Bilim merakı hiçbir engel tanımıyor. Tarih boyunca bilim adamları, merak ettikleri şeyler üzerine bugün bile herkese çılgın ve acayip gelecek binlerce çok ilginç deneyler yaptılar...
Mesela kimi örümceği sarhoş etti veya uyuşturucuya alıştırdı ve nasıl örümcek ağları ördüğünü gözlemledi.. Kimi sevişme sırasında nabız atışının kaça çıktığını ölçmek için, kadınlara ‘kalpölçermetre’ bağladı... Kimi geliştirdiği uzaktan kumanda aletiyle boğayı mat edebileceğini ispat için arenada boğa ile güreş tuttu.
Alman bilim gazetecisi Reto U. Schneider ‘Das Buch der Verrückten Experimente’ (Çılgın Deneyler Kitabı) adlı son kitabında, dünya bilim tarihindeki en çılgın deneyleri bir araya getirdi. Yüzlerce deneyin yer aldığı kitapta aşağıda 11 örnek sunuyoruz.
ŞEHVETİN EĞRİSİ: ORGAZMDA NABIZ 148,5
İlk kez 1925 yılında orgazmda nabız ölçümü yapılmıştı. Göğsünde lastik bantlarla sevişen kadın 20 dakikada yaşadığı orgazmda nabzı 148,5 ile, diğer eylemlere göre en tepeye vurmuştu.
Amerikalı doktor Ernst P.Boas tarafından geliştirilen kardiyotakometre, her kalp uzmanının düşü idi. Alet, hareket halindeki kişinin kalp etkinliklerinin otomatik olarak kaydedilmesine izin veriyordu. Diğer tüm aletlerde insanlar hareketsizce yatmak zorundaydı.
Boas ve meslektaşı Ernst F.Goldschmidt, 51 erkek ve 52 kadının yaşamını ölçmeye koyuldular. Çalışmaları sırasında farklı eylemlerdeki en yüksek nabzı da kaydediyorlardı:
Yemek yemek (102),
telefonla görüşmek (106),
müzik dinlemek (107,5),
dans etmek (130,6),
sportif hareketler (142,6).
Fakat dakikada 148,5 nabızla orgazm birinci sırada yer alıyordu.
Bu ölçümün ayrıntısı hakkında, Boas ve Goldschmidt’in The Heart Rate adlı kitabında pek fazla bilgi verilmemekte. Araştırmacılar, ‘Bir çiftin kalp atışını cinsel ilişki sırasında ölçme şansına kavuştuk’ diyerek doğrudan doğruya sonuçlara geçtikleri gibi, kalp diyagramının son derece ilginç bir özelliğini sanki çok normal bir olay gibi ele alıyorlar: ‘Kadının kalp diyagramında dört sivri uç görülüyor. Her uç bir orgazma eşit.’
Kadın o gece 23.25 ve 23.45 arasında dört kez orgazm yaşamıştı! Üstelik de göğsünde rahatsız edici lastik bantlarla tutturulmuş elektrotlara rağmen. Elektrotlar 30m’lik bir kabloyla ölçüm aletine bağlıydı.
Dört sivri uç ilk kez 1933 yılında Human Sex Anatomy kitabında seks araştırmacısı Robert Latou Dickinson tarafından mercek altına alınır. Ancak uzman bunu ‘usta bir teknikle’ 25 dakika kadının içinde kalarak ‘onu mutlu’ etme yetisine sahip adama mal edecekti.
UYUŞTURUCU ALAN ÖRÜMCEK AĞINI NASIL ÖRER
Örümcekler ağlarını sabaha karşı 4’te örer. Ağ örmesini daha geç saate alarak gözlemleyebilmek için örümceğe alkol ve uyuşturucu verirseniz ne olur? Örümcek en karmaşık ağını kafein etkisinde, en güzeli ağını marihuana etkisinde ve en düzenli ağını ise LSD etkisinde örüyor.
