Hakan Kayisligil
Aktif Üye
- Kayıt
- 8 Ekim 2004
- Mesaj
- 180
- Tepki
- 183
- Şehir
- Istanbul Kadıköy Ataşehir
Selam dostlar ,
pedal dostlarım
Pazartesi akşamı kendimi bir anda bisikletimle birlikte Kamil Koç otobüslerinin Ataşehir terminalinde buldum
Ama ne bulma:bayrak: , ne gideceğim istikameti ,ne saatini bilmiyordum .
Uygun otobüs, saat ve yönlerini kısa bir gözden geçirdikden sonra ,Karadeniz tarafının yağmurlu olduğu geldi aklıma , hiç düşünmeden Ege'ye ilk otobus kaçta diye sordum ,
onbeş dakkika sonra Fetiye otobüsünde buldum kendimi.
Normal hayatta pilanlı ve dakkik olan birinin bu derece raslantısal bir yöne gitmesi ne tuhaf ve heyecan verici değilmi..
Otobus gecenin derinliklerine ilerlerken,benimde içimi bilinmezliğin verdiği bir heyecan iyiden iyiye sarmaya başlamıştı.
Bursa'da yanıma üniversite öğrencisi olduğunu her halinden belli eden bir genç oturdu.
Çocukla istemeyerekde olsa sohbete başladık , meyerse meslektaş olacakmışız .
O bana gelecekle ilgili mesleki pilanlarından bahsediyor , bense 'ulam bir bisiklet turu bu kadarmı hazırlıksız olur ,inşallah lastik patlak setimi almışımdır' diye hayıflanıyordum içimden.
Şimdi çocuğa nasıl diyeceksin 'Ben aslında iş görüşmesine gitmiyorum, ailem dahil kimseye haber vermeden çılgınca bir tura çıkıyorum'
Neyse sabahın ilk ışıklarıyla otobüs Aydın'a varıyor.
Bizim yüreği umut dolu,
idealist genç mühendis adayı ile vedalaşıyoruz .
Otobüsdeki görevliye beni şöyle Dalaman Göcek tarafında indir lütfen diyorum,
adam garipsiyor, tam neresi diye soruyor,
buraları bilmediğimi, zaten Fetiye tarafına doğru pedallayacağımı söylüyorum.
Göcek'den sonra bir tünel çıkışı hayret ve acıma bakışları ile atıyorlar beni otobüsden.
İşte tur başlıyor..
Oldukça iniş çıkışlı , çam ormanları içersinden ,nefis Fetiye körfezi manzaraları eşliğinde 15-20km pedalladıkdan sonra Fetiye kavşağına varıyorum.
Benzin istasyonundaki ilk molamı vererek, görevliyle sohbete başlıyoruz.
Adam bana Ay'dan gelmiş muamelesi yapıyor,
bense burdan bu yolun nereye gittiğini ve yol hakkında bilgi alıyordum.
Bizim benzincinin demesine, Fetiye Kalkan arası 60-70km ve dümdüz bir yolmuş.
Sonunda mutlu mutlu yola koyuldum.
İlk sürprizi rüzgar yapmaya başlıyor , tam anlımın ortasına olanca şiddeti ile çarpalıyor.
Kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım hızım 15 km'yi geçemiyor üstelik ha kesildi kesilecek derken daha da şiddetleniyor:boese157: .
Oğlum Hakan diyorum, ha gayret bu rüzgar seni yıldıramaz .
Bu arada yanından geçtiğim tabelada kalkan 98km yazmasınmı.
İyiden iyiye moralim bozuluyor, ama ben inadına bağıra bağıra şarkılar söylüyordum .
Çok geçmeden ilk telefom çalıyor, malum kapatamıyorum, hafta arası iş var güç var .
Bizim ofisden Avşar ; Hocam geç kaldın ,ne zaman geliyorsun diyecek oluyor ,
bendeki cevap hazır; Bu günü şantiyelere ayırdım ,akşama yetişirsem gelirim ,şeklinde bir savuşturuyorum.
Neyse biz dönelim yola, rüzgar bir yandan, yokuşlar bir yandan söylene söylene ilerliyorum.
Yokuşlar çok baba olmasada insanı bezdirecek cinsten uzuun uzun, inişleri hiç sormayın onlarıda rüzgarın azizliğinde pedal çevirerek iniyorum.
Anlayacağınız rezalet rezalet ..
