Atasoy
Terörü ve destekcilerini Lanetliyorum
- Kayıt
- 1 Mart 2016
- Mesaj
- 2.213
- Tepki
- 12.347
- Yaş
- 52
- Şehir
- antalya
- İsim
- ibrahim
- Başlangıç
- 1977—78
- Bisiklet
- Corratec
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
Geçensene yaptığım (link)
Turun tadı damağim da kalmıştı. Bende bu sene geçen sefer pas geçtiğim Taşkent üzerinden Alanya turunu tamamladım.
Şimdi Musadenizle size arz edeyim.
1. GÜN
İnce Minare Medresesi
Sabah 07.00 da bisikletcinin süper benzini kellepaça ile depoyu fulledim. Hadim'e kadar pedal basmaya niyetle yola çıktım.
Yaklaşık 45 gündür bisiklet pedalı çevirmiyorum bakalim ne olacak, muhtemelen hamlamışımdır.
Geçensene yolda aç kaldığim için, tedarikliyim metro marketten çeşit çeşit konserve yüklendim bu defa.
El Radyomdan Trt Türkü kanalını açtım. Yeşil ördek gibi daldım Konya ovasına.
Suratımda gene sebebsiz bir sırıtma ile
Torku fabrikasına selam çaktim.
Yollar güzel fakat hava çok kuru nerdeyse 250 metrede bir boğazım kuruyor ve su içme ihtiyacı duyuyorum.
O kadar sık su içersen ne olur? su biter. "ne yapcam şimdi" derken karşıma bir çeşme çıktı Allahın hikmeti besmelesiz çıkmadık yola işimiz rast gitti.
Öğlen saatlerinde 86 km Devirdim. Sarıoğlan geldim. Bakkalin önünde konserve çiğ köftemi, sodamı, vişne suyumu miğdeye indirdim.
Caminin tuvaletinde pudramı kremimi sürerek makyajımi tazeledim.
Hava sıcaklığı iyiden iyiye artti
Asfalt eridi aktı
Malum yerlerimi yakti
Şu Hadime bi varsam akşam vakti.
Tırmanmalar başladı. Asfalt sakız gibi olmuş artık. Daha Önümde zorlu Eğiste Deresi rampaları var.
Tam rampanın başına geldim iki kamyon yolu kesmiş.
-geçemesin
"Sebep"
-Patlatma var
"İyi o zaman Patlat bir fotoğraf arkadaşlara havam olsun bari"
Egiste Deresi
Konya'nın Hadim ilçesinde, Toros Dağları üzerine yapımına başlanan bin 372 metre uzunluğundaki Eğiste Viyadüğü, biri 166 metre olmak üzere 8 orta ayaktan oluşacak. Hizmete açıldığında Türkiye'nin en yüksek ayaklı köprüsü unvanına kavuşacak viyadük, mevcut güzergahı 4,4 kilometre kısaltacak.
Hadi bakalım inşallah. Bitsin onuda bi tecrübe ederiz.
Bisikletciliğin şanındandır. Eğim tabelası gördün mü önünde fotoğraf çekilir..
Tırmanıyorum.
Tırmanıyorum...
Gene tırmanıyorum.
Bitmek bilmiyor. Artık fotoğraf çekemiyorum Yorgunluk ve acıdan. Akşam saat 19.30 gibi Hadim'e geldim. Akrabalara görünmeden ilçenin tek oteline yerleştim. Dinlenip toparlanıp pişikleri geçirip tekrar yola koyulacağim bakalım. Sabah ola hayrola.
(link)
ARKASI YARIN
2. GÜN
Sabah 10.00 da iyice dinlenmiş bir şekilde, Taşkente doğru yola koyuluyorum. 1. Günde yaptığım 128 km bana ders oldu bundan sonra günlük km bu kadar olmayacak.
Hadim
Taşkent 17 km ama yol mucurlu olduğu icin biraz sıkıntılı.
Yol manzaraları
Taşkent de uzun bir öğleyemeği molası verip soğuk suyundan içiyorum.
