Büşra Yoldaş
Daimi Üye
- Kayıt
- 21 Kasım 2013
- Mesaj
- 234
- Tepki
- 119
- Şehir
- Kocaeli
- Bisiklet
- Sedona
"Hiçbir Şey Eskimez Mutluluk Kadar"
Bu yazının konusu aslında Eurasia Moto Bike Expo 2014, bu yüzden başlığın yanıltıcı olduğu doğru
.
Dün bu fuara gittim, ama yalnız değildim. Yeni 3 arkadaş edindim orada; Nevres Hanım (Nevres Kme), Çetin Bey (Çetin Şahingöz) ve Edip( kendisi Çetin Bey'in oğlu oluyor ). Öncelikle hepsine çok teşekkür etmek istiyorum çünkü beni kendi şehirlerinde ağırlayabilecekleri en güzel şekilde ağırladılar
Ayrıca benden bu konuda bir yazı yazmamı istedikleri için de mutlu oldum ; nitekim bana göre bütün gün nitelikli diyaloglar kurduğumuzun göstergesi bu. Ne var ki ben kendimi güzel bir yazı yazmak yükümlülüğünde hissediyorum, böyle zamanlarda kendimden beklentim yüksek olduğu için daha da batırabiliyorum . O yüzden okuyucuları baştan uyaracağım, gereksiz uzatmalarımla sıkılma ihtimalini göze alarak okuyunuz 
İlk önce Nevres hanımla Metroport’ta buluştuk. Benim için güzel bir başlangıçtı çünkü hem yemek yerken hem de fuara giderken yalnız kalmadım. Nevres hanım benim gibi besleniyor, seçtiği mekanı beğenerek “tam benim kafadan” dedim ve günlük ritüellerimden birini bozmak zorunda kalmadım. Kendisi güleryüzlü, yardımsever ve bilgili biri
Betimleyemeyemiyorum çünkü ikinci paragrafta açıkladığım kaygılar geziniyor üzerimde, portresini çizmek benim için daha kolay olurdu ; hem kendisi güzel bir bayan olduğun için hem de o konuda daha iyi olduğum için 
Yemeklerimizi yedik ve fuar alanına gittik. Orada Çetin Bey ve Edip’le buluştuk, daldık içeriye.
Fuar çok kalabalıktı ancak benim için hiç şaşırtıcı olmadı, beklediğim bir şeydi. Kalabalık derken ilk olarak insan kalabalığından,sonra da bisiklet ve motosiklet kalabalığından bahsediyorum. Bu ikinci tür kalabalık benim için güzel olanıydı. Motosikleri inceledik önce uzunca bir süre, motosikletlerin durağan parçalarına canlılık getirmek için bayan modeller oturuyordu bazılarının üzerinde. Değişik figürler görme olanağı da bulduk dolayısıyla. Motosikletten hiç anlamam ama gene de incelemek hoştu, biçimli metal parçaları incelemekten hoşlanırım. Nevres Hanım ve Çetin Bey de hoşlandılar uzun uzun gezdik, motosiklet formalarına baktık, deri çantalara, eldivenlere, kasklara… Arada tuhaf motosikletli adamları incelemekten de geri durmadım, sanıyorum onlar için de öyleydi ; nitekim kıyafetleri ve tarzlarıyla görülmeyecek gibi değillerdi
.
En son gezdiğimiz salon dondurmanın tatlı sonu gibiydi
. Ah bisikletler, hepsi ayrı güzel… En çok Aslı bisiklet teki Sedona ve Merida’ları sevdim, hem geometri, hem de renk uyumu ve grafik tasarımları gerçekten ufuk açıcıydı. Zaten oraya vardığımızda devinimsiz duran bisikletlerin üzgünlüğünü de attım üzerimden, Edip de atmış olacak ki askıya asılmış bisiklet tekerlerini eliyle döndürmeye başladı.
