Fatih Buzgan
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 10 Ekim 2004
- Mesaj
- 2.562
- Tepki
- 2.985
- Şehir
- İzmir
Hangi gruba yollayacağımı bilemediğim için bu gruba yolladım, yanlış yer ise doğru gruba taşıyın lütfen.
Arkadaşlar, bazılarınızın bildiği ist-izmir turlarımdan sonra ilk defa izmir-ist yapacaktım.
Turuma 09.06.2006 tarihinde sabah 08:30'da Manisa'dan yola çıkarak başladım.
Hava durumunu sürekli takip etmiştim, evet güzergahım üzerindeki her şehirde sağnak yağmur gösteriyordu.
Fakat daha önceki bir İst-İzmir turumda 9saat sağnak yağmur altında binerek de gidebilmiştim.
Ayrıca başka birçok sebepten dolayı istanbula gidişimi bisikletle yapmak istemiştim.
Öğleyin Manisa'nın Gelenbe kasabasına kadar geldim (80km), burada 1 saate yakın mola verdim,arkadaşım bakkal Güray abiye uğradım ve yola devam ettim.
Buraya kadar ne bir yağmur, ne de kötü hava koşuluyla karşılaşmadım ve bu şekilde devam ederse hava diğer şehirlerde de açabilir diye düşünüyordum,
ya da en kötü ihtimal bile başıma gelse, ancak o zaman ilk terminalden otobüse binip ist'a gidecektim.
Gelenbe'den çıktıktan sonra daha 15km gitmiştim ki,
aniden hayatımda görmediğim kadar hızlı, yoğun, derime değdiğinde canımı acıtan bir doluyla karşılaştım.
Resmen doluyla boğuşuyordum, üzerimde sadece tayt, kısa kollu forma ve sırtımda da 7kg civarı yüklü ağır bir çantam vardı.
Yokuşun başında kara bulutlar ve ilk serpiştirmeyi görünce ilk önlemimi aldım ve Spd kılıflarımı giydim.
Fakat 5dk sonra ist'da o kadar yağmur altında kullanıp da gram su geçirmeyen spd kılıflarından su sızmış, tüm vücudum sırılsıklam olmuştu.
Ben duş aldığımda bile vücudumda kuru bir yer kalabilir ama bu dolu yağışı hiç kuru bir yer bırakmadı bende.
Mecbur yola devam, şehirlerarası yoldayım ve yakınlarda sığınacak bir yer yok.
Ama kararımı en yakın 35km uzakta olan Balıkesir garajına gidip,birkaç saat orada dinlenip kuruyup otobüsle gitmek şeklinde yaptım.
Tabi o sağnak doluya rağmen terminale varabilirsem.
20dk o dolu altında o şekilde bindim, geçen her araç korna çalıyor başka da birşey yapmıyordu.
Ne yapsınlar ki?
Ben de onlardan birşey beklemiyordum.
Ama bir araç sağda durup beni götürebileciğini söyledi.
Araç vişne çürüğü rengi bir Fiat Doblo'ydu.
Arka tarafına bisikleti,öne de çantamı koyduk, yola koyulduk.
Dedim Allah razı olsun, adamda tık yok.
Nereye gidiyorsunuz?
İstanbul.
Ben de ist'a gidiyordum, iyi denk geldi dedim.
Yolda az buçuk anlaştık ve öyle devam ettik.
Ama 7 yıl ist'da yaşamışlığın verdiği şüpheyle arabanın çalıntı olabileceği aklıma geldi ilk önce.
Yolda her cümlemizi tartıyordum.
Ben konuşmadıkça fazla konuşmuyordu.
Ayakkabı üreticisi olduğunu ve diğer şehirlere verdiği malların alacaklarını almaya çıktığını söyledi, yani tahsilata çıkmış.
Bursa'ya uğrayacağım dedi, orda da birinden alacağım var, olur dedim.
Yolda araba bile o doluda zor gittiği için bir kafede durup oturduk, çay söyledi,içtik, içerken arabaya baktım, plakasına rengine vb.
