Beyaz karanlığın içinden cadı kazanlarına yolculuk

Mesut Girgiç

Forum Bağımlısı
Kayıt
28 Mart 2006
Mesaj
4.518
Tepki
11.737
Şehir
Konya
@bikergrrl

Biter miiii? En azından iron tadını çıkarmadan o geziyi ve bombayı patlatmadan bu diziyi bitirir miii? :cool:

Damak zevkinize( :D ) pardon, sanat zevkinize layık bir final yapmadan bu diziyi bitirmeyeceğime bisikletçi sözü veririm.


@zzyzx

İltifat buyurmuşsunuz..
İnanın ben 24 saatimi ya bisiklete binmekle yada bindiğim zamanları tekrar tekrar düşünüp hayal etmekle geçiren biriyim. Yani ben de mesela bu diziyi, gezisini yaptığım o günden beri belki binlerce kez hayalimde tekrar tekrar yaşadım ve yaşıyorum. Hissettiklerimi de acizene olarak yazıya döküyorum. Sizlere hoşbir şeyler yaşatabiliyorsam ne mutlu bana.
Ayrıca benzetme yaptığınız yazar için ise teşekkürler..
:)




@nirvana

Ah ah, ormanlar benim evimdir, bisikletim sağ kolum ve korku ise en yakın dostum:eek:
Siz üyeler ise canlarımsınız..

İnsan kendini savunmayı, dayak yiye yiye öğrenir. Bisiklete iyi binmeyi düşe düşe ve cesur olmayı da korka korka.. Tek başına güçlü olmayı da yalnız geze geze, yani bir nevi; çivi çiviyi söker.
 
Scudo

Soner Sarihan

Forum Bağımlısı
Kayıt
17 Temmuz 2005
Mesaj
3.888
Tepki
8.301
Şehir
İznik
Bisiklet
Cannondale
Sevgili ironman,
Meee diyeceğim cevaptan saymayacaksın.
Başka şeyler yazacağım , seninkilerin yanında sırıtacak. :)
İnternet kafede baktıklarımı ben saymıyorum, sende yazdıklarımı saymayıver.
Bir yerleşeyim evime. Googledan o yolları, ağaçları bile tek tek bulacağım. :)Selamlar.
 
  • Beğen
Tepkiler: İLKER TAŞ

Mesut Girgiç

Forum Bağımlısı
Kayıt
28 Mart 2006
Mesaj
4.518
Tepki
11.737
Şehir
Konya
İron, ne zaman kaybolduğunu sezinlese önce gerçekten kaybolup kaybolmadığından emin olmaya çalışırdı. Çünkü boş yere korkmaya ne gerek vardı. Yine öyle yaptı ve son kararını verdi. Evet, kaybolmuştu. Yani korksa iyi olacaktı. Çünkü gördüğü levha, gittiği yolun şelale değil, Abant yolu olduğunu söylüyordu. İron ise neredeyse yarım gününü Abanttan uzaklaşmak, şelaleye yaklaşmak için harcamıştı ama sonuç fiyaskoydu. En azından bu levhaya göre.. Sonuç: iron kaybolmuştu. Bu durumda iron şöyle düşündü.
- “Tamam kayboldum, kabul. Ama bu benim başıma ilk defa gelen bir şey değil ki? Hem kaybolmanın da kendine göre gizemi, heyecanı var. Bari bu duyguları layıkıyla yaşayayım ki, belki şelaleyi göremesem de duygusal arşivimin zenginliğine bir yenisini daha katayım” diyerek, önünde uzanan iki farklı yoldan en düzgün olanına girdi.

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet09.jpg

-“şelalenin yolunu şaşırdım bari Abant levhasının ve dolayısıyla Abantın yerini şaşırmayayım” diye düşünen İron, girdiği yolda gördüğü her şeyi pür dikkat hafızasına kaydetmeye çalıştı. Bu sayede, eğer geri dönmesi gerekirse gittiği bu yolu tekrar hatırlamayı ümit ediyordu.

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/fa4de5a1.jpg

Sanki yolun her dönemeci birbirine benziyordu.

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet01.jpg

Bir dönemeç daha,

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet02.jpg

Sonra bir dönemeç daha,

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet03.jpg

İron :
- “Acaba döne döne yönüm nereye tekabül etti şimdi?”
- “yoksa, yine mi daire çizmeye başladım?” diyordu.

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet04.jpg

Daha sonra, duygularını ve sezgilerini değil, bilgisini ve mantığını kullanmaya karar verdi ve kendisini yön bulma konusunda zorlamaya başladı. Ağaçların yosunlanan yüzünden ve karıncaların yuvalarının ağzını çevirdikleri yönden faydalanarak yönünü tesbit etmeye çalıştı. İçinden:
-“ gece de değil ki, yıldızlara bakıp yönümüzü bulsak” diyordu.
Ama, bu gidişle gezinin geceye kadar uzaması da işten bile değildi.
İron hem düşünüyor hem de pedal basıyordu. Bir eli de sürekli foto makinasının deklanşöründeydi.