Örümcekler bilim adamları için çok zahmetli bir araştırma konusudur. Çünkü ağlarını sabaha karşı dörtte örerler. Tübingenli zoolog Hans Peters 1948 yılında bu durumu değiştirebilmek için eczacılık bölümündeki genç bir asistandan uyuşturucu maddelerin, örümceklere, ağlarını daha uygun bir saatte örmelerini sağlayıp sağlamayacağını sordu.
Witt bunu ilk önce striknin, morfin ve dekstro -amfetaminle denedi. Bunları örümceklere yedirmek çok kolaydı.
Şekerli suyla karıştırıldığında örümcekler her türlü zehri yiyorlardı. Fakat ne var ki ilaçlar işe yaramamıştı; hayvanlar yine bildiklerini okuyor ve ağlarını sabahın kör karanlığında örmeye devam ediyorlardı.
Witt sonucu buna rağmen ilginç buldu. Örümceklerin uyuşturucu etkisinde ördükleri gibi ağları daha önce hiç görmemişti çünkü.
Çok delikli, sık dokulu, grotesk veya bazen de son derece düzgün ağlardı bunlar. O halde örümcek ağı uyuşturucu ve ilaçların etkisini yansıtan bir gösterge olabilir miydi?
NASA da işe el attı
Witt örümcekleri Meskalin, LSD, kafein, psilosibin, luminal ve valium gibi eline geçen tüm ilaçlarla besledikten sonra 35x35cm’lik bir çerçeve içine ağlarını örmelerini sağladı. Witt ayrıca en küçük sistematik farklılıkların saptanmasına izin veren istatistik bir yöntem de geliştirdi.
Ağ üzerindeki açıları, ip uzunluğu ve alanları işaretledikten sonra ağ örme sıklığı, tuzak boyları ve ağ eksenleri arasındaki farkları bir tabelada topladıysa da örümcek ağının kimyasal maddeler için bir gösterge olarak kullanılması mümkün olmadı.
Kristalografi için geliştirilen istatistik programlarla 1995 yılında Nasa bilim adamları (neden özellikle de Nasa’nın bu tür deneyler yaptığı bilinmiyor) en ayrıntılı sonuçları yayımladılar.
Sonuç şu: Örümcek ağının uyuşturucu göstergesi olarak kullanılması mümkün değil. En karmaşık ağ kafein etkisinde, en güzeli marihuana ve en düzenlisi ki bunu Witt de keşfetmişti, LSD etkisinde üretilmekte.
SOLUCANLARA FLÜT VE PİYANO ÇALAN BİLİMCİ
Evrim kuramının sahibi ünlü bilimci Darwin, solucanlara flüt ve piyano çalarak işitme duyularını test etmek istemişti. Solucanlar müzik aletlerine tepki göstermeyince defterine not düşmüştü: ‘Solucanlar işitme duyusundan yoksun!’
Bazı deneylere, incelenen hayvanların görüşüyle bakmak gerekir. Bir saksı toprak içinde kıvrılan solucan, saksının kenarından yukarı baktığında ne görür? Mesela, bilim tarihinin en önemli doğa bilimcilerinden biri olan Charles Darwin’nin, şişirilmiş yanaklarla fagot çalışını.
Şimdi solucanın şaşırdığını sananlar fena halde yanıyorlar. Çünkü Darwin, solucana daha önceleri de flüt ve piyano çalmıştı’
Darwin evrim bilimini kurmakla kalmayıp kırk yılı aşkın bir süre de solucanların yaşamını araştırdı.
Bilim adamanın en büyük amacı, solucanların işitme yetisine sahip olup olmadıklarını öğrenmek idi.
Solucanlar hiçbir müzik aletine tepki göstermeyip, Darwin’in bağırışlarına da aldırış etmeyince, bilim adamı 1881 yılında ‘Solucanların yetisi sayesinde ekim toprağı oluşumu’ adlı kitabına şu notu düşer: ‘Solucanlar işitme duyusundan yoksun.’
