Serkan Taşdelen
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 28 Şubat 2006
- Mesaj
- 2.659
- Tepki
- 4.757
- Şehir
- Türkiye
07 Nisan 2011 Madaba-Al Karak
Selam sevgili arkadaşlar,
Mekke – Roma turumuz 7 Nisan 2011 itibarı ile başlıyor. Suudi Arabistan’a bütün ekip olarak giriş yapamadığımız için turumuza Ürdün’den başlıyoruz. Buradan Suudi Arabistan sınırında bulunan Aqaba şehrine 4 günde gidip mektubu teslim alacağız ve rotamıza döneceğiz.
Sabah erkenden ayaktayız ve ben çok heyecanlıyım. Yeni tur arkadaşlarım ile pedallayacağım. Hollandalı dostlarımızın bisikletleri sabah anca ulaşabildi. Onlar bisikletlerini toplarken bize izlemek kalıyor. Son olarak herşey tamamladıktan sonra polisi ve sağlık ekiplerini bekliyoruz. Geliyorlar ve artık yola çıkmamak için hiç bir sebep yok. Yola çıkmadan önce bir tane hatıra fotoğrafı çekiyorum.
(link)
Nihayet turumuz başladı ve ilk pedal döndü. Toplam 18-20 kişiyiz. Tam sayıyı hala bilmiyorum. Madaba merkezde bankadan para çekmek isteyenler için mola veriyoruz.
(link)
Bütün bu işlemlerden sonra şehri terk ediyoruz. Düz yolda sıralı olarak keyifle pedallar dönüyor. Hiç bilmediğim bir coğrafyada, hiç tanımadığım insanlar ile pedallamak çok değişik bir duygu.
Dilleri Hollandaca olduğu için konuştuklarından hiç bir şey anlamıyorum. Tabi bizler ile konuşurken İngilizce konuşuyorlar ama ben yine anlamıyorum. Ahh dil ahh demek geliyor içimden. Keşke zamanında güzelce öğrensey mişim. İngilizce tüm dünya da geçerli bir dil olduğu için kesinlikle öğrenmeliyim. Bunu bu turda iyice anlıyorum.
Kimse ile konuşamadan pedal çeviriyorum. Arada bir Alican ile yan yana geliyoruz, bir kaç kelime ediyoruz o kadar. Buna da şükür.
(link)
Yanından geçtiğimiz okullarda çocuklar Türkiye’de ki gibi hello hello diye bağırıyorlar. Bu dünyanın her yerinde böyle sanırım. Bizlerde hello diye bağırıyoruz tabi ki. Ama benim için biraz garip oluyor. Türkiye’de daima ben sizdenim diyordum ve hello’ya merhaba ile cevap veriyordum. Burada durumlar farklı. Ben Türk’üm, ben sizdenim diyemiyorum ve bu defa gerçekten turistim ve hello ile cevaplamam gerekiyor.
(link)
Ekip turun ilk günü olduğu için fazla zorlamıyor ve yavaş yavaş yol alıyoruz. Sıkıntı ve sorun yok. Tek sorun benim dil. Bende konuşamadığım için sevdiklerimi düşünerek pedal çeviriyorum. Bu çok güzel bir duygu, yolun nasıl geçtiğini anlamıyorum bile.
(link)
Her köyde birçok cami bulunuyor, bunlardan bir tanesinin yanından geçerken fotoğraflama şansım oluyor. Halk Arap ve müslüman. Türk olduğumu öğrenenler ise hemen müslüman olup olmadığımı soruyorlar.
(link)
Rampalarda ekip biraz kopuyor. Ama rampa bittikten sonra mutlaka geride kalanlar bekleniyor ve topluca hareket ediliyor. Güzel bir uygulama gerçekten, kimseden kopmamak gerek.
(link)
Alican ile yolda arada yan yana geliyoruz, ,işte o anlardan birisi.
(link)
Rampalar buranın her yerinde var. Ben buraları dümdüz çöl gibi bilirdim. Meğersem çok büyük bir yanılgıymış. Neredeyse düz bir yer yok. O derece yani.
(link)
Arada su ve energi takviyesi için kısa kısa molalar veriyoruz. Onlardan birisinde durdum, gelen arkadaşları bekliyorum. Ne yapayım bir tanede de fotoğraf çekiliyorum.
