Serkan Taşdelen
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 28 Şubat 2006
- Mesaj
- 2.659
- Tepki
- 4.757
- Şehir
- Türkiye
Erzincan – Trabzon Bisiklet Turu 2. Etap ( Gümüşhane – Trabzon )
28 Mayıs 2011
Merhaba sevgili arkadaşlar,
Turumuzun ikinci günü aynı güzelliği ile başlıyor. Bugün benim için çok daha özel bir gün. Yıllardır Trabzon’a araç ile gidip gelmiştim ama normal yoldan gitmiştim. Biz ise bu turumuzda Tarihi Zigana yolunu tercih ediyoruz. O nedenle çok heyecanlı ve meraklıyım.
Saat 6:30′a saatimi kurmuş olsam da 7′de ancak uyanabiliyorum. Sonra da Samet’i uyandırıyorum ve hazırlanmaya başlıyoruz. Tüm hazırlıklarımız tamamlandıktan sonra ev sahibi arkadaşım Batuhan’ı uyandırıyorum ve vedalaşıp evden ayrılıyoruz.
Gümüşhane’den ayrılmadan önce çorba içerek kahvaltımızı yapıyoruz. Merkezde bulunan iki adımlık caddede buluyoruz çorbacıyı da. Çorbanın ardından daha fazla vakit kaybetmeden yolumuza koyuluyoruz. Bilmediğimiz yol olduğu için zaman tahmini yapamıyorum ve bu da beni biraz tedirgin ediyor. Gümüşhane’yi “Gümüşhane Tüneli” ile geride bırakıyoruz ve derenin akışına hızla Torul’a doğru pedal çeviriyoruz.
(link)
Yine bir güzel manzara bizi durduruyor ve fotoğraflamadan devam edemiyoruz. Tarihi bir köprü, ne kadar eski bilemiyorum tabi.
(link)
Torul’a 19 km yolumuz var ama epey hızlıyız. 25-30 ortalama ile gidiyoruz. Sabah hava biraz serin olduğu için uzun kollular ile pedal çeviriyoruz.
(link)
Bir süre daha gittikten sonra çeşme başında molaya duruyoruz ve suyumuzu tazelerken ısınan hava ile üzerimizdeki fazlalıklardan da kurtuluyoruz.
(link)
Saatimiz 8:30′u gösterdiği sıralarda Torul’a giriş yapıyoruz. Buraya kadar en uzunu 250 küsür metre olmak üzere irili ufaklı 7 tane tünelden geçiyoruz. Torul’un hemen önünde bulunan dağın jeolojik yapısı ise görülmeye ve incelenmeye değer.
(link)
Torul’u çıktıktan 2-3 km kadar sonra tarihi Zigana yoluna ayrılacağız. Yolu bilmiyoruz ve o nedenle öğle yemeği için burada alışveriş yapıyoruz. Yağmur olasılığını göz önünde bulundurarak çantalarımız içinde çöp poşeti alıyoruz.
(link)
Tekrar yola koyuluyoruz. Makça’ya 51, Trabzon’a ise 79 km olduğunu gösteriyor tabela. Ama bizi pek ilgilendirmiyor. Çünkü birazdan yolumuz ayrılacak ve daha mı uzun, daha mı kısa bir bilgimiz yok. Gidip kendimiz pedallayarak bunu göreceğiz.
(link)
Evet artık kavşağa geldik. Buradan sağ tarafa dönüp “Zigana Tarihi İpek Yolu”nu kullanarak Trabzon’a ulaşmaya çalışacağız. Tabi ki öncelikli hedefimiz Trabzon’a gitmek değil, bu tarihi yolda bütün doğayı içimize çekerek pedal çevirmek olacak.
(link)
Burası aynı zamanda Erzurum – Trabzon Eski Tarihi Yolu olarakta geçiyor. Erzincan’dan büyüklerimiz bu yolu anlatırlardı. Eskiden bu yoldan gidip gelirlermiş ve çok güzel bir yol olduğundan bahsederlerdi. Bizde şimdi gidip göreceğiz artık.
