Süleyman Şatır
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 22 Mart 2005
- Mesaj
- 1.151
- Tepki
- 2.710
- Şehir
- Fatih / İstanbul
Trakya turu...
3. Gün 28 Haziran 2005 Salı
Üçüncü günde tekrar yollardayız… Sabah yağmurun dinmesini beklediğimiz için 11:45'de yola çıkabiliyoruz… Gezinin üçüncü etabında Sarpdere Köyü'ne gideceğiz, burada Dupnisa Mağarası'nı göreceğiz…
Karadere köyünden sonra temiz bir asfaltla yine orman içinden ilerliyoruz… Dün akşam köylülerin bahsettiği rampa hemen karşımıza duvar gibi dikiliyor… Bu rampaların ne kadar dik olduğunu Cahit Hoca'nın çektiği fotoğraflardan anlıyoruz…
Yağmurda bisikletleri bir evin saçağı altında bırakmıştık… Km saatimi yanıma almıştım, ama şasisi yağmurdan ıslanmış herhalde, şimdi çalışmıyor... Bu arada viteslerde de sorun yaşamaya başlıyorum…
Bisikletimin çekiş sistemi Deore… Ön arttırıcı ise Deore LX… Gelgelelim bütün parçalar uyumlu çalıştığı halde bizim ön arttırıcı, daha üst model olmasına rağmen, vitesi küçük dişliye almak istediğimde, ön dişli ile kadro arasına düşüyor ve sıkışıyor…
Bu yüzden en küçük dişliyi fazla kullanmak istemiyorum ama, çok uzun rampalarda kendimi fazla zorlamamak için küçük dişliye atmak zorunda kalınca, başım derde giriyor… Dağ başında zincir kopacak diye ödüm patlıyor…
Bisikletin tüm ayarları mükemmel olmasına rağmen, bu dişliyi beş kere kullanırsam, üçünde zincir araya düşüyor… Bu sorunun ayarlarla ilgili olduğunu biliyorum… Belki benim kullanma hatam yüzünden de olabilir…
Turdan sonra, yeniden ayar yapıldı… 3,5 ayda 3000 km'yi geçtiğim için zinciri de değiştirttim… Önümüzdeki günlerde Necati Bey'le İnebolu - Samsun / Rize - Sarp turu yapacağız… Ön arttırıcı beni yine üzecek mi, göreceğiz…
Neyse 5 km'dir sürekli tırmanıyorum… Bu arada zincirle ve km saatimle uğraştığım için geride kalıyorum… Yağmur hafif hafif çiseliyor… Tam ahmak ıslatan türden… Zaman zaman ortalığı sis basıyor… Çevre çok güzel… Yollarda kimsecikler yok…
İleride Necati Bey'le, Cahit Hoca'nın beni beklediğini görüyorum… Tekrar yola devam ediyoruz ve Karadere köyünden 7 km sonra Şükrüpaşa Köyüne ulaşıyoruz…
Şükrüpaşa köyünde hiç durmuyoruz… Bu köyden geçerken de uydu antenleri dikkatimi çekiyor… Geçtiğimiz bütün köylerde uydu anteni mevcut… Köy kahvesinde köylüler tüm kanalları izliyebiliyorlar…
Dünyada ve Türkiye'de olanlardan hepsinin haberi var… Geçtiğimiz köylerdeki bir kahvede, bir tartışma sırasında köylülerden biri arkadaşına, 'Avrupa Topluluğu'na böyle mi gireceğiz?' diye bağırdı… Her gittiğimiz yerde Mehmet Ali'nin programı 'Ah Kalbim'in kahkahalarla izlendiğini görüyorum…
Şükrüpaşa köyünden sonra asfalt yol yine toprak yola dönüşüyor… Sabah yağan şiddetli yağmur yağmur yüzünden toprak yol, çamur içinde… Yol kaygan ve yüklü bisikletlerin lastikleri çamura gömülüyor… Şimdi bisikletlerimizi hafif hafif çiseleyen yağmur altında, sırtımıza kadar çamur içinde sürüyoruz…
Yavaş yavaş ilerliyoruz… Çok hafif rampalar bile bizi çamur yüzünden zorluyor… Ağaçların arasından yavaş yavaş, keyifle ilerliyoruz… Bir yere geç kalma telaşımız yok…