(link)
Mola yerimizin manzarası aşağıda. Güzel bir vadi ve yeşil. Bahar buraya da yeni yeni geliyor. Türkiye’nin güneyi ile hemen hemen aynı iklim var. Ben daha sıcak bekliyordum ama bunda da yanılmışım.
(link)
Dağın yamacına kurulmuş bir köy manzarası.
(link)
Mola da muz, hurma ve kuru kayısı yiyoruz. Süper enerji kaynağı, bunları yedikten sonra kim tutar bizi? Gelsin rampalar, gitsin inişler…
(link)
Bu arkadaşlar da sağlık görevlisi. Tur boyunca yanımızdan bir an olsun ayrılmıyorlar. Hatta yolda kalanlara yardım bile ediyorlar.
(link)
Turun her anından yanımızda olan diğer ekip ise Polis. Hemde bize özel olan Turist Polisi. Garip ama gerçek, görevleri sadece turistler ile ilgilenmek ve turistlerin güvenini sağlamak. Bu bizim için çok güzel bir durum oluyor. Polis bir an bile olsun yanımızdan ayrılmıyor. O önümüzde gidiyor, biz arkasından pedal çeviriyoruz.
(link)
Rampa yine devam ediyor, çıkıyoruz dağları bir bir…
(link)
Yine bir rampa sonunda gurubun geri kalanlarını bekliyoruz. Bu bizler içinde güzel bir dinlenme oluyor.
(link)
Arada ilçelerden ve köylerden geçiyoruz. Halkın ilgisi Türkiye’yi aratmıyor. Hello hello ve binbir çeşit bağırma stilleri burada da var. Tabi alışık olduğumuz için tepkilerde değişmiyor.
(link)
Bize laf atan Ürdünlü gençler, bizi de çek diye işaret edince çekmemek olmaz.
(link)
Al Karak’a doğru emin adımlarla gidiyoruz. Tabi benim tabela çekme huyum burada da devam ediyor. Her fırsatta çekeceğimde.
(link)
Şimdilik tırmanış bitti ve inişe geçiyoruz. İniş uzun ve dik, o nedenle çok dikkat etmek gerekiyor. Buradan ekip kopuyor ve iniş başlıyor.
(link)
Aşağıda ki manzara muhteşem. Çekmek için hemen uygun bir yerde duruyorum ve makinemi çıkartıp çekiyorum. Buranın adı sonradan öğrendiğime göre Büyük Kanyon. Ancak bu kadar görebiliyoruz, vaktimiz olsaydı da gidip gezebilseydik.
(link)
Yol dağın yamacından kıvrılarak aşağıya kadar gidecek…
(link)
Seyir tepesi yapılmış bir yerde bütün ekip olarak duruyoruz ve manzarayı seyre dalıyoruz. Aşağıda kıvrılarak giden ise bizim gideceğimiz yok. İleride görünen baraj gölüne kadar ineceğiz, tabi sonrasını biliyorsunuz. Sağlam bir çıkış…
(link)
Seyir tepesinden Büyük Kanyon görüntüsü…
(link)
Bütün herkesin fotoğraf makinesi var ve çekimler devam ediyor. Arap arkadaşlarımız ile biz…
(link)
Seyir molası bitiyor ve baraj gölüne kadar hızla iniyoruz. Epey hızlı iniyoruz ve durup bir fotoğraf bile çekemiyorum. Baraj gölünün gövdesinden büyük kanyona bir bakış.
(link)
Hemen hemen her yerde dalgalanan Ürdün bayraklarını görmek mümkün.
(link)
Baraj gölü ve üzerinde arapça yazılar yazan gövdesi…
(link)
Birçok turda, ki hele de yalnızsam hiç fotoğrafım olmuyor. Bu defa bir çok fotoğrafım olsun istiyorum ve bunlardan ilkini büyük kanyon fonunda yapıyorum.
(link)
Baraj gölünün diğer yakasına geçiyoruz, artık tırmanış başlayacak. O nedenle dinlenmeye geçiyoruz ve dinlenirken de elma, muz, salatalık, domates, hurma ve kuru kayısı gibi birçok çeşit enerji kaynağını midemize depoluyoruz.
