KevSerSeri
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 2 Ağustos 2006
- Mesaj
- 1.351
- Tepki
- 3.345
- Şehir
- Ankara
UNUTAMADIKLARIM!
2 Şubat 2007 - Cuma Günü
- Terminale geldiğimiz anda pencereden görüp sevinçle el salladığım Antalya Ekibi.
- Otele vardığımızda ‘acaba kiminle aynı odayı paylaşıcam’ diye kara kara düşünmem.
- Tramway raylarına lastiklerini sıkıştırıp patır patır düşenler.
- İlk gün yağmurluk sebebiyle çok fazla ıslanmadığımı gören kıskanç Serci’nin ‘Araba geliyor çekilsene önümden’ diye bağırıp uyarmama rağmen gıcıklığına geçişimi engelleyip yerdeki su birikintisine hızla giren araba yüzünden boydan boya yıkanmama sebep olması.
- ‘N’aptınız? Nasılsınız?’ diye Ankara’dan Mesut aradığında, ‘Acayip eğlendik. Biraz yağmur atıştırdı ama her şey süper.’ diye sağanağı sevimli bir yağmur gibi göstermeye çalışarak son anda caymasını engellemem.
- ‘Nerde kaldı bunlar!’ diye arkamı dönüp baktığım anda Erkut’un bisikletten uçarak sahile kafa üstü çakılışı. O an gözümdeki lensin kayıt özelliğinin olmasını çok istedim. Defalarca geri sarıp gülebilirim.
- Otele gittiğimizde el birliği ile ıslanan kıyafetlerimizi sıkıp, ütü ve saç kurutma makinesi ile kurutmaya çalışma çabalarımız. ‘Bizim klimanın önünde dolap yok da’ diyip sürekli bizim odanın kapısını tıklatıp kendi ıslaklığımız yetmiyormuş gibi eşyalarını atıp atıp giden Emre ve Serci.
- Akşam yemeği için Ender Abi’lere gittiğimizde Serci ile Erci’nin konuşması…
Serci : Ya Ercan sen bugün bana niye ‘Senin gelmene gerek yok. Ben tek başıma bisikletçiye giderim. Sen yanında fazla kıyafet getirmemişsindir. Nasılsa ben eve gidince değiştiririm.’ demedin! Abi kaç saat ütüyle eşofmanı kurutmaya çalıştım…
Erci : Ne biliyim! Hiç aklıma gelmedi.
- Çocuklar sizin için aşure yaptı eşim diyip otelimize kadar getiren Ertan Abi.
- Yarın sabah gelecek olan Mesut ile İlker Abi’yi karşılamak için toplantı salonunda (bizim oda) yaptığımız sıkı pazarlıklar.
- Uykum kaçıp da ‘hadi muhabbet edelim’ dediğimde ‘tamam sen anlat ben dinliyorum’ diyip otuz saniye sonra hok piş uyuyarak bana tv. izlemekten başka alternatif bırakmayan Erkut.
3 Şubat 2007 – Cumartesi Günü
- ‘Uyuyakalabilirim. Saati kurdum ama sen yine de sabah bi’ seslen’ diyen İsmail’in isteğine karşılık ‘Pişt kalksana! Hadi bi’ yukarıya çıkıp İsmail’e bakıver’ diye dürtüklediğimde arkasını dönüp uyuyan Erk. Pehhh lafa gelince hepsi erkek. Yine iş başa düştü diyip söylene söylene sabahın köründe lensim olmadan merdivenlerden pata küte çıkıp, sersem gibi tekrar yatağıma dönüşüm.
- Önce Mesut geldi, sonra Orhan Abi derken uyuma çabalarımın boşa gidişi.
- Hadi kalkalım! Yeter bu kadar, dediğimizde;
Erk : Çikolata yer misin Kevser?
Kevs : Evet, yerim.
Erk : Hayret bi’ şeysin ya niye hemen evet diyorsun. Espri yapacaktım.
Kevs : Ama bu çikolata değil pikolata diyecektin di mi? Onu anladığım için direkt evet dedim zaten hahahaha.
- Şarkı söylerken sesimi duyup ne oluyor yan odada diye direkt odaya dalan Serci ‘ Sabah sabah ne verdiniz buna yine!’ diye beni işaret edince, ‘Çikolata yedi, yine enerji aldı, ahha yandık’ diye cevap veren Mesut’u.