Çok hoşuma gitti, tekerler deviyor aynı zamanda tuhaf bir şekilde durağan bisikletler de tüm parçalarıyla kendi aralarında iletişim kuruyorlardı. Bizi de aldılar konuşmalarına. Böylece ulaşılmaz olmaktan çıktılar, renkli, karizmatik ( başka sıfat gelmiyor aklıma ama bunların yeterli olmadığı kesin )arkadaşlar oldular bizim için. Sonra Salcano ve Kron’ları inceledik. Salcanolarda da ufuk açıcı renkler gördüm, şaşırtıcı ve mutluluk vericiydi bana göre bu. Birçok katlanır bisiklet görme olanağı da bulduk, sonra Bianchi ve Carraro’lar ve daha unuttuğum diğer markalar da kullanışlılıkları bakımından yeterli görünüyorlardı. Yazmayı unuttuğum birçok marka daha var tabii ki. Bir de nostaljik bisikletler vardı ki gözlerimiz bayram etti
Numune bisiklet parçalarına da diyecek yoktu. Metal yuvarlağı göstererek “ Bu kaç vites ?” diye sorma gafletinde de bulundum bir ara Çetin Bey’e
. O kadar çok yorulmuştum ki! Vitesleri saymama tembelliğini de hak ettiğimi mi düşündüysem artık bilmiyorum. Arada kafam gidip geliyordu 
Aa az kalsın unutuyordum! Soner Sarıhan ve İnci Sarıhan’la da tanıştık
. İkisi de bisiklet konusunda deneyimli, dolayısıyla fazlaca bilgiliydiler. Sevecen ve çok duyarlı bir çiftle tanışmaktan memnun oldum. Bisiklet Gezginleri de oradaydı, onlarla da tanıştık ancak ben onlar hakkında pek bilgili olmadığım için Nevres Hanım ve Çetin Bey’in mutluluğuna ortak olmakla yetindim. Bir de Nevres Hanım ın cezeryeleri var tabii ki, nasıl unutabiliriz ki! Nevres Hanım o kadar düşünceli ki tatmamız için cezerye getirmeyi ihmal etmemiş. Biz cezeryeleri gezginlere bırakmıştık döndük dolaştık, geldiğimizde cezerye kutusu azalmıştı
. Soner Bey ve eşi de tatmıştı, mutlu olduk, sanıyorum cezeryeler amacına ulaştı. Tatması gereken herkes tattı , Nevres Hanım sayesinde güzel bir paylaşım oldu. Bu noktada Nevres Hanım’a yeniden teşekkür etmek istiyorum. Ben cezeryenin kıyısından yiyebildim ama çok geçerli bir nedenim vardı, umarım yanlış anlamamıştır. Cezerye de lokum kategorisine giriyor diye benim için yasak meyve oluverdi, malum diş tellerim…
Fuardan çıkmadan önce ilk olarak benim gün boyunca takıntı haline getirdiğim standı yeniden inceledik
Sonra Edip’e yeşil, güzel bir bisiklet maketi alındı.
Fuardan çıktık, tekrar görüşmek dileklerimizle ayrıldık. Yürürken Edip’e çok güzel bir adının olduğunu söyledim ve şiir okumayı sevip sevmediğini sordum. Şiir okumayı seviyormuş, ayrıca ödevleri için büyük bir roman yazmışlar. Edip’in edebiyat sevmemesi olacak iş değildi tabii ki, benimki de soru yani
Böylece arkadaşlarımla vedalaştım ve Beşiktaş’a gittim o akşam tek başıma. Kabalcı’ya girdim, bir ritüeli daha gerçekleştirmek üzere. Descartes okuyordum, bir anda Rübab-ı Şikeste’ye geçtim. Derken gözüme bir kitap ilişti: Hiçbir Şey Eskimez Mutluluk Kadar. Oscar Wilde yazmış kendisini, iyi mi etti bilmem ama aforizmaların başlığı ilham vericiydi. Schopenhaur’a benziyor dedim kendi kendime. Sonra tuhaf kafalarda gezdim durdum. Tuhaf şekilde güzel bir gündü.
Unuttuğum bir şey daha var
Bir ara aramıza Yunus Bey( Yuanis Adonis) de katıldı. Ama ara ara kulaklığıyla gezdiği için kendisiyle çok konuşma olanağımız olmadı. Konuşmayı sevmiyor demek ki diye düşündüm, ancak sonra Nevres Hanım’dan öğrendim ki bu aralar işleri çok yoğunmuş, o yüzden geç gelip erken gitmek zorunda kalmış. Onunla da tanıştığımıza memnun oldum.