Fakat en çok bilinen ve tarihçiler tarafından da doğrulanan, bir genç kızın Sultan Pınarı başında Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın buz gibi suyu hızlı içmesini bir çam iğnesiyle önlemesidir.
İşte Sultan Pınarı’nın tüm kayıtlarda da yer aldığı şekli ile hikayesi…
Birinci Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat ile Alanya Beyi arasında sınır itilafı vuku bulur. Her iki Bey sınır tespiti için bir araya gelirler Her iki kumandan da horoz ötümü vaktinde yola çıkacaklar ve karşılaştıkları yer, her iki beyliğin sınır noktası olacaktır. Gerek Selçuklu Hükümdarı, gerek Alanya beyi birer elçilerini tam horoz ötümünde çıkılmasını kontrol için karşılıklı olarak bırakırlar.
Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın mihmandarı horozun erken ötmesini sağlamak için akşamdan horoza baharatlı ve acı yiyecekler verir. Durum böyle olunca Alaaddin Keykubat’ın horozu erkenden öter ve alaca karanlıkta atına atlar ve yola düşer. Yağız at rüzgâr misali bayırlar tepeler aşar, yollar dürülür, bir hayli yol alır. Kan ter içerisinde kalır. Susuzluktan dudakları çatlamış, boğazı kurumuş haldedir. Bir yamaçta şırıl şırıl çağlayan bir pınar görür. Atını mahmuzlar varır pınarın başına.
Bir de ne görsün? Bir dağ güzeli testisin doldurur. Sultan, ‘Bir su ver bacım’ der.
Kadın kim olduğunu bilmediği kan ter içerisindeki yolcuyu şöyle bir süzer, kalaylı pırıl pırıl tasını doldurur. Sonra pınarı gölgeleyen çam dallarından bir tutam yaprak koparır, su dolu tasa serper. Sultan tası alır ama içindeki yapraklara bir mana veremez. Suyu döker tekrar uzatır. Güzel kadın tası buz gibi suyla doldurur, yine çam yapraklarını serper verir.
Sultan kadına, ‘Niçin bu çam yapraklarını suyun üzerine serpiyorsun’ der.
Genç kadın, ‘Yiğidim, hava sıcak, sizde terlisiniz… Çam yaprağı suya koku verir. Hem siz birden bire değil de süzerek içeceğiniz için dokunmaz al, iç’ der.
Sultan kana kana içer ve kadına, ‘Adını bağışla bacım’ der.
Kadın başını öne eğer, utangaç bir tavırla, ‘Adım başkasına bağışlandı, sen kusurumu bana bağışla’ der.
Sultan, Burası neresidir? diye sorar.
Genç kadın, ‘Pirlerkondu (Taşkent) derler buraya. Köyümüz şu yamacın ötesindedir’
Alaaddin Keykubat, ‘Ben Anadolu Sultanıyım. Dile benden ne dilersen der’
Dağ güzeli yağız atın üzerinde heybetle duran bahadırın sultan olduğunu anlayınca şaşırır.
Yerinden fırlar, atın gümüş üzengilerine öperek, ‘Sultanım sağlığını dilerim’ der.
Alaaddin Keykubat ısrar edince dilediğini söyler.
Genç kadın, ‘Benim eşim ve kardeşim Bozkırın Ahırlı Köyü’nde bez dokurlar. Biz İçel’in pamuğunu eğirir, iplik yapar, bez dokur pazarda satar, geçimimizi sağlarız. Bezlerimize damga vururlar. Bir top bezden tam üç akçe vergi alırlar. Ferman buyurunda almasınlar’ der.
Alaaddin Keykubat, ‘Dileğin olacak’ Benim de niyazım odur ki;
“Çamlarınız kurumasın,
Güzeliniz farımasın (İhtiyarlamasın),
Suyunuz ılımasın.
Bezinizden öşür akçe alınmasın’”
der ve atını mahmuzlayıp süratle yoluna devam eder.
Kıble Kayasına doğru yola çıkıyorum. Orda Beden terbiyesinin gençlik kampı varmış. Vatandaşlara kapalı,
ben izin isteyip birkaç manzara fotoğrafı çekiyorum.