Bu parkuru tüm arkadaşlara tavsiye ediyorum… Tüm bisikletseverler, zaman bulduğunuzda bu güzellikleri yaşayın. Yaşadıklarımı, bu güzellikleri istediğim gibi anlatamıyorum… Bambaşka bir dünyada gibiyim, bir çocuk gibi sevinçliyim, sanki çocukluğumu yaşıyorum… Bakıyorum hepimiz öyleyiz…
Saat 13:15'de Armutveren Köyü'ne ulaşıyoruz… Birbuçuk saatte 14:47 km yol gelebilmişiz… Zaten yola geç çıkmıştık… Burası çok güzel bir köy... Bu köylerde her zaman, her yerde görmeye alıştığımız, üst katı yapılmayı bekleyen, demirleri görünen, sıvasız evler yok…
Armutveren Köyü, Bulgaristan sınırına çok yakın… Köy kahvehanesine giriyoruz… Sucuk ekmek yiyerek karnımızı doyuruyoruz… Ev yapımı sucuğun tadı başka oluyor…
Necati Bey öğlen namazını kıldıktan sonra, 14:30'da Armutveren köyünden ayrılıyoruz… Şimdi Sarpdere'ye doğru yol alıyoruz… İnişler, çıkışlar devam ediyor ama, bu kez asfalt yolda gidiyoruz…
Yola yayılmış bir sürü görünce duruyoruz… Koyun ve keçi sürüsünün başında tahsilli olduğu her halinden belli genç bir çoban duruyor… Çoban lise mezunuymuş, üniversitenin kapısından döndüm diyor… Sürü kendilerine aitmiş, artık hayvancılık yapacakmış…
Bizim çocukluğumuzda, 'okumazsan çoban olursun' derlerdi… Şimdi bu iş tersine dönmüş anlaşılan…
Armutveren köyünden ayrıldıktan bir saat sonra Sarpdere'ye geliyoruz… Saat 15:30, 23. km'deyiz… Sarpdere Köyünün hemen girişinde bizi bir Sarpdereli karşılıyor… Hepimize hoş geldiniz diyor…
Adı Süleyman Oğuz… 67 yaşındaymış… İstanbullu olduğumuzu öğrenince, sözü hemen İstanbul'daki kapkaç olaylarına getiriyor… Kadınları çantaları için sürüklediklerine, nasıl böyle bir şey yaptıklarına inanamıyor, kafası almıyor…
'Ben gelinimi, çocuklarımı göndersem böyle mi yapacaklar' diyor… 'Niye çalışmıyorlar, ben bu yaşta bile, bu tarlada akşama kadar çalışıyorum' diyor…
Süleyman Amca'nın da resimlerini çekiyoruz… Muhakkak Dupnisa mağarası'na gitmemizi istiyor… Öyle güzel anlatıyor ki… Aslında bize bir kamera lazım… Bisikletle gezdiğimiz, gördüğümüz yerleri görüntülesek, Tayfun Talipoğlu gibi yollarda rastladığımız köylülerle yaptığımız sohbetleri çeksek, bunlar çok sevilen bir televizyon programı olabilir…
Sarpdere Köy kahvesinde herkes bize hoş geldin diyor… Daha önce uğradığımız tüm köylerde de aynı muameleyi görmüştük… Necati Bey ve Cahit Hoca, daha önce buraya gelmişler ve Dupnisa Mağarası'nı görmüşler…
Necati Bey, köyde kalmaya karar veriyor… Cahit Hoca ile beraber, bisikletin üstündeki yükleri boşaltıyoruz ve kuş gibi kalmış bisikletlere atladığımız gibi gidiş-dönüş 11 km olan Dupnisa Mağarası'na doğru yola çıkıyoruz…
Bisikletler toprak yolda kuş gibi uçuyor… Mağara yolunda düz gibi görünen 1-2 km'lik bir yer var… Burada bisikletin hızı 10 km'ye kadar düşüyor… Burası aslında bir çıkış, ama görünüşü düz gibi… Duruyorum ve neden yol alamıyorum diye bisikleti kontrol ediyorum…
Cahit Hoca'dan epey gerideydim… Yolda resim çekmek için bir iki kez durduğum için geride kaldım… Aslında, pedallara yüklendiği zaman Cahit Hoca'ya yetişmek mümkün olmuyor…