Çayı illa ısrarla kendi ısmarladı, ben ısmarlayayım diye diretmeme rağmen.
Sonra yine yola koyulduk.
VW Transporter'ı da olduğunu, ama Doblo kadar seri olmadığı için onu almadığını söyledi.(güven vermek için)
Ayrıca motorlardan konu açıldı, 3500'lük!!! Yamaha motorum var dedi.
Azcık ucundan ben de o konuyla ilgiliyim ve ona 1600cc'den büyük motor hiç duymadım dedim.
O, bu motor Hollanda'dan geldi deyince, insanoğlu hergün yeni birşey öğreniyor diyerek o konuyu geçtim.
Bursa'ya varmadan önce bana ehliyetim olup olmadığını sordu, var ve yanımda dedim.
Direksiyona beni geçirdi, kullandırdı bir müddet, tabi güven kazanmaya çalışmış bu ara.
Bursa'ya girerken ben ona devrettim, çünkü Bursa'yı hiç bilmiyorum ve ayaklarım sırılsıklam olduğu için de direksiyon başındayken bacaklarım kasılırsa kesin kaza yaparız dedim.
Bursa'ya girdik, Zafer plaza diye bir yer varmış, alacağı olan kişinin dükkanı oradaymış.
Ama büyükşehir olmasından ve plazanın otopark girişi zor bir yerde olduğunda plazanın etrafında 3 büyük tur attık.
Sonra plazanın otoparkına girdik ve otoparkın girişine parkettik.
Ben dedim arabada kalayım, taytla gezmeyeyim etrafta.
Önce bakarız dedi, sonra parkedip, anahtarı da üzerinde bırakıp,5dk sonra gelirim deyip plazaya girdi.
Dedim adam iyi güveniyor böyle bana, şaşırdım.
Sonra alacağı olan adamın Teleferik'e gittiğini 1 saat sonra geleceğini söyledi, orada beklememiz gerekiyor tabi.
İlk yoldayken bana bilerek yavaş gittiğini çünkü Bursa'daki adamla 15:30da buluşacağını söylemişti, ondan yavaş gidip yolda vakit geçiriyorum dedi, yoksa basar giderim dedi.
Ama gel gör ki, Bursa'ya vardığımızda saat ne 15:30'u? 17:00 olmuştu, işte ondan biz geç kaldık diye alacağı olan adam gitmiş, 1 saat sonra gelcekmiş, haliyle otoparkta değil de plazanın içine girip orda oturalım dedi.
Sen arabanın içinde üzerini değiş ben bekliyorum.
Tamam dedim ayakta ıslak spd'ler, üstte forma, sadece altıma taytım yerine uzun ince pantalon giydim.
Otoparktan asansörle plazaya girdik, bir cafeye oturduk (Starbuck's tarzı pahalı bir yerdi)
Dedim ben birşey içmeyeceğim, o kendine Capucino söyledi bana da ısrar etti, ben de aynından dedim.
Pasta istersen pasta da söyle dedi, yok sağolasın dedim.
Adam patron edasında ya, ısmarlıyor boyuna.
Ben de arabada giyinirken, hem sırt hem bel çantam ıslandığı için, en azından bel çantamı bile yanıma alamadım ve içinden yanıma sadece bir tek cep telefonumu almıştım.
Cafe'de oturalı 2-3dk olmuştu, sahibi bize şeker getirdiğinde, yol arkadaşım cafe sahibine sordu, burda sigara var mı diye.
O da en yakın, bir alt kattaki Migrosta satıldığını söyledi.
Ben bi sigara alıyorum dedi, masadan kalktı.
Masaya oturduğumuzda da ben ailemin içi rahat etsin diye onlara haber vermiştim, birinin beni arabasına aldığını.
Babam da geri aramıştı, biz onunla yanyanayken babam dediki selam söyle arkadaşına, ist'a vardığında da bir borcun olup olmadığını sor diye.
Neyse bu kalktı, gitti.