HARİKA, BENİM YERİME BAŞKASI ÇEKİYOR!
1883’de gerçekleştirilen ip çekme deneyi ilginç bir sonuç verecekti: İpi çekenler ne kadar çoğalırsa, her bir çekenin sarfettiği kuvvet de azalıyor ve 8 kişide yüzde 50’ye düşüyordu!
Çok uzun bir süre öncesinden biliniyorduysa da, tez, bilimsel olarak ilk kez Fransız Agronom Max Ringelmann tarafından kanıtlanmıştı: İnsan tembel. Özellikle de fark edilmediğini sandığı zaman. Ringelmann’ın şık deneyi, yirmi öğrenciye tek başlarına ve gruplar halinde beş metre uzunlukta bir ipi çekmelerini isterken ipin diğer ucuna bir dinamometre (kuvvetölçer) yerleştirmesine dayanır.
Bu alet deneklerin harcadıkları kuvveti gösteriyordu. İpin ucundan iki kişi çektiğinde iki deneğin harcadıkları ortalama kuvvet, tek başlarına harcadıklarının % 93’üne eşitti.
Üç kişide bu oran % 85’e, dört kişide % 77’ye düşüyordu. Ve tembellik halkası bu şekilde, sekiz kişilik grupta herkes kendi kapasitesinin sadece yarısı kadar kuvvet harcayana dek devam ediyordu. Psikologlar bu etkiyi bugün Ringelmann etkisi olarak adlandırırlar.
KAYBOLAN MEKTUPLARLA GERÇEĞİ KEŞFETME
Diyelim ki yolda gezinirken ‘Nazi Partisi dostlarına’ gönderilmesi gereken bir mektup buldunuz, bunu postalar mıydınız? Ya da ‘Komünist Partisi dostlarına’, ‘Tıp Araştırmaları Birliği’ne veyahut da sadece Walter Carnap adına bir mektup bulsaydınız ne yapardınız?
Amerika’nın New Haven eyaletinde yaşayan birçok kişi işte Yukarıdaki bu sorularla karşı karşıya kaldılar. Ancak insanlar mektupların Yale Üniversitesi öğrencileri tarafından sokaklara, telefon kulübesi ve dükkanlara bırakıldığını bilmiyorlardı. Mektupların üzerinde basılı posta kutusu adresi ‘P.O. Box 7147, 304 Columbus Avenue, New Haven 11, Connecticut’ psikolog Stanley Milgram tarafından kiralanmıştı. 100 mektubun ‘kaybolmasından’ iki hafta sonra, 25 mektup Nasyonal Sosyalist Partisine, 25 tanesi Komünist Partisine, 72 tanesi Tıp Birliği ve 71 tanesi de Walter Carnap’a ulaşmıştı.
Milgram sonuçtan memnundu. ‘Kaybolan mektuplar yöntemi’ insanların belli başlı organizasyonlara ve konulara gösterdikleri tavrı fark ettirmeden ortaya koyması nedeniyle başarılıydı.
Oysa daha önceki araştırmalarda katılımcılara sorular yöneltiliyor veya soru formları doldurmaları isteniyordu dolayısıyla da doğru söyleyip söylemediklerini kestirmek zordu. Ama Milgramın ‘kaybolan mektuplar yönteminde’, insanlar bir araştırmanın parçası olduklarını bilmedikleri için yalan söylemelerine imkan yoktu. Deney 1963’de yapıldı. Yöntem o zamandan bu yana yüzlerce araştırmada kullanıldı. Milgram bu yöntem sayesinde 1964 başkanlık seçimlerinde Lyndon B.Johnson’un başkanlığını önceleyebilmişti. Yöntem özellikle de çok tartışmalı konular için çok uygun. Kısa bir süre öncesine kadar aynı yöntemle yaratılış, cinsel bilgi dersi ve eşcinsel öğretmenler hakkında bilgi toplanıyordu.