5-5,5 km yol aldıktan sonra Dupnisa Mağarasına ulaşıyoruz… Cahit Hoca, biraz önceki yolun aslında çıkış olduğunu söylüyor… Dönüşte anlarsın diyor…
1 YTL. giriş ücreti ödeyerek, ağaçların altından mağaraya doğru ilerliyoruz… Tertemiz bir dere akıyor… Önümüzde kayadan bir duvar var. Mağara bu kaya kütlesinin sular tarafından oyulmasıyla oluşmuş…
Cahit Hoca'nın anlattığına göre, eskiden bu kayanın altından gördüğümüz su çıkarmış… Suyun kaynağını araştırmak için kaya kırılınca, mağara keşfedilmiş…
Ben Alanya'da Damlataş Mağarası, Burdur'da İnsuyu Mağarasını görmüştüm ama, bu mağarayı ilk defa duydum ve gördüm… Bu mağara sarkıtlarıyla, dikitleriyle muhteşem bir doğa harikası… Kapıda mağaranın 3-4 milyon yılda oluştuğu, oluşumun da hala devam ettiği yazılı…
İçeride gezi yolları, merdivenler yapılmış… Merdivenlerden çıkarak mağaranın diğer girişine ulaştık… Mağaranın içinde uçuşan birkaç tane de yarasa gördük… Anlaşılan bu mağara keşfedildikten sonra, bu hayvanlar oldukça rahatsız olmuş… Mağara o kadar büyük ki, ancak 1 saatte gezebildik. Burada da pekçok resim çektik…
Sarpdere'ye doğru tekrar yola çıkıyoruz… Gidişte sözünü ettiğim düz görünen yere gelince, bisiklet hiç pedal basmadan 30'lu kilometrelerde seyretmeye başlıyor… Demek ki göz aldanması ya da manyetik alan gibi bir durum söz konusu…
Sarpdere'ye döndüğümüzde saatin 17:00 olduğunu görüyoruz… Sabah yağmur dolayısıyla Karadere'den 11:45'te çıkabilmiştik… Bugün yaptığımız kilometre, Mağara yolu dahil ancak 35,45… Çabucak akşam oldu… Aslında bu yolu dün akşam tamamlamış olmamız gerekirdi… Tam bir gün kaybetmiştik…
Ben İstanbul'da haftada üç gün Fatih'ten yola çıkarak vapurla Kadıköy'e geçiyorum. Sahilden dümdüz yolda Kartal'a gidip, dönüyorum her seferde 56 km yol katediyorum… Burada yaptığımız yol bana da az gibi geliyor… Yüklü bisikletlerle, çamurlu toprak yollarda inip, çıkarak yarım günde ancak bu kadar gidebildiğimizi düşünüyorum…
Bu gece çadırlarımızı Sarpdere'de kurmağa kurmağa karar veriyoruz… Caminin bahçesine kamp kuruyoruz… Necati Bey, yine camide yatacak Kamp kurarken camileri tercih ediyoruz… Çünkü, buralarda her türlü ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyoruz… Caminin bahçesine iyice yayılıyoruz…
Köyün muhtarı da çok yardım ediyor… Bize piknik tüpü getiriyor… Akşam yemeğinde Cahit Hoca, güzel bir menemen yapıyor… Necati Bey, salatayı hazırlıyor… Benim yemek yapma gibi bir kabiliyetim olmadığı için bulaşıkları yıkamayı üstleniyorum…
Ancak ertesi gün bulaşıktan sınıfta kaldığımı öğreniyorum… Üç tane melamin tabağı ve yumurtayı pişirdiğimiz sahanı yıkamam 45 dakika sürdüğü halde, ertesi gün bazı yerlerini yağlı bıraktığım Necati Bey tarafından görülüyor ve bu konuda sınıfta kaldığım söyleniyor…
Ertesi gün orman köyleri Gökyaka ve Yiğitbaşı köylerinden geçerek Kıyıköy'e ulaşacağız…
3. Gün (28 Haziran Salı)
Karadere - Şükrüpaşa - Armutveren - Sarpdere - Dupnisa Mağarası
Çıkış : Karadere, saat 11:45
Varış : Sarpdere, saat 17:00 (Dupnisa Mağarası dahil)
Yapılan kilometre : 35:45 (Dupnisa Mağarası dahil)