(link)
Devam ediyor...
Selam sevgili arkadaşlar,
Mekke – Roma turumuz 7 Nisan 2011 itibarı ile başlıyor. Suudi Arabistan’a bütün ekip olarak giriş yapamadığımız için turumuza Ürdün’den başlıyoruz. Buradan Suudi Arabistan sınırında bulunan Aqaba şehrine 4 günde gidip mektubu teslim alacağız ve rotamıza döneceğiz.
Sabah erkenden ayaktayız ve ben çok heyecanlıyım. Yeni tur arkadaşlarım ile pedallayacağım. Hollandalı dostlarımızın bisikletleri sabah anca ulaşabildi. Onlar bisikletlerini toplarken bize izlemek kalıyor. Son olarak herşey tamamladıktan sonra polisi ve sağlık ekiplerini bekliyoruz. Geliyorlar ve artık yola çıkmamak için hiç bir sebep yok. Yola çıkmadan önce bir tane hatıra fotoğrafı çekiyorum.
(link)
Nihayet turumuz başladı ve ilk pedal döndü. Toplam 18-20 kişiyiz. Tam sayıyı hala bilmiyorum. Madaba merkezde bankadan para çekmek isteyenler için mola veriyoruz.
(link)
Bütün bu işlemlerden sonra şehri terk ediyoruz. Düz yolda sıralı olarak keyifle pedallar dönüyor. Hiç bilmediğim bir coğrafyada, hiç tanımadığım insanlar ile pedallamak çok değişik bir duygu.
Dilleri Hollandaca olduğu için konuştuklarından hiç bir şey anlamıyorum. Tabi bizler ile konuşurken İngilizce konuşuyorlar ama ben yine anlamıyorum. Ahh dil ahh demek geliyor içimden. Keşke zamanında güzelce öğrensey mişim. İngilizce tüm dünya da geçerli bir dil olduğu için kesinlikle öğrenmeliyim. Bunu bu turda iyice anlıyorum.
Kimse ile konuşamadan pedal çeviriyorum. Arada bir Alican ile yan yana geliyoruz, bir kaç kelime ediyoruz o kadar. Buna da şükür.
(link)
Yanından geçtiğimiz okullarda çocuklar Türkiye’de ki gibi hello hello diye bağırıyorlar. Bu dünyanın her yerinde böyle sanırım. Bizlerde hello diye bağırıyoruz tabi ki. Ama benim için biraz garip oluyor. Türkiye’de daima ben sizdenim diyordum ve hello’ya merhaba ile cevap veriyordum. Burada durumlar farklı. Ben Türk’üm, ben sizdenim diyemiyorum ve bu defa gerçekten turistim ve hello ile cevaplamam gerekiyor.
(link)
Ekip turun ilk günü olduğu için fazla zorlamıyor ve yavaş yavaş yol alıyoruz. Sıkıntı ve sorun yok. Tek sorun benim dil. Bende konuşamadığım için sevdiklerimi düşünerek pedal çeviriyorum. Bu çok güzel bir duygu, yolun nasıl geçtiğini anlamıyorum bile.
(link)
Her köyde birçok cami bulunuyor, bunlardan bir tanesinin yanından geçerken fotoğraflama şansım oluyor. Halk Arap ve müslüman. Türk olduğumu öğrenenler ise hemen müslüman olup olmadığımı soruyorlar.
(link)
Rampalarda ekip biraz kopuyor. Ama rampa bittikten sonra mutlaka geride kalanlar bekleniyor ve topluca hareket ediliyor. Güzel bir uygulama gerçekten, kimseden kopmamak gerek.
(link)
Alican ile yolda arada yan yana geliyoruz, ,işte o anlardan birisi.
(link)
Rampalar buranın her yerinde var. Ben buraları dümdüz çöl gibi bilirdim. Meğersem çok büyük bir yanılgıymış. Neredeyse düz bir yer yok. O derece yani.
(link)
Arada su ve energi takviyesi için kısa kısa molalar veriyoruz. Onlardan birisinde durdum, gelen arkadaşları bekliyorum. Ne yapayım bir tanede de fotoğraf çekiliyorum.