Burda biraz çalışanlarla muhabbet edip. Yol kenarinda piknik yerleri olduğunu kamp yapılabileceğini söylüyorlar.
Bu gün gezinti şeklinde ağırdan alıyorum zaten gidip kalayım bari dedim.
Ele verir talkını kendi yutar salkımı: Herzaman derim böyle yerlerde kamp yapılmaz diye. Zaten tedirgin yatmıştım gece 12 de çadırımın dibine gelip havlayan köpek aklımı aldi sonra gitti yalaktan bir su içti üstüne. Saat 02.00 siralarinda 100 m ilerdeki piknik alanın sarhoşları havaya ateş edip müzik çalmaya başladılar. Gelde uyu sabahi zor ettim vesselam.
(link)
3. GÜN
Sabah erkenden yola koyuldum. Yollar hep mucur.
Belpınar belini geçtikdek sonra kamp yaptığim yerden yaklaşık 6 km sonra söğüt ağaçlarınin dibinde bir mescit önünde çeşmesi "keşke burda kamp yapsaydım" dedim. Burda kahvaltimi köpekle paylaştım.
Yollar artık mucur değil
Al gırdın gırdın....
Taşımadi onca yükü
Yaylalar yaylar...
En sevdiğim inişler başladı...
Dim barajı kenarinda Karnımi gözleme ve çayla doyurduktan sonra Dim çayindaki doğal buz gibi jakuzimde banyo yaptım kendime geldim.
Tekrar yola koyulunca suyumun olmadığın farkettim. Tünel şantiyesinin bekcisinden su istedim soğuk su verdi sağolsun. Ödenek olmadığı için tünel çalışmalarının durduğundan bahsetti." Lamban varsa tünelde geçebilirsin" dedi
Bu teklif ilaç gibi geldi banyonun üstüne. Karanlık tünele daldım. Trafik yok,serin, rampa yok ama ürkütücü.
Tünelin çıkışi
Çıkışda ablalar yayık ayran satıyorlar iki bardak ayrani devirdim. Birde elma yedim. Kremalı pastanın üstündeki vişne ooooh sefam olsun...
O ne! bir tünel daha. Alıştık artık dal gitsin.
Hem de asfalti dökülmüş. Keyifler gıcır.
Yolda armut satan bisikletli kardeşimle alışveriş sonrasi hatırasi
Geçtiğim Dim çayi vadisinin geride kalan manzarası.
Kayanın üstünde koca çam. Allahın bir hikmeti.
Nihayet Yalçı köyünün girişinde caminin arkasinda sote bir yer bulup çadırimi kurdum bu gece temiz bir uyku çekip sabah ver elini Alanya....
(link)
4.GÜN
Yalçı Köyün de sesiz, sakin, derin bir uyku çektim sabah gezinti şeklindeki turuma başladim.
İlk durak Kuşyuvasi geçidi Bolivya ölüm yoluna gidemeyenlere burayi tavsiye ederim.
Günlerden pazar yollar kalabalik herkes tatil modunda keyifler gıcır beni gören bir korna çalıyor başparmak gösteriyor. Kendimi Ahmet ÖRKEN zannediyorum.
Turcu için Ranpa: Çıkarken yılmayacan. İnerken salmayacan
İnişden önce son mola.
Alanya da çadır kuracak yer olmadığı için en yakin ( 25 km )İncekum orman kampına pedal çeviriyorum. Malesef turun en zevksiz yeri. Çılgin trafik, sıcak,korkutucu tüneller.
(Tünellere sakin girmeyin ölürsünüz. Ters yönden giderseniz tünellere girmeden geçebilirsiniz.) Ben acemilikle ilk tünele girmiş bulundum. Trafiğin azaldiği bir sırada sprintle birinci tüneli kazasiz bir şekilde atlattim. İkinci tünel uzundu sprint yetmedi. tesadüfen yaşıyorum.
İncekum orman kampı geceliği 46 tl değer mi ?
Bence değmez keşke ucuz bir pansiyonda kalsaydim dedirtti.
