Can Akan
Aktif Üye
- Kayıt
- 24 Şubat 2015
- Mesaj
- 193
- Tepki
- 245
- Şehir
- Kafama Göre
- İsim
- Can
- Bisiklet
- Trek
Bu forumdaki ilk yazım. Eğer bir hatam olduysa şimdiden özür dilerim.
Aklımda Kaniş-Karum(Dünya’nın ilk ticaret merkezi)’a gitmek Kayseri’ye ilk geldiğimden beri vardı ve kafamı kurcalayıp duruyordu. Eh eski bisikletimi sattıktan sonra Okan Örs abiden aldığım Trek 7.2’de yeni gelmişken bu hafta sonunu boş geçirmek olmazdı.
Madem Kaniş’e gidecektim oraya yakın olan Kayserili bisikletçilerin sıkça gittiği Sarımsaklı barajına uğramamak da olmayacaktı. Giderken ve dönüşte ana yol olduğu için Sivas yolunu kullanmak istemiyordum. Giderken Argıncık üstünden gidip dönüşü de Mimar Sinan’ın doğduğu Ağırnas üzerinden gelerek ana yol derdinden kurtulmuş olacaktım.
Hava durumunda öğleden sonra %30 ihtimalle yağmurlu gözüküyordu, bence yola çıkmaya değer bir rakamdı.Yağmurluğumu da çantaya ekleyip güzelce kahvaltımı yaptıktan sonra sabah 8.45 gibi hazırlıklarımı tamamladım.
Hava sabah hafif bulutluydu, serin ve güneşli bir havada pedallamaya başladım. Hadi hayırlısı!
Bugün YGS olduğu için üniversitenin içinde trafik vardı. Sınava gireceklere başarılar dileyerek yola devam ettim.
Argıncık üstünden gidip şehirden çıkmaya başladım.
Buğdaylıyı da geçtikten sonra sevdiğim sakin yollara kavuştum. Yanımızdan son sürat geçen araçlar yok. Manzara mükemmel, etrafa baka baka gitmek paha biçilemez. Yol kalitesi biraz kötü de olsa bu keyfe değer.

Yol ve manzara çok güzel. Tepelere doğru bulutlar toplanmaya başladığı için artık hızlanmaya başlıyorum. Yolumuz uzun, yağmura Kültepe de yakalanmaktan korkuyorum. Doyasıya gezmek istiyorum çünkü.


Yolda Salur tabelasını görünce sağa giriyorum. Salur’un içinden geçiyorum ve fotoğraflar çekiyorum. Gerçekten çok güzel.
Salur’u geçtikten güzel yolların tadını çıkarmaya devam ediyorum.
Karahöyük’ e ulaşıyorum. Arkamdan gök gürültüsü ve kara bulutlar gelmeye devam ediyor.
Köy sit alanı ilan edildiğinden evlere çivi çakmak bile çok zormuş. Öyle olunca köyde sadece 2 hane kalmış. Geri kalanlar göç etmişler. Yapılar çok güzel ancak çoğu yıkılmış ya da yıkılmak üzere.
Hep yolları ve manzaraları çektik. Eh bisikleti de çekelim değil mi
Köyde çok oyalanmıyorum ve çok yakında olan merak ettiğim Karum’a ulaşıyorum. Girişler tamamen ücretsiz.
Hemen gezmeye başlıyorum. Hemen önünüzde duran 4000 yıl önceye bakmak çok değişik bir duygu. Burası ticaretin döndüğü asıl kısım.
Kültepe ise Tapınakların ve Sarayın bulunduğu kısım. Birbirine çok yakınlar. Karum’dan çıkarken güvenlik görevlisi abim karşılıyor. Onunla beraber sohbet ederek Kültepe’ye geçiyoruz.
Konuşurken buranın aslında 18 kat olduğunu belirtiyor fakat 4,5 metreden su çıktığı için 4 kattan fazlasını açamıyorlarmış.
Belgelerden okunanlara göre burası gibi 17 tane daha ticaret merkezi varmış, şu anda sadece 4 tanesi bulunabilmiş.
Yapılarda ağır yangın izleri bulunuyor. Yangından sonra burayı terk etmişler.
Kültepe’nin etrafındaki tarlaların altının hep yapı dolu olduğunu söylüyor abimiz. 2,5 metre kazıldığında direkt olarak yapılar çıkıyormuş. Tarlalarda tarım yapılmaya devam ediliyor. Burayı gündüz özel güvenlik, akşamları ise istihbarat koruyormuş. Talancılar ise altın çıkmadığı için gelmiyorlarmış, çok sevindim.
Görevli abinin kulübesine kadar yürüdükten sonra buradan mutlu bir şekilde ayrılıyorum.
Sevmediğim ana yola çıkıyorum. Çıkana kadar peşime birkaç köpek takılsa da sonradan arkamdan gelmeyi bırakıyorlar.

