konaklamanın güzelliği... 116 km.'den sonra güzel uyumuştum..
Burada çok tatlı bir huzur buldum hep... Altın Kamp'ta gerçekleştirilen "Balkan Bus Buluşması"ndan dönerken de vosvoslarla burada kalmıştık... O ağaçların sessiz gölgesinde hamak ve kahve keyfi unutulmaz... Minderlere gömülüp, açıkhavada kurulu perdede film izlediğimiz geceleri, kampı işleten dostlarla ve kamp sakinleri ile akşam yapılan bira sohbetlerini anımsadım... Oldukça lezzetli ve hesaplı menüsünü de es geçmemeli elbet...
Hafif birşeyler atıştırıp çayımı yudumladıktan sonra yola düştüm. Yol elverdiğince sahilden Babakale'ye kadar inip, oradan Assos'a tırmanmayı, Kadırga Koyunda Hafız amcanın kampında konaklamayı hedeflemiştim.
Kamptan çıktıktan kısa bir süre sonra tebessümle durdum. Bu tabeladan sağa dönünce ulaşacağımız Dalyan, etrafı antik kalıntılarla dolu, sakin bir balıkçı köyü. Daha önce gezdiğim kocaman köy meydanını, Bozcaada'ya karşı çayımızı yudumladığımız çaybahçesini, günbatımını keyifle seyrettiğimiz antik limanı bir kez daha ziyaret etmek isterdim elbet.. ama şimdi pedallama zamanıydı.
Zaten yol boyunca, zeytin ağaçlarını arasından yüzyıllar öncesinin fısıltılarını taşıyan antik kalıntılarla selamlaşacaktım...
Geniş bir alana yayılmış "Aleksandreia Troas".. döneminin zengin liman kenti, su kemerleri, devasa hamamı, tapınak kalıntıları ile kesinlikle görülmeye değer yerler arasında...
Yolunuz bu tarafa düşerse, Kestanbol Kaplıcalarını da es geçmeyin... Şifalı suları ile, Troas kentinin tedavi merkeziymiş. İsa peygamberin bir havarisinin bir ölüyü bu kaplıcaların suyuna sokarak dirilttiği efsanesi var burada. Osmanlılar zamanında da, savaş yaralıları bu kaplıcaya gönderilirmiş.
Yavaş yavaş ısının arttığı boş yollardan pedallamaya devam ediyorum...
ve işte.. kahvaltı yapacağım tesisle karşılaşıyorum... 😀
"Sen işine bak," diyorum selamlaştıktan sonra "ben de bu tezgahtan kahvaltı edeyim.." Gülerek işine dönüyor.. Birşeyler paketlerken o, ben iri bir domatesi sudan geçirip dişlemiştim bile.. hımm, bu biberler daha lezzetli... Yumurta vereyim diyor, paketlediği yumurtalarmış. Bakıyorum, arka tarafta tavuklar eşeleniyor... İncirlerin harika olduğunu hatırlıyorum, en son yediğim de şeftali idi sanırım.
Uzattığım kahvaltı ücretini çok bulup, bu yeter diyerek bir kağıt parayı elimde bırakıyor. Rakamları hatırlamıyorum elbet.
Uzun süre pedalladıktan sonra vardığım bu tesiste çay içemiyorum... 15 Temmuz sonrası buralarda kimsenin kalmadığını ve yol boyunca bir sürü tesisin kapalı olduğunu, temizlik ve güvenlik için burada kalan gençten öğreniyorum.
En güzel çaylar köy kahvesinde içilir demiştim daha önce...
Bu fotoğraftaki masa olmalı... Torunuyla gelmiş kahvehaneye.. 3 gazoz var masada, 3 "beyaz gazoz"... "Hocam," dedi yan masaya, keyifle arkasına yaslanarak "15 yıldır bu masayı bu kadar bereketli gördün mü.?"
Bir köy kahvesinde de (burası da olabilir, bir sonraki de) "Modemi mi kapattın, kesildi bu" diye elindeki telefonu sallayarak içerdeki kahveciye bağıran 70'lik amcamın da kulağını çınlatayım...