(link)
Hepinize kazasiz turlar. Saygı ve sevgilerimle hoşcakalın.
Turun tadı damağim da kalmıştı. Bende bu sene geçen sefer pas geçtiğim Taşkent üzerinden Alanya turunu tamamladım.
Şimdi Musadenizle size arz edeyim.
1. GÜN
İnce Minare Medresesi
Sabah 07.00 da bisikletcinin süper benzini kellepaça ile depoyu fulledim. Hadim'e kadar pedal basmaya niyetle yola çıktım.
Yaklaşık 45 gündür bisiklet pedalı çevirmiyorum bakalim ne olacak, muhtemelen hamlamışımdır.
Geçensene yolda aç kaldığim için, tedarikliyim metro marketten çeşit çeşit konserve yüklendim bu defa.
El Radyomdan Trt Türkü kanalını açtım. Yeşil ördek gibi daldım Konya ovasına.
Suratımda gene sebebsiz bir sırıtma ile
Torku fabrikasına selam çaktim.
Yollar güzel fakat hava çok kuru nerdeyse 250 metrede bir boğazım kuruyor ve su içme ihtiyacı duyuyorum.
O kadar sık su içersen ne olur? su biter. "ne yapcam şimdi" derken karşıma bir çeşme çıktı Allahın hikmeti besmelesiz çıkmadık yola işimiz rast gitti.
Öğlen saatlerinde 86 km Devirdim. Sarıoğlan geldim. Bakkalin önünde konserve çiğ köftemi, sodamı, vişne suyumu miğdeye indirdim.
Caminin tuvaletinde pudramı kremimi sürerek makyajımi tazeledim.
Hava sıcaklığı iyiden iyiye artti
Asfalt eridi aktı
Malum yerlerimi yakti
Şu Hadime bi varsam akşam vakti.
Tırmanmalar başladı. Asfalt sakız gibi olmuş artık. Daha Önümde zorlu Eğiste Deresi rampaları var.
Tam rampanın başına geldim iki kamyon yolu kesmiş.
-geçemesin
"Sebep"
-Patlatma var
"İyi o zaman Patlat bir fotoğraf arkadaşlara havam olsun bari"
Egiste Deresi
Konya'nın Hadim ilçesinde, Toros Dağları üzerine yapımına başlanan bin 372 metre uzunluğundaki Eğiste Viyadüğü, biri 166 metre olmak üzere 8 orta ayaktan oluşacak. Hizmete açıldığında Türkiye'nin en yüksek ayaklı köprüsü unvanına kavuşacak viyadük, mevcut güzergahı 4,4 kilometre kısaltacak.
Hadi bakalım inşallah. Bitsin onuda bi tecrübe ederiz.
Bisikletciliğin şanındandır. Eğim tabelası gördün mü önünde fotoğraf çekilir..
Tırmanıyorum.
Tırmanıyorum...
Gene tırmanıyorum.
Bitmek bilmiyor. Artık fotoğraf çekemiyorum Yorgunluk ve acıdan. Akşam saat 19.30 gibi Hadim'e geldim. Akrabalara görünmeden ilçenin tek oteline yerleştim. Dinlenip toparlanıp pişikleri geçirip tekrar yola koyulacağim bakalım. Sabah ola hayrola.
(link)
ARKASI YARIN
2. GÜN
Sabah 10.00 da iyice dinlenmiş bir şekilde, Taşkente doğru yola koyuluyorum. 1. Günde yaptığım 128 km bana ders oldu bundan sonra günlük km bu kadar olmayacak.
Hadim
Taşkent 17 km ama yol mucurlu olduğu icin biraz sıkıntılı.
Yol manzaraları
Taşkent de uzun bir öğleyemeği molası verip soğuk suyundan içiyorum.
Fakat en çok bilinen ve tarihçiler tarafından da doğrulanan, bir genç kızın Sultan Pınarı başında Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın buz gibi suyu hızlı içmesini bir çam iğnesiyle önlemesidir.
