five
Part time turcu
- Kayıt
- 29 Temmuz 2005
- Mesaj
- 1.453
- Tepki
- 3.954
- Yaş
- 52
- Şehir
- İstanbul-Bostancı
- Başlangıç
- 1995—96
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
10. Gün : Mostar – Saraybosna
Sabah açık bir gökyüzü karşıladı bizi. Yolumuz, Adriyatik kıyısından ayrıldığımızdan beri yanyana olduğumuz muhteşem Neretva Nehrinin vadisinde devam ediyordu. Zaman zaman genişleyen zaman zaman daralan vadide sıkıştığımızda imdadımıza tüneller yetişiyor ve bizi bir sonraki genişliğe ulaştırıyordu. Hava kapattığında bir benzinlikte mola veriyorduk ama bilemezdik ki bu benzinlik önümüzdeki 2-3 saat bizi yağmurdan koruyan bir sığınak olacaktı. Hatta doludan… Çünkü o şiddetli yağmur kısa sürede doluya çevirmişti ve gözlerimizin inanamayacağı büyüklükte dolu parçalarını görünce “Ya yolda olsaydık ve bu doluya yakalansaydık.” diye düşünmeye başladık. Bir süre sonra tekrar yağmura döndü ve uzun bir süre sonra da dindi ama önümüzde hâlâ uzun kilometreler vardı Saraybona’ya… Toparlanıp yola çıktık. . Yolumuz önce Konjic’e çıktı. Padişah IV. Mehmet’in yaptırdığı köprüyü gördük. Sağ salim ayakta duruyordu o vakitten beri. Korunmuş, bakımlı… Bir de bizdekileri düşününce… Neyse…
Önümüzde 17 Km.lik bir yokuş vardı ve her zamanki gibi eğim giderek artıyordu. Bu yokuşun zirvesinden sonra ise Saraybosna’ya kadar iniş vardı neredeyse… Ama hava kararmaya başlamıştı ve yol otobana bağlandığında ara yollardan gidecektik merkeze. Bu arada Gökalp, bir telin daha kırılmış olduğunu gördü arkajantta. Saraybosna’nı merkezine doğru pedal çevirirken trafiğin son derece hızlı aktığını ve araçların yanımızdan çok hızlı geçtiklerini fark ettik. İlerleyen noktalarda araçlar bize korna çalmaya başladılar. Bizim yoldaki varlığımızdan, yoğun trafiği de göz önüne alırsak, pek memnun değillerdi. Ama korna konusu beni rahatsız etmişti. Şu ana kadarki yolların hiç birinde böyle taciz eder şekilde çalınmamıştı kornalar. (Arnavutluk’ta bizi korkutmaya çalışan serseri hariç ) Ama sonra fark ettik ki o kornalar taciz değil uyarıydı ve bizi kaldırımdaki bisiklet yoluna yönlendirmeye çalışıyorlardı. Kısacası “Yolda ne işiniz var ? Bisiklet yolundan gitsenize.” kornasıydı bunlar. Yolda bir iki tane büyük bisiklet mağazası gördük. “Servis” yazısı görünce de ertesi gün buraya gelmeye karar verdik jant teli tamiri için.
Merkeze vardığımızda yine kalacak yer bulma konusu gündeme gelmişti ama yol boyu baktığımız yerler, hatta telefondan bulduğumuz yerlerde ya fiyatlar çok pahalı ya da yer yoktu. Gökalp, üzerinde çok büyük harflerle “1993 yetmedi mi ?” tadında bir slogan yazan hostelin kapısından girdi. Gelmesi epey zaman aldı (ki bu konuda bir sabıkamız da vardı ama açıkçası pek gözüm tutmamıştı orasını. Biraz daha ilerleyip ara sokakta bir yer bulduk. Gökalp içeri girip bu sefer daha çabuk döndü ve “Abi harika bir yer.” dedi. Fiyat da uygundu bize. Bisikletleri de yerleştirdik. Odaya yerleşip duş aldık. Geç saat de olsa çıkıp bir şeyler yemek istiyorduk. Apart otelin sahibi zarif bir hanımefendiydi. Wifi’e erişmek istediğimizde bağlanacağımız erişim noktasının adının “Kenan” olduğunu gördük. Ben “Aaa Türk ismi” dedim. Dediğim anda da uyarıyı aldım hanımefendiden. “Hayır Türk ismi değil. Kenan Boşnak ismidir.” Kadının adı da Nermin’miş. Ben de olayı uzatmadan “Türkiye’de de çok var bu isimlerden.” deyip konuyu kapadım. Dışarı çıkıp yakındaki restoranda “Cevapi”lerimizi yedik. O anki açlığımıza tam bir cevap oldu.
10. Gün Mostar-Saraybosna
Mesafe : 130 km
Yolda geçen süre : 09:00 saat
Ortalama hız : 14:36 km/s
Maksimum hız : 42.09 km/s
Ortalama eğim çıkış : %3
Maksimum eğim çıkış : %10
Ortalama eğim iniş : %-3
Maksimum eğim iniş : %-9
(link)
Günün ilk saatlerinde hava harika
Yağmurdan kaçarken doluya tutulduk.