- Kumsala kahvaltı için gittiğimizde denizden, sudan muhabbet açıldı.
Kevs : Burada yaşasam sürekli sahile inerdim.
İlker Abi : İnan öyle olmuyor. Ben 24 sene deniz kıyısında yaşadım.
Kevs : Senelerce su kamışı gibi sallandım diyorsun yani ahha! Ben senin gibi sallanamadım maalesef. O yüzden su şırıltısı duyduğumda bile kendimden geçiyorum.
- Limana giderken Mesut’un ani fren sıkmasıyla bisikletin arka tekerinin başının hizasına kadar 90 derece çevirerek bana ‘Amanın’ dedirtişi.
- Birkaç kişinin zincirini yağladıktan sonra;
Kevs : İyi ki yağı getirmişim. Baya işimize yaradı. Çok akıllıyım di mi Serci?
Serci : Youuw! Hiç alakası yok.
Kevs : Görürsün sen hııh!
Serci : Ya Kevs sendeki şu çakıyı bi versene. Tozluğun altı çıkmış onu bi’ keseyim.
Kevs : Ne söylemen gerektiğini gayet iyi biliyorsun! -pis bir gülümseme eşliğinde-
Serci : Tamam Kevser. Çok akıllısın. –bu kadar çabuk elime düşeceğini beklemiyordu-
Kevs : Bir daha söyle, duyamadım.
Serci : En akıllımız sensin.
Kevs : Ha şöyle yola gel. Al bakalım.
- Cam Piramit’in önünde foto çekerken Ender Abi’nin ‘Kız delüüü’ lakabını takışı.
- Bütün gün dilimden düşürmediğim ‘Kötüyüm ben kötüyüm, kötüyüm! Herkesi hasta ederim, ederim!’ melodisini milletin ağzına dolamam.
- Küresel ısınmayı protesto amacıyla yola çıkan bagajı kendinden büyük Yavuz ile yolda karşılaşma anımız.
- Selesinde problem olduğunu fark ederek,
Kevs : İlker Abi! Senin sele biraz yüksek kalmış herhalde. Kalçan bir o tarafa kayıyor bir bu tarafa.
İlker Abi : Yok ondan değil! Bir senedir binmiyorum. İlk uzun turum. Acıdığından bir o tarafa koyuyorum bir bu tarafa. İyi oluyor! , diye beni kopartışı.
- Akşam yemeği için lokantaya gittiğimizde annesinin soğuktan kızarmış burnunu fark eden Pelin ile İlknur Abla’nın konuşması.
Pelin : Anne! Yarın hava böyle olsa yine de gezecek misiniz?
İlknur Abla : Gezeceğiz artık n’apalım! , derken üşümenin etkisiyle yüzündeki acı-tatlı ifade.
- Lokantada yemeği gördüğüne herkesten çok sevinen İlker Abi ve Yavuz’un surat ifadeleri.
- Akşam otele döndüğümüzde Serci’nin Patrick’i görüp, ‘Pat Pat Pat neydi len bunun adı. Hah Patrick!’ diye son anda hatırlayışı.
- Tura çıkışının birinci senesini dolduran Patrcik ile yaptığımız kısa ama anlamlı kutlama.
- Saçım yaş yattığım için gecenin bir yarısı titreyerek yatağımdan kalkıp, Emre’lerin odasına kurutma makinesini istemeye gidişim. Tam ısındım artık uyuyum derken bu sefer de Erkut’un çenesinin düşmesi ikimizi de uykusuz bırakışı.
4 Şubat 2007 – Pazar Günü
- İlle de dağa çıkıcaz diye heveslenen Mesut ile Erkut’un ‘artık gitseler de ben de rahatça uyusam’ diye gözlerinin içine bakışım.
- Erk’lere üstüne basa basa söylediğim halde Emre ile benim bisikleti birbirine kilitleyip bizi otelde mahsur bırakışları.
- ‘Gitmeyin, çok yorulacaksınız!’ dediğimde beni sallamayan Mesut ve Erkut’un gün boyunca sergiledikleri ruhsuz haller.
