Derya AKYILDIZ
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 17 Ocak 2006
- Mesaj
- 1.532
- Tepki
- 1.665
- Şehir
- Ataşehir
Ahilik Kültür Haftası
AHİLİK HAFTASI - Ekimin 2. pazartesi ile başlayan hafta
AHİLİK NEDİR?
Ahîlik kurumunun anlaşılabilmesi ve onun toplumsal hayatta nasıl bir fonksiyon
üstlendiğini ortaya çıkarabilmek için ilk önce Ahî kelimesinin kaynağı ve tarihi
gelişim içerisinde kazandığı anlamlar üzerinde durmak gerekir.
Ahî kelimesinin kaynağı ile ilgili birbirinden tamamen farklı iki görüş
bulunmaktadır. Birinci görüşe göre; Ahî kelimesinin kaynağı Türkçe olup, "akı"
kelimesinin Anadolu'daki söyleniş tarzından doğmaktadır. Ahî, kelimesinin
Türkçe olduğunu ileri süren araştırmacılara göre Ahî, kelimedeki "k" harfinin "h"
olarak telaffuz edilmesinden ileri gelmektedir. Nitekim, Anadolu'da "k"
harfinin "h" ve "ğ" şeklinde telaffuz edildiği bilinmektedir(1). Örnek olarak,
okumak, bakmak yerine okumah, bahmah veya okumağ, bakmağ denilmektedir.
Buna göre Ahî kelimesi "cömert, eli açık" anlamlarına gelen "akı" kelimesinin "h"
sesi ile okunmasından türemiş ve terimleşmiş bir kelimedir.
Ahî kelimesinin reisler (başkanlar, liderler) için kullanılması, onun Türkçe "akı"
kelimesindeki ses değişikliğiyle oluştuğu görüşünü kuvvetlendirmektedir.
Nitekim, Ahî kurumunda reislere Ahî, diğerlerine fetâ, fityan denilmektedir(2).
http://www.freewebs.com/ahilik/ahianit.jpg
Ahî kelimesini araştıranların bir kısmı ise; kelimenin Arapça' dan Türkçe'ye
geçtiğini ileri sürmektedirler. Bu görüşe göre Ahî, "erkek kardeş" anlamına
gelen "ah" kelimesinin sonuna birinci tekil şahıslar için kullanılan ve sahiplik
ifade eden "ye" zamirinin bitişmesinden oluşan bir kelimedir. Ahî kelimesi bu
haliyle "kardeşim" anlamındadır. İkinci görüş benimseyenlerden biri olan Hüseyin
Kâzım Kadri, Ahî kelimesinin Arapça olduğunu şöyle açıklamaktadır(3): "Ahî
Arapça isim, Ahû yerinde "ahî" kardeş, birader, yar, dost, cemi (çoğul) "ihvan"
kardeşler, dostlar, bir tarikata ve mesleğe tâbi olanlar".
Ahî kelimesine, Türkçe-Arapça Lûgat'ta da Hüseyin Kâzım Kadri'nin verdiği
anlamın yüklendiği görülür(4). Yine, Kur'an-ı Kerim incelendiğinde Ahî
kelimesinin sahiplik ifade eden zamir ile birlikte tekil veya çoğul olmak üzere
kırkdört âyette geçtiği görülür(5).
Ahi kelimesinin, fütüvvetnâmelerdeki ve Anadolu'da yaşamış bulunan
Ahîlerin bırakmış oldukları vakfiyelerdeki yazılış şekli de ikinci görüşü
desteklemektedir(6).
İbn Batuta seyahatnâmesinde geçen, "Müfredi (tekil) "Ah" kelimesinin birinci
tekil şahıs şeklinde söylenmesinden meydana gelmiştir(7)" ifadesi de ikinci
görüşü kuvvetlendirmektedir.
Ahî kelimesiyle ilgili olarak her iki görüşün de geçerli ve tutarlı yönleri
bulunmaktadır. Ahî kelimesinin, cömert, eli açık anlamına gelen "akı" kelimesinin
Anadolu'da "h" sesiyle okunması görüşü doğru olabileceği gibi diğer görüşün de
yabana atılamayacağı görülmektedir.
Ünlü bilgin Abdülbaki Gölpınarlı bunu şu biçimde izah eder:
"Ahî kelimesi, Arapça'da 'kardeşim' demektir. 457 Hicride (1065) ölen şeyh
Ferec-i Zincanî ile 736'da (1336) ölen Alâü'd-Devle halifesi Aliyy-i
Mısrî'nin "Ahı" lakabıyla anıldıklarına ve bu kelimenin, oldukça eski
fütüvvetnâmelerde geçtiğine, nihayet fütüvvet ehlinin birbirini kardeş
saydıklarına ve Melamilerde 'Filan şeyhin muridi' yerine 'Filanın ihvanından'
sözünün kullanıldığına bakılırsa bu sözün Arapça'dan geldiği hakkındaki fikir ve
mülahaza da reddedilemez(8)."
