Yolculuğa başlamadan önce ben ve arkadaşım Murat 1 hafta öncesinden hazırlığa başlamıştık.Hazırlığı kategorilere ayırmıştık.Bunun içinde; eksik ekipman (bagaj, reflektör), yedek ekipman (fren pabucu, iç lastik, alet takımı), atölye (vites-fren kontrolleri, lastik, bagaj yapımı), sağlık çantası, yol-harita çalışması ve konaklama planlaması vardı.
(link)
Yolculuğun ilk günü ısınma ve bisikletleri deneme turu oldu bizim için.Yaklaşık 38 km. gidip Sarayyanı köyünde (Köyceğiz’e 24 km. kala) konakladıktan sonra asıl yolculuğumuza hazırdık.İlk zorlanacağımız yer olan Göcek geçidini düşünerek Fethiye’ye doğru yol alırken, aslında Göcek gecidinin en kolayı olduğunu çok sonra anlayacaktık.Oldukça dik, sessiz ve kısa bir dağ yolu olan Göcek çıkışından sonra inişe geçtik.
(link)
http://img132.imageshack.us/img132/4922/01gq8.jpg
Çok şirin bir sahil beldesi olan Göcek’e geldiğimizde Murat’a nasılsın diye sorduğumda cevap alamadım.Rengi sapsarıydı.Neyin var dediğimde ağzından sadece şu sözleri duyabildim; ‘Açım!’.Hemen güzel bir yerde yemek yedik.Göcek çok güzeldi ama yol bizi bekliyordu.Eğimi az ama sürekli çıkış olan 35 km.’den sonra Fethiye’ ye saat 16:00 ‘da geldiğimizde toplam 125 km. yol yapmıştık. Kendimizi önce bir pansiyona sonra Fethiye sahiline attık.Sabah 08:00 gibi tekrar yola koyulduk.Şimdiye kadar yolları biliyorduk ve bundan sonrası tamamen sürprizdi ama harita bilgisi, sezgisi ve elindeki hem yükselti hem ayrıntılı yol gösteren haritalarıyla navigator arkadaşım Murat her yolu avucunun içi gibi biliyordu sanki.Yolumuzu Saklıkent’e doğru çevirdik ve her yanı çalılık ve ağaç olan sessiz ve tamamıyla doğa kokan bir yolda uzun süre ilerledikten sonra Saklıkent’e saat 12:00 sularında ulaştık.
http://img132.imageshack.us/img132/968/02jv5.jpg
Bu, güzel, tarih ve doğayla bütünleşmiş yeri geçtikten sonra Saklıkent’te denizle birleşen çayın kenarından yol alarak ana yola (D400) geldik ama yol benim ve Murat’ın tahmin etmediği şekilde bir köyün (Yeşilköy) içinden geçiyordu.
http://img223.imageshack.us/img223/4997/03ng3.jpg
(link)
Köyde sayısını hatırlamadığımız kadar ‘hello!’ diyen küçük çocuğu geçtikten sonra karşımıza aşılması zor bir yer olan Yeşilköy tepesi çıktı.Eğim oldukça yüksek, yol çok dardı ve bir noktada artık pedal atamaz duruma gelmiştik.Hep onlar mı bizi taşıyacak diyerek aldık bisikletleri elimize.2 saat sonra tepeye çıkıp Kalkan tabelasını gördüğümüzde o gün için 90 km. yapmıştık ve rahat bir nefes aldık.Kalkan çok tatlı bir yer.Doğasıyla, insanıyla ve turizm anlayışıyla başka bir dünya sanki.Muhteşem denizini de unutmamak gerek tabii.
http://img132.imageshack.us/img132/3497/04ot7.jpg
Kalkan’dan ayrılmak bize çok zor gelmişti ama amacımız daha çok pedal atmaktı ve böylece Kaş’a kadar insanı büyüleyen manzaraya sahip olan bir yolda deniz kıyısından ilerledik.Yolda muhteşem Kaputaş plajında durmadan edemedik.