Gideli 2dk olmuştu ki, ben durumu anladım, ve inşallah yanlış düşünüyorumdur dedim ama bu kadar planlanmış birşey rastlantı olamaz deyip hemen babamı aradım, durumu anlattım, ona göre cafede oturmaya devam edip 1 saat bekleyecektim, babam tekrar beni geri arayacaktı.
Bunu yapmadım, cafe sahibine durumu anlattım, o da güvenliğe yönlendirdi.
Güvenlikteki karşıma her yeni çıkan kişiye baştan hikayeyi özetlemek zorunda kaldım, en son plazanın sivil polislerine de anlattım, hemen garaja gittik ve garajda arabanın yerinde yeller esiyordu
Bu otoparkte giriş çıkışlar için kamera yok mu diye sordum, buna yetkimiz yok dediler.
Birşey çıkarsa biz size haber veririz deyip, adres, isim ve telimi alıp plazanın karşısındaki karakola yönlendirdiler.
Dışarıda yine sağnak yağıyordu, hemen caddenin karşısındaki karakola forladım, ilk memura izah ettim,
ilk önce bir idrak süresi var tabi.
Sonra diğerlerine, şansıma da oradaki bir kavşakta şeker satarken yakaladıkları üç palyaço kızı almışlar onlarla uğraşıyorlardı.
Neyse, 1 saat sonra ifademi aldılar, tutanak tutuldu, babamı telefonda oranın komiseriyle görüştürdüm.
Ne var ki yolda hep arabanın çalıntı olabileceğinden şüphelenmiştim,
bazı yerlerde hiç olmadık sürat yapıyor, deli gibi solluyor, ve ilk gördüğüm andan beri benzin bitmeye yakın işaret veren lamba hep yanıyordu ve hiç benzin almamıştık.
Ama kendimi koruma amaçlı, şunu düşünmüştüm, ne olursa olsun, araçtan inmeyecektim.
Ama beraber inince beni bir yerde yalnız bırakacağı hiç aklıma gelmemişti.
Sonuç;
Kron zeon toplama bisikletim,
Kodak DX7590 yarı profesyonel fotoğraf makinam,
256mb lık mp3 çalarım,
kaskım, güneş gözlüğüm, numaralı gözlüğüm,
150ytl nakit param ve bankamatik kartım,
nüfus cüzdanım, öğrenci kartım, sporcu lisansım,
yarış formalarım, taytım, eldiven, anahtar takımı,
cateye tl-ld1000 arka flaşörüm ve daha birçok eşyam uçup gitti.
3 yıldır dişimden tırnağımdan artırıp tasarruf ettiğim 3000YTL değerindeki birikimim çalınmıştı
En iyi dostum bisikletim, daha yeni taksidi bitmiş fotoğraf makinam, kısacası beni en zor anlarımda hayata bağlayan şeyler şimdi başkasının elindeydi.
Yenisini alana kadar mecburen bu sporu bırakıyorum arkadaşlar.
Artık insanlara güvenim kalmadı.
İzmir-İst yolunda beni bir araca bindirecek hiçbir zorluk olmaz diyordum ama 20dk yağan ve saatlerce de yağmaya devam eden beni sırılsıklam bırakan bir doluya ve fazla güvenmeme, dikkatsizliğime kurban gittim.
Çok uzun yazdığımı biliyorum ama birilerine örnek olsun istedim.
Ve belki de birgün şehirinizde böyle bir bisiklet görürseniz, daha önce İst'daki Cem arkadaşımın trek8500'ünün çalınıp da bulunması olayı gibi bir sürpriz olabilir dedim. (benim pek ümidim yok ama)
Bisikletimin özelliklerini yazıyorum;
Kırmızı siyah 17.5" Kron Zeon kadro
SR Suntour XCP75 çizikli maşa
Alivio aynakol
2005 xt arka vites
Deore ön vites
Easton EA50 riser gidon (68cm,25.4mm çap)
Woodman WOW4 boğaz
Önde Maxxis Helter kırmızı gri 2.1" lastik
Arkada 1.5" dandik slick lastik
Arkada çamurluk
Arka çember XC420, deore gri 32li göbek
önde Matrix 750 siyah çember, siyah alu göbek, siyah teller.
