Murat Kasap
Üye
- Kayıt
- 18 Temmuz 2014
- Mesaj
- 42
- Tepki
- 325
- Şehir
- Amsterdam
- İsim
- Murat K.
- Bisiklet
- Diğer
Sabah Tasha’nın “Kahvaltı hazır” diyerek kapıyı vurmasıyla uyandım. Doğal Tereyağı, evde yapılmış köy ekmeği ve Çay’dan oluşan gerçek köy kahvaltisi yaptım. Ailenin bir kısmı işlerine gitmiş, bir kısmı da uykuda görünüyordu. (link)Bisiklet çantaları ve çadır malzemelerini dışarı taşıyıp bisiklete yükledim tekrar, kancalı ahtapotlarla bağlayıp sabitledim her zamanki gibi. O sırada Tasha‘da oturmuş merakla ne yaptığımı izliyordu. “Ushguli halodoni” gibi bir şey dedi, el işaretiyle burada kal dedi. Vücut dilinden “Ushguli soğuktur, burada kal, gez” demek istediğini anladım. Bu köy deniz seviyesinden 1000metre civarında yükseklikte, hedeflediğim yerin 2,300 metre yükseklikte olduğunu düşünürsek gerçekten soğuk olmalı, bir fotoğraf çekip vedalaştık, rusça “yine gel” dedi, yola çıktım.
Ev sahibim Tasha, sabah uğurlarken
Sabah saat 8 olmamıştı henüz. Güneşli ama serin havada, domuzcuklar ve danalar arasından geçerek, artık 3 gün boyunca göremeyeceğim asfalt yola 5 km. sonra veda ettim. (link) Nehri yolun hemen yan tarafında, inişler-çıkışlarla yolumun üzerindeki ilk yerleşim yeri olan Babil köyünden geçtim.
Toprak yolda ilerlerken arada bir hayvanlarını otlatan çobanlarla da karşılaşıyorum. Genellikle herkes ilgiliyle izleyip selam veriyor. Onlara kendi dillerinde selam verdiğimde mutlu olduklarını görüyorum. İlerledikçe manzara güzelleşiyor ve ağır ağır tırmanışlarla yükseliyorum. Artık 2,623 metre yükseklikteki Zagari geçidine kadar ortalama olarak sürekli tırmanışta olacağım.
Saat 11‘e yaklaşıyordu, sık ağaçların yolunu gölgelediği ıssız bir köye giriş yapıp çeşmesinden su ihtiyacımı giderdim. Biraz daha ilerleyince solda küçük bir bakkal görüp durdum. Buradan biraz yolluk almam lazım, belki ileride böyle bir fırsatım olmaz. (olmadı)
Küçük pencereden içeri baktım kimseyi göremedim, birkaç defa seslendim cevap veren olmadı. Ama küçük pencere açık olduğu için kapalıdır diye düşünüp gitmedim. Seslenmeye devam ettim sonunda birkaç dakika sonra 4-5 metre ilerideki evden bir kadın çıktı ve seslenip geldi, kapıyı açtı. İçeri girip ürünlere baktım, Snickers çikolata, Halk çubukkraker, cola ve konserve balık aldım. Gürcistan’daki bakkal ve marketlerde Lübnan’daolduğu gibi Türk ürünlerine sıklıkla rastlayabiliyorsunuz. En çok rastladığım marka HALK. Aşağıdaki video’da bakkaldaki konuşmaları izleyebilirsiniz:
Başka bir köyün girişindeyken, 10 metre kadar ileride bir kadın ve neredeyse onunla aynı boydaki beyaz köpeği gördüm. Köpek beni gördü ve tabi ki hırsla üzerime doğru koşmaya başladı. Köpeği durdursun diye hemen arkası dönük olan sahibine “Gamarcoba” (Merhaba) dedim, stratejim işe yaradı, kadın arkasına döndü ve köpeğinin üzerime doğru koştuğunu gördü. Hemen seslenerek durdurdu, ben geçene kadar köpeğin gözlerini kapatarak sakinleştirdi sağolsun.