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet07.jpg

yol kenarında nisbeten sıra dışı ağaç manzaralarının resmini çekerek, gittiği güzergahı foto makinasın da saklamaya çalışıyordu. Foto makinasını bir tür “görsel yol notu” olarak kullanıyordu.
Aşağıdaki resimdeki ağaçları görünce aklına hemen şu söz geldi. “Köklerine ve atalarına sahip çıkmayanlar, geleceğe güvenle bakamazlar, sıradan çam ağacı bile olsalar”

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet06.jpg

İron artık şelaleyi unutmuş, kaybolmanın dayanılmaz hafifliği içinde aklına gelen saçma sapan düşünçelerle boğuşmakla meşguldü. Konu yine şu meşhur “ayı” meselesiydi.
İron, güzel ağaçlık bir manzaranın karşısına oturdu, hem manzarayı seyretti hem de ayı lar hakkında bildiklerini bir bir hatırladı. Nedense bu ayı olayı, ironmanın bu ormanda her kayboluşunda tekrar tekrar aklına geliyordu. Yoksa tabelaları ayı mı tahrif ediyordu.

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet05.jpg






İronman Ayılar Hakkında Neler Biliyordu?
“Türkiye’ deki ayıların bir bölümü koruma programı altındaki milli parklarda yaşamaktadır. Kahverengi ayıların önemli bir miktarı Türkiye’ de bulunmaktadır. Bu büyük yaratıklar diğer ayılar gibi yaşam alanı olarak ormanları, açık alanları, stepleri ve vahşi dağları seçerler. Genellikle boyları 1.5 – 2.8 metre, ağırlıkları 70 – 250 kg arasında değişir. Hamilelikleri 6 – 9 aydır ve Haziran – Temmuz ayında çiftleşirler. Ayılar sebzelerin yeşil kısımlarını, meyveleri, tatlı ve yağlı tanecikleri ve de en çok balı severler. Ayılar bir neden olmadıkça (açlık ve yavrularını koruma dışında ) diğer canlılara saldırmazlar. Eğer bir insan ayıyı yakalamaya çalışırsa kızar ve saldırır.

Türkiye’ de iki çeşit kahverengi ayı vardır. Trakya dışında hemen her yerde yaşarlar. Abant dağları da buna dahildir. Dağların yüksek ve kayalık yerlerini severler. (örneğin: ironmanın kaybolmayı becerdiği yerler gibi)

Bu nedenle ironman’ın ayıları tanıması ve karşılaşması halinde nasıl davranacağını bilmesi önemlidir.

“Ayılar meraklı, zeki ve doğal olarak tehlikeli hayvanlardır. Öldürülen ayıların çoğu onlardan korkulduğu içindir. Ayıların çoğu insanlardan uzak durmak isterler. Bir çok durumda eğer bir ayıya fırsat verirseniz sizden uzaklaşacaktır.

Ayılar sürprizlerden hoşlanmazlar. Eğer ayıların bulunduğu bir ortamda bisiklete biniyorsanız, özellikle de bitkiler ve ortam görünmenizi zorlaştırıyorsa kendinizin orada olduğunu belli edin. Gürültü yapın, şarkı söyleyin, yüksek sesle konuşun yada sırt çantanıza bir çan takın. Mümkünse grupla yürüyün. Gruplar gürültücüdür ve ayılar tarafından kolaylıkla fark edilebilirler. Sık çalışlıklardan kaçının. Eğer bunları yapamıyorsanız rüzgarı arkanıza alarak yürüyün. Çünkü rüzgar sizin kokunuzu ona ulaştıracaktır. İnanılanın aksine ayılar insan kadar görebilmesine karşın, gözlerinden ve kulaklarından daha çok burunlarına güvenirler. Daima sizin orada olduğunuzu ayıların bilmesine olanak tanıyın. Ayılar da tıpkı insanlar gibi patikaları ve yolları kullanırlar. Onların geçiş yolları yakınına kamp kurmayın. Ayılar kış şartlarında yaşamlarını sürdürmek için sadece 6-9 ay arası beslenirler, bu nedenle sizde onlar için kolay yiyecek olduğunu belli etmeyin.