(link)
Burada kısa bir mola verdikten sonra 9:00 gibi yola çıkıyoruz ve hemen tırmanış ile başlıyoruz eski yola. Ne kadar devam edecek bu tırmanış bilmiyoruz. Tur planımız çok ani ortaya çıktığı için daha önce bu yol için hiç araştırma da yapmamıştım. Yükseldikçe manzara ortaya çıkmaya başlıyor. Baraj Gölünün altında kalmış bir yapı dikkat çekici.
(link)
Eski yoldan yukarı doğru tırmandıkça, yeni yol ise aşağıda kıvrılarak devam ediyor.
(link)
Her dönemeç yeni bir manzaraya gebe burada gerçekten. Meraklı bakışlarla pedallarımız dönüyor. Ben yine ön tarafta kendi hızımla çıkışımı gerçekleştiriyorum. Arada Samet’i beklerken birçok fotoğraf çekme şansım oluyor.
(link)
Ağaçlar burada daha çok maki tarzında. Gür ormanlarla kaplı alanlar ne zaman gelecek merak etmiyor değilim.
(link)
Eee yoldaşımdan da bir kare olsun değil mi? O kadar yollarda kahrımı çekiyor, beni buralara kadar getiriyor.
(link)
Manzaranın içinde kaybolmuş yoldaş…
(link)
Yükseldikçe geride kalan, tırmandığımız yolu izliyorum. Gerçekten çok güzel bir tırmanış gerçekleştiriyoruz ve ben hiç yorulmuyorum. Yorulmayı düşünecek zamanım bile yok, doğanın içinde kaybetmişim kendimi.
(link)
Torul çok geride kaldı, fotoğraf makinemin 11x zoomunu kullanarak Torul’u kuş bakışı çekiyorum.
(link)
Samet arkadan yavaş yavaş geliyor ve dün rahatsız olduğu için bugün beni biraz korkutuyor. Ama öncesinde gelip gelemeyeceğini sormuştum. Ama iyi olduğunu ve devam etmek istediğini söylemişti. Şükür ki korktuğumuz kadar da kötü olmuyor ve o da keyifle çeviriyor pedalını.
(link)
Hala yükselmekteyiz, yolun akmaması için yapılmış bentleri görüyoruz.
(link)
Yok çok dar ve iki araç yan yana zor geçer. Yolun trafiği ise çok ama çok az. Neredeyse yok denecek kadar yani. Yüksekliğimiz aşağıda uzanan yoldan belli oluyordur sanırım.
(link)
Evet, tarihi bir yol olduğundan bahsetmiştim başta. Aşağıda gördüğünüz yapılar ise eskiden işlek bir lokantaydı. Hatta hala duvarların bazılarında kebapçı vs yazıları duruyordu. Ama şimdi ise harabe halde yıkılmış, viran olmuş.
(link)
Yolumuza yakın birkaç köyden geçiyoruz. Ama kâh yukarıda, kâh aşağıda kalıyor. O nedenle giremiyoruz köylere ve yolumuza devam ediyoruz.
(link)
Artık karaçam ormanlarının içindeyiz. Oksijeni beynimizin her kıvrımına kadar çekebiliyoruz. O kadar temiz hava ile pedal çevirmek çok ayrı bir keyif gerçekten. Hiç yorulduğumu hissetmiyorum.
(link)
Yine tarihi bir köprü üzerinde duruyoruz. Dağdan gelen su ile mataralarımızı dolduruyoruz. Buz gibi su ile serinliyoruz ve tekrar yolumuza koyuluyoruz.
(link)
Burada yine görülmesi gereken bir güzellik daha var. O güzelliğin ismi Limni Gölü. Çok büyük olmasa da bu güzel göl 1700 metre rakımda bulunuyor. Bizim rotamız dışında yer aldığı için ve 10 km kadar tırmanmamız gerektiği için gidemiyoruz ve başka bir sefere gelme bahanemiz olması için biz yolumuza devam ediyoruz.
(link)
Tırmanışa birkaç km ara veriyoruz ve inişe geçiyoruz. Ta ki Zigana köyüne kadar. Köyün en eski ismi Zigana, bir ara Kalkanlı olarak değiştirilmiş ve tekrar Zigana ismi geri verilmiş. Bu değişimin nedenini sorsam da bir sonuca ulaşamıyorum. Bu köyde 18.yy Osmanlı döneminde yapılmış bir köprü var. Tam görüntüsü ile fotoğrafını çekemiyorum.
