Mustafa AKAN
Üye
- Kayıt
- 21 Haziran 2010
- Mesaj
- 82
- Tepki
- 184
- Şehir
- Bursa
Uzun süredir gitmek istediğim, yerli halkın: “Hocam bulaman siz orayı , garıştırın sen yolları, ayı çıkıverii paralayıveri seni” diye vaz geçirmeye çalıştığı yerin gezisidir Dalak Suyu. Şivesiyle olsun, insanlıklarıyla olsun çok iyidir buranın insanı. Denemeden, ayı mı var, yollar karışık mı nerden bileyim dedim, bastım pedala. Bu su, öyle bir su ki yaz aylarında içmek için güneşte bekletmek gereken, karpuzu içine koyduğunda çatlatan, konuştuğunda tepki gösteren, kızdığında sana fokurdayan canlı bir su. Kaz Dağının ruhları varsa bir tanesi de bu sudur.
Yola çıkış hikâyemiz şöyleydi: Akşam, arkadaşım Remzi ile otururken ikimizin de boş günü olan Salı günü ne yapalım diye konuşuyorduk. Sonrasından çok pişman olacağı bir şey söyledi: “Hadi yarın seni Dalak Suyuna götüreyim” neden mi pişman oldu çünkü kendisi tam bir motorsiklet tutkunu. Uzun uğraşlarının ardından beni motorla gitmeye ikna edemeyince; çaresiz, sözünden de dönemediği için çıktık yola benim için keyifli, onun için bol beklemeli bir gezi oldu. Ona da benim fotoğraflarımı çekmek için bol vakit kaldı. Fotoğrafların çoğu Remzi HALLI arkadaşıma aittir. Sağ olsun pek güzel kareler yakalamış. Geçelim fotoğraflara...
(link)
Hazırlıklarımızı tamamlayıp 11 Ocak 2011 saat 10.00 da çıkıyoruz yola. Bizi uzun bir yol bekliyor. Yanımıza akşamdan hazırladığımız sandviçler, kuru kayısılar(esmer olanlardan), fındık ve 1 lt lik sıcak nesquik aldık. Fakat termos bir şekilde kırılmış sızdırmaya başlayınca çok üzüldüm. Dağda sıcak bir şeyler içmek benim için ayrı bir keyifti, bu keyiften mahrum kalmış olduk. Çelik termos almak şart oldu. Sucuk ekmek düşünüyorduk ama ateş yakmak yaş odunlarla işkence olduğu için bu keyfi başka gezilere sakladık.
Evden çıktığımızda hava sisliydi, ormanın içine girdikçe sis dağıldı. Bu gezide ilk defa kayak eldivenlerimi kullandım, çok işe yarıyor.
(link)
(link)
Gövdesi kireç boyalı ağaçlardan oluşan yer, Gariban piknik alanı. Piknik alanında; oturmaya yerler, çöp kutuları, çeşme ve harika bir manzara bulunuyor. Burası Melki, Ayı, Çim Mantarı toplayanların mantarlarını meşe odunu ateşinde kaşar ile pişirdikleri yer olur genelde. Ben de yaptım harika oluyor.
(link)
Yollar çok karışık sürekli not alıyorum. Bir daha gitmek için gerekli olacak.
(link)
(link)
Ormanın içinde serbestçe otlayan inekler bulunuyor, hepsinin sahibi var, sadece akşamları sayımı yapılıyor. Daha çok satılıyorlar, süt sağımı ile uğraşmıyor sahipleri. Sakin ve huzurlu ortamına bir yabancı ile paylaşmak pek hoşuna gitmedi. Ormanın içine doğru ilerliyor.
(link)
(link)
Ormancıların, ormanı seyrelttiği bölgede; kalan ağaçlar daha rahat gelişiyor, yangın tehlikesi azalıyor, yangına müdahale etmek kolaylaşıyor, kesilen ağaçlar ekonomiye katkı sağlıyor. Ormancılık zor iş, aylarca kimseyi görmeden aileleriyle dağda kalanlar var. Zor koşullar altında çok çalışıyorlar. Çocuklarıyla olan ailelerin durumu çok sıkıntılı. Bebekli olan aileler bile var.