Yine başka bir köyden geçerken, ufak bir köpek takıldı peşime, havlayıp dolanıyor etrafımda. Sahibi, küçük bir çocuk, köpeği yanımdan alıp, gözlerini kapattı ben geçene kadar. Pek çok insanla selamlaştık yol boyunca, çoğunlukla güleryüzlü insanlara rastladım. Başka bir köyden geçerken, büyük bir bahçenin düğün için hazırlanmakta olduğunu gördüm. Masalar tek sıra, onlarca kişinin karşılıklı oturacağı şekilde dizilmiş, üzerlerine masa örtüleri ve çiçekler yerleştirilmişti. Düğün başlamış olsa biraz mola verip girerdim ama daha başlamasına zaman var gibiydi, devam ettim yoluma.
“Şuraya da bir kaç ağaç çizelim..”
Yol aldıkça insanlı bölgelerden uzaklaştım, manzaralar çok daha güzel oldu, nefes nefese tırmandığım yüksek tepeler, ilerledikçe artık göremeyeceğim kadar aşağılarda kaldı. Ama bu sabah yola çıkarken yanımda olan nehir, halen sağımda veya solumda benimle birlikteydi. Kendisini görmediğim yerlerde de sesini duyuyordum. Güzelleşen manzarayla orantılı olarak yollar da bozuk hale geldi. Fakat o an aslında yolculuğumun en güzel noktalarındaydım, Bisikletimi ve eşyalarımı Gürcistan’a getirme aşamasında uğraştığım detaylar, bu bölgelere gelene kadar çekilen yorgunluklar işte tam buralardan itibaren tamamen önemsiz kalıyor. Doğayla baş başa kaldığınız bu bölgelere haftalarca uğraşıp gelseniz ve buralarda sadece 3-4 gün geçirseniz yine de değer.
Telefonumdaki açık olan OsmanD navigasyona göre arada bir doğru rotada olup olmadığımı kontrol ediyordum. Öğle saatleriydi, yüksek bir tepeye tırmanmıştım, daha önceki yazılarda bahsettiğim ölen akrabalar için yaptırılan bir hayrat‘a rastladım. Etrafı hayvanların zarar vermemesi için tel örgüyle çevrilmiş, haç işaretli küçük bir kulübe. İçine içki şişeleri konmuştu yolcuların faydalanması için. Hemen yan tarafta ise, aşağıdaki tarlaları, nehri en güzel gören yere, taştan küçük bir masa ve içki içmek için küçük bir stand yapılmış. El emeği-göz nuru, burayı yapan zevk ve keyif sahibiymiş. Böyle güzel bir yer bulmuşken, öğle yemeği molamı verdim, resimleri aşağıda:
Su ihtiyacını para ile çözme konusu da çok gerilerde kaldı, artık yol boyunca sıkça rastladığım dağlardan akan sulardan mataramı dolduruyorum. Pek çok yerde yolu kaplayan çamur ve sular yüzünden, bazı yerlerde ise yol çok fazla taşlık olduğundan inip itmek zorunda kaldım. Dağdan akmakta olan başka bir akarsuya rastladığımda 10-15 dakikalık bir mola verdim, yanımdaki snickers ve çubuk kraker’i yedim, dinlendim.
