D. Oğuz
Daimi Üye
- Kayıt
- 26 Mart 2014
- Mesaj
- 274
- Tepki
- 600
- Şehir
- İzmir
Herkese merhabalar.
Önceki konularıma şu linklerden ulaşabilirsiniz.
(link)
(link)
(link)
(link)
Yeni bir günübirlik yolculuğu ile karşınızdayım. Ama bu seferki, biraz daha farklı bir anlatımla.
İki hafta önce oldu tabi, yazısını yazmak şimdi aklıma geldi.
Yol bilgisini de verelim: (link)
Pedal süresi 7.5 saat, ortalama 24.
15 mart sabah 5:30. Sabahı iple çektim bildiğiniz. Ödev teslimiydi, sınavıydı zartıydı zurtuydu derken, arada kaynamış bizim yolculuklar. E bir diş hekimi kolay yetişmiyor, olsun o kadar.
Kalkar kalkmaz güvenliğin yanına gidiyorum, kapılar 6'da açılıyormuş. Yurtta kalmanın dezavantajlarından birisi de bu ya biraz muhabbet ettik:
-Hayırdır böyle sabahın erken saatinde?
+Canım Akhisar Köfte çekti bi yiyip gelcem. Belki balıkesir'e devam ederim, belli olmaz.
-(Garip bakışlar eşliğinde) Biz daha şuradaki salona gitmeye üşeniriz, çocuk köfte yemeye gidiyor bak sen şu işe der ve herkes kahkahalar atmaya başlar.
Tabi bu güvenlik görevlileri vardiyamız bitsin de gideyim derler. Fakat dönüşte yine karşılaşıyoruz, aynı yerde. Oraya daha sonra değineceğim.
Neyse, saat olmuş 6. Üstümde para yok, manisa kavşağında geliyor aklıma. Küçükpark'a dönüp biraz para çekiyorum ve tekrar gerisi geriye, yani Sabuncubeli'ne.
En büyük çekincem köpekler tabi. Başlıyorum usul usul çıkmaya, saat 6:20 yi gösteriyor.
Bir kilometre kadar ileride terkedilmiş benzinlikteki kangal dostumuz uyuyor mışıl mışıl, hazır uyuyorken ne hacet fotoğrafa, doğru devam.
Çiçekliköy, Karaçam derken Beşyol sapağın orda bir Fluence durup dörtlü yakıyor. Yanaşıyorum yanlarına.
-Selamınaleyküm, +Aleykümselam.
-Hocam götürelim Manisa'ya kadar?
+Yok yahu zaten şunun şurasında ne kalmış, şurdan dönünce zirve zaten, yolumuz uzun daha Akhisar'a,belki Balıkesir'e.
-Ohoooo senin yol da amma uzunmuş, Allah kolaylık versin diyip yollarına devam ediyorlar.
Yolda iyi insanlara da rastlamak mümkünmüş, bunu da öğrenmiş olduk.
Zirveye gelmişim. Saat 7:10.
Manisa'ya inişte yol ıslanmış, hafiften de çamurlu. Kontrollü bir şekilde ilk iki virajı döndükten sonra seri bir şekilde Manisa'ya geçiyorum.
Zaten sabahın sekizine yaklaşıyo saat, ne işim var merkezde diyerekten çevre yolundan devam. O sırada balıkesir treni geçiyordu, trenin içinden el sallayanlar vardı, selamlaştık birbirimizle. Elimde kocaman eldivenler ve 5'' telefon olunca, fotoğraf çekme işini sadece durduğumda yapabiliyorum
Saruhanlı'da bir benzinliğe dalıp şekerleme alıyorum az biraz, sonra devam ediyorum kaldığım yerden yoluma.
Bu arada yolda ilginç bir şey oldu, normalde kamyonlar bile yaklaşırken korna çalarlar fakat bir tane otobüs aşırı yakın geçerek yolcu indirdi, sanırım servis aracıydı fakat daha tedbirli olmasını beklerdim.
İlginç dememdeki kasıt ise trafikteki sürücüler gerçekten duyarlılar. Stop lambamı yolculuğum boyunca söndürmedim farkedilebilirlik açısından. Pilli bir stop lambası kullanın özellikle şehirlerarası yolculukta. Farkedilebilirlik hayat kurtarır.
Her neyse, saat olmuş 9:30, Akhisar'dayım. Birazcık da seri geldim, Sabuncubeli'den gelince insan acıkıyor ister istemez, doğru köfteciye.