- Yolda giderken Patrick’in yanına yanaşıp ihhi, canııım, pikkaççuu efektlerimi öğretip aşıladıktan sonra O’nu da yoldan çıkarmam.
- Kurşunlu Şelalesi’ne giderken Ender Abi ‘Siz gençler önden gidin. Daha çok gezme fırsatınız olsun. Biz yaşlılar geride kalan ekibi bekleyeceğiz.’ diyince nedense aramızdan biri yaşlandığını kabul etti.
İlker Abi : En iyisi ben de burada kalayım.
Kevs : Nasıl yani İlker Abi! Yaşlandığını mı söylemek istiyorsun.
İlker Abi : Yok canım. Başlarında genç biri olarak eşlik etmek için.
Kevs: Yürü be Abi. Kurşunlu, Düden’den de güzel. Kaçmaz bu güzellik.
İlker Abi: Aman hepsi su değil mi sonuçta!
Kevs : Sen gel gel!
diyaloğunu kazanarak peşimden sürüklediğim İlker Abi.
- Üç gündür canavar gibi pedal çeviriyor, yorgunluk hissetmiyordum. Buna güvenerek günlerdir yolda olan Yavuz’a bir teklifte bulundum.
Kevs : Yavuz seni itekleyim mi?
Yavuz : Vallaha çok iyi olur Kevs.
Kevs : Bak iteklersem rezil ederim forumda. Flaş flaş flaş! Pedal Pedal Türkiye’yi Kevser itekledi diye.
Yavuz : De geth manyak.
- Köfte-piyaz için gittiğimiz lokantada yanıma gelen İlknur Abla’ya;
Kevs : İlknur Abla!. Bak közlenmiş sarımsak. Yer misin?
İlknur Abla : Nerden buldunuz onu?
Kevs : Ben özel yaptırdım.
İlknur Abla : Yok sağol ben almayım.
İlknur Abla gittikten sonra arkasından,
Kevs: Yahu ne kadar kibar kadın. Yoksa ben mi çok pisim böyle soğan sarımsak sevdiğim için?
Erk, Yavuz, Mesut : Hahahahaha, koptular…
- Akşam sahildeki kafeye oturduğumuzda ağzımız açık uyuyuşumuz.
- Gece otelden ayrılırken Yavuz’un ‘Gözlüğüm yok! Aynam yok! Karizmam yok!’ diye söylenirken boynu bükük ezik bakışı.
- Bitmek bilmeyen terminal yolunu tamamladığımızda, ayakta durmakta zorlanan bizlerin duran valizleri devirip, sabit insanlara çarpıp son enerjisini de ‘pardon’ demeye harcayışı.
- Otobüse bindiğimizde uyanıklık eden Erkut’un cam kenarını kapıp bana kazık atışı.
- Hareket etmeden önce,
Erk : Bugün Patrick’e dağa tırmandık şu kadar kilometre. İndik bu kadar kilometre dediğimde bana ne dedi biliyor musun?
Kevs : Ne?
Erk: No problem!
Kevs: Hahahaha. Eee sen de 12.000 kilometre yapsan inan senin için de sorun olmaz…
- Bu kadar yüke ne gerek var! Ne getirdin yine yanında? diyenleri utandırıp getirdiğim bütün malzemelere muhtaç kalışları.
- Antalya Turu’nun ‘Ben demiştim!’ cümlesini en çok kurduğum tur olarak tarihe geçişi. Ben söylemekten bıktım, onlar duymaktan.
- Bu kadar erkeğin içinde tek kız olarak el üstünde tutulacağıma onların sorumluluklarını üstlenip, kendimi anne gibi hissettirip yaşlılık psikolojisi yaşatmaları.
- Uykusuzluğun ve yorgunluğun etkisiyle kafamı yastığa koyar koymaz kesintisiz uyuyuşum. Gözümü bir açtım Afyon, bir daha açtım Ankara!
- O kadar yolu gittikten sonra karlı, buzlu Ankara’ya varınca ‘bundan sonrası eğlence değil, eziyet’ diyerek bisikletimi taksiye attığı gibi evime kaçışım.
Şu an hatırlayabildiğim kadarıyla aklımda yer eden şeyler bu kadar. Mutlaka sizin de unutamadığınız şeyler vardır. Farklı bakış açısıyla onları dinlemek hoş olacaktır diye düşünüyorum. Eklerseniz sevinirim!..