Amoeba 6061 alu sele borusu
Selle Italia ortası delik siyah XC sele
Bisikletin en çok dikkat çeken yeri, ya da diğerlerinden farkı ön jant çemberinin sağ tarafına yapıştırdığım fosforlu turuncu sticker'la yazılmış TUNING yazısı ve XTR jantlarda görülen tipte sticker şerit dizilimi.
Adam kendi adını Uğur olarak tanıttı.
İzmir Üçyol'da ayakkabı üreticisi olduğunu, yolda İst-Acıbadem'e gideceğini,Eskişehir üni. konservatuar şan bölümü mezunu olduğunu.
Ayrıca Bursa'yı da iyi biliyordu, her caddesini.
170-175cm boylarında, koyu esmer tenli, 3 numara gibi çok kısa saçlı, beyaz yazlık ince pantalon giyen, üstünde de yine açık renk yazlık bi tişört olan biriydi.
Eğer şehrinizdeki bisikletçilere ucuz fiyatlı ya da bu tanıma, özelliklere uyan bir Kron gelirse lütfen benimle irtibata geçin,
bisikletle ilgili elimde kalan biraç şey var sadece.
Spd ayakkabım, dış lastikler, satılıkta olan bir kadrom
Herkese kazasız belasız, olaysız ve dolandırılmasız bisikletli günler diliyorum.
Adamın da tanımı var, gerçi belki de o başkasına ölü fiyata da satmış olabilir, ama yine de her şansı denemeli.
Adamın Doblosunun plakası tahminimce (polise de bu şekilde tutanağa kaydettirdim) 35 EDD 43 belki bir işe yarar diye veriyorum.
Fakat internette trafik plaka sorgulamasında bu plaka için Bordo bir Honda yazıyor, sanırım ya plaka değiştirilmiş ya da ben tam doğru hatırlamıyorum
fotoğraflar içinse (link) adresinde foto albümüm var, orada "Tur fotolari"nda bisikletin son hali, "bisiklet" adlı klasörde de Kronun ilk toplandığı hali mevcut.
Şimdiden ilginiz ve yardımınıza teşekkürler.
Arkadaşlar, bazılarınızın bildiği ist-izmir turlarımdan sonra ilk defa izmir-ist yapacaktım.
Turuma 09.06.2006 tarihinde sabah 08:30'da Manisa'dan yola çıkarak başladım.
Hava durumunu sürekli takip etmiştim, evet güzergahım üzerindeki her şehirde sağnak yağmur gösteriyordu.
Fakat daha önceki bir İst-İzmir turumda 9saat sağnak yağmur altında binerek de gidebilmiştim.
Ayrıca başka birçok sebepten dolayı istanbula gidişimi bisikletle yapmak istemiştim.
Öğleyin Manisa'nın Gelenbe kasabasına kadar geldim (80km), burada 1 saate yakın mola verdim,arkadaşım bakkal Güray abiye uğradım ve yola devam ettim.
Buraya kadar ne bir yağmur, ne de kötü hava koşuluyla karşılaşmadım ve bu şekilde devam ederse hava diğer şehirlerde de açabilir diye düşünüyordum,
ya da en kötü ihtimal bile başıma gelse, ancak o zaman ilk terminalden otobüse binip ist'a gidecektim.
Gelenbe'den çıktıktan sonra daha 15km gitmiştim ki,
aniden hayatımda görmediğim kadar hızlı, yoğun, derime değdiğinde canımı acıtan bir doluyla karşılaştım.
Resmen doluyla boğuşuyordum, üzerimde sadece tayt, kısa kollu forma ve sırtımda da 7kg civarı yüklü ağır bir çantam vardı.
Yokuşun başında kara bulutlar ve ilk serpiştirmeyi görünce ilk önlemimi aldım ve Spd kılıflarımı giydim.
Fakat 5dk sonra ist'da o kadar yağmur altında kullanıp da gram su geçirmeyen spd kılıflarından su sızmış, tüm vücudum sırılsıklam olmuştu.