Öğlen saat bir oluyor ,tabelada halen Kalkan 65 yazıyor.
İçimi yavaş yavaş bu ıssız yolda karamsarlıklar sarmaya başlıyor.
Arada bir geçen köy arabaları dışında kayda değer bir trafikde yok zaten.
Yavaş vavaş vücut tükenmeye ,moralsizlik güçsüzlüge doğru beni sürüklüyor.
Yolda en yakın iki benzinci arası 20 km falan ,her bulduğum fırsatı değerlendiriyor suyumu tazeliyorum.
Adamlara ilk sorduğum; bu rüzgar hep böyle karşıdan esermi oluyor.
Son 20 km falandır suyum tükenmiş durumda.
Kalkana 35 km kala tükenip ,otostop yapmaya başlıyorum,
artık rüzgara ve susuzluğa teslim olmuş durumdayım.
Yolda su serapları falan görmeye başlıyorum.
Moralim oldukça bozuk,
kendimi sıcak havada araba kullanırkende asvat üzerinde böyle su birikintisi serapları görürdüm diye avutup,
moralimi yüksek tutmaya çalışıyorum.
Patara düzlüğüne varmam bir nebze iyi geliyor ,
zira her yer sera ve insan dolu ,ilk seraya dalıyor ve su istiyorum.
Adamlar bana nerden geldiğimi soruyor ,su diyorum
ne kadardır yoldasın diyorlar su su diyorum .
Açmısın diyorlar su su su su diye bağırıyorum:boese157: ve sonunda su geliyor ,
ama içmek ne mümkün, zira nerdeyse 0'c derecede içinde buzlar yüzüyor.
Ağzımı çalkalıyorum dişlerim sızlıyor.
Rica minnet kuyudan su çekiyorlar, bende bu arada hasadı yeni yapılmış domateslere dalıyorum.
Ben hayatımda bu kadar sıcak, içi kaynamış adeta ısırınca dilinizi damağınızı yakan dometesi ilk defa görüyorum, abarmıyorum üstüne yumurta kırın melemen yemeği olur.
Köylülerle vedalaşıp düşüyorum yola , aldığım bilgiler kötü, Kalkana varmadan arabaların bile zorlandığı bir rampalar sinsilesi varmış, tam kara kara düşünürken
Telefonum çalıyor,
Arayan annem; Oğlum nerdesin sen , aradım ofisdede yoksun, merek ettim demezmi.
Lafları geveliyorum ama inanmıyor (içine mi doğmuş ne).
Derken eşim arıyor (Eşim ve kızım iki günlüğüne Antalyadalar ), annem onlarıda aramış her hal.
Nasıl dersin ,bisiklet turundayım susuzluktan bayılmak üzereyken köylüler kurtardı falan diye , şantiyedeyim başıma güneş geçti falan diye lafı geveliyorum.
Patara tabelasını geçtikden sonra yol bir köyün içinden geçiyor , Karşı dağın yamaçlarında yeni yapılan Kalkan yolunun hafriyatları görünüyor ,aslında yeni yol açık olsa çıkılmayacak gibi değil, olağan bir eğimde .
Neyse Köyü bitirip duvar misali , iki arabanın zor geçeçeği orman içinden yılan gibi kıvrılan yoldan bisikleti iterek tırmanmaya başlıyorum.
İnanın gücüm tükenmiş (saat üçbucuğu gösteriyor, yedi saattir pedal basıyorum), önümde altı km'lik dik bir rampa.
Söylene söylene yürümesi bile dert olan bir eğimde bisikleti iterek tırmanıyorum.
Bu arada bisikletide alabilecek tarzda kamyonet falan geçerkende yalvarır gözlerle otostop yapıyorum ama nafile.
Birbuçuk saat sonra tepeden kalkanı görüyorum, nefis bir manzara.
Üç beş soluklandıkdan sonra taksicilerle konuşup kaş için yol bilgisi alıyorum, bana İstanbul'a otobüsü Kaş'dan daha kolay binebileceğimi, zaten yolun 18-20km falan düz ve manzaralı olduğunu söylüyorlar.
İçimden şu biraz evvelki yokuşlarda ölmedim ya daha da ölmem diyerek, Kalkana hiç girmeden Kaş'a doğru bırakıyorum kendimi, zira takatsizlikten kaslarımı falan hissetmiyorum.
Nefis manzaralar eşliğinde yarı baygın kaş'a giriyor ,hemen kamil koç firmasını soruyorum.