Mesela kimi örümceği sarhoş etti veya uyuşturucuya alıştırdı ve nasıl örümcek ağları ördüğünü gözlemledi.. Kimi sevişme sırasında nabız atışının kaça çıktığını ölçmek için, kadınlara ‘kalpölçermetre’ bağladı... Kimi geliştirdiği uzaktan kumanda aletiyle boğayı mat edebileceğini ispat için arenada boğa ile güreş tuttu.
Alman bilim gazetecisi Reto U. Schneider ‘Das Buch der Verrückten Experimente’ (Çılgın Deneyler Kitabı) adlı son kitabında, dünya bilim tarihindeki en çılgın deneyleri bir araya getirdi. Yüzlerce deneyin yer aldığı kitapta aşağıda 11 örnek sunuyoruz.
ŞEHVETİN EĞRİSİ: ORGAZMDA NABIZ 148,5
İlk kez 1925 yılında orgazmda nabız ölçümü yapılmıştı. Göğsünde lastik bantlarla sevişen kadın 20 dakikada yaşadığı orgazmda nabzı 148,5 ile, diğer eylemlere göre en tepeye vurmuştu.
Amerikalı doktor Ernst P.Boas tarafından geliştirilen kardiyotakometre, her kalp uzmanının düşü idi. Alet, hareket halindeki kişinin kalp etkinliklerinin otomatik olarak kaydedilmesine izin veriyordu. Diğer tüm aletlerde insanlar hareketsizce yatmak zorundaydı.
Boas ve meslektaşı Ernst F.Goldschmidt, 51 erkek ve 52 kadının yaşamını ölçmeye koyuldular. Çalışmaları sırasında farklı eylemlerdeki en yüksek nabzı da kaydediyorlardı:
Yemek yemek (102),
telefonla görüşmek (106),
müzik dinlemek (107,5),
dans etmek (130,6),
sportif hareketler (142,6).
Fakat dakikada 148,5 nabızla orgazm birinci sırada yer alıyordu.
Bu ölçümün ayrıntısı hakkında, Boas ve Goldschmidt’in The Heart Rate adlı kitabında pek fazla bilgi verilmemekte. Araştırmacılar, ‘Bir çiftin kalp atışını cinsel ilişki sırasında ölçme şansına kavuştuk’ diyerek doğrudan doğruya sonuçlara geçtikleri gibi, kalp diyagramının son derece ilginç bir özelliğini sanki çok normal bir olay gibi ele alıyorlar: ‘Kadının kalp diyagramında dört sivri uç görülüyor. Her uç bir orgazma eşit.’
Kadın o gece 23.25 ve 23.45 arasında dört kez orgazm yaşamıştı! Üstelik de göğsünde rahatsız edici lastik bantlarla tutturulmuş elektrotlara rağmen. Elektrotlar 30m’lik bir kabloyla ölçüm aletine bağlıydı.
Dört sivri uç ilk kez 1933 yılında Human Sex Anatomy kitabında seks araştırmacısı Robert Latou Dickinson tarafından mercek altına alınır. Ancak uzman bunu ‘usta bir teknikle’ 25 dakika kadının içinde kalarak ‘onu mutlu’ etme yetisine sahip adama mal edecekti.
UYUŞTURUCU ALAN ÖRÜMCEK AĞINI NASIL ÖRER
Örümcekler ağlarını sabaha karşı 4’te örer. Ağ örmesini daha geç saate alarak gözlemleyebilmek için örümceğe alkol ve uyuşturucu verirseniz ne olur? Örümcek en karmaşık ağını kafein etkisinde, en güzeli ağını marihuana etkisinde ve en düzenli ağını ise LSD etkisinde örüyor.