Çarşıda biraz dolandıktan sonra ufak bir köfteci dükkanına uğruyorum, bu güzel tavsiyesinden ötürü arkadaşım Berker'e buradan tekrar teşekkürlerimi iletiyorum. Size de tavsiye olunur forum ahalisi.
Dükkandakilerle de muhabbetimiz oluyor. Aslında hazır saat on, rüzgar da arkadan püfür püfür dönerim ben İzmir'e diyorum içimden. Ama bir yanım da Balıkesir'e gitmek istiyor. Derken buluyorum kendimi Balıkesir yolunda.
Rüzgar karşıdan bu arada, zorluyor. Önümde Gelenbe var, 90 km yol var, üstüne karşıdan sağlam bir rüzgar var. Ortama bak ortama. Evlere şenlik
Derken devekuşu topluluğu gördüm. Biri kafayı gömmüş toprağa, sağa sola gidip duruyordu. Tam telefonu çıkarttım, çıkarttı kafayı yalan oldu bizim iş, yakalayamadım.
Ama olsun, bir özçekim almadan geçmem.
Bu arada şöyle bir su içeyim dedim, elimi attım suluk yok.
Anaa unuttuk suluğu köftecide! Gelmişim rüzgara karşı 10 km yol, dönmem hayatta, suluk kalırsa da kalsın, sağlık olsun. Birdahaki gidişte alırız artık.
Yol üstünde de ne tesadüf, arkadaşımın ailesi de karşı şeritten geliyor. Önceden haberleşmiştik, İzmir'e geleceğini söylemişti. Belki denk geliriz diye, ki geldik. Selam verip devam ediyorum yoluma.
Gelenbe rampaları da rüzgara karşı insanı fena yapıyormuş. Arada böyle rüzgar geliyor yandan yandan, seviniyorum 25-30 ları görüyorum, sonra bir karşıdan esiyor yine düşmüşüz 10-15 lere.
Arada bir yerde yol üstü lokantalarının tabelalarını kaynak makinaları ile söken iki kişiye rastladım, yardıma ihtiyaçları vardı besbelli.
Bisikleti kenara çekip 3-4 tabela taşımalarına yardımcı oldum, biraz üstüm kirlenmişti ama olsun. Buna değerdi ne de olsa, gelsin sevaplar.
Bir de çık babam çık, çık babam çık... Yok bitmiyor. Bu arada bir telefona bakayım diyorum, arkadaşlar benim geyiğimi yapıyorlarmış. Onun üzerine ben de şu fotoğrafı yolluyorum onlara, Gölcük sapağının oralarda bir yer, doğal güzellikler ile baş başa... Sabuncubeli gibi buralar da hep ormanlık alan.
En sonunda gelenbe rampasının bitmesine az kala, bir kamyoncu kesiyor önü, yine dörtlüler. Yine yanaşıyorum yanına başlıyoruz muhabbete diyecekken geri çekil diyerek iniyor aşağı.
-Kardeşim yokuşlar bitti de daha 45 km yolun var gel balıkesire kadar götüreyim seni kasaya at bisikleti.
+Abi yok inat ettim kendi gücümle gideceğim oraya, en zorlusu bitmiş. Bir şey kalmadı zaten.
-Yağmur da başlayacak gibi ama dikkat et, yine de sen bilirsin.
+Her şey tam abi, sorun yok, varsa başımıza gelecek, çekeriz artık ne yapalım
-Hadi eyvallah, yolun açık olsun der ve felç ettiğimiz sağ şeridi tekrar trafiğe açarız.
İleride benzinlik vardı, girdim direk. Şu yokuşların üstüne bir çay da ne güzel gider, ne güzel...
Burada dinlendik iyi hoş da, bayağı hem de (1 saat!!) rüzgar gene yüzümüze esiyor. Biraz durumdan muzdaribiz ama olsun, aheste aheste devam.
Derken lastik patlıyor. Şansa da benzinliğin önündeyim. Oturdum yaptım derken bir de tuvalete gireyim.
Ama tuvalette ne göreyim? Yurdum insanı.