(link)
Köyün kahvesinde oturuyoruz ve çay molası veriyoruz. Tabi bu sırada köylüler ile muhabbete başlıyoruz. Tabi ilk başlarda bizim sorularımıza pek yer verilmiyor ve sürekli turumuzdan ve bisikletten gelen soruları cevaplıyoruz. Sabırla bütün soruları cevaplıyoruz ama ardı arkası kesilecek gibi değil.
Samet ise araya sıkıştırdığı soruları sıralıyor. – Abi kaç km daha rampa var? – Hamisköy’e kaç km var? – Ne zaman ineceğiz abi? gibi gibi…
(link)
Yarım saat kadar verdiğimiz moladan sonra tekrar yola çıkıyoruz. Burada yol ikiye ayrılıyor. Bir taraf yeni yola bağlanırken, diğer taraf tarihi yoldan devam ediyor. Tabi ki tercihimizi yine tarihi yoldan seçiyoruz ve pedallarımızı çevirmeye başlıyoruz.
(link)
Aşağıda ki fotoğrafta gördüğünüz dağın üzerinde ki zik zaklar var ya, işte o gideceğimiz yol. Çıkıyoruz yani, kaç km olduğunu bilmeden. Köyden 10 km kadar birşey demişlerdi, ama pedallayıp göreceğiz.
(link)
Yine burada da harabeye dönmüş bir tesis karesi var.
(link)
Kıvrılarak çıktığımız yollarda Samet’i gözden kaybetmiyorum ve çoğu yerde onu görebiliyorum. Arada bir de mola verip yanıma kadar gelmesini bekliyorum. Sonra ise yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
(link)
180 derecelik bir dönüş daha. Tırman tırman tırman… Süper doğada süper tırmanış…
(link)
Evet enerjimiz nereden mi geliyor? İşte buyrun arkadaşlar. Bütün enerji bu güzelim doğadan geliyor. Mis gibi, katkısız saf mı saf oksijeni dolduruyoruz ciğerlerimize.
(link)
Oy oy manzaraya bak sen. Biraz önce buradan geçmiştim oysa ki, şimdi ise yukarıdan geldiğim yola bakıyorum. Çok güzel arkadaşlar, ne kadar anlatırsam anlatayım kelimeler yetersiz kalıyormuş gibi hissediyorum.
(link)
Karnımız yavaştan zil çalar gibi oluyor ve yemek için uygun bir yer kolluyoruz. Ama biraz gittikten sonra bir çeşme vs çıkmayacak diye düşünüyoruz ve bulduğumuz çayıra soframızı kuruyoruz.
(link)
Ne var menüde, hemen ondan bahsedeyim kısaca, ki zaten kısacık. Ekmek, domates ve ton balığı. Yol üzerinde bir yerde taşlar ile saklanmış bıçak ve tuz bulmuştuk. Oradan da akıl edip küçük bir poşete biraz tuz aldık, bıçağı bıraktık tabi. Domateslerimizi tuzsuz yememiş olduk.
(link)
Karnımızı doyururken hafiften yağmur atıştırmaya başlıyor. İşte beklenmeyen bir durum geliyor başımıza. Çöp poşetlerimizi çıkartıp çantalarımızı sarmalamaya başlıyoruz ve ardından yolumuza koyuluyoruz. Yağmurluklarımızı da giyiniyoruz ama çok geçmeden yağmur duruyor ve terlemeye başlıyoruz. O nedenle çıkartıp yola devam ediyoruz.
Bu arada bu güzel manzarayı da atlamamak gerek. Zigana Dağının zirvelerinden akıp gelen can damarımız su…
(link)
Tarihi yolumuzun zemini asfalttı ama bir süre sonra taşa dönüşüyor. Gezdiğim tarihi şehirlerin zeminine benzetiyorum bu yolu. Mutlaka ortak bir noktaları vardır diye de düşünmeden edemiyorum tabi.
(link)
Çıkışa devam ediyoruz, 10 km’yi geçtik diye düşüyorum. Km saatime hiç bakasım gelmiyor. Çünkü çok keyif alıyorum bu yolda pedallamaktan. Samet’in sıkça sorduğu – Abi ne kadar kaldı? sorusuna cevap vermek için bakıyorum arada.
