Bisikletli Gezgin
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 3 Mart 2011
- Mesaj
- 3.874
- Tepki
- 4.683
- Şehir
- Altındağ, Ankara
- İsim
- Mustafa
- Bisiklet
- Sedona
http://img01.imgsinemalar.com/images/afis_buyuk/173373/bisikletli-cocuk-1.jpg
Vizyon tarihi: (link)
Yönetmen: (link), (link)
Oyuncular: (link), (link), (link)
Orijinal adı: Le Gamin au vélo
Tür:(link)
Süre: 87 dk
Yapım yılı:(link)
Özet:
Babasının bir yetimhaneye terk ettiği 12 yaşlarındaki Cyril'in hayatta tek bir amacı vardır, o da ne pahasına olursa olsun babasını bulmak. Babasını ararken tesadüfen kuaför salonu işleten Samantha ile tanışan Cyril, ondan koruyucu annesi olmasını ister. Babasına olan öfkesini Samantha ile geçirdiği haftasonlarında, kadının ona duyduğu sevgiyle dizginlemeye çalışan Cyril'in başı banliyö hayatıyla da derde girecektir...
Belçikalı yapımcı, yönetmen ve senarist Dardenne kardeşlerin, insanın yüreğini burkan ve kendilerine Cannes'da En İyi Senaryo ödülünü getiren Lorna'nın Sessizliği (2008) filminden sonra imza attıkları son çalışma olan Bisikletli Çocuk, 2011 Cannes Film Festivali'nde de Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da filmiyle Büyük Ödülü paylaştı. Dünya prömiyeri gene Cannes'da yapılan film eleştirmenlerde de tam not aldı. Başrollerde Thomas Doret ve Cécile De France'ın yer aldığı yapım Filmekimi 2011 programının da öne çıkanları arasındaydı.
Film Eleştirisi
Hani klişe bir tabir vardır, "yanı başındaki şeylerin değerini, onlar yok olmadığı sürece anlayamazsınız" diye. İşte Belçikalı(link) ve (link) kardeşlerin, (link) filmi "Benim babam beni istemese ne yapardım?" sorusunu bütün ciddiyeti ile ortaya getirip, seyirciyi bu empatiyle baş başa bırakan bir film. Mayıs ayında 2011 Cannes Film Festivali'nde (link)'ın son ustalığı (link) ile Büyük Ödülü paylaşmış olan film, gösterim tarihinin birkaç hafta erkene çekilmesiyle bu haftanın vizyon sürprizi oldu.
İki ay önce Filmekimi kapsamında da meraklı festival seyircisiyle buluşan yapım, annesi zaten görünürde olmayan, kelimenin tam anlamıyla beş para bile etmeyen babasının da onu terk ettiği 12 yaşındaki Cyril'in öyküsünü beyazperdeye taşıyor. Karşıdan baktığınızda bizim alışık olduğumuz tipik bir Yeşilçam dramı bekleyebilirsiniz. Fakat bu öykü Dardenne Kardeşler'in ustalıklı senaryosu ile başta Cyril'e kızmanızı, hatta bu kadar inatçı bir çocuktan nefret etmenizi sağlıyor; ardından da kasti gibi görünen her türlü zarar verici hareketinin aslında terk edilmişlikle başa çıkmaya çalışan yalnız bir çocuğun kendince çırpınışları olduğuna kanaat getiriyorsunuz.
Zira oturduğunuz sinema koltuğundan kalkıp, Cyril'in tarafına geçmek biraz zaman alıyor. Kaldırması, kabullenmesi çok zor; biz büyük insanlar için bile reddedilmek ne kadar dayanılmazken Cyril'in koruyucu aile olmayı kabul eden Samantha'ya karşı davranışlarını kendisini seven, kollayan bir insana ihanet olarak değil de, kendisini sokağa atan yetişkinlerin düzeninden intikam almak gibi görmek gerekiyor. Zira Cyril'in her koşulda korumaya çalıştığı bisikletinden ve hayata karşı biriken öfkesinden başka elinde hiçbir şeyi yok. Tam da bu noktada Cyril'e bir yetişkin olarak kızmayı ve yüklenmeyi bırakıp, Samantha gibi ona sabır göstermek ve belki de sevgiye boğmak gerekiyor.