Bu arada Balıkesir'de okuyan bir arkadaşımı arayıp bana biraz gezdirmesini rica ediyorum. Şansa da o gün işi yokmuş, kabul etti. Merkeze varır varmaz her yerde polisler, jandarmalar. Sonra öğreniyorum ki Cumhurbaşkanı o gün orada imiş. Burayı özet geçiyorum çok şey söylemeden. Önlemler baya sıkıydı anlayacağınız. Havran kavşağından Bandırma yoluna kadar kadar her yerdelerdi.
Tabi görüyorum o sırada otobüs içerisinde gül fırlatırken, istifimi bozmadan devam.
Nihayet geliyorum Balıkesir Valilik önüne. Arkadaşım da orada bekliyormuş. Benim de karnım nasıl aç anlatamam. O sırada Balıkesir'in Hisar ayranı ve öksüz doyuran tostlarının meşhur olduğunu söyledi, tabii ki direk gittik.
Hatta şöyle bir el ilanı tarzında menüleri vardı, baya hoştu. (ÖKSÜZ DOYURAN KISMINA HALA GÜLERİM. )
Sürüşün sonunda arkadaşım Doğan ve Ben.
Ondan sonra Milli Kuvvetler Caddesi'nde bir mekana giriyoruz, haftanın bir günü müzik olan fakat Balıkesir manzarasını rahatlıkla seyredebileceğiniz Jazz Cafe. Orada oturup manzara eşliğinde eskileri yâd ettik, hoş muhabbet sohbet eşliğinde güzel bir vakit geçirdik. Teşekkür ediyorum kendisine.
Daha sonra otobüs durağından ayırlıyor ve tabela koleksiyonuma bir yenisini eklemek düşüncesiyle yağmur altında Bandırma yoluna doğru çıkıyorum. Fakat 4-5 km ilerlememe rağmen tabelayı göremeyince, bir de üstüne yağmur bastırınca ve otobüs için vakit daralınca, mecburen geri döndüm. Başka zamana artık.
Bu da Balıkesir Şehirlerarası Terminalinden.
Balıkesir'e gittiğinizde:
-Cam şişeden Hisar ayranı için, kökenini isterseniz Çayırhisar köyü.
-Öksüz doyuran tostu yiyin.
-Höşmerim yiyin.
-İnsanları sıcak kanlıdır, iki kelam etmeden geçmeyin mutlaka.
Akhisar için de, köfte yemeden geçmeyin.
Umarım beğenmişsinizdir.
Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle, sevgiler, saygılar.
Önceki konularıma şu linklerden ulaşabilirsiniz.
(link)
(link)
(link)
(link)
Yeni bir günübirlik yolculuğu ile karşınızdayım. Ama bu seferki, biraz daha farklı bir anlatımla.
İki hafta önce oldu tabi, yazısını yazmak şimdi aklıma geldi.
Yol bilgisini de verelim: (link)
Pedal süresi 7.5 saat, ortalama 24.
15 mart sabah 5:30. Sabahı iple çektim bildiğiniz. Ödev teslimiydi, sınavıydı zartıydı zurtuydu derken, arada kaynamış bizim yolculuklar. E bir diş hekimi kolay yetişmiyor, olsun o kadar.
Kalkar kalkmaz güvenliğin yanına gidiyorum, kapılar 6'da açılıyormuş. Yurtta kalmanın dezavantajlarından birisi de bu ya biraz muhabbet ettik:
-Hayırdır böyle sabahın erken saatinde?
+Canım Akhisar Köfte çekti bi yiyip gelcem. Belki balıkesir'e devam ederim, belli olmaz.
-(Garip bakışlar eşliğinde) Biz daha şuradaki salona gitmeye üşeniriz, çocuk köfte yemeye gidiyor bak sen şu işe der ve herkes kahkahalar atmaya başlar.
Tabi bu güvenlik görevlileri vardiyamız bitsin de gideyim derler. Fakat dönüşte yine karşılaşıyoruz, aynı yerde. Oraya daha sonra değineceğim.
Neyse, saat olmuş 6. Üstümde para yok, manisa kavşağında geliyor aklıma. Küçükpark'a dönüp biraz para çekiyorum ve tekrar gerisi geriye, yani Sabuncubeli'ne.
En büyük çekincem köpekler tabi. Başlıyorum usul usul çıkmaya, saat 6:20 yi gösteriyor.
Bir kilometre kadar ileride terkedilmiş benzinlikteki kangal dostumuz uyuyor mışıl mışıl, hazır uyuyorken ne hacet fotoğrafa, doğru devam.