(link)
28 Mayıs 2011
Merhaba sevgili arkadaşlar,
Turumuzun ikinci günü aynı güzelliği ile başlıyor. Bugün benim için çok daha özel bir gün. Yıllardır Trabzon’a araç ile gidip gelmiştim ama normal yoldan gitmiştim. Biz ise bu turumuzda Tarihi Zigana yolunu tercih ediyoruz. O nedenle çok heyecanlı ve meraklıyım.
Saat 6:30′a saatimi kurmuş olsam da 7′de ancak uyanabiliyorum. Sonra da Samet’i uyandırıyorum ve hazırlanmaya başlıyoruz. Tüm hazırlıklarımız tamamlandıktan sonra ev sahibi arkadaşım Batuhan’ı uyandırıyorum ve vedalaşıp evden ayrılıyoruz.
Gümüşhane’den ayrılmadan önce çorba içerek kahvaltımızı yapıyoruz. Merkezde bulunan iki adımlık caddede buluyoruz çorbacıyı da. Çorbanın ardından daha fazla vakit kaybetmeden yolumuza koyuluyoruz. Bilmediğimiz yol olduğu için zaman tahmini yapamıyorum ve bu da beni biraz tedirgin ediyor. Gümüşhane’yi “Gümüşhane Tüneli” ile geride bırakıyoruz ve derenin akışına hızla Torul’a doğru pedal çeviriyoruz.
(link)
Yine bir güzel manzara bizi durduruyor ve fotoğraflamadan devam edemiyoruz. Tarihi bir köprü, ne kadar eski bilemiyorum tabi.
(link)
Torul’a 19 km yolumuz var ama epey hızlıyız. 25-30 ortalama ile gidiyoruz. Sabah hava biraz serin olduğu için uzun kollular ile pedal çeviriyoruz.
(link)
Bir süre daha gittikten sonra çeşme başında molaya duruyoruz ve suyumuzu tazelerken ısınan hava ile üzerimizdeki fazlalıklardan da kurtuluyoruz.
(link)
Saatimiz 8:30′u gösterdiği sıralarda Torul’a giriş yapıyoruz. Buraya kadar en uzunu 250 küsür metre olmak üzere irili ufaklı 7 tane tünelden geçiyoruz. Torul’un hemen önünde bulunan dağın jeolojik yapısı ise görülmeye ve incelenmeye değer.
(link)
Torul’u çıktıktan 2-3 km kadar sonra tarihi Zigana yoluna ayrılacağız. Yolu bilmiyoruz ve o nedenle öğle yemeği için burada alışveriş yapıyoruz. Yağmur olasılığını göz önünde bulundurarak çantalarımız içinde çöp poşeti alıyoruz.
(link)
Tekrar yola koyuluyoruz. Makça’ya 51, Trabzon’a ise 79 km olduğunu gösteriyor tabela. Ama bizi pek ilgilendirmiyor. Çünkü birazdan yolumuz ayrılacak ve daha mı uzun, daha mı kısa bir bilgimiz yok. Gidip kendimiz pedallayarak bunu göreceğiz.
(link)
Evet artık kavşağa geldik. Buradan sağ tarafa dönüp “Zigana Tarihi İpek Yolu”nu kullanarak Trabzon’a ulaşmaya çalışacağız. Tabi ki öncelikli hedefimiz Trabzon’a gitmek değil, bu tarihi yolda bütün doğayı içimize çekerek pedal çevirmek olacak.
(link)
Burası aynı zamanda Erzurum – Trabzon Eski Tarihi Yolu olarakta geçiyor. Erzincan’dan büyüklerimiz bu yolu anlatırlardı. Eskiden bu yoldan gidip gelirlermiş ve çok güzel bir yol olduğundan bahsederlerdi. Bizde şimdi gidip göreceğiz artık.
(link)
Burada kısa bir mola verdikten sonra 9:00 gibi yola çıkıyoruz ve hemen tırmanış ile başlıyoruz eski yola. Ne kadar devam edecek bu tırmanış bilmiyoruz. Tur planımız çok ani ortaya çıktığı için daha önce bu yol için hiç araştırma da yapmamıştım. Yükseldikçe manzara ortaya çıkmaya başlıyor. Baraj Gölünün altında kalmış bir yapı dikkat çekici.