Örümcekler bilim adamları için çok zahmetli bir araştırma konusudur. Çünkü ağlarını sabaha karşı dörtte örerler. Tübingenli zoolog Hans Peters 1948 yılında bu durumu değiştirebilmek için eczacılık bölümündeki genç bir asistandan uyuşturucu maddelerin, örümceklere, ağlarını daha uygun bir saatte örmelerini sağlayıp sağlamayacağını sordu.
Witt bunu ilk önce striknin, morfin ve dekstro -amfetaminle denedi. Bunları örümceklere yedirmek çok kolaydı.
Şekerli suyla karıştırıldığında örümcekler her türlü zehri yiyorlardı. Fakat ne var ki ilaçlar işe yaramamıştı; hayvanlar yine bildiklerini okuyor ve ağlarını sabahın kör karanlığında örmeye devam ediyorlardı.
Witt sonucu buna rağmen ilginç buldu. Örümceklerin uyuşturucu etkisinde ördükleri gibi ağları daha önce hiç görmemişti çünkü.
Çok delikli, sık dokulu, grotesk veya bazen de son derece düzgün ağlardı bunlar. O halde örümcek ağı uyuşturucu ve ilaçların etkisini yansıtan bir gösterge olabilir miydi?
NASA da işe el attı
Witt örümcekleri Meskalin, LSD, kafein, psilosibin, luminal ve valium gibi eline geçen tüm ilaçlarla besledikten sonra 35x35cm’lik bir çerçeve içine ağlarını örmelerini sağladı. Witt ayrıca en küçük sistematik farklılıkların saptanmasına izin veren istatistik bir yöntem de geliştirdi.
Ağ üzerindeki açıları, ip uzunluğu ve alanları işaretledikten sonra ağ örme sıklığı, tuzak boyları ve ağ eksenleri arasındaki farkları bir tabelada topladıysa da örümcek ağının kimyasal maddeler için bir gösterge olarak kullanılması mümkün olmadı.
Kristalografi için geliştirilen istatistik programlarla 1995 yılında Nasa bilim adamları (neden özellikle de Nasa’nın bu tür deneyler yaptığı bilinmiyor) en ayrıntılı sonuçları yayımladılar.
Sonuç şu: Örümcek ağının uyuşturucu göstergesi olarak kullanılması mümkün değil. En karmaşık ağ kafein etkisinde, en güzeli marihuana ve en düzenlisi ki bunu Witt de keşfetmişti, LSD etkisinde üretilmekte.
SOLUCANLARA FLÜT VE PİYANO ÇALAN BİLİMCİ
Evrim kuramının sahibi ünlü bilimci Darwin, solucanlara flüt ve piyano çalarak işitme duyularını test etmek istemişti. Solucanlar müzik aletlerine tepki göstermeyince defterine not düşmüştü: ‘Solucanlar işitme duyusundan yoksun!’
Bazı deneylere, incelenen hayvanların görüşüyle bakmak gerekir. Bir saksı toprak içinde kıvrılan solucan, saksının kenarından yukarı baktığında ne görür? Mesela, bilim tarihinin en önemli doğa bilimcilerinden biri olan Charles Darwin’nin, şişirilmiş yanaklarla fagot çalışını.
Şimdi solucanın şaşırdığını sananlar fena halde yanıyorlar. Çünkü Darwin, solucana daha önceleri de flüt ve piyano çalmıştı’
Darwin evrim bilimini kurmakla kalmayıp kırk yılı aşkın bir süre de solucanların yaşamını araştırdı.
Bilim adamanın en büyük amacı, solucanların işitme yetisine sahip olup olmadıklarını öğrenmek idi.
Solucanlar hiçbir müzik aletine tepki göstermeyip, Darwin’in bağırışlarına da aldırış etmeyince, bilim adamı 1881 yılında ‘Solucanların yetisi sayesinde ekim toprağı oluşumu’ adlı kitabına şu notu düşer: ‘Solucanlar işitme duyusundan yoksun.’