Bu bölgeye Mersin’den, Adana’dan gelen ormancılar bile var.
(link)
(link)
Genelde gördüğüm her ormancıyla konuşmaya çalışıyorum. Kimisi gizli filozof, doğaya dair kitaplardan öğrenemeyeceğimiz bilgiye sahipler. Kimisi de artık uzun süre dağda durmaktan yabanileşmiş, konuşmak istemiyorlar. Tercihlerine saygı duyup, kolay gelsin deyip ayrılıyorum yanlarından.
Bu arada ağaçlar yeni hobim, Aralık 2010 dan beri sürekli türleri birbirinden ayır etmek için elimde yaprak, kozalaklarla dolaşıyor, gördüğüm ormancıyı kaçırmıyor, hemen başlıyorum bu nedir diye sormaya.
(link)
Üzerinde durduğum köprü tahtadan, kurtuluş savaşı sırasında yapılmış, küçük tamirlerle hala ayakta duruyor. Resimde görülen ağaçlar içindeki ikinci tahta köprü ise zamana yenik düşmüş, birbirine bağladığı yollar kullanılmadığı için onarımı yapılmıyor.
(link)
(link)
Dağ, çamur mtb ruhunu oluşturuyor deyip, veriyorum tüm gücümü pedala. Remzi, sürekli beni zorluyor ne zaman ulaşıcaz böyle giderse dalak suyuna diye. Ona göre çok yavaşım. Ama ben kendi kaslarımın gücünü, o ise motorun gücünü ve benzinin miktarını zorluyor. Söylenmesine rağmen fotoğrafımı çekmeyi ihmal etmiyor. Resimde gördüğünüz düz, uzun gövdeli ağaçları ilk önce endemik Kaz Dağı Göknar’ına benzettim, hatta uzun bi süre vay demek böyleymiş deyip, kendi kendime mutlu oldum. Sonra fotoğrafları ormancı bi abimize Göknar diye gösterdiğimde hafif tebessümle hocam o Kızıl Çam dedi. Pek bi üzüldüm, yıkıldım Ama insan hata yapmadıkça, çabalarını daha iyiye nasıl yöneltecek. Notumu aldım, ayrım kesin olarak anlaşıldı. Bilgi kalıcı oldu bu sayede.
(link)
(link)
(link)
(link)
devam ediyor...:in:
Yola çıkış hikâyemiz şöyleydi: Akşam, arkadaşım Remzi ile otururken ikimizin de boş günü olan Salı günü ne yapalım diye konuşuyorduk. Sonrasından çok pişman olacağı bir şey söyledi: “Hadi yarın seni Dalak Suyuna götüreyim” neden mi pişman oldu çünkü kendisi tam bir motorsiklet tutkunu. Uzun uğraşlarının ardından beni motorla gitmeye ikna edemeyince; çaresiz, sözünden de dönemediği için çıktık yola benim için keyifli, onun için bol beklemeli bir gezi oldu. Ona da benim fotoğraflarımı çekmek için bol vakit kaldı. Fotoğrafların çoğu Remzi HALLI arkadaşıma aittir. Sağ olsun pek güzel kareler yakalamış. Geçelim fotoğraflara...
(link)
Hazırlıklarımızı tamamlayıp 11 Ocak 2011 saat 10.00 da çıkıyoruz yola. Bizi uzun bir yol bekliyor. Yanımıza akşamdan hazırladığımız sandviçler, kuru kayısılar(esmer olanlardan), fındık ve 1 lt lik sıcak nesquik aldık. Fakat termos bir şekilde kırılmış sızdırmaya başlayınca çok üzüldüm. Dağda sıcak bir şeyler içmek benim için ayrı bir keyifti, bu keyiften mahrum kalmış olduk. Çelik termos almak şart oldu. Sucuk ekmek düşünüyorduk ama ateş yakmak yaş odunlarla işkence olduğu için bu keyfi başka gezilere sakladık.