İşte Sultan Pınarı’nın tüm kayıtlarda da yer aldığı şekli ile hikayesi…
Birinci Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat ile Alanya Beyi arasında sınır itilafı vuku bulur. Her iki Bey sınır tespiti için bir araya gelirler Her iki kumandan da horoz ötümü vaktinde yola çıkacaklar ve karşılaştıkları yer, her iki beyliğin sınır noktası olacaktır. Gerek Selçuklu Hükümdarı, gerek Alanya beyi birer elçilerini tam horoz ötümünde çıkılmasını kontrol için karşılıklı olarak bırakırlar.
Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın mihmandarı horozun erken ötmesini sağlamak için akşamdan horoza baharatlı ve acı yiyecekler verir. Durum böyle olunca Alaaddin Keykubat’ın horozu erkenden öter ve alaca karanlıkta atına atlar ve yola düşer. Yağız at rüzgâr misali bayırlar tepeler aşar, yollar dürülür, bir hayli yol alır. Kan ter içerisinde kalır. Susuzluktan dudakları çatlamış, boğazı kurumuş haldedir. Bir yamaçta şırıl şırıl çağlayan bir pınar görür. Atını mahmuzlar varır pınarın başına.
Bir de ne görsün? Bir dağ güzeli testisin doldurur. Sultan, ‘Bir su ver bacım’ der.
Kadın kim olduğunu bilmediği kan ter içerisindeki yolcuyu şöyle bir süzer, kalaylı pırıl pırıl tasını doldurur. Sonra pınarı gölgeleyen çam dallarından bir tutam yaprak koparır, su dolu tasa serper. Sultan tası alır ama içindeki yapraklara bir mana veremez. Suyu döker tekrar uzatır. Güzel kadın tası buz gibi suyla doldurur, yine çam yapraklarını serper verir.
Sultan kadına, ‘Niçin bu çam yapraklarını suyun üzerine serpiyorsun’ der.
Genç kadın, ‘Yiğidim, hava sıcak, sizde terlisiniz… Çam yaprağı suya koku verir. Hem siz birden bire değil de süzerek içeceğiniz için dokunmaz al, iç’ der.
Sultan kana kana içer ve kadına, ‘Adını bağışla bacım’ der.
Kadın başını öne eğer, utangaç bir tavırla, ‘Adım başkasına bağışlandı, sen kusurumu bana bağışla’ der.
Sultan, Burası neresidir? diye sorar.
Genç kadın, ‘Pirlerkondu (Taşkent) derler buraya. Köyümüz şu yamacın ötesindedir’
Alaaddin Keykubat, ‘Ben Anadolu Sultanıyım. Dile benden ne dilersen der’
Dağ güzeli yağız atın üzerinde heybetle duran bahadırın sultan olduğunu anlayınca şaşırır.
Yerinden fırlar, atın gümüş üzengilerine öperek, ‘Sultanım sağlığını dilerim’ der.
Alaaddin Keykubat ısrar edince dilediğini söyler.
Genç kadın, ‘Benim eşim ve kardeşim Bozkırın Ahırlı Köyü’nde bez dokurlar. Biz İçel’in pamuğunu eğirir, iplik yapar, bez dokur pazarda satar, geçimimizi sağlarız. Bezlerimize damga vururlar. Bir top bezden tam üç akçe vergi alırlar. Ferman buyurunda almasınlar’ der.
Alaaddin Keykubat, ‘Dileğin olacak’ Benim de niyazım odur ki;
“Çamlarınız kurumasın,
Güzeliniz farımasın (İhtiyarlamasın),
Suyunuz ılımasın.
Bezinizden öşür akçe alınmasın’”
der ve atını mahmuzlayıp süratle yoluna devam eder.
Kıble Kayasına doğru yola çıkıyorum. Orda Beden terbiyesinin gençlik kampı varmış. Vatandaşlara kapalı,
ben izin isteyip birkaç manzara fotoğrafı çekiyorum.
Burda biraz çalışanlarla muhabbet edip. Yol kenarinda piknik yerleri olduğunu kamp yapılabileceğini söylüyorlar.
Bu gün gezinti şeklinde ağırdan alıyorum zaten gidip kalayım bari dedim.