http://img99.imageshack.us/img99/5647/05ac9.jpg
Kaş’ta kısa bir nefes aldıktan sonra yol boyunca şimdiye kadar yaptığımızın en fazlası olan 12 km.’lik (Kaş tepesine) tırmanmaya başladık.Tırmanış tepedeki Opet’te bitmişti yada biz öyle sanmıştık ki sürekli sert inişli ve çıkışlı Torosların başlangıç tepelerinde dağ havasını ciğerlerimize çekerek asıldık pedallara. Yavu’yu geçtikten sonra iniş tabelasını (15 km) gördüğümüzde önümdeki Murat ve ben artık Torosları bitirdiğimizi düşünüyorduk.Çok zevkli bir inişten sonra Demre’ye ulaştık.
http://img132.imageshack.us/img132/8351/06bd0.jpg
Bu arada yağmur bizi kolluyordu.Bulutlar önce önümüzdeydi.Sonra arkamıza geçmişti ama henüz yakalanmamıştık.Saat 16:30 olmuştu ve o gün 92 km. yaparak yolu bitirip çadır kampı aramaya koyulmuştuk ki Demre’de gezerken Yamaha marka motosikleti görüp yemci dükkanına yanaştığımızda bizi ummadığımız şekilde sıcak karşılayan Zekeriya’yla tanıştık.Bize çevreyi tanıttı. Çadır kurabileceğimiz yeri gösterip aynı zamanda akşam bizim için mangal yapması da dostluğunun yanında ayrı bir jestti.
Demre sahilindeki kamp bitmişti ve hedefe son yolculuk kalmıştı.Biz ise bir yandan bisikletlere yapışık vaziyetteydik ve diğer yandan yağmur sürekli peşimizden geliyordu.Neyse ki yağmadı ve bisikletlerin vites-fren ayarlarını tekrar elden geçirip kontrollerimizi yaptıktan sonra Demre’den Olympos’a doğru yola çıktık.Bacaklarımız, kollarımız ve boynumuz bizi zorlamıyordu ama yorulmuşlardı.Kaba tarafımızı ise artık hissetmiyorduk.Biraz geç kalkmamızın etkisiyle tempomuzu yüksek tutarak dümdüz bir yoldan Finike’ye geldik.Küçük bir mola verip Kumluca ya geldikten sonra karşımıza bir diğer büyük ve son engel olan Musa dağına tırmanışa geçtik.Oldukça yüksek ve uzun (11 Km.) olan bu dağ yolunda 2 defa mola verdik.Sonunda tepeye ulaştığımızda polis kontrolüne rastladık.’Ehliyet-Ruhsat beyler!’ diyen iki güler yüzlü polis memuru bizi karşıladı.Nereye gittiğimizi sorduktan sonra neden Belen sapağından inmiyorsunuz daha kısa dediklerinde biz gidiceğimiz kestirme dağ yolunu 20 m. geçmiş olduğumuzu anladık.Çam kokulu enfes orman ve dağ yolundan Olympos’a indik ve hedefe ulaştık.Ama karar çoktan verilmişti.Buraya kadar gelmişken Antalya tabelasını görmeliydik.Olympos’a vardığımızda o gün için 90 km. yol yapmıştık.Orman içinde ahşaptan yapılmış küçük şirin odaları ve hamakları olan güzel bir pansiyonda kaldıktan sonra sabah 09:00 da yola koyulduk.Artık yol, biz ve tabii yağmur vardı.Anayola çıkmak için daha önümüzde 8 km.’lik bir çıkış vardı.Zorlu bir tırmanışın ardından 27 km. sonra Kemer’e geldiğimizde çok aç olduğumuzu fark edip mola verdik.
http://img99.imageshack.us/img99/8692/07ab5.jpg
Sonrasında 17 km. inişli çıkışlı Antalya yolunda yağmur bizi yakalamıştı ama yol ve biz akmaya başlamıştık ve durmaya niyetimiz yoktu.Deniz kıyısında yağmur eşliğinde 30 km. yol aldıktan sonra Antalya tabelasının yanından geçerken Murat ellerini bırakıp yukarı kaldırdığında yolu bitirdiğimizi anladım.Antalya’da saat 18:00’da terminale ulaştığımızda Muğla’dan Antalya’ya yaklaşık 490 km. yapmıştık.