O sırada oldukça yorulmuştum.İkindi vakti olmuştu artık. Bu saate kadar sinekler ve arılareşliğinde pek çok ıssız yerden geçtim. Takip ettiğim yol, dağların etrafından zig zagyaparak dolaşıp, Ushguli’ye gidiyor. Bir ara uzun süre ıssız alanlarda gittikten sonra orman içi bir yolda Jip ile karşı yönden gelen iki Fransız kadınla karşılaştım. Aracı durdurdular biraz sohbet ettik. Ushguli’ye 30 km. kadar mesafe kaldığını ama yolun çok kötü olduğunu söylediler. Giderken “Bol Şans” dilediler. Neden “iyi yolculuklar” değil de “Bol Şans” dilediklerini Ushguli yolunda tam anlamıyla anladım. Bundan 1 saat kadar sonra dar, orman içi, bozuk bir yolda, karşı yönden gelen jip’lere yol vermek için kenarda durdum. Öndeki jip yanımda durdu, şöför selam verdi biraz konuştuk. Sanırım tur rehberiydi, Amerikalı‘ya benziyordu, düzgün bir ingilizce ile nereye gittiğimi, bir ihtiyacım olup olmadığını sordu. Teşekkür ederek ileride su kaynağı olup olmadığını ve yol durumunu sordum. “Yol boyunca dağdan akan sular, kaynaklar var, onlardan gönül rahatlığıyla içebilirsin, temizdir. Ama şu an su ihtiyacın varsa biz de verebiliriz. Yol bundan sonra sürekli daha da bozuluyor ve epey tırmanış var” dedi. Konuşurken dikkatle ve tedirgin bakışlarla inceleyip, yine “Bol Şans” ile yolculadı. Tedirgin bakışlarla bakıyorlar, çünkü bir süredir bulunduğum bölge ve yollar bisikletle, tek başına gidilecek yerler sayılmaz, ayrıca daha sonra geçeceğim yerleri de biliyorlar
Tabi ikindi vakti olduğunda, artık Ushguli’ye ulaşamayacağımı anlamıştım ve navigasyondaki hedefimi Ushguli’den önceki ilk yerleşim yeri olan Tsana köyüne ayarlamıştım. Osmandnavigasyon yazılımına göre köyde 2 adet misafir evi var. Bu arada Gürcistan’a gelmeden önce telefonuma detaylı Gürcistan haritasını indirmiştim, dolayısıyla rotayı takip ederken internet bağlantım açık değil, sadece GPS açık şekilde, rotayı otomatik takip ediyor sistem.
Yolda olduğum sürece duruma göre alternatif planlar da yapıyorum. Yanımda çadır, kampmalzemeleri ve acil durum için sakladığım bir kutu ton balığı var, hedefimdeki köye ulaşamasam bile, beğendiğim bir akarsu yanında kamp kurup, yaban domuzlarıyla huzurlu bir gece geçirebilirim
Tsana’ya 4-5 km. kadar kaldı fakat görünürde köy yok, solumda yine nehir akıp gidiyor, yol bol taşlı, ve tırmanış şeklinde. O sıralarda artık telefonum da çekmiyordu, dağların arasında bir yerlerde olduğum için. Pek çok yerde taşlı ve yukarı eğimli bozuk yollardan dolayı bisiklete binemeyip itmek zorunda kaldım. Bir ara orman içinde ot toplayan iki köylü görüp köyü sordum, biraz ileride solda dediler. Yarım saat kadar daha gittikten sonra solda aşağıda tahta bir köprü ve köprünün diğer tarafında 8-10 haneli bir köy gördüm.