Eski bir deyiş vardı. “Ormanda çamın bir iğne yaprağı düştüğünde bunu bir kuş görür, bir geyik duyar ve bir ayı koklar. Ayılar çok güçlü ve çevik hayvanlardır, yaşadığı mekanı, gençleri ve özellikle de yavrularını inanılmaz şekilde korur. Asla bir ayıya, yuvasına ve yavrusuna yaklaşmayın. Onları beslemeye kalkmayın. Yakında bir ayı görürseniz geri dönerek orayı terk edin. Eğer bunu yapamıyorsanız ayı sizin yolunuzdan uzaklaşıncaya kadar bekleyin. Hayvana daima kaçacağı bir yol bırakın. Sakın koşmayın. Ayıların çoğu bir yarış atı kadar hızlı koşabilir. Ani bir hızlı hareket ayının saldırmasına neden olabilir. Ayıya bir şey atmayın, onu kışkırtmış olursunuz. Ayının kızgın olup olmadığını gözleyin. Eğer dişlerini gösteriyorsa, bağırıyorsa yada başını yere eğip kulaklarını arkaya doğru atmışsa ayı kızgındır. Kızgın bir ayının size saldırabileceğini göz önünde bulundurun. Eğer saldırgan görünmüyorsa, tekdüze yumuşak bir sesle konuşun ve yavaşça geri dönün. Eğer ayağa kalkmış ve havayı kokluyorsa sizi tanımaya çalışıyordur. Konuşmaya devam edin, eğer ayı kızmaya başlıyorsa yavaşça geri dönün, eğer yakınınızda bir ağaç varsa ona doğru yürüyün ve yanınızda bulunan çantayı oyalamak üzere yavaşça ayıya bırakın. Ağacın tırmanabileceğiniz en yüksek yerine tırmanın. Yetişkin ayılar genellikle ağaca tırmanmazlar, fakat rahatlıkla 4 metrenin üzerine uzanabilirler. Ayının oradan uzaklaştığına emin olana kadar ağaçtan inmeyin. Sonra hızla uzaklaşın.

Siyah ayılar için ağaçlar pek emin kurtuluş yeri değildir. Siyah ve boz ayıların en bol bulunduğu Alaska’ da ki istatistiklere bakıldığında 1900-1985 yıları arasındaki 85 yılda ayı saldırıları sonucu 20 kişi hayatını kaybetmiştir. Bunun yanında 1975-85 arası 10 yılda köpek saldırıları sonucu ölenlerin sayısı ise 19 dur. Bu arada kaç ayının insanların saldırısı sonucu öldüğü ise istatistiklerde bulunmamaktadır.

BİR AYI İLE KARŞILAŞTIĞINIZDA NE YAPMALISINIZ ?

Bir Ayı Görürseniz : Onun yaşam ortamında olduğunuzu kabul edin. Mümkünse ondan uzaklaşın. Ayının sizden uzaklaşması için ona her olanağı tanıyın. Eğer bir ayı ile yakından karşılaşırsanız sakin kalın. Saldırı genelde çok seyrektir.

Kendinizi Tanıtın: Sizin bir insan olduğunu anlamasına yardımcı olun. Ayı ile normal sesinizle konuşun. Ellerinizi hareket ettirin. Eğer ayı sizin hakkınızda bir karar verememişse yanınıza gelebilir, ayağa kalkıp size daha dikkatlice bakar veya koklar. Ayakta duran bir ayı genellikle tehlikeli değil daha çok meraklıdır. Yavaşça çapraz olarak geri çekilmeyi deneyin, eğer ayı sizi takip ederse durun ve yere çökün.

Sakın Koşmayın: Siz onun kadar hızlı koşamazsınız. Ayılar saatte 60 km hızla koşabilirler. Bunu sadece düz yolda değilmiş ve çıkışlarda da yaparlar. Köpekler gibi uçarcasına koşabilirler. Ayılar genellikle korkutup kaçırtmak için elle saldırırlar. Bu saldırı durdukları yerden 3 metre ileriye kadar etkilidir. Ayıyla konuşmayı ve ellerinizi hareket ettirmeyi sürdürün. Eğer ayı iyice yakınınıza sokulursa sesinizi iyice yükseltin ve saldırgan bir durum takının. Yanınızda varsa kap - kacakları birbirine vurarak gürültü çıkarın.

Eğer Saldırırsa : Size dokunduğu an yere düşün ve ölü taklidi yapın. Midenizin üzerine veya ellerinizi ensenizde kilitleyerek tortop bir biçimde yatın. Eğer ayı düşmanının saf dışı edildiğini hissederse saldırıyı kesecektir. Mümkün olduğu kadar hareketsiz ve sessiz kalın. Eğer hareket ederseniz sizi görür veya duyarsa geri döner ve tekrar saldırıya geçer. Çok seyrek durumlarda, özellikle siyah ayılar sizi bir yiyecek olarak algılayabilir. Saldırı kesilmiyorsa ayının sesini bastıracak kadar olanca gücünüzle bağırarak saldırın. O, sizi korkuttuğu için saldıracaktır. Siz daha kötü bir siyah ayı gibi davranın. Genellikle öldürücü biçimde davranmazlar. Üstünüz başınız yırtılabilir, çiziklerle yaralanabilirsiniz. Bu tırmık izleri avları için olana göre daha yüzeyseldir. Korunmak için acı kırmızı biber özü içeren (capsicum) spreyler kullanılabilir. Hayvan için tehlikesiz olan bu spreyler 5-7 metreden etkili olabilmektedir. Rüzgara karşı kullanmak etki etmeyecektir, tam tersi etkisi size olacaktır. Eğer yanınızda sprey taşıyorsanız nasıl kullanılacağını iyi bilin ve elinizde taşıyın.