(link)
Üstümüzü değiştirip biletlerimizi Kamil Koç’tan aldıktan sonra saatlerce oturup birbirimize yolculuğu nasıl yaptığımızı anlatarak mutlu bir halde Muğla’ya geri döndük.
RESİM YÜKLEMELERİNDE LÜTFEN BOYUTLARA DİKKAT EDELİM
(link)
Yolculuğun ilk günü ısınma ve bisikletleri deneme turu oldu bizim için.Yaklaşık 38 km. gidip Sarayyanı köyünde (Köyceğiz’e 24 km. kala) konakladıktan sonra asıl yolculuğumuza hazırdık.İlk zorlanacağımız yer olan Göcek geçidini düşünerek Fethiye’ye doğru yol alırken, aslında Göcek gecidinin en kolayı olduğunu çok sonra anlayacaktık.Oldukça dik, sessiz ve kısa bir dağ yolu olan Göcek çıkışından sonra inişe geçtik.
(link)
http://img132.imageshack.us/img132/4922/01gq8.jpg
Çok şirin bir sahil beldesi olan Göcek’e geldiğimizde Murat’a nasılsın diye sorduğumda cevap alamadım.Rengi sapsarıydı.Neyin var dediğimde ağzından sadece şu sözleri duyabildim; ‘Açım!’.Hemen güzel bir yerde yemek yedik.Göcek çok güzeldi ama yol bizi bekliyordu.Eğimi az ama sürekli çıkış olan 35 km.’den sonra Fethiye’ ye saat 16:00 ‘da geldiğimizde toplam 125 km. yol yapmıştık. Kendimizi önce bir pansiyona sonra Fethiye sahiline attık.Sabah 08:00 gibi tekrar yola koyulduk.Şimdiye kadar yolları biliyorduk ve bundan sonrası tamamen sürprizdi ama harita bilgisi, sezgisi ve elindeki hem yükselti hem ayrıntılı yol gösteren haritalarıyla navigator arkadaşım Murat her yolu avucunun içi gibi biliyordu sanki.Yolumuzu Saklıkent’e doğru çevirdik ve her yanı çalılık ve ağaç olan sessiz ve tamamıyla doğa kokan bir yolda uzun süre ilerledikten sonra Saklıkent’e saat 12:00 sularında ulaştık.
http://img132.imageshack.us/img132/968/02jv5.jpg
Bu, güzel, tarih ve doğayla bütünleşmiş yeri geçtikten sonra Saklıkent’te denizle birleşen çayın kenarından yol alarak ana yola (D400) geldik ama yol benim ve Murat’ın tahmin etmediği şekilde bir köyün (Yeşilköy) içinden geçiyordu.
http://img223.imageshack.us/img223/4997/03ng3.jpg
(link)
Köyde sayısını hatırlamadığımız kadar ‘hello!’ diyen küçük çocuğu geçtikten sonra karşımıza aşılması zor bir yer olan Yeşilköy tepesi çıktı.Eğim oldukça yüksek, yol çok dardı ve bir noktada artık pedal atamaz duruma gelmiştik.Hep onlar mı bizi taşıyacak diyerek aldık bisikletleri elimize.2 saat sonra tepeye çıkıp Kalkan tabelasını gördüğümüzde o gün için 90 km. yapmıştık ve rahat bir nefes aldık.Kalkan çok tatlı bir yer.Doğasıyla, insanıyla ve turizm anlayışıyla başka bir dünya sanki.Muhteşem denizini de unutmamak gerek tabii.
http://img132.imageshack.us/img132/3497/04ot7.jpg
Kalkan’dan ayrılmak bize çok zor gelmişti ama amacımız daha çok pedal atmaktı ve böylece Kaş’a kadar insanı büyüleyen manzaraya sahip olan bir yolda deniz kıyısından ilerledik.Yolda muhteşem Kaputaş plajında durmadan edemedik.
http://img99.imageshack.us/img99/5647/05ac9.jpg
Kaş’ta kısa bir nefes aldıktan sonra yol boyunca şimdiye kadar yaptığımızın en fazlası olan 12 km.’lik (Kaş tepesine) tırmanmaya başladık.Tırmanış tepedeki Opet’te bitmişti yada biz öyle sanmıştık ki sürekli sert inişli ve çıkışlı Torosların başlangıç tepelerinde dağ havasını ciğerlerimize çekerek asıldık pedallara. Yavu’yu geçtikten sonra iniş tabelasını (15 km) gördüğümüzde önümdeki Murat ve ben artık Torosları bitirdiğimizi düşünüyorduk.Çok zevkli bir inişten sonra Demre’ye ulaştık.
