http://img468.imageshack.us/img468/9084/11sl0.jpg
http://img231.imageshack.us/img231/9206/12tr8.jpg
http://img160.imageshack.us/img160/772/14uq0.jpg
Arkadaşlar, Bolu girişine az kala otobüsten indim. Direkt d-100 takip. Yol belli zaten e-5 dediğimiz geceleri ıssız olan, kurt ve köpek sesleri ile yankılanan, sis içinde kalan bir yol
önce Harem'e gittim. Bisiklet kıyafetlerimi Sportive'den BikeandOutdoor'dan Onur arkadaşımdan bilgi alarak, muhabbet ederek aldım. İki kişi daha geldi yanımıza ve onlara forumumuzdan bahsedip üye olmalarını, faydalı olacağını belirttim. NOrthwave üst aldım,kırmızı renkliydi. Altıma ise pedli tayt aldım siyah renkli. Yama, fosforlu ve ledli reflektör aldım.
İlk önce amacım kilitli pedalları taktırmaktı. Fatih'de bir bisikletçiye gittim, elimde wellgonun pedalları ama o da ne, adam bir türlü pedalları gevşetemedi. Önce çırağına verdi işi, çırak yapamadı ve çekil kenara dedi böyle artistçe sonra usta da yapamadı hem de anahtarın ağzı kırıldı. ay anahtarın ağzı kırıldı

Bizim parçalara bir şey yapmadan çıktım. Moral yerlerde. Ayağımda Sidi dominator ve pedalım yine Sönmez Abi'den aldığım(EFOR) wellgo pedallar. Şans dedik, yılmadık gittik Harem'e. Yazıhanede herkes yanıma geliyor, kıyafet ve bisiklet tam olunca ilgi uyandırdık tabi. Yarışçı mısın, kaça aldın, kaç vites, kaç basıyor, kısır yaıyor mu... türlü sorularla yordular beni ve Bolu'ya doğru otobüsle yola koyuldum. Sabah 2:36 idi ve bisikleti zorlu maratona hazırlayıp yola koyulduk.
İlk saatlerde düşünmeden pedal çevirdim. Heryer sakin,sadece kamyon ve otobüs ve Bolu çıkışı gerçekler meydana çıktı. Yokuşlar, tarlalara çöken çiğ, fabrika, galeri kenarında duran köpekler... Siz, onları görmeden; onlar sizi görüyor. Lambam ve reflektörüm olduğu için şanslıyım yine de. olu çıkışı Filiz makarna fabrikasının girişinde Garanti Bankası'nın atm kulübesi var. Para çekilmesi için o mevkide tek adresiniz. Çünkü benzincilerden başka tesis bulunmuyor şimdilik.
Bolu bitti, 5bin küsür metrelik tırmanma şeritleri başladı, yollar karanlık, ıssız tünelden geçerken ve yanınızdan kamyonlar canavar gibi geçerken hayatınızın ne kadar da tehlikede olduğunu, hayatınızın 1 saniyede bitebilceği hissini tadıyorsunuz. Bu bana daha çok azim getirdi. Arkadaşıma çünkü dedim ki: Bolu yolunda pedal basmazsam yuh olsun bana. Zorlu yolların başlangıcından itibaren allah, bisikletimin sesi, rüzgârın ve hayvanların sesi eşlik etti. Yeniçağa tarafına gelirken artık, ay tepeye doğru gelmişti.
Yeniçağa'ya girişte sağ tarafta bir çay ocağı gördüm. Sabah ezanı da yeni okunuyordu ve sıcak bir çay içtim, ekmek ikram ettiler çıtır çıtır ve dertleşerek, muhabbet ederek uğurladılar beni sonra köpekler peydah oldu. Bisikleti elimde götürdüm. AKlıma forumdaki köpekten korunma konuları geliyor. Yol boyu dualar ettim zaten. Yanımda sadece biraz fındık ve üzüm vardı. Gerede'ye doğru devam ederken müthiş yokuşlar da kendini gösterdi zaten. Hiç bisiikletten inmeden çıktım, tuvalet molası verdim bir ara, su kanalları vardı, 4 saat sonra zannedersem yanımdaki yiyeceğide bitirdim. İşin ilginç kısmı ise su olmaması idi yanımda. Ayın doğuşu,batışı ve güneşin doğuşu üzerimdeydi. Sabah vakti tan ağarırken şöyle geniş ovalara bakıp şükrettim, böylesine güzel vatanda yaşadığım için. Sonra yine hayal dünyamdan sıyrılıp kendime geldim ve ayaklarım,dizlerim piston gibi çalışıyordu. En sonunda Gerede'ye vardım. Yokuşlar bitmişti. Bir ara düşündüm otobüse binsem mi diye, ama inat, azim, bisikletim devam edelim ortak diye yalvardılar. Kırmadım. Hafif meyilli yollar da başlamıştı. Gidona yatar vaziyette devam edip 27. viteste pedalladım, 28,29. vitesleri de istedim, vites yetmez oldu. Sonra bir yokuş ve iniş şeklinde devam ettim. Kızılcahamam'a doğru yaklaşıyordum.
Gerede'den çıkınca ilerde "Aktaş" diye alabalık ve et-köfte yemek için uygun bir işletme vardı. Çeşmeler şelale gibi akıyor. mis gibi içtim, yüzümü yıkadım. Uykusuz gözlerim ağırlaşmış, altları şişti sanki. Gözlük de almamıştım, kask da. en büyük hata bu ama oldu bir kere