Gece Saldırırsa: Sakın ölü taklidi tapma, kendini savunmaya kalkma. Öncelikle kaçıp kurtulmaya çalış, varsa bir binaya, arabaya sığın veya bir ağaca tırman. Eğer kaçamıyorsan ve ayı seni kovalıyorsa varsa sprey kullan, yoksa bir ağaç dalı yada taş fırlat, veya onlarla vurmaya çalış. Senin kolay bir av olmadığını ona göster. Bu tür saldırılar çok seyrek görülür ancak çok ciddidir, çünkü o yiyecek aramaktadır ve senide bir av olarak görür.

Bir ayı ailesinin yakınına asla sokulmayın. Anne ayının ailesini korumak için almayacağı risk yoktur.

TEHLİKE RİSKİNİ AZALTMAK İÇİN

Gürültü yapın. Ayılar sizin orada olduğunuzu bilsinler. Özellikle dere kenarlarında, sık bitki örtüsü olan, rüzgarlı ve görüş uzaklığının az olduğu yerlerde, bağırın, el çırpın, şarkı söyleyin veya yüksek sesle konuşun.

Gruplar halinde yürüyün. Yürüyüşünüzü gündüz saatlerinde mümkün olduğunca patika ve daha önce yürünmüş yerlerde yapın.

Yiyecek kokularını ayılardan uzak tutun. Yiyeceklerinizi gündüz ve gece dışarıya koku salmayacak uygun kaplarda koruyun. Çöpleriniz de ayılara çekici gelebilir.

Dikkatli ve uyanık olun. Çevrende ayılara ait izler olup olmadığını araştır. Bunlar pençelenmiş ağaçlar, ayak izleri, devrilmiş kayalar, pislikleri olabilir. Eğer taze bir ize rastlarsanız oradan uzaklaşın.

Asla bir ayıya yaklaşmayın ve onu beslemeye kalkmayın.

Arada en azından 100 metrelik bir mesafe bırak.

Kokulu şeyler kullanmayın. Parfüm, saç spreyi ve sabun gibi.

İron ayıları o kadar çok düşünmüştü ki neredeyse:
-“ Bir ayı görsem de bildiklerimi bir tecrübe etsem” demeye başlamıştı. Neden sonra kendine geldi. Ben kimim, nerdeyim, etrafımda ayı varmı, saat kaç gibi soruların cevabını hatırladıktan sonra tekrar yoluna koyulmaya karar verdi. Yol da ne yoldu ha, nereye gittiği belirsiz bir yol.. Gitse ne olacaktı, gitmese..
En iyisi manzara seyrederek yolun tadını çıkarmaktı.

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet11.jpg

Ağaçları seyretmeye doyamıyordu. Tam bu duygular içinde yoluna devam ederken bir de ne görsün? Bir toplu mezar:

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet10.jpg


Evet, evet iron un gördüğü üzeri henüz kapatılmamış bir toplu mezardı sanki. Bunca ağacın kesildiğine inanamıyordu. Yol kenarı boyunca yüzmetrelerce istif edilmiş ağaç tomruklarını gördükçe içi “cız” ediyordu.
Bari bu ağaçlar kuru olsalardı diye düşündü. Acaba kaç yaşındalardı diye merak etti ve tomrukların yaş çizgilerini saymaya çalıştı

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/c6079194.jpg

iron bir yandan üzülüyor bir yandan da şöyle dua ediyordu:
-“Umarım ve dilerim ki bu ağaçlar, orman mühendislerinin bilgisi ve kontrolü altında kesilmiştir. Umarım sırf daha çok kar etmek için bir ağaç yetecekken, iki yada üç ağaç kesilmiyordur.”diyordu

Bunları düşünürken o anda aklına bir hikaye geldi.

Görme engelli iki kafadar köfte yemeye karar verip bir lokantaya girmişlerdi. Lokanta sahibi ısmarlanan köfteleri bir tabağa doldurup iki kafadarın tam ortasına koymuştu. Biri diğerine seslenerek:
- Köfteleri ikişer ikişer yeme, teker teker ye. Yoksa bana yetmeyecek.. diyordu.
Diğeri bu lafa çok şaşırmıştı , evet arkadaşı kendisinin ikişer ikişer köfte yediğini sanki görüyor gibiydi ve cevapla:
- sen kör değilmisin nerden anladın? Dedi.
Öbürü:
- Körüm, ama kendimden pay biçiyorum.

Yani ikisi de birbirinden daha fazla yemek için köfteleri çifter çifter götürüyorlardı. İron köftelerin başına gelenlerin, ağaçların da başına gelmemesi için dua ederek yoluna devam etti.

İron daha sonra yolda ilerlerken bu yöredeki ormanlar hakkında bildiklerini de hatırlamaya çalışıyordu. Bu sayede kendini kaybolmuş gibi değil, doğanın içinde kendini bulmuş gerçek bir doğacı gibi hissediyordu.

“Bu bölgede tabii bitki örtüsünü ormanlar meydana getiriyordu ve bu ormanlarda geniş yapraklı ve iğne yapraklı ağaçlar bulunuyordu. En çok görülen ağaç türleri sarıçam, karaçam, kızılçam, ardıç,göknar, meşe, kayın, gürgen,orman kavağı, kızılağaç, çınar, karaağaç ve kestaneydi. Orman içlerinin alt bitki örtüsünü genellikle alçak boylu dikenli bitkiler,çalılar,fundalıklar,bazı yerlerde şimşirler ve orman gülleri oluşturuyordu. Ormanların kapladığı alan 866.160 dekardı. Meralarda ise her türlü meyveli ve meyvesiz ağaççıklar vardı.