Ben duş aldığımda bile vücudumda kuru bir yer kalabilir ama bu dolu yağışı hiç kuru bir yer bırakmadı bende.
Mecbur yola devam, şehirlerarası yoldayım ve yakınlarda sığınacak bir yer yok.
Ama kararımı en yakın 35km uzakta olan Balıkesir garajına gidip,birkaç saat orada dinlenip kuruyup otobüsle gitmek şeklinde yaptım.
Tabi o sağnak doluya rağmen terminale varabilirsem.
20dk o dolu altında o şekilde bindim, geçen her araç korna çalıyor başka da birşey yapmıyordu.
Ne yapsınlar ki?
Ben de onlardan birşey beklemiyordum.
Ama bir araç sağda durup beni götürebileciğini söyledi.
Araç vişne çürüğü rengi bir Fiat Doblo'ydu.
Arka tarafına bisikleti,öne de çantamı koyduk, yola koyulduk.
Dedim Allah razı olsun, adamda tık yok.
Nereye gidiyorsunuz?
İstanbul.
Ben de ist'a gidiyordum, iyi denk geldi dedim.
Yolda az buçuk anlaştık ve öyle devam ettik.
Ama 7 yıl ist'da yaşamışlığın verdiği şüpheyle arabanın çalıntı olabileceği aklıma geldi ilk önce.
Yolda her cümlemizi tartıyordum.
Ben konuşmadıkça fazla konuşmuyordu.
Ayakkabı üreticisi olduğunu ve diğer şehirlere verdiği malların alacaklarını almaya çıktığını söyledi, yani tahsilata çıkmış.
Bursa'ya uğrayacağım dedi, orda da birinden alacağım var, olur dedim.
Yolda araba bile o doluda zor gittiği için bir kafede durup oturduk, çay söyledi,içtik, içerken arabaya baktım, plakasına rengine vb.
Çayı illa ısrarla kendi ısmarladı, ben ısmarlayayım diye diretmeme rağmen.
Sonra yine yola koyulduk.
VW Transporter'ı da olduğunu, ama Doblo kadar seri olmadığı için onu almadığını söyledi.(güven vermek için)
Ayrıca motorlardan konu açıldı, 3500'lük!!! Yamaha motorum var dedi.
Azcık ucundan ben de o konuyla ilgiliyim ve ona 1600cc'den büyük motor hiç duymadım dedim.
O, bu motor Hollanda'dan geldi deyince, insanoğlu hergün yeni birşey öğreniyor diyerek o konuyu geçtim.
Bursa'ya varmadan önce bana ehliyetim olup olmadığını sordu, var ve yanımda dedim.
Direksiyona beni geçirdi, kullandırdı bir müddet, tabi güven kazanmaya çalışmış bu ara.
Bursa'ya girerken ben ona devrettim, çünkü Bursa'yı hiç bilmiyorum ve ayaklarım sırılsıklam olduğu için de direksiyon başındayken bacaklarım kasılırsa kesin kaza yaparız dedim.
Bursa'ya girdik, Zafer plaza diye bir yer varmış, alacağı olan kişinin dükkanı oradaymış.
Ama büyükşehir olmasından ve plazanın otopark girişi zor bir yerde olduğunda plazanın etrafında 3 büyük tur attık.
Sonra plazanın otoparkına girdik ve otoparkın girişine parkettik.
Ben dedim arabada kalayım, taytla gezmeyeyim etrafta.
Önce bakarız dedi, sonra parkedip, anahtarı da üzerinde bırakıp,5dk sonra gelirim deyip plazaya girdi.
Dedim adam iyi güveniyor böyle bana, şaşırdım.
Sonra alacağı olan adamın Teleferik'e gittiğini 1 saat sonra geleceğini söyledi, orada beklememiz gerekiyor tabi.
İlk yoldayken bana bilerek yavaş gittiğini çünkü Bursa'daki adamla 15:30da buluşacağını söylemişti, ondan yavaş gidip yolda vakit geçiriyorum dedi, yoksa basar giderim dedi.