Evden çıktığımızda hava sisliydi, ormanın içine girdikçe sis dağıldı. Bu gezide ilk defa kayak eldivenlerimi kullandım, çok işe yarıyor.
(link)
(link)
Gövdesi kireç boyalı ağaçlardan oluşan yer, Gariban piknik alanı. Piknik alanında; oturmaya yerler, çöp kutuları, çeşme ve harika bir manzara bulunuyor. Burası Melki, Ayı, Çim Mantarı toplayanların mantarlarını meşe odunu ateşinde kaşar ile pişirdikleri yer olur genelde. Ben de yaptım harika oluyor.
(link)
Yollar çok karışık sürekli not alıyorum. Bir daha gitmek için gerekli olacak.
(link)
(link)
Ormanın içinde serbestçe otlayan inekler bulunuyor, hepsinin sahibi var, sadece akşamları sayımı yapılıyor. Daha çok satılıyorlar, süt sağımı ile uğraşmıyor sahipleri. Sakin ve huzurlu ortamına bir yabancı ile paylaşmak pek hoşuna gitmedi. Ormanın içine doğru ilerliyor.
(link)
(link)
Ormancıların, ormanı seyrelttiği bölgede; kalan ağaçlar daha rahat gelişiyor, yangın tehlikesi azalıyor, yangına müdahale etmek kolaylaşıyor, kesilen ağaçlar ekonomiye katkı sağlıyor. Ormancılık zor iş, aylarca kimseyi görmeden aileleriyle dağda kalanlar var. Zor koşullar altında çok çalışıyorlar. Çocuklarıyla olan ailelerin durumu çok sıkıntılı. Bebekli olan aileler bile var.
Bu bölgeye Mersin’den, Adana’dan gelen ormancılar bile var.
(link)
(link)
Genelde gördüğüm her ormancıyla konuşmaya çalışıyorum. Kimisi gizli filozof, doğaya dair kitaplardan öğrenemeyeceğimiz bilgiye sahipler. Kimisi de artık uzun süre dağda durmaktan yabanileşmiş, konuşmak istemiyorlar. Tercihlerine saygı duyup, kolay gelsin deyip ayrılıyorum yanlarından.
Bu arada ağaçlar yeni hobim, Aralık 2010 dan beri sürekli türleri birbirinden ayır etmek için elimde yaprak, kozalaklarla dolaşıyor, gördüğüm ormancıyı kaçırmıyor, hemen başlıyorum bu nedir diye sormaya.
(link)
Üzerinde durduğum köprü tahtadan, kurtuluş savaşı sırasında yapılmış, küçük tamirlerle hala ayakta duruyor. Resimde görülen ağaçlar içindeki ikinci tahta köprü ise zamana yenik düşmüş, birbirine bağladığı yollar kullanılmadığı için onarımı yapılmıyor.
(link)
(link)
Dağ, çamur mtb ruhunu oluşturuyor deyip, veriyorum tüm gücümü pedala. Remzi, sürekli beni zorluyor ne zaman ulaşıcaz böyle giderse dalak suyuna diye. Ona göre çok yavaşım. Ama ben kendi kaslarımın gücünü, o ise motorun gücünü ve benzinin miktarını zorluyor. Söylenmesine rağmen fotoğrafımı çekmeyi ihmal etmiyor. Resimde gördüğünüz düz, uzun gövdeli ağaçları ilk önce endemik Kaz Dağı Göknar’ına benzettim, hatta uzun bi süre vay demek böyleymiş deyip, kendi kendime mutlu oldum. Sonra fotoğrafları ormancı bi abimize Göknar diye gösterdiğimde hafif tebessümle hocam o Kızıl Çam dedi. Pek bi üzüldüm, yıkıldım Ama insan hata yapmadıkça, çabalarını daha iyiye nasıl yöneltecek. Notumu aldım, ayrım kesin olarak anlaşıldı. Bilgi kalıcı oldu bu sayede.
(link)
(link)
(link)
(link)
devam ediyor...:in: