Umut SÜRÜCÜ
Aktif Üye
- Kayıt
- 19 Mart 2013
- Mesaj
- 167
- Tepki
- 177
- Şehir
- Bandırma
- Bisiklet
- Focus
Günlerden pazartesi. Sisteme yenik bir şekilde çıkıyorum yataktan. Doğruluyorum. dışarda bir sağanaktır kopuyor. Hazırlanmam beş dakikamı almıyor. Boş sokakta servisin beni alacağı kaldırıma kadar yürüyorum. Birkaç dakika sonra servis dönüyor köşeyi. Cam kenarında bir koltuğa atıyorum kendimi. Camlar buhar olmuş dışarıyı görmek de mümkün değil. Ellerim üşümesin diye otobüsün perdesi ile siliyorum camdaki buharı. Herkes uyku sersemi kimseden çıt çıkmıyor. Herkesin derdi başka belli. Kimisi yarım kalan rüyasına devam etme derdinde, kimisi daha şimdiden açmış akıl küpü telefonunu başlamış aynı renkteki boncukları bir araya dizmeye. Kimisi bir simidin ucundan ısırıp duruyor...
Ne kadar işini sevsen de, bir yerde insanın doğasına aykırı bir durum sanırım bu "çalışmak" olayı. Yoksa bıraksan şu güzelim yağmuru saatlerce izlersin bir dağ evinin penceresinden, elinde bir bardak sıcacık çay, yüzünde istemsiz bir gülümseme ile maşingaya bir iki odun daha atarsın. kaynayan suyun sesi bir yandan, yağmurun sesi bir yandan izler durursun öylece eminim..
***
Çok değil daha üç beş ay önce cayır cayır sıcaklarda bisiklet üzerindesindir. Arkanda çadırın, uyku tulumun, akşam yemeyi planladığın tonbalıklı makarnan, belki üzerine birde sallama çayın ve daha birçoğu lüzumlu ya da lüzumsuz eşyalarınla yollardasındır. Soluk soluğa tırmandığın her tepenin zirvesinde alırsın mükafatını.
Müthiş bir manzara...
Kurarsın çadırını güzel bir uçurum kenarına. Aşağıda antik bir liman. Uzaklarda bir ada. Gecenin üçünde yakamoz. Şöyle güzel bir makinen olacaktı ki şimdi çekecektin fotoğrafı. Ertesi günü de düşünürdün sonra. Başka yerlerde bambaşka manzaralar. Bir fermuar sesi duyardın Serdar da gelirdi yanına. On dakika muhabbet gerisi uyku olurdu. Mis gibi. Vay canına.
***
Pencerene vuran yağmura dönersin tekrar. Tepende yanan floresanın gıcık sesini duymaya başlarsın. Oturduğun sele ofis sandalyesine döner, dönmesin diye yere basarsın ayaklarını durduramazsın. Islak papuçların sesi müdürün kapısı önünde gezer durur. “Yapacak bir şey yok.” dersin. Hatta demezsin bile o kadar kabullenmişsindir durumu. Biraz daha çalışalım, sıkalım dişimizi şu yokuşları da aşalım illa ki alırız mükafatımızı dersin.
Çevirirsin dolmuşun kontağını, açarsın bilgisayarını, kaldırırsın kepenkleri, çalıştırırsın makinaları, çekersin dosyayı önüne, binersin ekip otosuna, oturursun kasanın önüne, alırsın ilk sıradan müşterini…
Ama her fırsatta takvim karalarsın. Şu on günlük iznini hak edince nerelere gitsen acaba? Bu sefer yürüsen mi şöyle günlerce doğada?
Ne kadar yavaş o kadar iyi…
Ne kadar işini sevsen de, bir yerde insanın doğasına aykırı bir durum sanırım bu "çalışmak" olayı. Yoksa bıraksan şu güzelim yağmuru saatlerce izlersin bir dağ evinin penceresinden, elinde bir bardak sıcacık çay, yüzünde istemsiz bir gülümseme ile maşingaya bir iki odun daha atarsın. kaynayan suyun sesi bir yandan, yağmurun sesi bir yandan izler durursun öylece eminim..
***
Çok değil daha üç beş ay önce cayır cayır sıcaklarda bisiklet üzerindesindir. Arkanda çadırın, uyku tulumun, akşam yemeyi planladığın tonbalıklı makarnan, belki üzerine birde sallama çayın ve daha birçoğu lüzumlu ya da lüzumsuz eşyalarınla yollardasındır. Soluk soluğa tırmandığın her tepenin zirvesinde alırsın mükafatını.
Müthiş bir manzara...
Kurarsın çadırını güzel bir uçurum kenarına. Aşağıda antik bir liman. Uzaklarda bir ada. Gecenin üçünde yakamoz. Şöyle güzel bir makinen olacaktı ki şimdi çekecektin fotoğrafı. Ertesi günü de düşünürdün sonra. Başka yerlerde bambaşka manzaralar. Bir fermuar sesi duyardın Serdar da gelirdi yanına. On dakika muhabbet gerisi uyku olurdu. Mis gibi. Vay canına.
***
Pencerene vuran yağmura dönersin tekrar. Tepende yanan floresanın gıcık sesini duymaya başlarsın. Oturduğun sele ofis sandalyesine döner, dönmesin diye yere basarsın ayaklarını durduramazsın. Islak papuçların sesi müdürün kapısı önünde gezer durur. “Yapacak bir şey yok.” dersin. Hatta demezsin bile o kadar kabullenmişsindir durumu. Biraz daha çalışalım, sıkalım dişimizi şu yokuşları da aşalım illa ki alırız mükafatımızı dersin.
Çevirirsin dolmuşun kontağını, açarsın bilgisayarını, kaldırırsın kepenkleri, çalıştırırsın makinaları, çekersin dosyayı önüne, binersin ekip otosuna, oturursun kasanın önüne, alırsın ilk sıradan müşterini…
Ama her fırsatta takvim karalarsın. Şu on günlük iznini hak edince nerelere gitsen acaba? Bu sefer yürüsen mi şöyle günlerce doğada?
Ne kadar yavaş o kadar iyi…