Yolda çok vakit kaybetmeden Sarımsaklıya ulaşıyorum. Sarımsaklı’da Ali abinin bakkaliye dükkanına giriyorum ve 2 tane maden suyu alıyorum. Sıcak ve güzel bir sohbetin ardından Ali abiye teşekkür ederek ayrılıyorum. Bakkaldan 2 km sonra Sarımsaklı barajı tabelasını görerek sağa giriyorum. Yeşillik olan kısım çok kalabalık olduğu için burada kalmak istemiyorum. Barajın üstünden ve savaktan geçerek karşı kıyıya ulaşıyorum.
Burada sabah evde hazırladığım tostlarla ve Ali abiden aldığım maden sularıyla karnımı doyuruyorum.
Gideceğim tarafta hava iyice bozmaya başlıyor kara bulutlar daha da yaklaştı. Ama Ağırnası da görmek istiyorum. Yola bir çıkalım bakalım.
Yola çıkıyorum, Ağırnas’a doğru ilerlemeye başlıyorum ama rüzgar şiddetini artırıyor, karşımda yağmur bırakan kara bulutlar var. Yağmurluğumu rüzgardan zor giyiyorum. Giyerken ne yapıyorsun sen! Geri dönsene dercesine kornaya basan arabalar da olunca zor duruma düşmemek için hiç istemediğim ana yoldan geri dönmeye karar veriyorum.
Rüzgardan dolayı yokuş aşağı pedal çevirmekte bile zorlanıyorum. Biraz daha devam ettikten sonra yağmura girmeye başlıyorum. Bulutların arkası açık olmadığı için devam ediyorum. Ağırnas tarafı çok daha kötü gözüküyor, iyi ki de geri dönmüşüm diyorum.
Yağmur altında biraz devam ettikten sonra bulutların arkasındaki beyazlığı görüyorum. Ben de otobüs durağının altına sığınarak yağmurun dinmesini bekliyorum.
Hava gerçekten soğudu, biraz da ıslak olduğum için üşümeye başladım. (merkeze kar bile yağmış, dönünce öğrendim hava o kadar soğuk yani) 20 dakika kadar burada bekliyorum. Yağmur dindikten sonra yola çıkıyorum.
Çamurluğum olmadığı için rüzgarın da etkisiyle lastikten sıçrayan sular sol ayağıma çarpıyor. Ayakkabının içi göl gibi oldu. Islanan ayağımın da etkisiyle artık eve ulaşmak istiyorum. Ayağımın son hali.

Artık ev göründü. Mutlu son
Bu da takip ettiğim rota. Ağırnasa da başka zaman gideriz artık
Aklımda Kaniş-Karum(Dünya’nın ilk ticaret merkezi)’a gitmek Kayseri’ye ilk geldiğimden beri vardı ve kafamı kurcalayıp duruyordu. Eh eski bisikletimi sattıktan sonra Okan Örs abiden aldığım Trek 7.2’de yeni gelmişken bu hafta sonunu boş geçirmek olmazdı.
Madem Kaniş’e gidecektim oraya yakın olan Kayserili bisikletçilerin sıkça gittiği Sarımsaklı barajına uğramamak da olmayacaktı. Giderken ve dönüşte ana yol olduğu için Sivas yolunu kullanmak istemiyordum. Giderken Argıncık üstünden gidip dönüşü de Mimar Sinan’ın doğduğu Ağırnas üzerinden gelerek ana yol derdinden kurtulmuş olacaktım.
Hava durumunda öğleden sonra %30 ihtimalle yağmurlu gözüküyordu, bence yola çıkmaya değer bir rakamdı.Yağmurluğumu da çantaya ekleyip güzelce kahvaltımı yaptıktan sonra sabah 8.45 gibi hazırlıklarımı tamamladım.

Hava sabah hafif bulutluydu, serin ve güneşli bir havada pedallamaya başladım. Hadi hayırlısı!

Bugün YGS olduğu için üniversitenin içinde trafik vardı. Sınava gireceklere başarılar dileyerek yola devam ettim.

Argıncık üstünden gidip şehirden çıkmaya başladım.

Buğdaylıyı da geçtikten sonra sevdiğim sakin yollara kavuştum. Yanımızdan son sürat geçen araçlar yok. Manzara mükemmel, etrafa baka baka gitmek paha biçilemez. Yol kalitesi biraz kötü de olsa bu keyfe değer.



Yol ve manzara çok güzel. Tepelere doğru bulutlar toplanmaya başladığı için artık hızlanmaya başlıyorum. Yolumuz uzun, yağmura Kültepe de yakalanmaktan korkuyorum. Doyasıya gezmek istiyorum çünkü.


Yolda Salur tabelasını görünce sağa giriyorum. Salur’un içinden geçiyorum ve fotoğraflar çekiyorum. Gerçekten çok güzel.

Salur’u geçtikten güzel yolların tadını çıkarmaya devam ediyorum.