Bu arada, düşen bir vida yüzünden ayak işlevsiz kaldı. Artık bisikleti bir yerlere dayamak veya yere yatırmak zorundayım. Anlık fotoğraf çekme molalarını olumsuz etkiledi elbet bu durum... Uzun turda, arasıra tüm vidaları kontrol etmek gerekiyormuş...
Mesela selfi çekmek için, bir elimle bisikleti tutmaya çalışıyorum.
Olabildiğince kıyıdan, ara yollardan gitmeye çalışıyorum yine.
Yaşasın köy kahveleri...
Orada yayılmış keçilerin arasında zor da olsa fark ettim çobanı... Seslendim, duydu, el salladı.. Dediklerini anlayacak kadar duyamasam da, kolaylıklar dileyip devam ettim yola...
"Sol pedal Nevres için"miş yine.. @NEVRES KME
Ayvacık Gülpınar yolunun parke taşlarını anımsıyorum.. Gülpınarın girişindeydi sanırım.. arasına tekerleklerimin girdiği geniş boşlukları...
Karşıya geçerken durdu önümde, "Atatürk zamanından beri aynı taşlar duruyor bu yolda" dedi gülümseyerek, sanki o zamanları yaşamışçasına kısa beyaz sakallarının üzerinde gezdirerek ellerini.
Yine bu yol üzerindeydi.. yolu çaprazlamaya çalışırken, bir evin kapısında bağdaş kurmuş bir şeylerle uğraşan iki teyzeye laf atmıştım.. "Ne bitmez bayırınız vaamış beyaaa"... Pat diye geldi yanıt: " eee.. sende çok yüklenmişsin beyaaa... "
Ve yemek molası. Tesisler kapalı olunca, köy kahvesinde yenilen bisküvi ile de bir yere kadar.
Yine bisküvi olsa da paketin biri, diğeri protein hiç olmazsa.
Yol kenarına çekip devirmiştim bisikleti.. Kısa aralıklarla iki araç durdu önümde ve bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sordular... Güzel bir duygu...
"Köy çıkışında bir bayır vaa" diyen arkadaşın sıkıntılı gözleri ile ne demek istediğini anlamış oldum bu yolda...
İçimden bir ses, dön sağa, in koylara, Sivrice Koyuna, Sokak Ağzına dese de.. Son Gemi'de geçirmek geceyi cazip gelse de.. Hafız amcada içeceğim yorgunluk rakısını düşünerek devam ettim...
Kilometre sayacımın şarjı bitiyordu, amaaaannn dedim, son bir saatlik yolu kaydetmese de olur.
Sallanması artınca, ikinci vidayı da söküp komple çıkardım ayağı.. Yolculuğun ilk firesiydi...
Kimbilir kaç kez dondurma yemişizdir burada... Koydaki Yahya Usta'nınkinin tadı ayrı elbet...
Kimbilir kaç kez Arthur, kaç kez Gülbeyaz beklemiştir bizi yolun solunda.. altlarında ördekler gezinerek...
Behramkale göründü.... Şu tepenin ardından aşağı salınınca, Kadırga koyu....
Ve işte iki güzel insan.. doksanlı yıllarda daha çocuklar minicikken üstü tepeleme yüklü vosvos Arthur'la ilk geldiğimizde, çadır kurmamıza el atan çocukları ile, gülümseyen yüzleri ile, "iyi ki tanımışız" dediklerimizden.
Hafız amcayla kısa bir muhabbetin ardından kurdum çadırı... O da bu arada hazırlatıvermiş balığı...
Meraklısına yol kayıtları:
Dolmuş Kamping - Gülpınar - Assos
mesafe: tahminen 70 km
pedallama süresi: yaklaşık 6 saat
yükseklik kazanımı: 850'nin üzerinde
(link)
Dosyalar
-
161,3 KB Okunma: 148
Son düzenleme: