Amsterdam'da toplam otopark kapasitesi 432 bin. Bunun 167 bini kapalı garaj şeklinde, 265 bini ise sokaklara yayılmış durumda.
(link)
Amsterdam'ın şehir merkez nüfusu 815 bin civarında. Metropoliten alan nüfusu ise bunun iki katına varıyor.
Verilen otopark sayısı merkeze aitse her iki kişiden birine bir otopark alanı düştüğünü söylemek mümkün. Yok eğer metropoliten alanı kapsıyorsa o zaman kabaca dört kişiden birine. Bu veriler hiç de yabana atılacak cinsten değil ve bize bir cenneti tasvir etmiyor. Amsterdam dışarıdan göründüğü gibi otomobillerden büyük ölçüde arındırılmış bir bisiklet cenneti değil. Ama şehrin yönetici iradesi bilhassa şehir merkezinde bisikletli ulaşımdan ve yayadan yana işliyor sürekli olarak. Bunda siyaset de etkili. Amsterdam'ı Yeşil Sol ve Merkez siyaset koalisyonu yönetiyor ve koalisyon anlaşmasında otopark alanlarının azaltılması maddesi de var.
(link)
Bir husus daha: Hollanda'yı Amsterdam'dan ibaret ya da Amsterdam'ın Hollanda'yı sembolize ettiğini sanıyoruz ama Amsterdam'ın bir "elitler şehri" olduğunu ve oradaki hayatın mesela bir Rotterdam'dakinden çok farklı olduğunu söyleyenler de var. Bisikletli ulaşım söz konusu olunca her şeyi Amsterdam üzerinden değerlendirmek pek sağlıklı görünmüyor yani. Utrecht gibi başka olumlu örnekleri ya da Rotterdam gibi daha karmaşık örnekleri de değerlendirmeye almakta fayda var.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Ulaşım çözümlerinde kuramsal ilkeler evrensel nitelikler taşısa da tasarım ve uygulamanın büyük ölçüde yerel dinamiklere ve sosyal, kültürel faktörlere tabi kalacağının farkına varmalıyız. Amsterdam yaptıysa biz neden yapmayalım, sorusunun cevabı maalesef sadece tasarımda ya da yönetsel iradede değil, ülkenin yönetim modelinde, sosyal ve kültürel meselelerde de saklı.