Derkeeeeeen; iron bu ıssız dağ yolunda karşısına aniden çıkan ve adının “macar” olduğunu sonradan öğrendiği, çok ama çok sevimli bir köpeği takip etmeye başladı. Bu köpeğin kendisini mutlaka bir insana ulaştıracağını biliyordu. Çünkü köpeğin tavırları çok insan canlısıydı. ve İron un tahmin ettiği gibi de oldu.
İron şelale yolculuğu boyunca ilk kez gülümsüyordu.
Neredeyse şelaleyi göremediğini unutmuş, bir yaratık daha doğrusu iki insan ve bir köpek gördüğüne çocuklar gibi sevinir olmuştu.

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sderet08.jpg

Acaba bu gençler kimdi? İron Abant/Türkiye'nin neresindeydi? Tekrar şelale yolunu bulabilmesi mümkün olacakmıydı? veya bu soru şöyle de sorulabilirdi? İron gerisin geri tekrar Abant'ı bulabilecekmiydi?

Arkası sonra...:cool: :cool: :cool:
 

Soner Sarihan

Forum Bağımlısı
Kayıt
17 Temmuz 2005
Mesaj
3.888
Tepki
8.301
Şehir
İznik
Bisiklet
Cannondale
İronman Ayı ile karşılaşınca ne yapacağını biliyor da, peki Ayı İronman ile kaşılaşınca ne yapacağını biliyor mu acaba.:eek:

Şaka bir yana,
Dağcılık Klübü başkanımız, Antalya "Kızlar Sivrisin" de Ayı ile karşılaşmasını anlatmıştı. Tüylerimiz ürpererek dinlemiştik. İronman in anlattığı gibi. Ses çıkarmış , bağırmış, ellerini iki yana açarak durmuş, mümkün olduğu kadar dik ve iri görünmeye çalışmış.
Sonra ne mi olmuş ?
Olayı bize anlatabildiğine göre.
 

BF Okuru

Üye
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
0
Tepki
2
sevgili ironman

yazılarına resimlerine pes diyorum..ağzım açık izliyorum seni.hayranlarından biri olarak kayıtlara geçmek istiyorum..:)
 

Mesut Girgiç

Forum Bağımlısı
Kayıt
28 Mart 2006
Mesaj
4.518
Tepki
11.737
Şehir
Konya

İron, birkaç hoş beş den sonra yaylacı çocuklara şelaleyi sordu.
Çocuklar; "Sinekli yaylası"nda kalıyorlarmış. Yaz tatili için dedelerinin yanına gelmişler.

Bedirhan’ın abisi yolu tarif ederek:
-“Yanlış yola girmişsin Abi, dereyi takip ederek hep aşağı inersen bulursun” dedi.

Hep aşağı inecekmiş İron. Bu kadar basitmiydi cevabı?
Evet bu kadar basitti. Doğada her şey bu kadar basit ama bir o kadar da güzel ve ihtişamlıydı.
O dere ki; 5 km. lik yol boyunca önüne gelen tüm çay ve pınarları kendine katıyor ve sonunda onmetrelerce uzunluğunda büyük bir şelaleyi oluşturup dağları ve kayaları oyarcasına patlıyordu düştüğü taşların üzerinde ve kendisine bir vadi oluşturuyordu toprakları sürükleyerek.

İron tekrar yola düştü. Şelaleye yaklaştığını hissettikçe etraf daha da güzel görünmeye başlıyordu sanki gözüne.

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sdereabantir004.jpg


Ne güzel evler vardı yol üzerinde. Şelaleye adını veren Samandere köyüne ait eski orman evleriydi bunlar.

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sdereabantir003.jpg


Doyum olmuyordu orman yollarında pedal basmaya, nefes almaya, düşünmeye, kaybolmaya, acıkmaya, doymaya, susamaya ve pınar sularından içmeye.

-"Zaman dursa, ömrüm burada geçse" diyordu İron.

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sdereabantir002.jpg


Ve iron muhteşem şelaleye vardı. Kapının arkasındaki cadı kazanları ve muhteşem şelale iron u bekliyordu.

Ancak İron tam kulübenin önünde foto makinasının pilinin maalesef bittiğini gördü. Bu pil makinenın “LCD” ekranını bile aydınlatamaya yetmiyordu. Şelalenin bekçisi iron un son fotoğrafını çektikten sonra makine “bataryayı değiştirin” uyarısı vererek tüm fonksiyonlarını kapatmıştı.
İron fotoğraf makinesının çok ama çok zayıflamış olan piliyle fotosunu çekebilecekmiydi acaba şelalenin?

Ayrıca: “GİRİŞ ÜCRETLİDİR LÜTFEN PAMUK ELLER CEPLERE” diyordu bekçi. İron un yanında para varmıydı ki? Nereden bilirdi Allah’ın bu dağbaşındaki şelalesine parayla girildiğini.