2 Şubat 2007 - Cuma Günü
- Terminale geldiğimiz anda pencereden görüp sevinçle el salladığım Antalya Ekibi.
- Otele vardığımızda ‘acaba kiminle aynı odayı paylaşıcam’ diye kara kara düşünmem.
- Tramway raylarına lastiklerini sıkıştırıp patır patır düşenler.
- İlk gün yağmurluk sebebiyle çok fazla ıslanmadığımı gören kıskanç Serci’nin ‘Araba geliyor çekilsene önümden’ diye bağırıp uyarmama rağmen gıcıklığına geçişimi engelleyip yerdeki su birikintisine hızla giren araba yüzünden boydan boya yıkanmama sebep olması.
- ‘N’aptınız? Nasılsınız?’ diye Ankara’dan Mesut aradığında, ‘Acayip eğlendik. Biraz yağmur atıştırdı ama her şey süper.’ diye sağanağı sevimli bir yağmur gibi göstermeye çalışarak son anda caymasını engellemem.
- ‘Nerde kaldı bunlar!’ diye arkamı dönüp baktığım anda Erkut’un bisikletten uçarak sahile kafa üstü çakılışı. O an gözümdeki lensin kayıt özelliğinin olmasını çok istedim. Defalarca geri sarıp gülebilirim.
- Otele gittiğimizde el birliği ile ıslanan kıyafetlerimizi sıkıp, ütü ve saç kurutma makinesi ile kurutmaya çalışma çabalarımız. ‘Bizim klimanın önünde dolap yok da’ diyip sürekli bizim odanın kapısını tıklatıp kendi ıslaklığımız yetmiyormuş gibi eşyalarını atıp atıp giden Emre ve Serci.
- Akşam yemeği için Ender Abi’lere gittiğimizde Serci ile Erci’nin konuşması…
Serci : Ya Ercan sen bugün bana niye ‘Senin gelmene gerek yok. Ben tek başıma bisikletçiye giderim. Sen yanında fazla kıyafet getirmemişsindir. Nasılsa ben eve gidince değiştiririm.’ demedin! Abi kaç saat ütüyle eşofmanı kurutmaya çalıştım…
Erci : Ne biliyim! Hiç aklıma gelmedi.
- Çocuklar sizin için aşure yaptı eşim diyip otelimize kadar getiren Ertan Abi.
- Yarın sabah gelecek olan Mesut ile İlker Abi’yi karşılamak için toplantı salonunda (bizim oda) yaptığımız sıkı pazarlıklar.
- Uykum kaçıp da ‘hadi muhabbet edelim’ dediğimde ‘tamam sen anlat ben dinliyorum’ diyip otuz saniye sonra hok piş uyuyarak bana tv. izlemekten başka alternatif bırakmayan Erkut.
3 Şubat 2007 – Cumartesi Günü
- ‘Uyuyakalabilirim. Saati kurdum ama sen yine de sabah bi’ seslen’ diyen İsmail’in isteğine karşılık ‘Pişt kalksana! Hadi bi’ yukarıya çıkıp İsmail’e bakıver’ diye dürtüklediğimde arkasını dönüp uyuyan Erk. Pehhh lafa gelince hepsi erkek. Yine iş başa düştü diyip söylene söylene sabahın köründe lensim olmadan merdivenlerden pata küte çıkıp, sersem gibi tekrar yatağıma dönüşüm.
- Önce Mesut geldi, sonra Orhan Abi derken uyuma çabalarımın boşa gidişi.
- Hadi kalkalım! Yeter bu kadar, dediğimizde;
Erk : Çikolata yer misin Kevser?
Kevs : Evet, yerim.
Erk : Hayret bi’ şeysin ya niye hemen evet diyorsun. Espri yapacaktım.
Kevs : Ama bu çikolata değil pikolata diyecektin di mi? Onu anladığım için direkt evet dedim zaten hahahaha.
- Şarkı söylerken sesimi duyup ne oluyor yan odada diye direkt odaya dalan Serci ‘ Sabah sabah ne verdiniz buna yine!’ diye beni işaret edince, ‘Çikolata yedi, yine enerji aldı, ahha yandık’ diye cevap veren Mesut’u.