Bu noktada karakterlerin inandırıcılıkları açısından küçük oyuncu, şeytan Cyril (link)'nin ve ‘melek' Samantha rolünde (link)'in oyunculukları tam puan alıyor. İki zıt kutupta ama performansın tutarlı gittiği oyunculuklarla film seyirciyi içine almayı başarıyor.
Öykü anlatımında zaman zaman tempo ağırlaşsa ve sonlara doğru bazı sahneler fazladan uzatılmış gibi dursa da, yönetmenler gidişatı merak etmenizi sağlayacak bir hikaye kurgusuyla ilerliyor. Özellikle Samantha'nın her dilde "Pes artık!" dedirtecek sabrı, seyircinin ilgisini ayakta tutan en önemli unsur kanımca. Bu karakterin "ebevyen dayanıklılığı" açısından, (link) filminde (link)'ın oyunculukta döktürdüğü Eva karakteri ile benzeştiğini de söyleyebiliriz. Gerçi çocuklar açısından baktığımızda Kevin'in içine şeytan kaçtığını rahatlıkla ifade edebilirken, Cyril'in çevresinin sürüklediği koşullardan dolayı kısa süreliğine de olsa ‘kötülüğü' seçtiğini kabul etmek gerekiyor. İnsanın yüreğine taş bağlayıp denize atmakta usta olan Dardenne Kardeşlerin bu filmle anlatmak istedikleri belki de bu olabilir: hayata karşı 1-0 kaybetsen de kötülüğü ya da iyiliği seçmek hala senin elinde... Hayatın kendisi zaten bu kadar ‘film-noir'ken, biraz Pollyanna olmanın da zararı yok hani...
Sonuç olarak önümüzde evrensel bir terk edilmişliği, derli toplu bir anlatım diliyle karşımıza koyan, üstelik Cannes tasdikli bir yapım var ve sizden tek beklentisi 87 dakika boyunca biraz empati ve sabır. (link) Avrupa sinemasını seven ve beyazperdede bu hafta dram seyretmek isteyenler için sinemalarda...
Oynadığı Salonlar
Cinebonus Astoria / İstanbul-Avrupa
Cinebonus G-Mall / İstanbul-Avrupa
Cinebonus Kanyon / İstanbul-Avrupa
Cinebonus Marmara Forum / İstanbul-Avrupa
Cinebonus Meydan / İstanbul-Anadolu
Prestige Galleria / İstanbul-Avrupa
Kaynak: (link)
Vizyon tarihi: (link)
Yönetmen: (link), (link)
Oyuncular: (link), (link), (link)
Orijinal adı: Le Gamin au vélo
Tür:(link)
Süre: 87 dk
Yapım yılı:(link)
Özet:
Babasının bir yetimhaneye terk ettiği 12 yaşlarındaki Cyril'in hayatta tek bir amacı vardır, o da ne pahasına olursa olsun babasını bulmak. Babasını ararken tesadüfen kuaför salonu işleten Samantha ile tanışan Cyril, ondan koruyucu annesi olmasını ister. Babasına olan öfkesini Samantha ile geçirdiği haftasonlarında, kadının ona duyduğu sevgiyle dizginlemeye çalışan Cyril'in başı banliyö hayatıyla da derde girecektir...
Belçikalı yapımcı, yönetmen ve senarist Dardenne kardeşlerin, insanın yüreğini burkan ve kendilerine Cannes'da En İyi Senaryo ödülünü getiren Lorna'nın Sessizliği (2008) filminden sonra imza attıkları son çalışma olan Bisikletli Çocuk, 2011 Cannes Film Festivali'nde de Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da filmiyle Büyük Ödülü paylaştı. Dünya prömiyeri gene Cannes'da yapılan film eleştirmenlerde de tam not aldı. Başrollerde Thomas Doret ve Cécile De France'ın yer aldığı yapım Filmekimi 2011 programının da öne çıkanları arasındaydı.
Film Eleştirisi
Hani klişe bir tabir vardır, "yanı başındaki şeylerin değerini, onlar yok olmadığı sürece anlayamazsınız" diye. İşte Belçikalı(link) ve (link) kardeşlerin, (link) filmi "Benim babam beni istemese ne yapardım?" sorusunu bütün ciddiyeti ile ortaya getirip, seyirciyi bu empatiyle baş başa bırakan bir film. Mayıs ayında 2011 Cannes Film Festivali'nde (link)'ın son ustalığı (link) ile Büyük Ödülü paylaşmış olan film, gösterim tarihinin birkaç hafta erkene çekilmesiyle bu haftanın vizyon sürprizi oldu.