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/sdereabantir001.jpg

Arkası bitti bitecek..
 

Serkan Taşdelen

Forum Bağımlısı
Kayıt
27 Şubat 2006
Mesaj
2.660
Tepki
4.806
Şehir
Türkiye
Mesut Abi inanın sizin yerinizde olsam kaybolurdum bilerek. Oralada insanın ömrü uzar abi. Süper yerler. Oksijen komasına girerdim resmen.
Abi bişeyler yapıp o şelalenin fotoğrafını çekmişsindir umarım. Yedek pil felan. Bu kadar bekleyipte finali göremezsek olmaz. Aslında buraya kadar olan yerlerde çok güzel ama insan yinede görmek istiyo meşhur şelaleyi. Merakla bekliyoruz.

Sevgiler...
 

ulas

Forum Bağımlısı
Kayıt
5 Mayıs 2006
Mesaj
3.957
Tepki
9.754
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Geotech
Abi param yoktu geri döndüm deme sakın. Resimleri isteriz...
 

Mesut Girgiç

Forum Bağımlısı
Kayıt
28 Mart 2006
Mesaj
4.518
Tepki
11.737
Şehir
Konya
yemin olsun ki, asıl bataryada bitti, yedeği de.:eek:


inanın ki, yolda ne ayıdan korktum, ne açlıktan ne kurttan ne köpekten, hatta ne de kaybolmaktan. Foto makinasının pilinin bitmesinden korktuğum kadar hiç bir şeyden korkmadım ama meret bitti. Bu olay beni o kadar üzüyordu ki, ömür boyu tık demeyen(yani teklemeyen) kalbimin resmen sıkıştığını hissediyordum. Zira o yollardan arabayla bile tekrar gitmek imkansız idi. :(
 

ulas

Forum Bağımlısı
Kayıt
5 Mayıs 2006
Mesaj
3.957
Tepki
9.754
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Geotech
Valla Hocam benim bildiğim bisikletçiler hiç bir şeyden korkmaz :)

ya lastik patlamasından ya da zincir kırılmasından korkar...
 
T

Tuğrul

Misafir
Yaw daha bitmedimi ?Bitsinde bir solukta okuyalım.Böyle arkası yarın gibi oluyor:)
 

ulas

Forum Bağımlısı
Kayıt
5 Mayıs 2006
Mesaj
3.957
Tepki
9.754
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Geotech
Abi hiç sorma bende tırnaklarımı yemeye başladım... Diziler bile yazın tatile girdi ama iron bitmek tükenmek bilmiyor :)
 
  • Beğen
Tepkiler: BF Okuru

Mesut Girgiç

Forum Bağımlısı
Kayıt
28 Mart 2006
Mesaj
4.518
Tepki
11.737
Şehir
Konya
@zzyzx

Lastik patladı diyelim, yedek iç lastiğim var. o da patladı diyelim yamam var. (20 tane yedek yama) hadi yamalarda bitti diyelim, dış lastiğin içine ot-saman doldurur yine giderim.

zincir koptu diyelim, atarım kırılan baklayı ularım sağlam uçları birbirine. yedek baklam da var haa

ama şu meret, ama şu melanet şarjlı piller var ya.. bitti mi ille de şehir ceryanı isterler. ille de şarz makinası isterler. kalem pil, ince kalem pil vb. de kabul etmiyor benim makina.. iki bataryayı full şarj ediyorum. 2000 fotoda tükeniyor kerataların ikisi de. yetmiyor iron a ne pil ne batarya.. :eek:

ben korkmayım da kimler korksun, ben üzülmeyim de kimler üzülsün..

yanımızda adam akıllı para da yok haaaa, hadi diyelim para bulamadık, yerleri süpürürüm bahşiş alır yine girerim, yok olmadı saatimi hediye ederim ama benim foto makinasının yedek şarjlı bataryası neredeyse kendi servisinde bile sparişle bulunduruluyor. nereden bulayım yedek pili, nereden bulayım bataryayı.. oy oy oy.. şen ola düğün şen ola..
 

ulas

Forum Bağımlısı
Kayıt
5 Mayıs 2006
Mesaj
3.957
Tepki
9.754
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Geotech
@ironman.1


Hocam vallahi senden korkulur. Hiç gülesim yoktu güldürdün yine beni. Saman doldurur yine giderim demen süper yaaa... :)
 

Önder Özdoğan

Forum Bağımlısı
Kayıt
25 Mayıs 2005
Mesaj
2.276
Tepki
1.166
Fırtına gibi esiyor abim maşallah...:)

Nazar değmesin,Güzel geziler ve fotoğraflar'dan mahrum kalmayalım.
 

ulas

Forum Bağımlısı
Kayıt
5 Mayıs 2006
Mesaj
3.957
Tepki
9.754
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Geotech

Mesut Girgiç

Forum Bağımlısı
Kayıt
28 Mart 2006
Mesaj
4.518
Tepki
11.737
Şehir
Konya
@zzyzx

sizi temin ederim ki beklediğinize değecek,

ah iron bir yedek orjinal batarya ve biraz da giriş bileti için para bulabilse o dağ başında.. :eek:

inanın makinanın bataryası bittiği için, alet tüm fonksiyonlarını kendiliğinden kapattı. Objektifini kendiliğinden içine çekti. LCD ekranını kararttı. Işık sensörünü kapattı. Sanki ölüm sessizliğine girdi. elimde ölü bir makina kaldı sadece..