İstanbul'a 18:00 otobüsüne bir bilet alıp yarım saatliğine plajın yolunu tutuyorum.
İçimde büyük bir keşif gerçekleştirmiş kaşif edasıyla:ci: Kaş'ın buz gibi denizine bırakıyorum kendimi.
Denizden sonra iyice bir yorgunluk çöküyor, Bisikleti otobüse yüklemeye bile takatim yok ,
görevli sağ olsun bisikleti mızmızlık çıkartmadan yüklüyor ve otobüsteki yerimi alıyorum.
Yanıma oturan vatandaş merhaba diyor,sadece kafa sallıyorum zira mecalim kalmamış.
Vatandaş uzun otobüs yolculuğundan dert yanıyor, belimiz tutulacak ,sırtımız ağrıyacak falan sıralıyor,
İçimden ulam yumuşaçık koltuk, klima çalışıyor, herşeyden önemlisi her istediğinde su buluyorsun diyecek oluyorum ama susuyorum zira didişecek gücüm yok,
otobüs hareket etmeden uykuya dalıyorum.
Bu gün ilk iş kollardaki güneş yanıklarını gizlemek için uzun kollu gömlek giyiyorum, zira durum feci.
Ofisdekiler şantiyeleri soruyor, iyi diyorum.
Oradan biri iyi kaytarıyorsun abi diyor,
bende şöyle bir güneye indim günü birlik diyorum, gülüyorlar.
ama ben gülmüyorum .
Açıkçası bu tip günü birlik kaytarmaları herkese tavsiye ederim.
Bana ne verdi derseniz;
Dün yaşamak için su serapları görürken,
bu gün köprü trafiğinde bir saati aşkın beklemek hiç dokunmadı.
Dün yaklaşık on saat 140km'yi aşkın pedal çevirirken bu gün ofisimde keyiflen kahvemi yudumlamanın tadına varıyorum.
Bu gün sıkıcı toplantılarda elimde kalem çevirerek projeci arkadaşları dinlerken,
dün yolda yediğim domatesleri düşünüyorum.
Kısaca bir daha böyle bir çılgın haylazlık yaparmıyım,
YAPARIM herhalde.
Ben buna pil doldurmak diyorum, bu şarj beni bir iki ay daha götürür sanırım.
Sevgi ile kalın
Hakan KAYIŞLIGİL
pedal dostlarım
Pazartesi akşamı kendimi bir anda bisikletimle birlikte Kamil Koç otobüslerinin Ataşehir terminalinde buldum
Ama ne bulma:bayrak: , ne gideceğim istikameti ,ne saatini bilmiyordum .
Uygun otobüs, saat ve yönlerini kısa bir gözden geçirdikden sonra ,Karadeniz tarafının yağmurlu olduğu geldi aklıma , hiç düşünmeden Ege'ye ilk otobus kaçta diye sordum ,
onbeş dakkika sonra Fetiye otobüsünde buldum kendimi.
Normal hayatta pilanlı ve dakkik olan birinin bu derece raslantısal bir yöne gitmesi ne tuhaf ve heyecan verici değilmi..
Otobus gecenin derinliklerine ilerlerken,benimde içimi bilinmezliğin verdiği bir heyecan iyiden iyiye sarmaya başlamıştı.
Bursa'da yanıma üniversite öğrencisi olduğunu her halinden belli eden bir genç oturdu.
Çocukla istemeyerekde olsa sohbete başladık , meyerse meslektaş olacakmışız .
O bana gelecekle ilgili mesleki pilanlarından bahsediyor , bense 'ulam bir bisiklet turu bu kadarmı hazırlıksız olur ,inşallah lastik patlak setimi almışımdır' diye hayıflanıyordum içimden.
Şimdi çocuğa nasıl diyeceksin 'Ben aslında iş görüşmesine gitmiyorum, ailem dahil kimseye haber vermeden çılgınca bir tura çıkıyorum'
Neyse sabahın ilk ışıklarıyla otobüs Aydın'a varıyor.
Bizim yüreği umut dolu,
idealist genç mühendis adayı ile vedalaşıyoruz .
Otobüsdeki görevliye beni şöyle Dalaman Göcek tarafında indir lütfen diyorum,
adam garipsiyor, tam neresi diye soruyor,
buraları bilmediğimi, zaten Fetiye tarafına doğru pedallayacağımı söylüyorum.