HARİKA, BENİM YERİME BAŞKASI ÇEKİYOR!
1883’de gerçekleştirilen ip çekme deneyi ilginç bir sonuç verecekti: İpi çekenler ne kadar çoğalırsa, her bir çekenin sarfettiği kuvvet de azalıyor ve 8 kişide yüzde 50’ye düşüyordu!
Çok uzun bir süre öncesinden biliniyorduysa da, tez, bilimsel olarak ilk kez Fransız Agronom Max Ringelmann tarafından kanıtlanmıştı: İnsan tembel. Özellikle de fark edilmediğini sandığı zaman. Ringelmann’ın şık deneyi, yirmi öğrenciye tek başlarına ve gruplar halinde beş metre uzunlukta bir ipi çekmelerini isterken ipin diğer ucuna bir dinamometre (kuvvetölçer) yerleştirmesine dayanır.
Bu alet deneklerin harcadıkları kuvveti gösteriyordu. İpin ucundan iki kişi çektiğinde iki deneğin harcadıkları ortalama kuvvet, tek başlarına harcadıklarının % 93’üne eşitti.
Üç kişide bu oran % 85’e, dört kişide % 77’ye düşüyordu. Ve tembellik halkası bu şekilde, sekiz kişilik grupta herkes kendi kapasitesinin sadece yarısı kadar kuvvet harcayana dek devam ediyordu. Psikologlar bu etkiyi bugün Ringelmann etkisi olarak adlandırırlar.
KAYBOLAN MEKTUPLARLA GERÇEĞİ KEŞFETME
Diyelim ki yolda gezinirken ‘Nazi Partisi dostlarına’ gönderilmesi gereken bir mektup buldunuz, bunu postalar mıydınız? Ya da ‘Komünist Partisi dostlarına’, ‘Tıp Araştırmaları Birliği’ne veyahut da sadece Walter Carnap adına bir mektup bulsaydınız ne yapardınız?
Amerika’nın New Haven eyaletinde yaşayan birçok kişi işte Yukarıdaki bu sorularla karşı karşıya kaldılar. Ancak insanlar mektupların Yale Üniversitesi öğrencileri tarafından sokaklara, telefon kulübesi ve dükkanlara bırakıldığını bilmiyorlardı. Mektupların üzerinde basılı posta kutusu adresi ‘P.O. Box 7147, 304 Columbus Avenue, New Haven 11, Connecticut’ psikolog Stanley Milgram tarafından kiralanmıştı. 100 mektubun ‘kaybolmasından’ iki hafta sonra, 25 mektup Nasyonal Sosyalist Partisine, 25 tanesi Komünist Partisine, 72 tanesi Tıp Birliği ve 71 tanesi de Walter Carnap’a ulaşmıştı.
Milgram sonuçtan memnundu. ‘Kaybolan mektuplar yöntemi’ insanların belli başlı organizasyonlara ve konulara gösterdikleri tavrı fark ettirmeden ortaya koyması nedeniyle başarılıydı.
Oysa daha önceki araştırmalarda katılımcılara sorular yöneltiliyor veya soru formları doldurmaları isteniyordu dolayısıyla da doğru söyleyip söylemediklerini kestirmek zordu. Ama Milgramın ‘kaybolan mektuplar yönteminde’, insanlar bir araştırmanın parçası olduklarını bilmedikleri için yalan söylemelerine imkan yoktu. Deney 1963’de yapıldı. Yöntem o zamandan bu yana yüzlerce araştırmada kullanıldı. Milgram bu yöntem sayesinde 1964 başkanlık seçimlerinde Lyndon B.Johnson’un başkanlığını önceleyebilmişti. Yöntem özellikle de çok tartışmalı konular için çok uygun. Kısa bir süre öncesine kadar aynı yöntemle yaratılış, cinsel bilgi dersi ve eşcinsel öğretmenler hakkında bilgi toplanıyordu.