Makinanın açma düğmesine tekrar basmaya korkuyordum. Ya tekrar açılmazsa diye, sanki boğazıma düğümler takılıyordu. . Aslında o haliyle tekrar açılmayacağını da adım gibi biliyordum. Ama bir ümit işte. Ya bir mucize olur da açılırsa.. işte tam o anda şelalenin yanında olmalıydım.. belki birkaç milivolt mertebesindeki son enerji kırıntıları ile şelaleye ait birkaç ışık yansımasını makinanın hafıza chip ine kaydetmek istiyordum. o kareler benim için gezinin en kıymetli kareleri olacaktı.
buralara birdaha gelmem imkansız idi. ne araba gidebilirdi gittiğim yollardan nede tekrar gelmeye vaktim vardı.

önce makinayı full enerji koruma modunda nasıl açabilirim diye düşündüm. belki bataryada olması muhtemel enerji kırıntısıyla nasıl yapar da resim çekmeyi başarabilirim diye çok yoğun şekilde plan yapmaya başladım.

makinayı açar açmaaaaaazzz. hemencecik
önce LCD ekranını devre dışı bırakacaktım
optik vizörle resim çekmeye çalışacaktım.
otomatik flaşlı seçim opsiyonunu devre dışı bırakacaktım.
tüm çekimleri doğal ışıkta yapacaktım ve çok kuytu yerlerde enstantane süresini kendim manuel olarak uzatacaktım.
odaklama noktalarını kendim seçmeyecek ve vakit kaybetmemek için makinanın kendi kafasına göre odakladığı noktalara razı olacaktım. ,
Resmini çekeceğim yerler üzerinde fazla düşünmeyecek mümkün olduğu kadar seri fotolar almaya çalışacaktım.
Makro çekimleri aklından çıkar iron diyordum kendi kendime.
panoramik görüntü almak ise bir hayaldi. zira optik vizörle panoramik seri resimler çekilemezdi.

ormanın serinliğinden mayışmış olan bataryalar biraz ısınsın ve kendine gelsin diyerek metali buz gibi olmuş foto makinasını avucumun içinde ısıtmaya çalıştım. pili makinanın içinden çıkarıp + ve - kutuplarına da dikkat ederek ağzımın içine soktum ve nefesimle pili ısıttım. (pil dolu olsa ve dilimi değdirsem birkaç bin voltluk ani elektrik şokuyla karşı karşıya kalacağımı bile bile bu çılgınlığı yaptım)
makinanın içindeki nemi kurutarak belki mekanik aksamın daha kolay çalışmasını sağlarım diyerek aleti bir müddet güneşte tuttum.

öte yandan da şelaleye girecek parayı bulabilirsem, önce şelaleyi boylu boyunca koşarak keşfedecek ve foto çekeceğim yerleri önceden kararlaştıracaktım. sonra spd ayakkabılarımı çıkarıp(kayaların üzerinde kal metalinden dolayı kayıp düşmemek için) ayakkabısız koşarak foto çekim noktalarına yetişmeyi düşünüyordum.
foto makinası eğer bir açılırsa tekrar kapanmadan çekebildiğim kadar çok foto çekmeyi hayal ediyordum. eğer foto makinasının objektifi bir kapanırsa, o motorlu zum düzeneği tekrar açılmak için belki 4-5 poz çekecek kadar enerji boşa sarfedebilirdi diye düşünüyordum.

ayakkabısız koşarken çorabımı çıkarmayayım, çıplak ayakla yosun tutmuş taşlara basarsam 19 yaşında boğulan genç gibi bende kayarak cadı kazanına düşebilirim düye düşünüyordum, onun için bekçi beni içeri salar salmaz ayakkabımı ona bırakıp çorapcak şelalenin yanına fırlayacaktım. Ayrıca,
bazı yerlerde bisikletle daha hızlı gidebileceksem o mesafeleri bisikletle gidecek ve ölüm döşeğinde olan pil bitmeden fotoğraf çekmeye değecek güzel birkaç manzaraya daha ulaşabilecek ve bu sayede birkaç poz daha fazla çekmeyi başarabilecektim.

offf of. tüm bunları düşüne düşüne kalp hızım oturduğum yerde neredeyse 100 ü geçiyordu.... mideme kıramplar giriyor ve dizlerim titriyordu.
neredeyse şelaleye ulaştığıma sevinemiyordum.
bu durumu bekçi de farketmişti.

bu anlattıklarımın hepsi henüz hayal ve plan aşamasındaydı. henüz makinanın on düğmesine basmaya cesaret edebilmiş bile değildim. daha şelalenin bir fotosu bile yoktu makinamda.