- Kumsala kahvaltı için gittiğimizde denizden, sudan muhabbet açıldı.
Kevs : Burada yaşasam sürekli sahile inerdim.
İlker Abi : İnan öyle olmuyor. Ben 24 sene deniz kıyısında yaşadım.
Kevs : Senelerce su kamışı gibi sallandım diyorsun yani ahha! Ben senin gibi sallanamadım maalesef. O yüzden su şırıltısı duyduğumda bile kendimden geçiyorum.
- Limana giderken Mesut’un ani fren sıkmasıyla bisikletin arka tekerinin başının hizasına kadar 90 derece çevirerek bana ‘Amanın’ dedirtişi.
- Birkaç kişinin zincirini yağladıktan sonra;
Kevs : İyi ki yağı getirmişim. Baya işimize yaradı. Çok akıllıyım di mi Serci?
Serci : Youuw! Hiç alakası yok.
Kevs : Görürsün sen hııh!
Serci : Ya Kevs sendeki şu çakıyı bi versene. Tozluğun altı çıkmış onu bi’ keseyim.
Kevs : Ne söylemen gerektiğini gayet iyi biliyorsun! -pis bir gülümseme eşliğinde-
Serci : Tamam Kevser. Çok akıllısın. –bu kadar çabuk elime düşeceğini beklemiyordu-
Kevs : Bir daha söyle, duyamadım.
Serci : En akıllımız sensin.
Kevs : Ha şöyle yola gel. Al bakalım.
- Cam Piramit’in önünde foto çekerken Ender Abi’nin ‘Kız delüüü’ lakabını takışı.
- Bütün gün dilimden düşürmediğim ‘Kötüyüm ben kötüyüm, kötüyüm! Herkesi hasta ederim, ederim!’ melodisini milletin ağzına dolamam.
- Küresel ısınmayı protesto amacıyla yola çıkan bagajı kendinden büyük Yavuz ile yolda karşılaşma anımız.
- Selesinde problem olduğunu fark ederek,
Kevs : İlker Abi! Senin sele biraz yüksek kalmış herhalde. Kalçan bir o tarafa kayıyor bir bu tarafa.
İlker Abi : Yok ondan değil! Bir senedir binmiyorum. İlk uzun turum. Acıdığından bir o tarafa koyuyorum bir bu tarafa. İyi oluyor! , diye beni kopartışı.
- Akşam yemeği için lokantaya gittiğimizde annesinin soğuktan kızarmış burnunu fark eden Pelin ile İlknur Abla’nın konuşması.
Pelin : Anne! Yarın hava böyle olsa yine de gezecek misiniz?
İlknur Abla : Gezeceğiz artık n’apalım! , derken üşümenin etkisiyle yüzündeki acı-tatlı ifade.
- Lokantada yemeği gördüğüne herkesten çok sevinen İlker Abi ve Yavuz’un surat ifadeleri.
- Akşam otele döndüğümüzde Serci’nin Patrick’i görüp, ‘Pat Pat Pat neydi len bunun adı. Hah Patrick!’ diye son anda hatırlayışı.
- Tura çıkışının birinci senesini dolduran Patrcik ile yaptığımız kısa ama anlamlı kutlama.
- Saçım yaş yattığım için gecenin bir yarısı titreyerek yatağımdan kalkıp, Emre’lerin odasına kurutma makinesini istemeye gidişim. Tam ısındım artık uyuyum derken bu sefer de Erkut’un çenesinin düşmesi ikimizi de uykusuz bırakışı.
4 Şubat 2007 – Pazar Günü
- İlle de dağa çıkıcaz diye heveslenen Mesut ile Erkut’un ‘artık gitseler de ben de rahatça uyusam’ diye gözlerinin içine bakışım.
- Erk’lere üstüne basa basa söylediğim halde Emre ile benim bisikleti birbirine kilitleyip bizi otelde mahsur bırakışları.
- ‘Gitmeyin, çok yorulacaksınız!’ dediğimde beni sallamayan Mesut ve Erkut’un gün boyunca sergiledikleri ruhsuz haller.
- Yolda giderken Patrick’in yanına yanaşıp ihhi, canııım, pikkaççuu efektlerimi öğretip aşıladıktan sonra O’nu da yoldan çıkarmam.