(link)
Mola yerimizin manzarası aşağıda. Güzel bir vadi ve yeşil. Bahar buraya da yeni yeni geliyor. Türkiye’nin güneyi ile hemen hemen aynı iklim var. Ben daha sıcak bekliyordum ama bunda da yanılmışım.
(link)
Dağın yamacına kurulmuş bir köy manzarası.
(link)
Mola da muz, hurma ve kuru kayısı yiyoruz. Süper enerji kaynağı, bunları yedikten sonra kim tutar bizi? Gelsin rampalar, gitsin inişler…
(link)
Bu arkadaşlar da sağlık görevlisi. Tur boyunca yanımızdan bir an olsun ayrılmıyorlar. Hatta yolda kalanlara yardım bile ediyorlar.
(link)
Turun her anından yanımızda olan diğer ekip ise Polis. Hemde bize özel olan Turist Polisi. Garip ama gerçek, görevleri sadece turistler ile ilgilenmek ve turistlerin güvenini sağlamak. Bu bizim için çok güzel bir durum oluyor. Polis bir an bile olsun yanımızdan ayrılmıyor. O önümüzde gidiyor, biz arkasından pedal çeviriyoruz.
(link)
Rampa yine devam ediyor, çıkıyoruz dağları bir bir…
(link)
Yine bir rampa sonunda gurubun geri kalanlarını bekliyoruz. Bu bizler içinde güzel bir dinlenme oluyor.
(link)
Arada ilçelerden ve köylerden geçiyoruz. Halkın ilgisi Türkiye’yi aratmıyor. Hello hello ve binbir çeşit bağırma stilleri burada da var. Tabi alışık olduğumuz için tepkilerde değişmiyor.
(link)
Bize laf atan Ürdünlü gençler, bizi de çek diye işaret edince çekmemek olmaz.
(link)
Al Karak’a doğru emin adımlarla gidiyoruz. Tabi benim tabela çekme huyum burada da devam ediyor. Her fırsatta çekeceğimde.
(link)
Şimdilik tırmanış bitti ve inişe geçiyoruz. İniş uzun ve dik, o nedenle çok dikkat etmek gerekiyor. Buradan ekip kopuyor ve iniş başlıyor.
(link)
Aşağıda ki manzara muhteşem. Çekmek için hemen uygun bir yerde duruyorum ve makinemi çıkartıp çekiyorum. Buranın adı sonradan öğrendiğime göre Büyük Kanyon. Ancak bu kadar görebiliyoruz, vaktimiz olsaydı da gidip gezebilseydik.
(link)
Yol dağın yamacından kıvrılarak aşağıya kadar gidecek…
(link)
Seyir tepesi yapılmış bir yerde bütün ekip olarak duruyoruz ve manzarayı seyre dalıyoruz. Aşağıda kıvrılarak giden ise bizim gideceğimiz yok. İleride görünen baraj gölüne kadar ineceğiz, tabi sonrasını biliyorsunuz. Sağlam bir çıkış…
(link)
Seyir tepesinden Büyük Kanyon görüntüsü…
(link)
Bütün herkesin fotoğraf makinesi var ve çekimler devam ediyor. Arap arkadaşlarımız ile biz…
(link)
Seyir molası bitiyor ve baraj gölüne kadar hızla iniyoruz. Epey hızlı iniyoruz ve durup bir fotoğraf bile çekemiyorum. Baraj gölünün gövdesinden büyük kanyona bir bakış.
(link)
Hemen hemen her yerde dalgalanan Ürdün bayraklarını görmek mümkün.
(link)
Baraj gölü ve üzerinde arapça yazılar yazan gövdesi…
(link)
Birçok turda, ki hele de yalnızsam hiç fotoğrafım olmuyor. Bu defa bir çok fotoğrafım olsun istiyorum ve bunlardan ilkini büyük kanyon fonunda yapıyorum.
(link)
Baraj gölünün diğer yakasına geçiyoruz, artık tırmanış başlayacak. O nedenle dinlenmeye geçiyoruz ve dinlenirken de elma, muz, salatalık, domates, hurma ve kuru kayısı gibi birçok çeşit enerji kaynağını midemize depoluyoruz.
(link)
Devam ediyor...