http://img132.imageshack.us/img132/8351/06bd0.jpg
Bu arada yağmur bizi kolluyordu.Bulutlar önce önümüzdeydi.Sonra arkamıza geçmişti ama henüz yakalanmamıştık.Saat 16:30 olmuştu ve o gün 92 km. yaparak yolu bitirip çadır kampı aramaya koyulmuştuk ki Demre’de gezerken Yamaha marka motosikleti görüp yemci dükkanına yanaştığımızda bizi ummadığımız şekilde sıcak karşılayan Zekeriya’yla tanıştık.Bize çevreyi tanıttı. Çadır kurabileceğimiz yeri gösterip aynı zamanda akşam bizim için mangal yapması da dostluğunun yanında ayrı bir jestti.
Demre sahilindeki kamp bitmişti ve hedefe son yolculuk kalmıştı.Biz ise bir yandan bisikletlere yapışık vaziyetteydik ve diğer yandan yağmur sürekli peşimizden geliyordu.Neyse ki yağmadı ve bisikletlerin vites-fren ayarlarını tekrar elden geçirip kontrollerimizi yaptıktan sonra Demre’den Olympos’a doğru yola çıktık.Bacaklarımız, kollarımız ve boynumuz bizi zorlamıyordu ama yorulmuşlardı.Kaba tarafımızı ise artık hissetmiyorduk.Biraz geç kalkmamızın etkisiyle tempomuzu yüksek tutarak dümdüz bir yoldan Finike’ye geldik.Küçük bir mola verip Kumluca ya geldikten sonra karşımıza bir diğer büyük ve son engel olan Musa dağına tırmanışa geçtik.Oldukça yüksek ve uzun (11 Km.) olan bu dağ yolunda 2 defa mola verdik.Sonunda tepeye ulaştığımızda polis kontrolüne rastladık.’Ehliyet-Ruhsat beyler!’ diyen iki güler yüzlü polis memuru bizi karşıladı.Nereye gittiğimizi sorduktan sonra neden Belen sapağından inmiyorsunuz daha kısa dediklerinde biz gidiceğimiz kestirme dağ yolunu 20 m. geçmiş olduğumuzu anladık.Çam kokulu enfes orman ve dağ yolundan Olympos’a indik ve hedefe ulaştık.Ama karar çoktan verilmişti.Buraya kadar gelmişken Antalya tabelasını görmeliydik.Olympos’a vardığımızda o gün için 90 km. yol yapmıştık.Orman içinde ahşaptan yapılmış küçük şirin odaları ve hamakları olan güzel bir pansiyonda kaldıktan sonra sabah 09:00 da yola koyulduk.Artık yol, biz ve tabii yağmur vardı.Anayola çıkmak için daha önümüzde 8 km.’lik bir çıkış vardı.Zorlu bir tırmanışın ardından 27 km. sonra Kemer’e geldiğimizde çok aç olduğumuzu fark edip mola verdik.
http://img99.imageshack.us/img99/8692/07ab5.jpg
Sonrasında 17 km. inişli çıkışlı Antalya yolunda yağmur bizi yakalamıştı ama yol ve biz akmaya başlamıştık ve durmaya niyetimiz yoktu.Deniz kıyısında yağmur eşliğinde 30 km. yol aldıktan sonra Antalya tabelasının yanından geçerken Murat ellerini bırakıp yukarı kaldırdığında yolu bitirdiğimizi anladım.Antalya’da saat 18:00’da terminale ulaştığımızda Muğla’dan Antalya’ya yaklaşık 490 km. yapmıştık.
(link)
Üstümüzü değiştirip biletlerimizi Kamil Koç’tan aldıktan sonra saatlerce oturup birbirimize yolculuğu nasıl yaptığımızı anlatarak mutlu bir halde Muğla’ya geri döndük.
RESİM YÜKLEMELERİNDE LÜTFEN BOYUTLARA DİKKAT EDELİM