İki ay önce Filmekimi kapsamında da meraklı festival seyircisiyle buluşan yapım, annesi zaten görünürde olmayan, kelimenin tam anlamıyla beş para bile etmeyen babasının da onu terk ettiği 12 yaşındaki Cyril'in öyküsünü beyazperdeye taşıyor. Karşıdan baktığınızda bizim alışık olduğumuz tipik bir Yeşilçam dramı bekleyebilirsiniz. Fakat bu öykü Dardenne Kardeşler'in ustalıklı senaryosu ile başta Cyril'e kızmanızı, hatta bu kadar inatçı bir çocuktan nefret etmenizi sağlıyor; ardından da kasti gibi görünen her türlü zarar verici hareketinin aslında terk edilmişlikle başa çıkmaya çalışan yalnız bir çocuğun kendince çırpınışları olduğuna kanaat getiriyorsunuz.
Zira oturduğunuz sinema koltuğundan kalkıp, Cyril'in tarafına geçmek biraz zaman alıyor. Kaldırması, kabullenmesi çok zor; biz büyük insanlar için bile reddedilmek ne kadar dayanılmazken Cyril'in koruyucu aile olmayı kabul eden Samantha'ya karşı davranışlarını kendisini seven, kollayan bir insana ihanet olarak değil de, kendisini sokağa atan yetişkinlerin düzeninden intikam almak gibi görmek gerekiyor. Zira Cyril'in her koşulda korumaya çalıştığı bisikletinden ve hayata karşı biriken öfkesinden başka elinde hiçbir şeyi yok. Tam da bu noktada Cyril'e bir yetişkin olarak kızmayı ve yüklenmeyi bırakıp, Samantha gibi ona sabır göstermek ve belki de sevgiye boğmak gerekiyor.
Bu noktada karakterlerin inandırıcılıkları açısından küçük oyuncu, şeytan Cyril (link)'nin ve ‘melek' Samantha rolünde (link)'in oyunculukları tam puan alıyor. İki zıt kutupta ama performansın tutarlı gittiği oyunculuklarla film seyirciyi içine almayı başarıyor.
Öykü anlatımında zaman zaman tempo ağırlaşsa ve sonlara doğru bazı sahneler fazladan uzatılmış gibi dursa da, yönetmenler gidişatı merak etmenizi sağlayacak bir hikaye kurgusuyla ilerliyor. Özellikle Samantha'nın her dilde "Pes artık!" dedirtecek sabrı, seyircinin ilgisini ayakta tutan en önemli unsur kanımca. Bu karakterin "ebevyen dayanıklılığı" açısından, (link) filminde (link)'ın oyunculukta döktürdüğü Eva karakteri ile benzeştiğini de söyleyebiliriz. Gerçi çocuklar açısından baktığımızda Kevin'in içine şeytan kaçtığını rahatlıkla ifade edebilirken, Cyril'in çevresinin sürüklediği koşullardan dolayı kısa süreliğine de olsa ‘kötülüğü' seçtiğini kabul etmek gerekiyor. İnsanın yüreğine taş bağlayıp denize atmakta usta olan Dardenne Kardeşlerin bu filmle anlatmak istedikleri belki de bu olabilir: hayata karşı 1-0 kaybetsen de kötülüğü ya da iyiliği seçmek hala senin elinde... Hayatın kendisi zaten bu kadar ‘film-noir'ken, biraz Pollyanna olmanın da zararı yok hani...
Sonuç olarak önümüzde evrensel bir terk edilmişliği, derli toplu bir anlatım diliyle karşımıza koyan, üstelik Cannes tasdikli bir yapım var ve sizden tek beklentisi 87 dakika boyunca biraz empati ve sabır. (link) Avrupa sinemasını seven ve beyazperdede bu hafta dram seyretmek isteyenler için sinemalarda...
Oynadığı Salonlar
Cinebonus Astoria / İstanbul-Avrupa
Cinebonus G-Mall / İstanbul-Avrupa
Cinebonus Kanyon / İstanbul-Avrupa
Cinebonus Marmara Forum / İstanbul-Avrupa
Cinebonus Meydan / İstanbul-Anadolu
Prestige Galleria / İstanbul-Avrupa
Kaynak: (link)