Göcek'den sonra bir tünel çıkışı hayret ve acıma bakışları ile atıyorlar beni otobüsden.
İşte tur başlıyor..
Oldukça iniş çıkışlı , çam ormanları içersinden ,nefis Fetiye körfezi manzaraları eşliğinde 15-20km pedalladıkdan sonra Fetiye kavşağına varıyorum.
Benzin istasyonundaki ilk molamı vererek, görevliyle sohbete başlıyoruz.
Adam bana Ay'dan gelmiş muamelesi yapıyor,
bense burdan bu yolun nereye gittiğini ve yol hakkında bilgi alıyordum.
Bizim benzincinin demesine, Fetiye Kalkan arası 60-70km ve dümdüz bir yolmuş.
Sonunda mutlu mutlu yola koyuldum.
İlk sürprizi rüzgar yapmaya başlıyor , tam anlımın ortasına olanca şiddeti ile çarpalıyor.
Kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım hızım 15 km'yi geçemiyor üstelik ha kesildi kesilecek derken daha da şiddetleniyor:boese157: .
Oğlum Hakan diyorum, ha gayret bu rüzgar seni yıldıramaz .
Bu arada yanından geçtiğim tabelada kalkan 98km yazmasınmı.
İyiden iyiye moralim bozuluyor, ama ben inadına bağıra bağıra şarkılar söylüyordum .
Çok geçmeden ilk telefom çalıyor, malum kapatamıyorum, hafta arası iş var güç var .
Bizim ofisden Avşar ; Hocam geç kaldın ,ne zaman geliyorsun diyecek oluyor ,
bendeki cevap hazır; Bu günü şantiyelere ayırdım ,akşama yetişirsem gelirim ,şeklinde bir savuşturuyorum.
Neyse biz dönelim yola, rüzgar bir yandan, yokuşlar bir yandan söylene söylene ilerliyorum.
Yokuşlar çok baba olmasada insanı bezdirecek cinsten uzuun uzun, inişleri hiç sormayın onlarıda rüzgarın azizliğinde pedal çevirerek iniyorum.
Anlayacağınız rezalet rezalet ..
Öğlen saat bir oluyor ,tabelada halen Kalkan 65 yazıyor.
İçimi yavaş yavaş bu ıssız yolda karamsarlıklar sarmaya başlıyor.
Arada bir geçen köy arabaları dışında kayda değer bir trafikde yok zaten.
Yavaş vavaş vücut tükenmeye ,moralsizlik güçsüzlüge doğru beni sürüklüyor.
Yolda en yakın iki benzinci arası 20 km falan ,her bulduğum fırsatı değerlendiriyor suyumu tazeliyorum.
Adamlara ilk sorduğum; bu rüzgar hep böyle karşıdan esermi oluyor.
Son 20 km falandır suyum tükenmiş durumda.
Kalkana 35 km kala tükenip ,otostop yapmaya başlıyorum,
artık rüzgara ve susuzluğa teslim olmuş durumdayım.
Yolda su serapları falan görmeye başlıyorum.
Moralim oldukça bozuk,
kendimi sıcak havada araba kullanırkende asvat üzerinde böyle su birikintisi serapları görürdüm diye avutup,
moralimi yüksek tutmaya çalışıyorum.
Patara düzlüğüne varmam bir nebze iyi geliyor ,
zira her yer sera ve insan dolu ,ilk seraya dalıyor ve su istiyorum.
Adamlar bana nerden geldiğimi soruyor ,su diyorum
ne kadardır yoldasın diyorlar su su diyorum .
Açmısın diyorlar su su su su diye bağırıyorum:boese157: ve sonunda su geliyor ,
ama içmek ne mümkün, zira nerdeyse 0'c derecede içinde buzlar yüzüyor.
Ağzımı çalkalıyorum dişlerim sızlıyor.
Rica minnet kuyudan su çekiyorlar, bende bu arada hasadı yeni yapılmış domateslere dalıyorum.
Ben hayatımda bu kadar sıcak, içi kaynamış adeta ısırınca dilinizi damağınızı yakan dometesi ilk defa görüyorum, abarmıyorum üstüne yumurta kırın melemen yemeği olur.
Köylülerle vedalaşıp düşüyorum yola , aldığım bilgiler kötü, Kalkana varmadan arabaların bile zorlandığı bir rampalar sinsilesi varmış, tam kara kara düşünürken
Telefonum çalıyor,
Arayan annem; Oğlum nerdesin sen , aradım ofisdede yoksun, merek ettim demezmi.