Kilometre saatim çalışmadığı için diğer değerleri alamadım…
Süleyman Şatır
3. Gün 28 Haziran 2005 Salı
Üçüncü günde tekrar yollardayız… Sabah yağmurun dinmesini beklediğimiz için 11:45'de yola çıkabiliyoruz… Gezinin üçüncü etabında Sarpdere Köyü'ne gideceğiz, burada Dupnisa Mağarası'nı göreceğiz…
Karadere köyünden sonra temiz bir asfaltla yine orman içinden ilerliyoruz… Dün akşam köylülerin bahsettiği rampa hemen karşımıza duvar gibi dikiliyor… Bu rampaların ne kadar dik olduğunu Cahit Hoca'nın çektiği fotoğraflardan anlıyoruz…
Yağmurda bisikletleri bir evin saçağı altında bırakmıştık… Km saatimi yanıma almıştım, ama şasisi yağmurdan ıslanmış herhalde, şimdi çalışmıyor... Bu arada viteslerde de sorun yaşamaya başlıyorum…
Bisikletimin çekiş sistemi Deore… Ön arttırıcı ise Deore LX… Gelgelelim bütün parçalar uyumlu çalıştığı halde bizim ön arttırıcı, daha üst model olmasına rağmen, vitesi küçük dişliye almak istediğimde, ön dişli ile kadro arasına düşüyor ve sıkışıyor…
Bu yüzden en küçük dişliyi fazla kullanmak istemiyorum ama, çok uzun rampalarda kendimi fazla zorlamamak için küçük dişliye atmak zorunda kalınca, başım derde giriyor… Dağ başında zincir kopacak diye ödüm patlıyor…
Bisikletin tüm ayarları mükemmel olmasına rağmen, bu dişliyi beş kere kullanırsam, üçünde zincir araya düşüyor… Bu sorunun ayarlarla ilgili olduğunu biliyorum… Belki benim kullanma hatam yüzünden de olabilir…
Turdan sonra, yeniden ayar yapıldı… 3,5 ayda 3000 km'yi geçtiğim için zinciri de değiştirttim… Önümüzdeki günlerde Necati Bey'le İnebolu - Samsun / Rize - Sarp turu yapacağız… Ön arttırıcı beni yine üzecek mi, göreceğiz…
Neyse 5 km'dir sürekli tırmanıyorum… Bu arada zincirle ve km saatimle uğraştığım için geride kalıyorum… Yağmur hafif hafif çiseliyor… Tam ahmak ıslatan türden… Zaman zaman ortalığı sis basıyor… Çevre çok güzel… Yollarda kimsecikler yok…
İleride Necati Bey'le, Cahit Hoca'nın beni beklediğini görüyorum… Tekrar yola devam ediyoruz ve Karadere köyünden 7 km sonra Şükrüpaşa Köyüne ulaşıyoruz…
Şükrüpaşa köyünde hiç durmuyoruz… Bu köyden geçerken de uydu antenleri dikkatimi çekiyor… Geçtiğimiz bütün köylerde uydu anteni mevcut… Köy kahvesinde köylüler tüm kanalları izliyebiliyorlar…
Dünyada ve Türkiye'de olanlardan hepsinin haberi var… Geçtiğimiz köylerdeki bir kahvede, bir tartışma sırasında köylülerden biri arkadaşına, 'Avrupa Topluluğu'na böyle mi gireceğiz?' diye bağırdı… Her gittiğimiz yerde Mehmet Ali'nin programı 'Ah Kalbim'in kahkahalarla izlendiğini görüyorum…
Şükrüpaşa köyünden sonra asfalt yol yine toprak yola dönüşüyor… Sabah yağan şiddetli yağmur yağmur yüzünden toprak yol, çamur içinde… Yol kaygan ve yüklü bisikletlerin lastikleri çamura gömülüyor… Şimdi bisikletlerimizi hafif hafif çiseleyen yağmur altında, sırtımıza kadar çamur içinde sürüyoruz…
Yavaş yavaş ilerliyoruz… Çok hafif rampalar bile bizi çamur yüzünden zorluyor… Ağaçların arasından yavaş yavaş, keyifle ilerliyoruz… Bir yere geç kalma telaşımız yok…