Tsana köyüne giriş
Çok sağlam görünmeyen tahta köprüden dikkatle geçtim, köyün kapısı olan tahta çiti açıp içeri girdim. 20-30 metre ileride sağdaki 2 katlı ilk evin önünde Gürcistan bayrağı vardı ve misafir eviydi. Evin önünde bir amca karşıladı beni. İsmi Genadi. Fiyatı sordum, “Akşam yemeği ve kahvaltı da istiyor musun” diye sordu, istediğimi söyledim. 50 Lari dedi, 40 Lari’ye anlaştık. Tabi ki tüm bu konuşmalar yine rusça ve işaret diliyle oluyor. Kilitli oda, sıcak duş, akşam yemeği, kahvaltı yaklaşık 60-70 TL yani. Evin çevresindeki muhteşem dağ manzarası ve tertemiz hava bedava. Cep telefonu Tsana’ya gelmeden 2-3 saat kadar önce şebekeden kopmuştu, burada da çekmiyor. Bisiklet için evin içinde yer var, ayrıca kapıyı kilitleyebilmem için bir de asma kilit verdi. Genadi odamı gösterirken yanmayan ampülü gösterip bir şeyler söyledi ama anlamadım. O sırada ampül çalışmıyor dediğini zannetmiştim, zaten kamp lambam ve kafa lambam olduğu için önemli değildi. Eve girişimi şu video’da görebilirsiniz:
Konakladığım Misafir evine girerken
Tsana köyü 1,700 metre yükseklikte, dolayısıyla güneş uzaklaşmaya başladığı anda hava serinlemeye başlıyor. Tuvalet ve Duş açık havada, bahçede. Sıcak su, güneş enerjisine bağımlı olduğundan, güneşte batmak üzere olduğundan, suyun sıcaklığı kalmamıştı, soğuk-ılık arası bir suda hızla duş aldım. Sonrasında bere, polar, termal çorap giyip, Genadi’nin çağrısı üzerine üst kattaki balkona çıktım, yemek hazırlanmıştı. Tavuk suyuna şehriye çorbası, yumurtalı patates, pancar salatası, acılı ezme, köy ekmeği ve köy ekmeğine sürülen acılı bir sos. Soslar, acılı ezme ev yapımı ve aynıları küçük paketler halinde masanın üzerine konmuştu, üzerlerinde fiyatlar yazıyordu, beğenirsek satın alabiliyoruz. Çok lezzetliydi yemekler, yorulmuş ve acıkmış olduğumdan daha da güzel geldi belki de. Yemekten sonra da çay, reçel ve şeker ikram ettiler.
Köyde harika bir akşam yemeği
Saat 19:00 olmuştu, Genardi yanmış olan lambayı gösterdi, elektrik geldiğini anlatmak için. Hemen şarj edilecek cihazları ayarladım. Sanırım elektrik sıkıntısından dolayı gündüz elektrik verilmiyor. Genadi‘ye köyde bakkal olup olmadığını sordum, yok dedi. Neye ihtiyacım olduğunu sordu, Bira dedim. Karşımdaki olağanüstü dağ manzarasına karşı içmemek büyük kayıp olacaktı. Istersen Şarap var, (ev yapımı) benden alabilirsin dedi, 1 litresi 10 Lari. Tabi ki hemen aldım.
Ev sahibim Genadi dayı ile selfie
Sonrasında çıkıp köyü bir dolaşayım dedim, 10 metre gidip geri döndüm, birkaç ev dışında hiç bir şey yoktu. Eve döndüğümde malzemelerimi yanıma alıp balkona, manzaraya karşı oturdum, hemen hemen hiç ses yok, milyonlarca yıldız yukarıda. Şarap eşliğinde notlarımı yazdım, kameradan fotoğraf ve videoları telefona aktardım, biraz keyif yaptıktan sonra uyudum.
Uyumadan önce yıldızlar altında keyif
Ev sahibim Tasha, sabah uğurlarken
Sabah saat 8 olmamıştı henüz. Güneşli ama serin havada, domuzcuklar ve danalar arasından geçerek, artık 3 gün boyunca göremeyeceğim asfalt yola 5 km. sonra veda ettim. (link) Nehri yolun hemen yan tarafında, inişler-çıkışlarla yolumun üzerindeki ilk yerleşim yeri olan Babil köyünden geçtim.
Toprak yolda ilerlerken arada bir hayvanlarını otlatan çobanlarla da karşılaşıyorum. Genellikle herkes ilgiliyle izleyip selam veriyor. Onlara kendi dillerinde selam verdiğimde mutlu olduklarını görüyorum. İlerledikçe manzara güzelleşiyor ve ağır ağır tırmanışlarla yükseliyorum. Artık 2,623 metre yükseklikteki Zagari geçidine kadar ortalama olarak sürekli tırmanışta olacağım.