Çiçekliköy, Karaçam derken Beşyol sapağın orda bir Fluence durup dörtlü yakıyor. Yanaşıyorum yanlarına.
-Selamınaleyküm, +Aleykümselam.
-Hocam götürelim Manisa'ya kadar?
+Yok yahu zaten şunun şurasında ne kalmış, şurdan dönünce zirve zaten, yolumuz uzun daha Akhisar'a,belki Balıkesir'e.
-Ohoooo senin yol da amma uzunmuş, Allah kolaylık versin diyip yollarına devam ediyorlar.
Yolda iyi insanlara da rastlamak mümkünmüş, bunu da öğrenmiş olduk.
Zirveye gelmişim. Saat 7:10.
Manisa'ya inişte yol ıslanmış, hafiften de çamurlu. Kontrollü bir şekilde ilk iki virajı döndükten sonra seri bir şekilde Manisa'ya geçiyorum.
Zaten sabahın sekizine yaklaşıyo saat, ne işim var merkezde diyerekten çevre yolundan devam. O sırada balıkesir treni geçiyordu, trenin içinden el sallayanlar vardı, selamlaştık birbirimizle. Elimde kocaman eldivenler ve 5'' telefon olunca, fotoğraf çekme işini sadece durduğumda yapabiliyorum
Saruhanlı'da bir benzinliğe dalıp şekerleme alıyorum az biraz, sonra devam ediyorum kaldığım yerden yoluma.
Bu arada yolda ilginç bir şey oldu, normalde kamyonlar bile yaklaşırken korna çalarlar fakat bir tane otobüs aşırı yakın geçerek yolcu indirdi, sanırım servis aracıydı fakat daha tedbirli olmasını beklerdim.
İlginç dememdeki kasıt ise trafikteki sürücüler gerçekten duyarlılar. Stop lambamı yolculuğum boyunca söndürmedim farkedilebilirlik açısından. Pilli bir stop lambası kullanın özellikle şehirlerarası yolculukta. Farkedilebilirlik hayat kurtarır.
Her neyse, saat olmuş 9:30, Akhisar'dayım. Birazcık da seri geldim, Sabuncubeli'den gelince insan acıkıyor ister istemez, doğru köfteciye.
Çarşıda biraz dolandıktan sonra ufak bir köfteci dükkanına uğruyorum, bu güzel tavsiyesinden ötürü arkadaşım Berker'e buradan tekrar teşekkürlerimi iletiyorum. Size de tavsiye olunur forum ahalisi.
Dükkandakilerle de muhabbetimiz oluyor. Aslında hazır saat on, rüzgar da arkadan püfür püfür dönerim ben İzmir'e diyorum içimden. Ama bir yanım da Balıkesir'e gitmek istiyor. Derken buluyorum kendimi Balıkesir yolunda.
Rüzgar karşıdan bu arada, zorluyor. Önümde Gelenbe var, 90 km yol var, üstüne karşıdan sağlam bir rüzgar var. Ortama bak ortama. Evlere şenlik
Derken devekuşu topluluğu gördüm. Biri kafayı gömmüş toprağa, sağa sola gidip duruyordu. Tam telefonu çıkarttım, çıkarttı kafayı yalan oldu bizim iş, yakalayamadım.
Ama olsun, bir özçekim almadan geçmem.
Bu arada şöyle bir su içeyim dedim, elimi attım suluk yok.
Anaa unuttuk suluğu köftecide! Gelmişim rüzgara karşı 10 km yol, dönmem hayatta, suluk kalırsa da kalsın, sağlık olsun. Birdahaki gidişte alırız artık.
Yol üstünde de ne tesadüf, arkadaşımın ailesi de karşı şeritten geliyor. Önceden haberleşmiştik, İzmir'e geleceğini söylemişti. Belki denk geliriz diye, ki geldik. Selam verip devam ediyorum yoluma.
Gelenbe rampaları da rüzgara karşı insanı fena yapıyormuş. Arada böyle rüzgar geliyor yandan yandan, seviniyorum 25-30 ları görüyorum, sonra bir karşıdan esiyor yine düşmüşüz 10-15 lere.
Arada bir yerde yol üstü lokantalarının tabelalarını kaynak makinaları ile söken iki kişiye rastladım, yardıma ihtiyaçları vardı besbelli.
Bisikleti kenara çekip 3-4 tabela taşımalarına yardımcı oldum, biraz üstüm kirlenmişti ama olsun. Buna değerdi ne de olsa, gelsin sevaplar.