Sultan IV. Mehmet zamanında yapılan köprü
Bosna'da tanıdık (ama biraz modifiye edilmiş ) markalar
Gökalp'ten fotoğraflar
Sabah açık bir gökyüzü karşıladı bizi. Yolumuz, Adriyatik kıyısından ayrıldığımızdan beri yanyana olduğumuz muhteşem Neretva Nehrinin vadisinde devam ediyordu. Zaman zaman genişleyen zaman zaman daralan vadide sıkıştığımızda imdadımıza tüneller yetişiyor ve bizi bir sonraki genişliğe ulaştırıyordu. Hava kapattığında bir benzinlikte mola veriyorduk ama bilemezdik ki bu benzinlik önümüzdeki 2-3 saat bizi yağmurdan koruyan bir sığınak olacaktı. Hatta doludan… Çünkü o şiddetli yağmur kısa sürede doluya çevirmişti ve gözlerimizin inanamayacağı büyüklükte dolu parçalarını görünce “Ya yolda olsaydık ve bu doluya yakalansaydık.” diye düşünmeye başladık. Bir süre sonra tekrar yağmura döndü ve uzun bir süre sonra da dindi ama önümüzde hâlâ uzun kilometreler vardı Saraybona’ya… Toparlanıp yola çıktık. . Yolumuz önce Konjic’e çıktı. Padişah IV. Mehmet’in yaptırdığı köprüyü gördük. Sağ salim ayakta duruyordu o vakitten beri. Korunmuş, bakımlı… Bir de bizdekileri düşününce… Neyse…
Önümüzde 17 Km.lik bir yokuş vardı ve her zamanki gibi eğim giderek artıyordu. Bu yokuşun zirvesinden sonra ise Saraybosna’ya kadar iniş vardı neredeyse… Ama hava kararmaya başlamıştı ve yol otobana bağlandığında ara yollardan gidecektik merkeze. Bu arada Gökalp, bir telin daha kırılmış olduğunu gördü arkajantta. Saraybosna’nı merkezine doğru pedal çevirirken trafiğin son derece hızlı aktığını ve araçların yanımızdan çok hızlı geçtiklerini fark ettik. İlerleyen noktalarda araçlar bize korna çalmaya başladılar. Bizim yoldaki varlığımızdan, yoğun trafiği de göz önüne alırsak, pek memnun değillerdi. Ama korna konusu beni rahatsız etmişti. Şu ana kadarki yolların hiç birinde böyle taciz eder şekilde çalınmamıştı kornalar. (Arnavutluk’ta bizi korkutmaya çalışan serseri hariç ) Ama sonra fark ettik ki o kornalar taciz değil uyarıydı ve bizi kaldırımdaki bisiklet yoluna yönlendirmeye çalışıyorlardı. Kısacası “Yolda ne işiniz var ? Bisiklet yolundan gitsenize.” kornasıydı bunlar. Yolda bir iki tane büyük bisiklet mağazası gördük. “Servis” yazısı görünce de ertesi gün buraya gelmeye karar verdik jant teli tamiri için.
Merkeze vardığımızda yine kalacak yer bulma konusu gündeme gelmişti ama yol boyu baktığımız yerler, hatta telefondan bulduğumuz yerlerde ya fiyatlar çok pahalı ya da yer yoktu. Gökalp, üzerinde çok büyük harflerle “1993 yetmedi mi ?” tadında bir slogan yazan hostelin kapısından girdi. Gelmesi epey zaman aldı (ki bu konuda bir sabıkamız da vardı ama açıkçası pek gözüm tutmamıştı orasını. Biraz daha ilerleyip ara sokakta bir yer bulduk. Gökalp içeri girip bu sefer daha çabuk döndü ve “Abi harika bir yer.” dedi. Fiyat da uygundu bize. Bisikletleri de yerleştirdik. Odaya yerleşip duş aldık. Geç saat de olsa çıkıp bir şeyler yemek istiyorduk. Apart otelin sahibi zarif bir hanımefendiydi. Wifi’e erişmek istediğimizde bağlanacağımız erişim noktasının adının “Kenan” olduğunu gördük. Ben “Aaa Türk ismi” dedim. Dediğim anda da uyarıyı aldım hanımefendiden. “Hayır Türk ismi değil. Kenan Boşnak ismidir.” Kadının adı da Nermin’miş. Ben de olayı uzatmadan “Türkiye’de de çok var bu isimlerden.” deyip konuyu kapadım. Dışarı çıkıp yakındaki restoranda “Cevapi”lerimizi yedik. O anki açlığımıza tam bir cevap oldu.
10. Gün Mostar-Saraybosna
Mesafe : 130 km
Yolda geçen süre : 09:00 saat
Ortalama hız : 14:36 km/s
Maksimum hız : 42.09 km/s
Ortalama eğim çıkış : %3
Maksimum eğim çıkış : %10
Ortalama eğim iniş : %-3
Maksimum eğim iniş : %-9
(link)
Günün ilk saatlerinde hava harika
Yağmurdan kaçarken doluya tutulduk.
Sultan IV. Mehmet zamanında yapılan köprü
Bosna'da tanıdık (ama biraz modifiye edilmiş ) markalar
Gökalp'ten fotoğraflar