2014 Ağustos ayının ortaları...
Hayatımda hatırladığım en güzel sayılı günlerimden iki günümü o gün yaşadım. Yozgat ilinde ilk defa bir dağ bisikleti yarışı yapılacak, teknik toplantı için kültür merkezine gittim, teknik toplantıda bazı atışmalar ve bazı açıklamalar sonrası numara dağıtımına geçtik. Ben 009 numarayı aldım. Neyse kayımı yaptırdım, eve gidiyorum derken parkur tanıma yapmamış bir grubun konuşmasına kulak misafiri oldum. ODTÜ'lü iki bayan hoca ve bir bayan öğrenciydiler. Kendilerine onları parkura götürebileceğimi söyledim. O sırada sivil giyimliydim, bisikletim de yanımda değildi ve ev uzaktaydı, o yüzden ayrılmak zorunda kaldım. Onlara da parkura gidecekleri yolu tarif ettiğimi hatırlıyorum. Sonra bisikletimle parkura gittim ve onlarla karşılaştım. Parkur tanımayı yapmışlardı, ufak bir sohbet yaptıktan sonra mataralarımızı doldurmak için çeşmelerden birinin başına vardık ve orada ailesiyle gezmek için bulunduğu beli olan bir bayan bize deki ki: "Suyu içmeyin, (yanlış hatırlamıyorsam) su da disteri var, hastalanırsınız, belli ki yarın yarışınız var, ben size su veririm." dedi ve bize bir bidon su verdi, kendisine buradan da teşekkürlerimi iletiyorum. Sonra grup kalacakları yurdun yerini bilmediklerini söylediler ve bende onlara kendilerini benim götürebileceğimi söyledim. Kabul ettiler ve uzun bir yol boyu çok güzel bir sohbetle yurda vardık. Sonra oranın yemekhanesinde beni çay içmeye davet ettiler, bende kabul ettim ve uzunca çok güzel bir sohbete daldık, öyle ki saatin çok geçmiş olduğunu evden aradıklarında fark etmiştim. Saat çok geçti, bende orada kalmaya karar verdim, bir grup bisikletçi bir odaya toplandık ve orada parkurun videosunu izleyip güzel bir sohbet ettikten sonra küçük bir çabalamadan sonra kalacağım odayı buldum. Sonra odaya geçtim yattım ama uyku tutmadı, gece boyu yatakta heyecandan saatlerce uyuyamadım. Ne zaman daldım hatırlamıyorum ama bir şekilde uyumuşum ve sabah 7 gibi uyandım. Kahvaltıya oturduk ve gelen peynirler bozuk çıktığı için ve gelen yumurta da midemi bulandırdığı için ufak tefek şeylerle kahvaltımı yapabildim. Sonra bizi başlangıç noktasına götürecek otobüse bisikletlerimizi ve kendimizi attık ve başlangıç noktasına vardık, bütün ekipmanım evde kaldığı için ailem kaskımı falan getirmişti. Breathe Right da getirtmiştim ama az da olsa terlediğim için onu yapıştıramadım. Sonra Başlangıç yerimizi aldık, önden elitler, sonra U23 derken sıra gençlere geldi, öyle bir başlangıç yaptım ki yarışın geri kalanını o başlangıcın bacaklarımda verdiği acıyla devam ettim, yarış yokuşta başlamıştı, hava da aşırı sıcaktı. Bisikletim 15 kg civarı 29" bir bisikletti ve SPD pedalım yoktu. Yarışın devam ettiği esnalarda teknik sayılacak bölgeye gelmiştim, yol incecikti ve ileride virajdan sonra yol genişliyordu. İşte o yolda arkamda (tahmin ediyorum yarıştan hiç anlamayan birisi) benden yol istedi, veremeyeceğim aşikardı sonra "devireceğim senii, yıkıp geçtirme kendii" gibi boş sözler sarfetmeye başladı, ben bir şey söyleyip onu motive etmek istemedim o yüzden sustum, sonra ileride yol genişleyince beni geçti ve "Yol ver yoll, yavaşlatmaa" gibi şeyler söyledi, neyse ben yarışıma çok iyi odaklanmıştım ve istifimi hiç bozmadım. Yarışın ilerleyen zamanlarında bir düzlük ve sonrasında (hemen her gün çıktığım) sağlam bir yokuş vardı, o düzlükte onu yakaladım ve bisikletinin üstünlüğünden dolayı beni 3 saniyeliğine geçti. Yokuşun başında kolayca yakaladım ve onu geçtim, sonra yenilgisini, kibirini ve benim yokuşta gerçekten ondan çok iyi olduğumu söyleyen kelimeleri sarfetti:"Bir daha yol vermezsen seni ezer geçerim." Onu bir daha arkamda bile görmedim. Yokuşu ikinci turda tırmanırken suyum bitmiş ve maşam kötü olduğu için ve teknik toplantıda yeni aldığım eldivenleri unuttuğum için ellerim mahvolmuştu. Anlayışlı bisikletçilerden birisi bunu farketmiş olmalı ki "ne oldu" diye sordu, bende ellerimin mahvolduğunu söyledim, o da "Getir biraz su dökelim" dedi ve bana bisikletçi dayanışmasında bir ders verdi, kendisine buradan teşekkür ediyorum ve örnek bisikletçilerden birisi olduğunu söylemek istiyorum. Yarış ilerlerken gücüm iyice tükenmişti ve bisikletçilerden birisinin bana hediye ettiği enerji jellerinden birisini şükrederek tükettim ve çok iyi geldi. Yarışın son turunda çok yorulmuştum ama kendimi Nino Schurter gibi hissediyordum. Yarış bitti ve bisikletçilerle sağa sola yayıldık, muhabbetler ettik ve bize belediyenin orada Yozgat Desti kebabı yemeğinin muhabbetini ettik. Belediye, lokantalar arası "Yozgat Desti Kebabı" yarışması düzenlemişti, o kebapları da biz yiyecektik, belediye bir taşla 2 kuş vurmuştu. Sonra kürsü kuruldu ve kategorilerin ilk üçleri açıklanmıştı, ve sadece de ilk üçler açıklandı, açıklandı derken sadece o kadarı hesaplandı. Kaçıncı olduğumu ancak tahmin edebildim ve tam da bugün de tahminimi kanıtlayıcı bir unsur buldum. %75 ihtimalle 7. oldum. Yemekten önce ayranlar ve ekmekler gelmişti, aşırı aç olduğumuz için ekmeklere ve ayranlara saldırdık, sonra bulgur pilavı pişti ve ve bulgur pilavını da yedik.
Yozgat Desti kebabının kendine özgü bir açılış tarzı vardır: Testi kırılır. Pişen testi kebapları kategorilerin birincilerine kırdırıldı. Gerçekten iyi bir fikirdi, yemek masalarına oturduk ama bulgur pilavından başka bir şey yiyemedik, en son biraz uğraş gösterdikten sonra az da olsa desti kebabından alabilmiştik, ailem ve arkadaşlarımla paylaştık ve o, hayatımda yediğim en güzel desti kebabıydı.
Sonra veda vakti geldi ve yeni tanıştığım dostlarımla vedalaştım ve bende bisikletimle eve döndüm. Hayatımın en güzel günü böyle sonlanmıştı.