(link)
Eski yoldan yukarı doğru tırmandıkça, yeni yol ise aşağıda kıvrılarak devam ediyor.
(link)
Her dönemeç yeni bir manzaraya gebe burada gerçekten. Meraklı bakışlarla pedallarımız dönüyor. Ben yine ön tarafta kendi hızımla çıkışımı gerçekleştiriyorum. Arada Samet’i beklerken birçok fotoğraf çekme şansım oluyor.
(link)
Ağaçlar burada daha çok maki tarzında. Gür ormanlarla kaplı alanlar ne zaman gelecek merak etmiyor değilim.
(link)
Eee yoldaşımdan da bir kare olsun değil mi? O kadar yollarda kahrımı çekiyor, beni buralara kadar getiriyor.
(link)
Manzaranın içinde kaybolmuş yoldaş…
(link)
Yükseldikçe geride kalan, tırmandığımız yolu izliyorum. Gerçekten çok güzel bir tırmanış gerçekleştiriyoruz ve ben hiç yorulmuyorum. Yorulmayı düşünecek zamanım bile yok, doğanın içinde kaybetmişim kendimi.
(link)
Torul çok geride kaldı, fotoğraf makinemin 11x zoomunu kullanarak Torul’u kuş bakışı çekiyorum.
(link)
Samet arkadan yavaş yavaş geliyor ve dün rahatsız olduğu için bugün beni biraz korkutuyor. Ama öncesinde gelip gelemeyeceğini sormuştum. Ama iyi olduğunu ve devam etmek istediğini söylemişti. Şükür ki korktuğumuz kadar da kötü olmuyor ve o da keyifle çeviriyor pedalını.
(link)
Hala yükselmekteyiz, yolun akmaması için yapılmış bentleri görüyoruz.
(link)
Yok çok dar ve iki araç yan yana zor geçer. Yolun trafiği ise çok ama çok az. Neredeyse yok denecek kadar yani. Yüksekliğimiz aşağıda uzanan yoldan belli oluyordur sanırım.
(link)
Evet, tarihi bir yol olduğundan bahsetmiştim başta. Aşağıda gördüğünüz yapılar ise eskiden işlek bir lokantaydı. Hatta hala duvarların bazılarında kebapçı vs yazıları duruyordu. Ama şimdi ise harabe halde yıkılmış, viran olmuş.
(link)
Yolumuza yakın birkaç köyden geçiyoruz. Ama kâh yukarıda, kâh aşağıda kalıyor. O nedenle giremiyoruz köylere ve yolumuza devam ediyoruz.
(link)
Artık karaçam ormanlarının içindeyiz. Oksijeni beynimizin her kıvrımına kadar çekebiliyoruz. O kadar temiz hava ile pedal çevirmek çok ayrı bir keyif gerçekten. Hiç yorulduğumu hissetmiyorum.
(link)
Yine tarihi bir köprü üzerinde duruyoruz. Dağdan gelen su ile mataralarımızı dolduruyoruz. Buz gibi su ile serinliyoruz ve tekrar yolumuza koyuluyoruz.
(link)
Burada yine görülmesi gereken bir güzellik daha var. O güzelliğin ismi Limni Gölü. Çok büyük olmasa da bu güzel göl 1700 metre rakımda bulunuyor. Bizim rotamız dışında yer aldığı için ve 10 km kadar tırmanmamız gerektiği için gidemiyoruz ve başka bir sefere gelme bahanemiz olması için biz yolumuza devam ediyoruz.
(link)
Tırmanışa birkaç km ara veriyoruz ve inişe geçiyoruz. Ta ki Zigana köyüne kadar. Köyün en eski ismi Zigana, bir ara Kalkanlı olarak değiştirilmiş ve tekrar Zigana ismi geri verilmiş. Bu değişimin nedenini sorsam da bir sonuca ulaşamıyorum. Bu köyde 18.yy Osmanlı döneminde yapılmış bir köprü var. Tam görüntüsü ile fotoğrafını çekemiyorum.