Bu parkuru tüm arkadaşlara tavsiye ediyorum… Tüm bisikletseverler, zaman bulduğunuzda bu güzellikleri yaşayın. Yaşadıklarımı, bu güzellikleri istediğim gibi anlatamıyorum… Bambaşka bir dünyada gibiyim, bir çocuk gibi sevinçliyim, sanki çocukluğumu yaşıyorum… Bakıyorum hepimiz öyleyiz…
Saat 13:15'de Armutveren Köyü'ne ulaşıyoruz… Birbuçuk saatte 14:47 km yol gelebilmişiz… Zaten yola geç çıkmıştık… Burası çok güzel bir köy... Bu köylerde her zaman, her yerde görmeye alıştığımız, üst katı yapılmayı bekleyen, demirleri görünen, sıvasız evler yok…
Armutveren Köyü, Bulgaristan sınırına çok yakın… Köy kahvehanesine giriyoruz… Sucuk ekmek yiyerek karnımızı doyuruyoruz… Ev yapımı sucuğun tadı başka oluyor…
Necati Bey öğlen namazını kıldıktan sonra, 14:30'da Armutveren köyünden ayrılıyoruz… Şimdi Sarpdere'ye doğru yol alıyoruz… İnişler, çıkışlar devam ediyor ama, bu kez asfalt yolda gidiyoruz…
Yola yayılmış bir sürü görünce duruyoruz… Koyun ve keçi sürüsünün başında tahsilli olduğu her halinden belli genç bir çoban duruyor… Çoban lise mezunuymuş, üniversitenin kapısından döndüm diyor… Sürü kendilerine aitmiş, artık hayvancılık yapacakmış…
Bizim çocukluğumuzda, 'okumazsan çoban olursun' derlerdi… Şimdi bu iş tersine dönmüş anlaşılan…
Armutveren köyünden ayrıldıktan bir saat sonra Sarpdere'ye geliyoruz… Saat 15:30, 23. km'deyiz… Sarpdere Köyünün hemen girişinde bizi bir Sarpdereli karşılıyor… Hepimize hoş geldiniz diyor…
Adı Süleyman Oğuz… 67 yaşındaymış… İstanbullu olduğumuzu öğrenince, sözü hemen İstanbul'daki kapkaç olaylarına getiriyor… Kadınları çantaları için sürüklediklerine, nasıl böyle bir şey yaptıklarına inanamıyor, kafası almıyor…
'Ben gelinimi, çocuklarımı göndersem böyle mi yapacaklar' diyor… 'Niye çalışmıyorlar, ben bu yaşta bile, bu tarlada akşama kadar çalışıyorum' diyor…
Süleyman Amca'nın da resimlerini çekiyoruz… Muhakkak Dupnisa mağarası'na gitmemizi istiyor… Öyle güzel anlatıyor ki… Aslında bize bir kamera lazım… Bisikletle gezdiğimiz, gördüğümüz yerleri görüntülesek, Tayfun Talipoğlu gibi yollarda rastladığımız köylülerle yaptığımız sohbetleri çeksek, bunlar çok sevilen bir televizyon programı olabilir…
Sarpdere Köy kahvesinde herkes bize hoş geldin diyor… Daha önce uğradığımız tüm köylerde de aynı muameleyi görmüştük… Necati Bey ve Cahit Hoca, daha önce buraya gelmişler ve Dupnisa Mağarası'nı görmüşler…
Necati Bey, köyde kalmaya karar veriyor… Cahit Hoca ile beraber, bisikletin üstündeki yükleri boşaltıyoruz ve kuş gibi kalmış bisikletlere atladığımız gibi gidiş-dönüş 11 km olan Dupnisa Mağarası'na doğru yola çıkıyoruz…
Bisikletler toprak yolda kuş gibi uçuyor… Mağara yolunda düz gibi görünen 1-2 km'lik bir yer var… Burada bisikletin hızı 10 km'ye kadar düşüyor… Burası aslında bir çıkış, ama görünüşü düz gibi… Duruyorum ve neden yol alamıyorum diye bisikleti kontrol ediyorum…
Cahit Hoca'dan epey gerideydim… Yolda resim çekmek için bir iki kez durduğum için geride kaldım… Aslında, pedallara yüklendiği zaman Cahit Hoca'ya yetişmek mümkün olmuyor…
5-5,5 km yol aldıktan sonra Dupnisa Mağarasına ulaşıyoruz… Cahit Hoca, biraz önceki yolun aslında çıkış olduğunu söylüyor… Dönüşte anlarsın diyor…