Ama gel gör ki, Bursa'ya vardığımızda saat ne 15:30'u? 17:00 olmuştu, işte ondan biz geç kaldık diye alacağı olan adam gitmiş, 1 saat sonra gelcekmiş, haliyle otoparkta değil de plazanın içine girip orda oturalım dedi.
Sen arabanın içinde üzerini değiş ben bekliyorum.
Tamam dedim ayakta ıslak spd'ler, üstte forma, sadece altıma taytım yerine uzun ince pantalon giydim.
Otoparktan asansörle plazaya girdik, bir cafeye oturduk (Starbuck's tarzı pahalı bir yerdi)
Dedim ben birşey içmeyeceğim, o kendine Capucino söyledi bana da ısrar etti, ben de aynından dedim.
Pasta istersen pasta da söyle dedi, yok sağolasın dedim.
Adam patron edasında ya, ısmarlıyor boyuna.
Ben de arabada giyinirken, hem sırt hem bel çantam ıslandığı için, en azından bel çantamı bile yanıma alamadım ve içinden yanıma sadece bir tek cep telefonumu almıştım.
Cafe'de oturalı 2-3dk olmuştu, sahibi bize şeker getirdiğinde, yol arkadaşım cafe sahibine sordu, burda sigara var mı diye.
O da en yakın, bir alt kattaki Migrosta satıldığını söyledi.
Ben bi sigara alıyorum dedi, masadan kalktı.
Masaya oturduğumuzda da ben ailemin içi rahat etsin diye onlara haber vermiştim, birinin beni arabasına aldığını.
Babam da geri aramıştı, biz onunla yanyanayken babam dediki selam söyle arkadaşına, ist'a vardığında da bir borcun olup olmadığını sor diye.
Neyse bu kalktı, gitti.
Gideli 2dk olmuştu ki, ben durumu anladım, ve inşallah yanlış düşünüyorumdur dedim ama bu kadar planlanmış birşey rastlantı olamaz deyip hemen babamı aradım, durumu anlattım, ona göre cafede oturmaya devam edip 1 saat bekleyecektim, babam tekrar beni geri arayacaktı.
Bunu yapmadım, cafe sahibine durumu anlattım, o da güvenliğe yönlendirdi.
Güvenlikteki karşıma her yeni çıkan kişiye baştan hikayeyi özetlemek zorunda kaldım, en son plazanın sivil polislerine de anlattım, hemen garaja gittik ve garajda arabanın yerinde yeller esiyordu
Bu otoparkte giriş çıkışlar için kamera yok mu diye sordum, buna yetkimiz yok dediler.
Birşey çıkarsa biz size haber veririz deyip, adres, isim ve telimi alıp plazanın karşısındaki karakola yönlendirdiler.
Dışarıda yine sağnak yağıyordu, hemen caddenin karşısındaki karakola forladım, ilk memura izah ettim,
ilk önce bir idrak süresi var tabi.
Sonra diğerlerine, şansıma da oradaki bir kavşakta şeker satarken yakaladıkları üç palyaço kızı almışlar onlarla uğraşıyorlardı.
Neyse, 1 saat sonra ifademi aldılar, tutanak tutuldu, babamı telefonda oranın komiseriyle görüştürdüm.
Ne var ki yolda hep arabanın çalıntı olabileceğinden şüphelenmiştim,
bazı yerlerde hiç olmadık sürat yapıyor, deli gibi solluyor, ve ilk gördüğüm andan beri benzin bitmeye yakın işaret veren lamba hep yanıyordu ve hiç benzin almamıştık.
Ama kendimi koruma amaçlı, şunu düşünmüştüm, ne olursa olsun, araçtan inmeyecektim.
Ama beraber inince beni bir yerde yalnız bırakacağı hiç aklıma gelmemişti.
Sonuç;
Kron zeon toplama bisikletim,
Kodak DX7590 yarı profesyonel fotoğraf makinam,
256mb lık mp3 çalarım,
kaskım, güneş gözlüğüm, numaralı gözlüğüm,
150ytl nakit param ve bankamatik kartım,
nüfus cüzdanım, öğrenci kartım, sporcu lisansım,
yarış formalarım, taytım, eldiven, anahtar takımı,
cateye tl-ld1000 arka flaşörüm ve daha birçok eşyam uçup gitti.