Ele verir talkını kendi yutar salkımı: Herzaman derim böyle yerlerde kamp yapılmaz diye. Zaten tedirgin yatmıştım gece 12 de çadırımın dibine gelip havlayan köpek aklımı aldi sonra gitti yalaktan bir su içti üstüne. Saat 02.00 siralarinda 100 m ilerdeki piknik alanın sarhoşları havaya ateş edip müzik çalmaya başladılar. Gelde uyu sabahi zor ettim vesselam.
(link)
3. GÜN
Sabah erkenden yola koyuldum. Yollar hep mucur.
Belpınar belini geçtikdek sonra kamp yaptığim yerden yaklaşık 6 km sonra söğüt ağaçlarınin dibinde bir mescit önünde çeşmesi "keşke burda kamp yapsaydım" dedim. Burda kahvaltimi köpekle paylaştım.
Yollar artık mucur değil
Al gırdın gırdın....
Taşımadi onca yükü
Yaylalar yaylar...
En sevdiğim inişler başladı...
Dim barajı kenarinda Karnımi gözleme ve çayla doyurduktan sonra Dim çayindaki doğal buz gibi jakuzimde banyo yaptım kendime geldim.
Tekrar yola koyulunca suyumun olmadığın farkettim. Tünel şantiyesinin bekcisinden su istedim soğuk su verdi sağolsun. Ödenek olmadığı için tünel çalışmalarının durduğundan bahsetti." Lamban varsa tünelde geçebilirsin" dedi
Bu teklif ilaç gibi geldi banyonun üstüne. Karanlık tünele daldım. Trafik yok,serin, rampa yok ama ürkütücü.
Tünelin çıkışi
Çıkışda ablalar yayık ayran satıyorlar iki bardak ayrani devirdim. Birde elma yedim. Kremalı pastanın üstündeki vişne ooooh sefam olsun...
O ne! bir tünel daha. Alıştık artık dal gitsin.
Hem de asfalti dökülmüş. Keyifler gıcır.
Yolda armut satan bisikletli kardeşimle alışveriş sonrasi hatırasi
Geçtiğim Dim çayi vadisinin geride kalan manzarası.
Kayanın üstünde koca çam. Allahın bir hikmeti.
Nihayet Yalçı köyünün girişinde caminin arkasinda sote bir yer bulup çadırimi kurdum bu gece temiz bir uyku çekip sabah ver elini Alanya....
(link)
4.GÜN
Yalçı Köyün de sesiz, sakin, derin bir uyku çektim sabah gezinti şeklindeki turuma başladim.
İlk durak Kuşyuvasi geçidi Bolivya ölüm yoluna gidemeyenlere burayi tavsiye ederim.
Günlerden pazar yollar kalabalik herkes tatil modunda keyifler gıcır beni gören bir korna çalıyor başparmak gösteriyor. Kendimi Ahmet ÖRKEN zannediyorum.
Turcu için Ranpa: Çıkarken yılmayacan. İnerken salmayacan
İnişden önce son mola.
Alanya da çadır kuracak yer olmadığı için en yakin ( 25 km )İncekum orman kampına pedal çeviriyorum. Malesef turun en zevksiz yeri. Çılgin trafik, sıcak,korkutucu tüneller.
(Tünellere sakin girmeyin ölürsünüz. Ters yönden giderseniz tünellere girmeden geçebilirsiniz.) Ben acemilikle ilk tünele girmiş bulundum. Trafiğin azaldiği bir sırada sprintle birinci tüneli kazasiz bir şekilde atlattim. İkinci tünel uzundu sprint yetmedi. tesadüfen yaşıyorum.
İncekum orman kampı geceliği 46 tl değer mi ?
Bence değmez keşke ucuz bir pansiyonda kalsaydim dedirtti.
(link)
Hepinize kazasiz turlar. Saygı ve sevgilerimle hoşcakalın.
Dosyalar
-
124,1 KB Okunma: 27
-
124,1 KB Okunma: 25
-
124,1 KB Okunma: 24
-
191,9 KB Okunma: 26