Sıkıntını anlıyorum. Ama bu da biaz Türkçe'nin zenginliğini gösterir.. "Şaşırmak" "dumura uğramak"tan bir adım geride anlam gücü bakımından..Ama "dumur oldum" lafı da benimseniyorsa buna da kızmaya gerek yok.. Yani şaşırmaktan "beynim köreldi" anlamında kullanılmaya başlanmıştır belki..Diller böyle evrimleşir veya gelişir..Kelimelerin kökenlerini araştırmak -öğrenmek benim meraklarımdan biridir..Arkeoloji eğitimim sırasında eski Yunanca derslerini ilgiyle izlerdim. Lisede öğrendiğim Fransızca ve İngilizceyle birlikte Latin kökenli dillerin geçmişlerini anlamak çok ilginç gerçekten..Biliyor musunuz ki bundan 5000 sene önce Anadolu'lu Hititler suya "watar", yemek fiili için "ezzan" (eski almancada aynı şekilde yazılan, yeni almanca da "essen" yemek demek), "şimdi" kelimesi için de "nu" (now!!) diyorlardı. Sümerlerin su tanrısı EA'dır. Fransızlar da suya "eau" der. Türkçe sandığımız bir çok kelime bile Yunanca'da nerdeyse aynen kullanılır..(mesela "güğüm"..!! Çok tuhaf değil mi??)Bazıları ses değişikliğine uğramıştır..Yunanca "Skala" (basamak), Fransızca "escalier" (eskalye diye okunur) Türkçe'de "iskele" olmuştur. Eski Yunanlılar tekneden "skala"ya yani "basamağa" çıkarlardı. Bizde de "iskele"ye çıkmak işte. Skala da bazen "tartı" için kullanılırdı.(Kantarın tırtıkları her biri birer basamak olduğu için). Scale ingilizcede "tırmanmak" anlamına da geliyor. (Basamaklamak yani)Fransızlar "escalader" fiilini kullanır aynı iş için..
Bunları "dumura uğrayın"
) diye yazmadım..Dilbiliminin ne kadar ilginç olduğu konusunu sizinle paylaşmak istedim..(neydi?
diloloji
Şaka bir yana ama beni asıl üzen eğitimli üyelerimizin noktalama işaretlerine bazen hiç dikkat etmemesi..Yazım (imla) kurallarını hiçe saymaları yerine.."dumur oldum" demelerini tercih ederim..
Size Sevan Nişanyan'ın "Elifin öküzü ya da sürprizler kitabı" nı tavsiye edeyim.Tuhaf bir adı vardır ama kitabı okuyunca anlarsınız önemini..
Bizim sitede 2 kelimesini ele almıştım. Buraya kopyaladım:
Amatör-Amigo: Latince; amare:sevmek.
Eski tip Latince ders kitaplarının birinci bölümü genellikle amare fiilinin çekimiyle başlar. amo,amas,amat – severim, seversin, sever.. Daha sonra başka türevler öğrenilir: amor sevgi, amator seven, amatus sevilen,amicus sevgili veya dost.. Şansınız varsa bir süre sonra Ovidius’un kadın tavlama sanatına ilişkin harikulade eseri Ars Amatoria ya da Sevişme Sanatı’na sıra gelir. Ya da Catullus’un bıçak keskinliğindeki epigramları karşınıza çıkabilir:
Odi et amo. Quare id faciam fortasse quaeritis. Nescio. Sed fieri sentio et excrucior. (Hem seviyor hem nefret ediyorum.Neden böyleyim diye sorabilirsin. Bilmem. Ama içimden öyle geliyor ve acı çekiyorum.)
Türkçeye Latinceden dolaysız olarak alınmış sözcük pek yok. Buna karşılık Latincenin günümüzdeki torunları olan Fransızca, İtalyanca ve İspanyolcadan binlerce kelime almışız. Örnek mi? Örneğin Latince amator Fransızca "amateur" şeklinden Türkçeye amatör olup gelmiş. Bu arada , “bir işi para için değil, sevdiği için yapan kimse” anlamını kazanmış. Latincede iki sesli arasına “k” sesi İspanyolcada daima “g” halini aldığı, Latince –us eril eki de İspanyolca –o eril ekine dönüştüğü için Latince amicus İspanyolca amigo olmuş. “Arkadaş” anlamına gelen bu sözcük 1950’lerde Tommiks, Teks ve Pekos Bill’in maceraları sayesinde dilimize girdi. Sonra Beşiktaş’ın fanatik bir taraftarı olan rahmetli Amigo Orhan’ın yanılmıyorsam 1969-70 yıllarında tribünlerde yarattığı coşkudan esinlenerek apayrı bir anlam kazandı. Günümüz Türkçesinde amigo arkadaş değil, tribün goygoycusu anlamında kullanılıyor..
Kampüs- "Şampiyon", Latince "campus": Alan.
Campus'un esas anlamı düzlük ya da düz açık arazi, özellikle de savaş alanı: bildiğimiz adıyla "er meydanı". Roma kentinde eskiden savaş oyunları için kullanılan büyük meydanın adı, savaş tanrısı Mars onuruna Campus Martius imiş. Roma lejyonları da her gittikleri yerde önce geniş bir talim alanı yani "campus" seçip, dillere destan bir askeri disiplin içinde çevresine çadırlarını kurarmış. Fransızcaya sözcük iki ayrı kanaldan gelmiş. Champ orjinal anlamını koruyor. 16. yüzyılda İtalyanca campo biçiminden Fransızcaya , sonra da İngilizceye aktarılan camp ise "açık arazide kurulan çadırlı ordugah" anlamıyla askeri bir deyim olmuş. 20. yüzyıl başında "izci kampı", daha sonra "dağcı kampı", 1950'lerden itibaren "tatil kampı" kavramlarına rastlanıyor. Bizdeki kamping deyimi ingilizceden alınma. Latince takılı campus ise 20. yüzyılda Amerikan ordusunun kurduğu nizami ordugahların adı olarak yeniden dolaşıma girmiş. 1945'ten sonra şehir dışında ordu karargahı modeline göre kurulan Amerikan üniversitelerine de kampüs deniliyor. Kampanya esasen bir ordunun seferde geçirdiği sürenin adı. Sanırım ilk kez 30 yıl harpleri sırasında (1618-1648) İtalyanca campania şekli kullanılmış. Sonradan askeri strateji mantığıyla tasarlanıp yürütülen her türlü örgütlü çabaya "kampanya" adı verilmiş. Roma ordularında paralı asker olarak yer alan eski Almanlar da kamp sözcüğünü benimsemişler. ( Modern Almancada "savaş" anlamına gelen Kampf oradan.) Harpte teke tek vuruşma için ortaya atılan cengaverin adı Germence kampjon. Bu sözcüğün Fransızcası olağan k-ch dönüşümüyle champion halini almış. Herhangi bir dava uğruna ön safta çarpışan yiğit kimse ise şampiyon lakabına hak kazanıyor. Spor alanında bu terimin kullanımı nisbeten yeni. Latince Campania, günümüzde Champagne adı verilen düzlük ülke Fransa'da Lorraine bölgesinin güneyinde bulunuyor. Şampanya bu bölgeye özgü olan bir tür köpüklü beyaz şarabın adı. Fungus campaniolus ise çayır mantarının Latincesi. Fransızcası champignon olmuş. Bizde şampinyon adıyla mahalle manavlarına kadar girdi.