Gezimizin 3.gününe gelmiştik bile. Ben oldukça heyecanlıydım çünkü Akbük’ten kurtuluyorduk. Sabah yine erken bir vakitte kalktık, çadırımızı topladık ve yola koyulduk. Akbük denilen yeri neden sevmediğimiz burada da bir kez daha belli oldu. Normalde, kaldığımız her yerde sabah yola çıktığımızda simit, poğaça, vs. alacak bir yerler bulup alıyor, biraz sürdükten sonra uygun bir yerde çayla mideye indiriyorduk. Akbük ya işte böyle bir yer yok. Varsa da daha açılmamış. Dükkan sahipleri bile o saatte hala uyuyorlar. Akbük’e sinirlenmeye devam ederek çıkacağımız o uzun rampadan önce çok şükür ki yeni açılmakta olan bir marketimsi buluyoruz. Marketimsi diyorum çünkü atıştırmak için meyve suyu bakıyorum, hem soğuk yok, hem de adını sanını bilmediğimiz bir şey. Napalım, yol uzun ve yorucu olacak, mecburen atıştırıyoruz:
Konu içerisinde de geçmişti, gerçekten Akbük’ten sonra Bodrum’a giderken Kazıklı-Gürçamlar-Avşar güzergahı kullanacaksanız, Akbük-Kazıklı arasındaki rampa çok dik. Sanırım 5km falan sürmesi de baygınlık veren bir durum. Ve başlıyoruz Kazıklı köyüne doğru tırmanmaya (Arada surat ifadelerine dikkat edin, sabahın köründe, yeni uyanmışken rampa çıkmak hiç hoş olmuyor).
Rampaları çıkıyoruz, terliyoruz, ardından inişlerde serin serin bütün terimiz kuruyor, çok güzel oluyor Bizim haritamızda yazmıyordu ama Kazıklı ve Gürçamlar’ı geçtikten sonra Kızılağaç köyü var. Kızılağaç köyüne girerken Yiğit aile çay bahçesi diye bir mekanda duruyoruz. Sahipleri mükemmel insanlar. Sadece genç abimizin isminin Mehmet olduğunu öğrendik, bir de ufaklığın ismi Ceylin Nur. Orada biraz soluklanıp, çaylarımızı yudumluyoruz. Çok sıcakkanlı insanlar. Mekanın güzelliğini görünce ben orada çadır kurup kurulamayacağını soruyorum. İçtenlikle tabii diyorlar. Daha önceden kamp kuranların olduğundan bahsediyorlar. Ben de bu noktayı bizden sonra aynı güzergahı izleyebilecek olan arkadaşlar için kalınabilecek bir yer olarak notlarıma ekliyorum. Akbük’te kalmaktansa biraz daha ilerleyip bu yerde kalmak kesinlikle daha mantıklı.
Geçtiğimiz güzergah üzerinde bizi en çok zorlayan günlerden biri Akbük-Bodrum’du. Çünkü yukarıda da zaman zaman belirttiğim gibi Akbük’ten Muğla-Bodrum karayoluna çıkana kadar geçtiğimiz yol çok çıkışlıydı. O rampaları çıktık, yorgunluk var, sıcak basıyor yavaş yavaş. Ben 3 gündür Karpuz-peynir yiyelim diye sayıklıyorum, Burak’ın umurunda değil. Bir karpuzcu daha geride kaldı, ben hüzünle bakıyorum. Sonra Burak bey “Canım menemen istedi” diyor. Ben onun gibi gaddar mıyım, o isteyince hemen yerine getiriyorum. Anayola çıktıktan sonra yaklaşık 4-5km sonra bir benzinlikte duruyoruz. Menemenimizi mideye indiriyoruz, kendimize geliyoruz.
Bu arada menemen yemeden önce servis yapan gence fiyatları soruyoruz, 3yumurtalı menemen 6 lira, kahvaltı tabağı 6lira diyor. Çok uygun değil ama canımız istedi bir kere, istiyoruz yiyoruz. Ben ellerimi yıkamaya girdiğimde genç çocuk dışında annesini görüyorum. İçimden, “iyi öderken biraz pazarlık yaparım” diye geçiriyorum. Kasaya gidince bir hayal kırıklığı. Kasada sinirli görünümlü bir baba oturuyor. Tamam diyorum iki de büyük çay içtik 15 kağıt vereceğiz. Genç yediklerimizi sayıyor, baba 10TL diyor. Bende bir sevinç. Hemen masaya dönüyorum, Burak çayın son yudumlarını içiyor, çabuk diyorum. Ne oldu diyor, çabuk çabuk bişeyler farkedilmeden yürüyelim
Aslında Akbük-Güvercinlik olan rotamızı Burak’ın isteğiyle Bodrum’a uzatmaya karar vermiştik. Öğleye kadar Güvercinliğe varıp, akşamüstü serinde Bodrum’a geçecektik. İlk durağımıza öğle vakitlerinde varıyoruz: Güvercinlik ufak bir balıkçı kasabası. Ama gerçekten harika bir yer. Ufak ama hem yeşil, hem de denizi güzel. Genelde insanların kendi evleri var. Fazla otel yok. Ayrıca çok da güzel esiyor. Girer girmez iki palmiye ağacının altına denize karşı matlarımızı seriyor, biraz kestiriyoruz (Aslında ben değil, Burak kestiriyor, her zamanki gibi)
Burak uyurken ben de önce biraz oturduğum yerden sanatsal çekimler yapıyor sonra da çıkıp balıkçı teknelerinin, balıkçıların fotoğraflarını çekiyorum. Burak uyandıktan sonra sahilden ileri doğru gidiyoruz. İleride Şafak Camping’i görüyoruz. Oranın sahibiyle hem rotamız hem de Güvercinlik üzerine baya bir muhabbet ediyoruz. Sahibi iyi bir insan. Bize kamp alanlarının artık belli misafirleri olduğundan, hatta karavanlarını orada bırakıp gittiklerinden bahsediyor. Kamp alanı güzel, düzenli. Önünde denize girmek mümkün, ayrıca biz gibi tuzlu sudan çıkıp duş almadan yapamayanlardansanız önünde duşu da var. Burak’a baya bi kızıyorum, zamanında buraya gelseydik, Güvercinlikte de denize girmiş olurduk diye. Otururken tok olmamıza karşın gelen gözleme kokusuna dayanamıyoruz ve hemen ayranla gözlemeyi mideye indiriyoruz.