:Skull-175 :Skull-175 ölmekten değil, köpek tarafından ısırılmaktan korkarım o yollarda.
Arkadaşlar dediğim bu yerde alabalık, et, köfte, kahvaltılık çeşit bulunmakta ve bedava nerdeyse.
Bonfile et istedim. Düşünün ki İstanbul'da Arnavutköy, Beşiktaş, Taksim'de şu menüyü istediniz:
10 parça kırmızı biber, kekik ve zeytinyağla işlenmiş bonfile et.
4 parça yanında ikram köfte
1 tabak kütür kütür ikram olan kiraz
1 salata tabağı Gerede tabii bal ve isteyene tereyağ. Yine ikram
1 adet çay ikram
1 sepet ev ekmeği ve kimisi sobada kızarılmış.
toplam ne kadar eder? Efendim! Söyleyim peki, 10 ytl

sadece 10 YTL verdim ve Ankara'ya varana kadar yetti zaten.
Ordan çıktım artık yola devam. Akyarma Geçidi midir nedir epey yokuş çıktım. Düz yol yok zaten . Çık babam çık. Kamyonculara devamlı el sallıyorum, kafasını dönderip bana bakıyorlar, boş geçirmiyorum, onlar da ya selam yada korna sesi gönderiyorlar

Akyarma geçidini aşınca zaten 7 km kadar iniş. SOnra yine dev gibi iniş ve çıkış. Lastiklerin ortası kararıyor habire, arka jant akord istemeye başladı. Tellerim gevşedi. Nasıl olduysa artık. Kızılcahamam'a geldim 90 km küsür kadar yol kaldı ve güneş de iyice yakmaya başladı tabi. Yüz, kol ve diz kapaklarımın üstü yandı. Kazan'a vardım ve Ankara'ya geliyorum diye, Ankara Ankara güzel Ankara diye şarkı söylüyorum, kimi yerde Dağlar Dağları söyleyip dağlara bakarak Barış Manço'yu anıyorum.
En sonunda Ankara'ya girdim. arabadakiler bana bakıyordu. saat 12:15 idi zannedersem. Yağmur ha yağdı yağacak derken yağmaya başladı. Millet saklanıyor,ben pedal çeviriyorum. Hayat bu işte. Yaşamak, yaşama direnmek.
Kuzenimi aradım ve ODTÜ'ye girmemi söyledi. Odtü'ye de öyle giremiyorsun ama kıyafetler tam olunca şöyle bir göz göze geldik güvenlikle ve telaş etmeden pedallayıp içeri girdim. Kızlar, bisikletli naber dedi

şaşırdım. Tabi sevgilim olduğu için güldüm sadece; arabadaki hatunlar bana bakıyor, öğrenciler bana bakıyor. İlk kez mi böylesini gördüler yoksa Bolu'dan geldiğimi mi biliyorlar? diye dalga geçtim. En sonunda Odtü içinde kuzenimle buluşup jandarmaların arasından çıktık ve Önder Abi'yi aradım .
Konuya yazı yazmasını, şereflendirmesini söyledim

Sağolsun destekleri için ve diğer arkadaşlarıma İdris'e Hızlı'ya Hasan Abi'ye .... selamlar, teşekkürler.
Resim olayı kıt tabiki. t610 olunca insanın konuşası bile gelmiyor
Amaç zaten ispat değil, kafamdaki olayı sonuçlandırmak, hayalimi gerçek yapmaktı. Ne mutlu bana.
Eğer sıkılan varsa bisikletle uzun yol yapsın. Ayaklarını hissetmeyene kadar pedallara gömsün. Düşünsün hayatı, yaşamayı, hissetsin kollarına, suratına vuran rüzgarı.
Çok güzel bir deneyim oldu benim için. Yorgunluk yoktu ben de daha önceden de 210 kmlik Samsun-Merzifon yolculuğum olduğu için ama 6 sene evveldi tabi.
Sadece leğen kemiğim sızlıyordu.
Hiç bir zaman tereddüt etmemek gerek. Bu fikri çalışırken kendime verdim ve Ankara'ya gitçem dedim. İdris'in dediği gibi kafada bitirdim. Haritaya baktım. İStanbul-Ankara 13 cm. kadardı

psikolojik olarak hazırladım yani ve soğuk demeden bastım gittim.
Allah razı olsun bu ledli lambaları yapanlardan. Dinamolara kalsaydık imlansızdı yani.
Bisikletim mtb ama ruhumda yol yarışçısının azmi, sabrı var. İkisinin arasında kaldım. Keşke param olsa, yollarımız iyi olsa da bir yol bisikleti alsam.
Benden şimdilik bu kadar. Kuzenim az da olsa videoya çekmişti. Onu da eklerim.
Saygılar ve sevgiler.