Bir de çık babam çık, çık babam çık... Yok bitmiyor. Bu arada bir telefona bakayım diyorum, arkadaşlar benim geyiğimi yapıyorlarmış. Onun üzerine ben de şu fotoğrafı yolluyorum onlara, Gölcük sapağının oralarda bir yer, doğal güzellikler ile baş başa... Sabuncubeli gibi buralar da hep ormanlık alan.
En sonunda gelenbe rampasının bitmesine az kala, bir kamyoncu kesiyor önü, yine dörtlüler. Yine yanaşıyorum yanına başlıyoruz muhabbete diyecekken geri çekil diyerek iniyor aşağı.
-Kardeşim yokuşlar bitti de daha 45 km yolun var gel balıkesire kadar götüreyim seni kasaya at bisikleti.
+Abi yok inat ettim kendi gücümle gideceğim oraya, en zorlusu bitmiş. Bir şey kalmadı zaten.
-Yağmur da başlayacak gibi ama dikkat et, yine de sen bilirsin.
+Her şey tam abi, sorun yok, varsa başımıza gelecek, çekeriz artık ne yapalım
-Hadi eyvallah, yolun açık olsun der ve felç ettiğimiz sağ şeridi tekrar trafiğe açarız.
İleride benzinlik vardı, girdim direk. Şu yokuşların üstüne bir çay da ne güzel gider, ne güzel...
Burada dinlendik iyi hoş da, bayağı hem de (1 saat!!) rüzgar gene yüzümüze esiyor. Biraz durumdan muzdaribiz ama olsun, aheste aheste devam.
Derken lastik patlıyor. Şansa da benzinliğin önündeyim. Oturdum yaptım derken bir de tuvalete gireyim.
Ama tuvalette ne göreyim? Yurdum insanı.
Bu arada Balıkesir'de okuyan bir arkadaşımı arayıp bana biraz gezdirmesini rica ediyorum. Şansa da o gün işi yokmuş, kabul etti. Merkeze varır varmaz her yerde polisler, jandarmalar. Sonra öğreniyorum ki Cumhurbaşkanı o gün orada imiş. Burayı özet geçiyorum çok şey söylemeden. Önlemler baya sıkıydı anlayacağınız. Havran kavşağından Bandırma yoluna kadar kadar her yerdelerdi.
Tabi görüyorum o sırada otobüs içerisinde gül fırlatırken, istifimi bozmadan devam.
Nihayet geliyorum Balıkesir Valilik önüne. Arkadaşım da orada bekliyormuş. Benim de karnım nasıl aç anlatamam. O sırada Balıkesir'in Hisar ayranı ve öksüz doyuran tostlarının meşhur olduğunu söyledi, tabii ki direk gittik.
Hatta şöyle bir el ilanı tarzında menüleri vardı, baya hoştu. (ÖKSÜZ DOYURAN KISMINA HALA GÜLERİM. )
Sürüşün sonunda arkadaşım Doğan ve Ben.
Ondan sonra Milli Kuvvetler Caddesi'nde bir mekana giriyoruz, haftanın bir günü müzik olan fakat Balıkesir manzarasını rahatlıkla seyredebileceğiniz Jazz Cafe. Orada oturup manzara eşliğinde eskileri yâd ettik, hoş muhabbet sohbet eşliğinde güzel bir vakit geçirdik. Teşekkür ediyorum kendisine.
Daha sonra otobüs durağından ayırlıyor ve tabela koleksiyonuma bir yenisini eklemek düşüncesiyle yağmur altında Bandırma yoluna doğru çıkıyorum. Fakat 4-5 km ilerlememe rağmen tabelayı göremeyince, bir de üstüne yağmur bastırınca ve otobüs için vakit daralınca, mecburen geri döndüm. Başka zamana artık.
Bu da Balıkesir Şehirlerarası Terminalinden.
Balıkesir'e gittiğinizde:
-Cam şişeden Hisar ayranı için, kökenini isterseniz Çayırhisar köyü.
-Öksüz doyuran tostu yiyin.
-Höşmerim yiyin.
-İnsanları sıcak kanlıdır, iki kelam etmeden geçmeyin mutlaka.
Akhisar için de, köfte yemeden geçmeyin.
Umarım beğenmişsinizdir.
Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle, sevgiler, saygılar.