Bisiklet deneyimim henüz yeterli olmadığı için bisiklet konusunda teorik cümleler kuramadım. Aslında foruma yakışan öylesi olurdu ama, bunu forumdan bilgili fuar katılımcılarına bırakıyorum. Bir de Nevres Hanım ve Çetin Bey bana yazacağım yazının devamını getirme sözü vermişlerdi. Hatırlatayım. Öyle bir beklentim var çünkü
.
O gün tabii ki fotoğraflar çektim, ama İstanbul’dan yeni döndüğüm için fotoğrafları bilgisayarıma atamadım daha. İlerleyen günlerde atarım sanırım ve uygun olanları bu yazının devamına eklemeyi düşünüyorum.
Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. İlk paragraflarda uyarımı yaptığım için içim rahat.
Bu yazının konusu aslında Eurasia Moto Bike Expo 2014, bu yüzden başlığın yanıltıcı olduğu doğru
Dün bu fuara gittim, ama yalnız değildim. Yeni 3 arkadaş edindim orada; Nevres Hanım (Nevres Kme), Çetin Bey (Çetin Şahingöz) ve Edip( kendisi Çetin Bey'in oğlu oluyor ). Öncelikle hepsine çok teşekkür etmek istiyorum çünkü beni kendi şehirlerinde ağırlayabilecekleri en güzel şekilde ağırladılar
İlk önce Nevres hanımla Metroport’ta buluştuk. Benim için güzel bir başlangıçtı çünkü hem yemek yerken hem de fuara giderken yalnız kalmadım. Nevres hanım benim gibi besleniyor, seçtiği mekanı beğenerek “tam benim kafadan” dedim ve günlük ritüellerimden birini bozmak zorunda kalmadım. Kendisi güleryüzlü, yardımsever ve bilgili biri
Yemeklerimizi yedik ve fuar alanına gittik. Orada Çetin Bey ve Edip’le buluştuk, daldık içeriye.
En son gezdiğimiz salon dondurmanın tatlı sonu gibiydi
Aa az kalsın unutuyordum! Soner Sarıhan ve İnci Sarıhan’la da tanıştık
Fuardan çıkmadan önce ilk olarak benim gün boyunca takıntı haline getirdiğim standı yeniden inceledik
Fuardan çıktık, tekrar görüşmek dileklerimizle ayrıldık. Yürürken Edip’e çok güzel bir adının olduğunu söyledim ve şiir okumayı sevip sevmediğini sordum. Şiir okumayı seviyormuş, ayrıca ödevleri için büyük bir roman yazmışlar. Edip’in edebiyat sevmemesi olacak iş değildi tabii ki, benimki de soru yani
Böylece arkadaşlarımla vedalaştım ve Beşiktaş’a gittim o akşam tek başıma. Kabalcı’ya girdim, bir ritüeli daha gerçekleştirmek üzere. Descartes okuyordum, bir anda Rübab-ı Şikeste’ye geçtim. Derken gözüme bir kitap ilişti: Hiçbir Şey Eskimez Mutluluk Kadar. Oscar Wilde yazmış kendisini, iyi mi etti bilmem ama aforizmaların başlığı ilham vericiydi. Schopenhaur’a benziyor dedim kendi kendime. Sonra tuhaf kafalarda gezdim durdum. Tuhaf şekilde güzel bir gündü.
Unuttuğum bir şey daha var
Bisiklet deneyimim henüz yeterli olmadığı için bisiklet konusunda teorik cümleler kuramadım. Aslında foruma yakışan öylesi olurdu ama, bunu forumdan bilgili fuar katılımcılarına bırakıyorum. Bir de Nevres Hanım ve Çetin Bey bana yazacağım yazının devamını getirme sözü vermişlerdi. Hatırlatayım. Öyle bir beklentim var çünkü
O gün tabii ki fotoğraflar çektim, ama İstanbul’dan yeni döndüğüm için fotoğrafları bilgisayarıma atamadım daha. İlerleyen günlerde atarım sanırım ve uygun olanları bu yazının devamına eklemeyi düşünüyorum.
Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. İlk paragraflarda uyarımı yaptığım için içim rahat.