Saat 11‘e yaklaşıyordu, sık ağaçların yolunu gölgelediği ıssız bir köye giriş yapıp çeşmesinden su ihtiyacımı giderdim. Biraz daha ilerleyince solda küçük bir bakkal görüp durdum. Buradan biraz yolluk almam lazım, belki ileride böyle bir fırsatım olmaz. (olmadı)
Küçük pencereden içeri baktım kimseyi göremedim, birkaç defa seslendim cevap veren olmadı. Ama küçük pencere açık olduğu için kapalıdır diye düşünüp gitmedim. Seslenmeye devam ettim sonunda birkaç dakika sonra 4-5 metre ilerideki evden bir kadın çıktı ve seslenip geldi, kapıyı açtı. İçeri girip ürünlere baktım, Snickers çikolata, Halk çubukkraker, cola ve konserve balık aldım. Gürcistan’daki bakkal ve marketlerde Lübnan’daolduğu gibi Türk ürünlerine sıklıkla rastlayabiliyorsunuz. En çok rastladığım marka HALK. Aşağıdaki video’da bakkaldaki konuşmaları izleyebilirsiniz:
Başka bir köyün girişindeyken, 10 metre kadar ileride bir kadın ve neredeyse onunla aynı boydaki beyaz köpeği gördüm. Köpek beni gördü ve tabi ki hırsla üzerime doğru koşmaya başladı. Köpeği durdursun diye hemen arkası dönük olan sahibine “Gamarcoba” (Merhaba) dedim, stratejim işe yaradı, kadın arkasına döndü ve köpeğinin üzerime doğru koştuğunu gördü. Hemen seslenerek durdurdu, ben geçene kadar köpeğin gözlerini kapatarak sakinleştirdi sağolsun.
Yine başka bir köyden geçerken, ufak bir köpek takıldı peşime, havlayıp dolanıyor etrafımda. Sahibi, küçük bir çocuk, köpeği yanımdan alıp, gözlerini kapattı ben geçene kadar. Pek çok insanla selamlaştık yol boyunca, çoğunlukla güleryüzlü insanlara rastladım. Başka bir köyden geçerken, büyük bir bahçenin düğün için hazırlanmakta olduğunu gördüm. Masalar tek sıra, onlarca kişinin karşılıklı oturacağı şekilde dizilmiş, üzerlerine masa örtüleri ve çiçekler yerleştirilmişti. Düğün başlamış olsa biraz mola verip girerdim ama daha başlamasına zaman var gibiydi, devam ettim yoluma.
“Şuraya da bir kaç ağaç çizelim..”
Yol aldıkça insanlı bölgelerden uzaklaştım, manzaralar çok daha güzel oldu, nefes nefese tırmandığım yüksek tepeler, ilerledikçe artık göremeyeceğim kadar aşağılarda kaldı. Ama bu sabah yola çıkarken yanımda olan nehir, halen sağımda veya solumda benimle birlikteydi. Kendisini görmediğim yerlerde de sesini duyuyordum. Güzelleşen manzarayla orantılı olarak yollar da bozuk hale geldi. Fakat o an aslında yolculuğumun en güzel noktalarındaydım, Bisikletimi ve eşyalarımı Gürcistan’a getirme aşamasında uğraştığım detaylar, bu bölgelere gelene kadar çekilen yorgunluklar işte tam buralardan itibaren tamamen önemsiz kalıyor. Doğayla baş başa kaldığınız bu bölgelere haftalarca uğraşıp gelseniz ve buralarda sadece 3-4 gün geçirseniz yine de değer.
Telefonumdaki açık olan OsmanD navigasyona göre arada bir doğru rotada olup olmadığımı kontrol ediyordum. Öğle saatleriydi, yüksek bir tepeye tırmanmıştım, daha önceki yazılarda bahsettiğim ölen akrabalar için yaptırılan bir hayrat‘a rastladım. Etrafı hayvanların zarar vermemesi için tel örgüyle çevrilmiş, haç işaretli küçük bir kulübe. İçine içki şişeleri konmuştu yolcuların faydalanması için. Hemen yan tarafta ise, aşağıdaki tarlaları, nehri en güzel gören yere, taştan küçük bir masa ve içki içmek için küçük bir stand yapılmış. El emeği-göz nuru, burayı yapan zevk ve keyif sahibiymiş. Böyle güzel bir yer bulmuşken, öğle yemeği molamı verdim, resimleri aşağıda:
Su ihtiyacını para ile çözme konusu da çok gerilerde kaldı, artık yol boyunca sıkça rastladığım dağlardan akan sulardan mataramı dolduruyorum. Pek çok yerde yolu kaplayan çamur ve sular yüzünden, bazı yerlerde ise yol çok fazla taşlık olduğundan inip itmek zorunda kaldım. Dağdan akmakta olan başka bir akarsuya rastladığımda 10-15 dakikalık bir mola verdim, yanımdaki snickers ve çubuk kraker’i yedim, dinlendim.