(link)
Köyün kahvesinde oturuyoruz ve çay molası veriyoruz. Tabi bu sırada köylüler ile muhabbete başlıyoruz. Tabi ilk başlarda bizim sorularımıza pek yer verilmiyor ve sürekli turumuzdan ve bisikletten gelen soruları cevaplıyoruz. Sabırla bütün soruları cevaplıyoruz ama ardı arkası kesilecek gibi değil.
Samet ise araya sıkıştırdığı soruları sıralıyor. – Abi kaç km daha rampa var? – Hamisköy’e kaç km var? – Ne zaman ineceğiz abi? gibi gibi…
(link)
Yarım saat kadar verdiğimiz moladan sonra tekrar yola çıkıyoruz. Burada yol ikiye ayrılıyor. Bir taraf yeni yola bağlanırken, diğer taraf tarihi yoldan devam ediyor. Tabi ki tercihimizi yine tarihi yoldan seçiyoruz ve pedallarımızı çevirmeye başlıyoruz.
(link)
Aşağıda ki fotoğrafta gördüğünüz dağın üzerinde ki zik zaklar var ya, işte o gideceğimiz yol. Çıkıyoruz yani, kaç km olduğunu bilmeden. Köyden 10 km kadar birşey demişlerdi, ama pedallayıp göreceğiz.
(link)
Yine burada da harabeye dönmüş bir tesis karesi var.
(link)
Kıvrılarak çıktığımız yollarda Samet’i gözden kaybetmiyorum ve çoğu yerde onu görebiliyorum. Arada bir de mola verip yanıma kadar gelmesini bekliyorum. Sonra ise yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
(link)
180 derecelik bir dönüş daha. Tırman tırman tırman… Süper doğada süper tırmanış…
(link)
Evet enerjimiz nereden mi geliyor? İşte buyrun arkadaşlar. Bütün enerji bu güzelim doğadan geliyor. Mis gibi, katkısız saf mı saf oksijeni dolduruyoruz ciğerlerimize.
(link)
Oy oy manzaraya bak sen. Biraz önce buradan geçmiştim oysa ki, şimdi ise yukarıdan geldiğim yola bakıyorum. Çok güzel arkadaşlar, ne kadar anlatırsam anlatayım kelimeler yetersiz kalıyormuş gibi hissediyorum.
(link)
Karnımız yavaştan zil çalar gibi oluyor ve yemek için uygun bir yer kolluyoruz. Ama biraz gittikten sonra bir çeşme vs çıkmayacak diye düşünüyoruz ve bulduğumuz çayıra soframızı kuruyoruz.
(link)
Ne var menüde, hemen ondan bahsedeyim kısaca, ki zaten kısacık. Ekmek, domates ve ton balığı. Yol üzerinde bir yerde taşlar ile saklanmış bıçak ve tuz bulmuştuk. Oradan da akıl edip küçük bir poşete biraz tuz aldık, bıçağı bıraktık tabi. Domateslerimizi tuzsuz yememiş olduk.
(link)
Karnımızı doyururken hafiften yağmur atıştırmaya başlıyor. İşte beklenmeyen bir durum geliyor başımıza. Çöp poşetlerimizi çıkartıp çantalarımızı sarmalamaya başlıyoruz ve ardından yolumuza koyuluyoruz. Yağmurluklarımızı da giyiniyoruz ama çok geçmeden yağmur duruyor ve terlemeye başlıyoruz. O nedenle çıkartıp yola devam ediyoruz.
Bu arada bu güzel manzarayı da atlamamak gerek. Zigana Dağının zirvelerinden akıp gelen can damarımız su…
(link)
Tarihi yolumuzun zemini asfalttı ama bir süre sonra taşa dönüşüyor. Gezdiğim tarihi şehirlerin zeminine benzetiyorum bu yolu. Mutlaka ortak bir noktaları vardır diye de düşünmeden edemiyorum tabi.
(link)
Çıkışa devam ediyoruz, 10 km’yi geçtik diye düşüyorum. Km saatime hiç bakasım gelmiyor. Çünkü çok keyif alıyorum bu yolda pedallamaktan. Samet’in sıkça sorduğu – Abi ne kadar kaldı? sorusuna cevap vermek için bakıyorum arada.
(link)