Karahöyük’ e ulaşıyorum. Arkamdan gök gürültüsü ve kara bulutlar gelmeye devam ediyor.






Köy sit alanı ilan edildiğinden evlere çivi çakmak bile çok zormuş. Öyle olunca köyde sadece 2 hane kalmış. Geri kalanlar göç etmişler. Yapılar çok güzel ancak çoğu yıkılmış ya da yıkılmak üzere.

Hep yolları ve manzaraları çektik. Eh bisikleti de çekelim değil mi

Köyde çok oyalanmıyorum ve çok yakında olan merak ettiğim Karum’a ulaşıyorum. Girişler tamamen ücretsiz.










Hemen gezmeye başlıyorum. Hemen önünüzde duran 4000 yıl önceye bakmak çok değişik bir duygu. Burası ticaretin döndüğü asıl kısım.
Kültepe ise Tapınakların ve Sarayın bulunduğu kısım. Birbirine çok yakınlar. Karum’dan çıkarken güvenlik görevlisi abim karşılıyor. Onunla beraber sohbet ederek Kültepe’ye geçiyoruz.












Konuşurken buranın aslında 18 kat olduğunu belirtiyor fakat 4,5 metreden su çıktığı için 4 kattan fazlasını açamıyorlarmış.
Belgelerden okunanlara göre burası gibi 17 tane daha ticaret merkezi varmış, şu anda sadece 4 tanesi bulunabilmiş.
Yapılarda ağır yangın izleri bulunuyor. Yangından sonra burayı terk etmişler.
Kültepe’nin etrafındaki tarlaların altının hep yapı dolu olduğunu söylüyor abimiz. 2,5 metre kazıldığında direkt olarak yapılar çıkıyormuş. Tarlalarda tarım yapılmaya devam ediliyor. Burayı gündüz özel güvenlik, akşamları ise istihbarat koruyormuş. Talancılar ise altın çıkmadığı için gelmiyorlarmış, çok sevindim.
Görevli abinin kulübesine kadar yürüdükten sonra buradan mutlu bir şekilde ayrılıyorum.

Sevmediğim ana yola çıkıyorum. Çıkana kadar peşime birkaç köpek takılsa da sonradan arkamdan gelmeyi bırakıyorlar.

Yolda çok vakit kaybetmeden Sarımsaklıya ulaşıyorum. Sarımsaklı’da Ali abinin bakkaliye dükkanına giriyorum ve 2 tane maden suyu alıyorum. Sıcak ve güzel bir sohbetin ardından Ali abiye teşekkür ederek ayrılıyorum. Bakkaldan 2 km sonra Sarımsaklı barajı tabelasını görerek sağa giriyorum. Yeşillik olan kısım çok kalabalık olduğu için burada kalmak istemiyorum. Barajın üstünden ve savaktan geçerek karşı kıyıya ulaşıyorum.

Burada sabah evde hazırladığım tostlarla ve Ali abiden aldığım maden sularıyla karnımı doyuruyorum.

Gideceğim tarafta hava iyice bozmaya başlıyor kara bulutlar daha da yaklaştı. Ama Ağırnası da görmek istiyorum. Yola bir çıkalım bakalım.

Yola çıkıyorum, Ağırnas’a doğru ilerlemeye başlıyorum ama rüzgar şiddetini artırıyor, karşımda yağmur bırakan kara bulutlar var. Yağmurluğumu rüzgardan zor giyiyorum. Giyerken ne yapıyorsun sen! Geri dönsene dercesine kornaya basan arabalar da olunca zor duruma düşmemek için hiç istemediğim ana yoldan geri dönmeye karar veriyorum.

Rüzgardan dolayı yokuş aşağı pedal çevirmekte bile zorlanıyorum. Biraz daha devam ettikten sonra yağmura girmeye başlıyorum. Bulutların arkası açık olmadığı için devam ediyorum. Ağırnas tarafı çok daha kötü gözüküyor, iyi ki de geri dönmüşüm diyorum.
Yağmur altında biraz devam ettikten sonra bulutların arkasındaki beyazlığı görüyorum. Ben de otobüs durağının altına sığınarak yağmurun dinmesini bekliyorum.
Hava gerçekten soğudu, biraz da ıslak olduğum için üşümeye başladım. (merkeze kar bile yağmış, dönünce öğrendim hava o kadar soğuk yani) 20 dakika kadar burada bekliyorum. Yağmur dindikten sonra yola çıkıyorum.

Çamurluğum olmadığı için rüzgarın da etkisiyle lastikten sıçrayan sular sol ayağıma çarpıyor. Ayakkabının içi göl gibi oldu. Islanan ayağımın da etkisiyle artık eve ulaşmak istiyorum. Ayağımın son hali.

Artık ev göründü. Mutlu son

Bu da takip ettiğim rota. Ağırnasa da başka zaman gideriz artık