bekçiyle giriş için anlaştıktan sonra, önce şelaleyi keşfedecek ve en sonunda "on" düğmesine basıp, zamana karşı yarışarak foto çekecektim. Tabii bataryam bana insaf ederse..

bu şelaleyi daha önce hiç görmemiştim. acaba neresinden foto çekmeliydim. hangi açıdan foto çeksem daha güzel görüntü alabilirdim.. içine düşmeden nasıl yaklaşabilirdim? bunlar da ayrı sorulardı.. o gencin boğulduğu yer neresiydi? ayağının kaydığı kaya hangisiydi?
fotolarda kendim de çıkmak istiyordum. yoksa çekilen fotoların "google"dan elde edilmediği yani bir başkasının çekmediği nerden belli olacaktı.


yani arkadaşlar .. bu kadar çok mücadele ve bu kadar emeğin anlatımı bir güne sığar mı?
tabi arkası yarın olacak bu hikaye
onun için yine arkası yarın. :cool: :cool: :cool:
 

ulas

Forum Bağımlısı
Kayıt
5 Mayıs 2006
Mesaj
3.957
Tepki
9.754
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Geotech
İyi bakalım biz de bekleriz artık ne yapalım :(
 

Mesut Girgiç

Forum Bağımlısı
Kayıt
28 Mart 2006
Mesaj
4.518
Tepki
11.737
Şehir
Konya
SAMANDERE ŞELALESİ

Samandere Şelalesi Orman Bakanlığınca " Tabiat Anıtı " ilan edilmiş.

Vadiyi gezdiğinizde Üç Şelale, Cadı Kazanı ile anıt ağaçlar ve ürpertici kayalar göreceksiniz.

Vadinin henüz düzenlenmemiş, yürüyüş platformu olmayan alt kademesi sarp kayalık. Burada beş şelale daha bulunuyor. Profesyonel dağcılar dışında bu bölüme girilmemesinde, yürüyüş platformu olan yerlerin dolaşılmasıyla yetinilmesinde yarar var. Bu kadarı da coşku ve heyecan verici yeterince yer görmenizi sağlayacaktır zaten. Seyir terası ve korkuluklar yapılmış. Dağlardan delicesine bir akıntıyla gelip metrelerce yükseklikten ihtişamla düşen şelalenin sesi de korku filmi efektlerini andırıyor. Vadinin kalbine demir basamaklı bir merdivenle iniliyor. Doğrusu bu merdivenden inmek de cesaret istiyor.(ironman inmiştir, zira kendisinde cesaret gani'dir. ) Suyun şiddetli akıntısıyla şekillenmiş kayalar arasında bulunan kuyulara ise "Cadı Kazanı" deniliyor. Birbuçuk metre derinliğinde ve 80 cm. çapındaki kuyular bunlar. İnsan yapısı değil, doğal olarak oluşmuş.
Yöreyi gezmek isteyenlere burada güzel bir piknik de yapılabileceğini hatırlatalım. Ancak yiyeceğinizi, içeceğinizi yanınızda getirmelisiniz. Su getirmeyin. Kaynak suyuyla beslenen bir çeşme var. Küçük bir ücretle girilen piknik alanında masalardan yararlanabilirsiniz. Tuvalet de var. Piknik için hazırlıklı gelmediyseniz şelale girişinin 100 metre ötesinde iki kır lokantası var. Havuzlarda bekletilen canlı alabalığın ızgara, tava veya fırında hazırlanmışını salata ve ekmek eşliğinde yiyebilirsiniz. ( Alabalık yağsız olduğundan ızgarasını tercih etmeyin, deriz.
Nisan ve Kasım ayları arasında geçit veren yörede Samandere’den olta ile yakalanmış dere alabalığı da satın alabilirsiniz.
Şelalenin ilk bölümünde kışın meydana gelen toprak kayması sonucu dere yatağı genişlemiş. Heryerin yeşile boyandığı vadide bol oksijen depolayın. Derin bir nefes aldığınızda havanın kentlerin havasından farkını hemen anlayacaksınız.
Şelale alanı 8.30 - 19.00 arası açık. Girişteki bekçi kulübesinin karşısına aracınızı park edebilirsiniz.
Çam, köknar, ıhlamur, kayın, fındık, böğürtlen, kuşburnu... zengin bir doğa içinde gece de kalmak isterseniz ne yazık ki otel yok. ( Belki de "ne iyi ki" demek gerekiyor. ) Çadır kurabilirsiniz.

Çekmeyi başarabildiğim mükemmel manzaralardan ilki aşağıda..
Bu resmi ve diğerlerini "google" da bile bulamazsınız. :D ;

Al gözüm, seyreyle "vahşi şelale"yi..

http://i55.photobucket.com/albums/g153/ironmankonya/selaleicinden1.jpg


Not: Diğer resimler yani cadı kazanları ve diğer şelaleler ise çok yakında..

Bu bir ironman arge pictures inc. yapımı olup, taklitlerinden tırsarak kaçınız. ;)

Biz size yeteriz.

:cool: :cool: :cool:
 
  • Beğen
Tepkiler: Onur Kula