O sırada oldukça yorulmuştum.İkindi vakti olmuştu artık. Bu saate kadar sinekler ve arılareşliğinde pek çok ıssız yerden geçtim. Takip ettiğim yol, dağların etrafından zig zagyaparak dolaşıp, Ushguli’ye gidiyor. Bir ara uzun süre ıssız alanlarda gittikten sonra orman içi bir yolda Jip ile karşı yönden gelen iki Fransız kadınla karşılaştım. Aracı durdurdular biraz sohbet ettik. Ushguli’ye 30 km. kadar mesafe kaldığını ama yolun çok kötü olduğunu söylediler. Giderken “Bol Şans” dilediler. Neden “iyi yolculuklar” değil de “Bol Şans” dilediklerini Ushguli yolunda tam anlamıyla anladım. Bundan 1 saat kadar sonra dar, orman içi, bozuk bir yolda, karşı yönden gelen jip’lere yol vermek için kenarda durdum. Öndeki jip yanımda durdu, şöför selam verdi biraz konuştuk. Sanırım tur rehberiydi, Amerikalı‘ya benziyordu, düzgün bir ingilizce ile nereye gittiğimi, bir ihtiyacım olup olmadığını sordu. Teşekkür ederek ileride su kaynağı olup olmadığını ve yol durumunu sordum. “Yol boyunca dağdan akan sular, kaynaklar var, onlardan gönül rahatlığıyla içebilirsin, temizdir. Ama şu an su ihtiyacın varsa biz de verebiliriz. Yol bundan sonra sürekli daha da bozuluyor ve epey tırmanış var” dedi. Konuşurken dikkatle ve tedirgin bakışlarla inceleyip, yine “Bol Şans” ile yolculadı. Tedirgin bakışlarla bakıyorlar, çünkü bir süredir bulunduğum bölge ve yollar bisikletle, tek başına gidilecek yerler sayılmaz, ayrıca daha sonra geçeceğim yerleri de biliyorlar
Tabi ikindi vakti olduğunda, artık Ushguli’ye ulaşamayacağımı anlamıştım ve navigasyondaki hedefimi Ushguli’den önceki ilk yerleşim yeri olan Tsana köyüne ayarlamıştım. Osmandnavigasyon yazılımına göre köyde 2 adet misafir evi var. Bu arada Gürcistan’a gelmeden önce telefonuma detaylı Gürcistan haritasını indirmiştim, dolayısıyla rotayı takip ederken internet bağlantım açık değil, sadece GPS açık şekilde, rotayı otomatik takip ediyor sistem.
Yolda olduğum sürece duruma göre alternatif planlar da yapıyorum. Yanımda çadır, kampmalzemeleri ve acil durum için sakladığım bir kutu ton balığı var, hedefimdeki köye ulaşamasam bile, beğendiğim bir akarsu yanında kamp kurup, yaban domuzlarıyla huzurlu bir gece geçirebilirim
Tsana’ya 4-5 km. kadar kaldı fakat görünürde köy yok, solumda yine nehir akıp gidiyor, yol bol taşlı, ve tırmanış şeklinde. O sıralarda artık telefonum da çekmiyordu, dağların arasında bir yerlerde olduğum için. Pek çok yerde taşlı ve yukarı eğimli bozuk yollardan dolayı bisiklete binemeyip itmek zorunda kaldım. Bir ara orman içinde ot toplayan iki köylü görüp köyü sordum, biraz ileride solda dediler. Yarım saat kadar daha gittikten sonra solda aşağıda tahta bir köprü ve köprünün diğer tarafında 8-10 haneli bir köy gördüm.