- Kurşunlu Şelalesi’ne giderken Ender Abi ‘Siz gençler önden gidin. Daha çok gezme fırsatınız olsun. Biz yaşlılar geride kalan ekibi bekleyeceğiz.’ diyince nedense aramızdan biri yaşlandığını kabul etti.
İlker Abi : En iyisi ben de burada kalayım.
Kevs : Nasıl yani İlker Abi! Yaşlandığını mı söylemek istiyorsun.
İlker Abi : Yok canım. Başlarında genç biri olarak eşlik etmek için.
Kevs: Yürü be Abi. Kurşunlu, Düden’den de güzel. Kaçmaz bu güzellik.
İlker Abi: Aman hepsi su değil mi sonuçta!
Kevs : Sen gel gel!
diyaloğunu kazanarak peşimden sürüklediğim İlker Abi.
- Üç gündür canavar gibi pedal çeviriyor, yorgunluk hissetmiyordum. Buna güvenerek günlerdir yolda olan Yavuz’a bir teklifte bulundum.
Kevs : Yavuz seni itekleyim mi?
Yavuz : Vallaha çok iyi olur Kevs.
Kevs : Bak iteklersem rezil ederim forumda. Flaş flaş flaş! Pedal Pedal Türkiye’yi Kevser itekledi diye.
Yavuz : De geth manyak.
- Köfte-piyaz için gittiğimiz lokantada yanıma gelen İlknur Abla’ya;
Kevs : İlknur Abla!. Bak közlenmiş sarımsak. Yer misin?
İlknur Abla : Nerden buldunuz onu?
Kevs : Ben özel yaptırdım.
İlknur Abla : Yok sağol ben almayım.
İlknur Abla gittikten sonra arkasından,
Kevs: Yahu ne kadar kibar kadın. Yoksa ben mi çok pisim böyle soğan sarımsak sevdiğim için?
Erk, Yavuz, Mesut : Hahahahaha, koptular…
- Akşam sahildeki kafeye oturduğumuzda ağzımız açık uyuyuşumuz.
- Gece otelden ayrılırken Yavuz’un ‘Gözlüğüm yok! Aynam yok! Karizmam yok!’ diye söylenirken boynu bükük ezik bakışı.
- Bitmek bilmeyen terminal yolunu tamamladığımızda, ayakta durmakta zorlanan bizlerin duran valizleri devirip, sabit insanlara çarpıp son enerjisini de ‘pardon’ demeye harcayışı.
- Otobüse bindiğimizde uyanıklık eden Erkut’un cam kenarını kapıp bana kazık atışı.
- Hareket etmeden önce,
Erk : Bugün Patrick’e dağa tırmandık şu kadar kilometre. İndik bu kadar kilometre dediğimde bana ne dedi biliyor musun?
Kevs : Ne?
Erk: No problem!
Kevs: Hahahaha. Eee sen de 12.000 kilometre yapsan inan senin için de sorun olmaz…
- Bu kadar yüke ne gerek var! Ne getirdin yine yanında? diyenleri utandırıp getirdiğim bütün malzemelere muhtaç kalışları.
- Antalya Turu’nun ‘Ben demiştim!’ cümlesini en çok kurduğum tur olarak tarihe geçişi. Ben söylemekten bıktım, onlar duymaktan.
- Bu kadar erkeğin içinde tek kız olarak el üstünde tutulacağıma onların sorumluluklarını üstlenip, kendimi anne gibi hissettirip yaşlılık psikolojisi yaşatmaları.
- Uykusuzluğun ve yorgunluğun etkisiyle kafamı yastığa koyar koymaz kesintisiz uyuyuşum. Gözümü bir açtım Afyon, bir daha açtım Ankara!
- O kadar yolu gittikten sonra karlı, buzlu Ankara’ya varınca ‘bundan sonrası eğlence değil, eziyet’ diyerek bisikletimi taksiye attığı gibi evime kaçışım.
Şu an hatırlayabildiğim kadarıyla aklımda yer eden şeyler bu kadar. Mutlaka sizin de unutamadığınız şeyler vardır. Farklı bakış açısıyla onları dinlemek hoş olacaktır diye düşünüyorum. Eklerseniz sevinirim!..