1 YTL. giriş ücreti ödeyerek, ağaçların altından mağaraya doğru ilerliyoruz… Tertemiz bir dere akıyor… Önümüzde kayadan bir duvar var. Mağara bu kaya kütlesinin sular tarafından oyulmasıyla oluşmuş…
Cahit Hoca'nın anlattığına göre, eskiden bu kayanın altından gördüğümüz su çıkarmış… Suyun kaynağını araştırmak için kaya kırılınca, mağara keşfedilmiş…
Ben Alanya'da Damlataş Mağarası, Burdur'da İnsuyu Mağarasını görmüştüm ama, bu mağarayı ilk defa duydum ve gördüm… Bu mağara sarkıtlarıyla, dikitleriyle muhteşem bir doğa harikası… Kapıda mağaranın 3-4 milyon yılda oluştuğu, oluşumun da hala devam ettiği yazılı…
İçeride gezi yolları, merdivenler yapılmış… Merdivenlerden çıkarak mağaranın diğer girişine ulaştık… Mağaranın içinde uçuşan birkaç tane de yarasa gördük… Anlaşılan bu mağara keşfedildikten sonra, bu hayvanlar oldukça rahatsız olmuş… Mağara o kadar büyük ki, ancak 1 saatte gezebildik. Burada da pekçok resim çektik…
Sarpdere'ye doğru tekrar yola çıkıyoruz… Gidişte sözünü ettiğim düz görünen yere gelince, bisiklet hiç pedal basmadan 30'lu kilometrelerde seyretmeye başlıyor… Demek ki göz aldanması ya da manyetik alan gibi bir durum söz konusu…
Sarpdere'ye döndüğümüzde saatin 17:00 olduğunu görüyoruz… Sabah yağmur dolayısıyla Karadere'den 11:45'te çıkabilmiştik… Bugün yaptığımız kilometre, Mağara yolu dahil ancak 35,45… Çabucak akşam oldu… Aslında bu yolu dün akşam tamamlamış olmamız gerekirdi… Tam bir gün kaybetmiştik…
Ben İstanbul'da haftada üç gün Fatih'ten yola çıkarak vapurla Kadıköy'e geçiyorum. Sahilden dümdüz yolda Kartal'a gidip, dönüyorum her seferde 56 km yol katediyorum… Burada yaptığımız yol bana da az gibi geliyor… Yüklü bisikletlerle, çamurlu toprak yollarda inip, çıkarak yarım günde ancak bu kadar gidebildiğimizi düşünüyorum…
Bu gece çadırlarımızı Sarpdere'de kurmağa kurmağa karar veriyoruz… Caminin bahçesine kamp kuruyoruz… Necati Bey, yine camide yatacak Kamp kurarken camileri tercih ediyoruz… Çünkü, buralarda her türlü ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyoruz… Caminin bahçesine iyice yayılıyoruz…
Köyün muhtarı da çok yardım ediyor… Bize piknik tüpü getiriyor… Akşam yemeğinde Cahit Hoca, güzel bir menemen yapıyor… Necati Bey, salatayı hazırlıyor… Benim yemek yapma gibi bir kabiliyetim olmadığı için bulaşıkları yıkamayı üstleniyorum…
Ancak ertesi gün bulaşıktan sınıfta kaldığımı öğreniyorum… Üç tane melamin tabağı ve yumurtayı pişirdiğimiz sahanı yıkamam 45 dakika sürdüğü halde, ertesi gün bazı yerlerini yağlı bıraktığım Necati Bey tarafından görülüyor ve bu konuda sınıfta kaldığım söyleniyor…
Ertesi gün orman köyleri Gökyaka ve Yiğitbaşı köylerinden geçerek Kıyıköy'e ulaşacağız…
3. Gün (28 Haziran Salı)
Karadere - Şükrüpaşa - Armutveren - Sarpdere - Dupnisa Mağarası
Çıkış : Karadere, saat 11:45
Varış : Sarpdere, saat 17:00 (Dupnisa Mağarası dahil)
Yapılan kilometre : 35:45 (Dupnisa Mağarası dahil)
Kilometre saatim çalışmadığı için diğer değerleri alamadım…
Süleyman Şatır