Tsana köyüne giriş
Çok sağlam görünmeyen tahta köprüden dikkatle geçtim, köyün kapısı olan tahta çiti açıp içeri girdim. 20-30 metre ileride sağdaki 2 katlı ilk evin önünde Gürcistan bayrağı vardı ve misafir eviydi. Evin önünde bir amca karşıladı beni. İsmi Genadi. Fiyatı sordum, “Akşam yemeği ve kahvaltı da istiyor musun” diye sordu, istediğimi söyledim. 50 Lari dedi, 40 Lari’ye anlaştık. Tabi ki tüm bu konuşmalar yine rusça ve işaret diliyle oluyor. Kilitli oda, sıcak duş, akşam yemeği, kahvaltı yaklaşık 60-70 TL yani. Evin çevresindeki muhteşem dağ manzarası ve tertemiz hava bedava. Cep telefonu Tsana’ya gelmeden 2-3 saat kadar önce şebekeden kopmuştu, burada da çekmiyor. Bisiklet için evin içinde yer var, ayrıca kapıyı kilitleyebilmem için bir de asma kilit verdi. Genadi odamı gösterirken yanmayan ampülü gösterip bir şeyler söyledi ama anlamadım. O sırada ampül çalışmıyor dediğini zannetmiştim, zaten kamp lambam ve kafa lambam olduğu için önemli değildi. Eve girişimi şu video’da görebilirsiniz:
Konakladığım Misafir evine girerken
Tsana köyü 1,700 metre yükseklikte, dolayısıyla güneş uzaklaşmaya başladığı anda hava serinlemeye başlıyor. Tuvalet ve Duş açık havada, bahçede. Sıcak su, güneş enerjisine bağımlı olduğundan, güneşte batmak üzere olduğundan, suyun sıcaklığı kalmamıştı, soğuk-ılık arası bir suda hızla duş aldım. Sonrasında bere, polar, termal çorap giyip, Genadi’nin çağrısı üzerine üst kattaki balkona çıktım, yemek hazırlanmıştı. Tavuk suyuna şehriye çorbası, yumurtalı patates, pancar salatası, acılı ezme, köy ekmeği ve köy ekmeğine sürülen acılı bir sos. Soslar, acılı ezme ev yapımı ve aynıları küçük paketler halinde masanın üzerine konmuştu, üzerlerinde fiyatlar yazıyordu, beğenirsek satın alabiliyoruz. Çok lezzetliydi yemekler, yorulmuş ve acıkmış olduğumdan daha da güzel geldi belki de. Yemekten sonra da çay, reçel ve şeker ikram ettiler.
Köyde harika bir akşam yemeği
Saat 19:00 olmuştu, Genardi yanmış olan lambayı gösterdi, elektrik geldiğini anlatmak için. Hemen şarj edilecek cihazları ayarladım. Sanırım elektrik sıkıntısından dolayı gündüz elektrik verilmiyor. Genadi‘ye köyde bakkal olup olmadığını sordum, yok dedi. Neye ihtiyacım olduğunu sordu, Bira dedim. Karşımdaki olağanüstü dağ manzarasına karşı içmemek büyük kayıp olacaktı. Istersen Şarap var, (ev yapımı) benden alabilirsin dedi, 1 litresi 10 Lari. Tabi ki hemen aldım.
Ev sahibim Genadi dayı ile selfie
Sonrasında çıkıp köyü bir dolaşayım dedim, 10 metre gidip geri döndüm, birkaç ev dışında hiç bir şey yoktu. Eve döndüğümde malzemelerimi yanıma alıp balkona, manzaraya karşı oturdum, hemen hemen hiç ses yok, milyonlarca yıldız yukarıda. Şarap eşliğinde notlarımı yazdım, kameradan fotoğraf ve videoları telefona aktardım, biraz keyif yaptıktan sonra uyudum.
Uyumadan önce yıldızlar altında keyif