Lafları geveliyorum ama inanmıyor (içine mi doğmuş ne).
Derken eşim arıyor (Eşim ve kızım iki günlüğüne Antalyadalar ), annem onlarıda aramış her hal.
Nasıl dersin ,bisiklet turundayım susuzluktan bayılmak üzereyken köylüler kurtardı falan diye , şantiyedeyim başıma güneş geçti falan diye lafı geveliyorum.
Patara tabelasını geçtikden sonra yol bir köyün içinden geçiyor , Karşı dağın yamaçlarında yeni yapılan Kalkan yolunun hafriyatları görünüyor ,aslında yeni yol açık olsa çıkılmayacak gibi değil, olağan bir eğimde .
Neyse Köyü bitirip duvar misali , iki arabanın zor geçeçeği orman içinden yılan gibi kıvrılan yoldan bisikleti iterek tırmanmaya başlıyorum.
İnanın gücüm tükenmiş (saat üçbucuğu gösteriyor, yedi saattir pedal basıyorum), önümde altı km'lik dik bir rampa.
Söylene söylene yürümesi bile dert olan bir eğimde bisikleti iterek tırmanıyorum.
Bu arada bisikletide alabilecek tarzda kamyonet falan geçerkende yalvarır gözlerle otostop yapıyorum ama nafile.
Birbuçuk saat sonra tepeden kalkanı görüyorum, nefis bir manzara.
Üç beş soluklandıkdan sonra taksicilerle konuşup kaş için yol bilgisi alıyorum, bana İstanbul'a otobüsü Kaş'dan daha kolay binebileceğimi, zaten yolun 18-20km falan düz ve manzaralı olduğunu söylüyorlar.
İçimden şu biraz evvelki yokuşlarda ölmedim ya daha da ölmem diyerek, Kalkana hiç girmeden Kaş'a doğru bırakıyorum kendimi, zira takatsizlikten kaslarımı falan hissetmiyorum.
Nefis manzaralar eşliğinde yarı baygın kaş'a giriyor ,hemen kamil koç firmasını soruyorum.
İstanbul'a 18:00 otobüsüne bir bilet alıp yarım saatliğine plajın yolunu tutuyorum.
İçimde büyük bir keşif gerçekleştirmiş kaşif edasıyla:ci: Kaş'ın buz gibi denizine bırakıyorum kendimi.
Denizden sonra iyice bir yorgunluk çöküyor, Bisikleti otobüse yüklemeye bile takatim yok ,
görevli sağ olsun bisikleti mızmızlık çıkartmadan yüklüyor ve otobüsteki yerimi alıyorum.
Yanıma oturan vatandaş merhaba diyor,sadece kafa sallıyorum zira mecalim kalmamış.
Vatandaş uzun otobüs yolculuğundan dert yanıyor, belimiz tutulacak ,sırtımız ağrıyacak falan sıralıyor,
İçimden ulam yumuşaçık koltuk, klima çalışıyor, herşeyden önemlisi her istediğinde su buluyorsun diyecek oluyorum ama susuyorum zira didişecek gücüm yok,
otobüs hareket etmeden uykuya dalıyorum.
Bu gün ilk iş kollardaki güneş yanıklarını gizlemek için uzun kollu gömlek giyiyorum, zira durum feci.
Ofisdekiler şantiyeleri soruyor, iyi diyorum.
Oradan biri iyi kaytarıyorsun abi diyor,
bende şöyle bir güneye indim günü birlik diyorum, gülüyorlar.
ama ben gülmüyorum .
Açıkçası bu tip günü birlik kaytarmaları herkese tavsiye ederim.
Bana ne verdi derseniz;
Dün yaşamak için su serapları görürken,
bu gün köprü trafiğinde bir saati aşkın beklemek hiç dokunmadı.
Dün yaklaşık on saat 140km'yi aşkın pedal çevirirken bu gün ofisimde keyiflen kahvemi yudumlamanın tadına varıyorum.
Bu gün sıkıcı toplantılarda elimde kalem çevirerek projeci arkadaşları dinlerken,
dün yolda yediğim domatesleri düşünüyorum.
Kısaca bir daha böyle bir çılgın haylazlık yaparmıyım,
YAPARIM herhalde.
Ben buna pil doldurmak diyorum, bu şarj beni bir iki ay daha götürür sanırım.
Sevgi ile kalın
Hakan KAYIŞLIGİL