Burak gogıl ört’den baktığımız kadarıyla Güvercinlik-Bodrum yolunu deniz kıyısından giden düz bir yol sandığından illaki 6, 6 buçukta çıkalım yetişiriz diyor. Ama ben yolları bilmez miyim. Olsun biz çıkalım erken diyorum ve 17.30da yola çıkıyoruz. İyi ki de çıkmışız. Yol 25 km fakat 1buçuk saatte ancak varıyoruz. Çünkü gogıl ört’de göründüğü gibi dümdüz bir yol falan değil. Yine inişler, yine çıkışlar. Zaten bugün çok çıkış yaptık, artık rampalara saydıra saydıra çıkıyoruz. O gece Bodrum’da Bodrum merkeze bi 10 km ileride olan Gümbette kalıyoruz. Zetaş Camping denize sıfır, Gümbet plajının en sonlarında güzel ve düzenli bir yer. Bodrum’da olması nedeniyle pahalı olur diyoruz ama yine de çok pahalı değil.
Şezlongta biraz sahil sefası yapalım diyoruz ama sağolsun Burak bey yine esnemeye başlıyor. Uyuyacak gibi. Ama Allahtan bu sefer çözümüm var. Hemen bi üst sokağa, Barlar sokağına çıkıp biraz turluyoruz, BuraK’ın gözler açılıyor, uykusu kaçıyor. Sahilde biraz gece fotoğrafı alıyoruz: Ertesi günü Bodrum’da dinlenerek geçirecek, bir sonraki gün feribotla Datça’ya geçip, ordan direk Marmarise geçecektik. Feribot’un saatleri sabah 9.30 ve akşam 17.30 olduğundan mecburen Bodrum’daki dinlenme kısa sürdü. Normalde 4.gün tamamen Bodrum’da kalıp biraz gezecektik. Bir sonraki günü düşünerek eğer akşam 17.30 feribotuyla Datça’ya geçmeye karar verdik. Eğer sabaha kalsak çok geç kalacak, öğle sıcağında Marmarise gitmek zorunda kalacaktık. Bu yüzden Bodrum’u hiç yaşayamadık. Bodrum kalesine bile gidemedik. Ama Burak hemen bir teselli yarattı bize. "İyi işte, bi daha gelmeye bahanemiz oldu"
Güvercinlik ve Bodrum’la ilgili bilgiler:
Güvercinlik çok sakin, güzel bir yer. Denizi temiz. Forumdan aldığımız notlarda yazan Piegeon Houses kamp alanı geçen sene çalışıyormuş, fakat bu sene faaliyetini durdurmuş. Kalma imkanınız yok. Bunun dışında Şafak Camping’te kalabilirsiniz. Bir de Güvercinliğin çıkışında, merkeze biraz uzak olsa da Köhne Camping varmış. Orası da tercih edilebilir. Bodrum çok güzel fakat çok kalabalık. Biz çoğu yerini gezemedik, mutlaka çok zaman ayrılmalı. Bodrum yarımadasındaki her yere gidilmeli. Bodrum’da kaldığımız Zetaş Camping Gümbet’te. Merkeze 10 km uzakta. Bunun dışında merkeze 17km kadar uzakta Ortakent’te de sanırım bir kamp alanı varmış. Gidip görmedik ama olduğunu duyduk. Ortakent’i de gidip görmemiz için tavsiye ettiler. Bodrum çok pahalı. Yemek yiyecek yer bulamayınca Gümbette tek bildiğimiz yer olan ünlü bir hamburgerciye gittik. Fast food’u pek tercih etmiyoruz ama başka çaremiz yoktu. Sabahında da Bodrum’dan Gümbet’e gelen çevre yolunun Gümbet kavşağında büyük bir süpermarket var. İçinde unlu mamuller bölümü bulunuyor. Poğaça, peynir, vs. alıp kahvaltı yapılabilir. Bodrum’dan Datça feribotu kişi başı 25TL ve söylediğim gibi günde sadece 2 kez var. 9.30 ve 17.30 da. Yaklaşık 1buçuk saatte gidiyor. Yalnız feribot Datça merkeze yanaşmıyor. Merkeze 10km uzakta bir limana yanaşıyor ve oradan servislerle merkeze götürüyorlar. Biz bunu bilmediğimizden iner inmez bisikletlere atladık ve otobüs yanımızdan geçerken durumu fark ettik. Buna dikkat etmek gerek.