3 yıldır dişimden tırnağımdan artırıp tasarruf ettiğim 3000YTL değerindeki birikimim çalınmıştı
En iyi dostum bisikletim, daha yeni taksidi bitmiş fotoğraf makinam, kısacası beni en zor anlarımda hayata bağlayan şeyler şimdi başkasının elindeydi.
Yenisini alana kadar mecburen bu sporu bırakıyorum arkadaşlar.
Artık insanlara güvenim kalmadı.
İzmir-İst yolunda beni bir araca bindirecek hiçbir zorluk olmaz diyordum ama 20dk yağan ve saatlerce de yağmaya devam eden beni sırılsıklam bırakan bir doluya ve fazla güvenmeme, dikkatsizliğime kurban gittim.
Çok uzun yazdığımı biliyorum ama birilerine örnek olsun istedim.
Ve belki de birgün şehirinizde böyle bir bisiklet görürseniz, daha önce İst'daki Cem arkadaşımın trek8500'ünün çalınıp da bulunması olayı gibi bir sürpriz olabilir dedim. (benim pek ümidim yok ama)
Bisikletimin özelliklerini yazıyorum;
Kırmızı siyah 17.5" Kron Zeon kadro
SR Suntour XCP75 çizikli maşa
Alivio aynakol
2005 xt arka vites
Deore ön vites
Easton EA50 riser gidon (68cm,25.4mm çap)
Woodman WOW4 boğaz
Önde Maxxis Helter kırmızı gri 2.1" lastik
Arkada 1.5" dandik slick lastik
Arkada çamurluk
Arka çember XC420, deore gri 32li göbek
önde Matrix 750 siyah çember, siyah alu göbek, siyah teller.
Amoeba 6061 alu sele borusu
Selle Italia ortası delik siyah XC sele
Bisikletin en çok dikkat çeken yeri, ya da diğerlerinden farkı ön jant çemberinin sağ tarafına yapıştırdığım fosforlu turuncu sticker'la yazılmış TUNING yazısı ve XTR jantlarda görülen tipte sticker şerit dizilimi.
Adam kendi adını Uğur olarak tanıttı.
İzmir Üçyol'da ayakkabı üreticisi olduğunu, yolda İst-Acıbadem'e gideceğini,Eskişehir üni. konservatuar şan bölümü mezunu olduğunu.
Ayrıca Bursa'yı da iyi biliyordu, her caddesini.
170-175cm boylarında, koyu esmer tenli, 3 numara gibi çok kısa saçlı, beyaz yazlık ince pantalon giyen, üstünde de yine açık renk yazlık bi tişört olan biriydi.
Eğer şehrinizdeki bisikletçilere ucuz fiyatlı ya da bu tanıma, özelliklere uyan bir Kron gelirse lütfen benimle irtibata geçin,
bisikletle ilgili elimde kalan biraç şey var sadece.
Spd ayakkabım, dış lastikler, satılıkta olan bir kadrom
Herkese kazasız belasız, olaysız ve dolandırılmasız bisikletli günler diliyorum.
Adamın da tanımı var, gerçi belki de o başkasına ölü fiyata da satmış olabilir, ama yine de her şansı denemeli.
Adamın Doblosunun plakası tahminimce (polise de bu şekilde tutanağa kaydettirdim) 35 EDD 43 belki bir işe yarar diye veriyorum.
Fakat internette trafik plaka sorgulamasında bu plaka için Bordo bir Honda yazıyor, sanırım ya plaka değiştirilmiş ya da ben tam doğru hatırlamıyorum
fotoğraflar içinse (link) adresinde foto albümüm var, orada "Tur fotolari"nda bisikletin son hali, "bisiklet" adlı klasörde de Kronun ilk toplandığı hali mevcut.
Şimdiden ilginiz ve yardımınıza teşekkürler.