Ahî kelimesinin, aynı zamanda tasavvufla ilgili oluşu, iki görüşün de doğru
olduğunu göstermektedir. Çünkü; cömertliğe, el açıklığına, mertliğe dayanan
Ahîlik kurumunun vazgeçilmez kurallarından biri de, üyelerinin birbirini kardeş
görmeleridir. Müslümanlar birbirlerini tarih boyunca hep kardeş olarak
görmüşlerdir. Kardeşleştirmenin ilk uygulamasının Hz. Muhammed döneminde
gerçekleştirildiği bilinmektedir.
Ahî, Kur'an-ı Kerim'de geçtiği şekilde kullanılmış, ancak Türk'e has bir terim
haline gelmiştir. Kardeşlik, cömertliğe, yardımlaşmaya ve dostluğa dayanan bir
duygudur. Kardeşlik, sadece bir anadan doğmadan ibaret değildir.
Görüşlerini Kur'an âyetleri ile desteklemeye ve açıklamaya çalışan tasavvuf
akımları, özellikle kişiler arasındaki düşmanlıkların kalkmasını ve yerine kardeşlik
duygusunun hâkim olmasını, teşvik eden ayetleri kaynak alırlar.
Örneğin;
"Elbirlik Allah'ın dinine sımsıkı sarılın. Birbirinizden ayrılıp dağılmayın. Allah
üzerindeki (İslâm) nimetini düşünün ki, cahiliyet devrinde birbirinize düşmanlar
iken O, sizin kalpleriniz arasında ülfet (yakınlık) meydana getirdi de onun nimeti
sayesinde din kardeşleri oldunuz....(9)"
âyetinde belirtildiği gibi insanlar arasındaki düşmanlıkların kalkması ve dinde
kardeş olmalarının gerekliliğinin Allah'ın arzusu olduğunu bütün tasavvufî
anlayışlar ileri sürer.
Aynı şekilde, Ahî birliklerinin de insanlar arasında kardeşliği oluşturma
çabasında oldukları bilinmektedir.
Ahî kelimesinin, terim olarak Ahî birliklerinin başında bulunan kişilere (reislere)
verilen bir unvan olarak kullanılmış olduğu tahmin edilmektedir. İbn Batuta'dan
öğrendiğimize göre; "Ahî; evlenmemiş, bekâr ve sanat sahibi olan gençlerle,
diğerlerinin (herhalde bekâr olmayanlar) kendi aralarında bir topluluk meydana
getirerek, kendi aralarında seçtikleri reislerdir." Reislerin zaviyeler yapmaları ve
bunları tefriş etmeleri gerekir. Zaviyeler bir toplanma ve hizmet yeri olup,
gerektiği takdirde gelen ve gidenlere konaklama yeri olarak hizmet veren
mekânlardır.
Bir başka görüşe göre ise "Ahî", birliğin başında bulunan kişi şeyh' tir(10). Ahî
müesseselerinin başında bulunan "Ahî"nin şeyh olduğu görüşünü İbn Batuta
seyahatnâmesinde geçen ifadeler de desteklemektedir. Çünkü, bütün
tarikatlarda şeyh olan kişinin tekke (zaviye) inşa ederek onu müritler (fetâ)
için bir toplanma, gelene-geçene hizmet yeri yaptığı bilinmektedir.
Sonuç olarak:
Ahîlik, Türk illerinde yayılmış bulunan "dinî-meslekî" karakterli kurumlardır Bu
birlikler, başta mensupları olmak üzere, insanlar arasında dayanışma ve
yardımlaşma kurmaya çalışmışlardır.
TEMEL İLKELER
Bireyi, fetâlıktan şeyhliğe ve yamaklıktan ustalığa giden yolda olgunlaştırmaya
çalışan Ahi kurumunun meslekî ahlâk ve görgü kurallarının temel ilkeleri şunlardır
(1):
- İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak,
- İşinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak,
- Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak,
- Gözü, gönlü ve kalbi tok olmak,
- Şevkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak,
- Cömertlik, ikram ve kerem sahibi olmak,
- Küçüklere sevgi, büyüklere karşı edepli ve saygılı olmak,
- Alçakgönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak,
- Ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek,
- Hataları yüze vurmamak,
- Dost ve arkadaşlara tatlı sözlü, samimi, güleryüzle ve güvenilir olmak,
- Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek,
- Herkese iyilik yapmak, iyiliklerini istemek,
- Yapılan iyilik ve yardımı başa kakmamak,
- Hakka, hukuka, hak ölçüsüne riayet etmek,
- İnsanların işlerini içten, gönülden ve güleryüzle yapmak,
- Daima iyi komşulukta bulunmak, komşunun eza ve cahilliğine sabretmek,
- Yaradandan dolayı yaratıkları hoş görmek,
- Hata ve kusurları daima kendi nefsinde aramak,
- İyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak,
- Fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak,
- Zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak,
- Allah için sevmek, Allah için nefret etmek,
- Hak için hakkı söylemek ve hakkı söylemekten korkmamak,
- Emri altındakileri ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek,
- Açıkta ve gizlide Allah'ın emir ve yasaklarına uymak,
- Kötü söz ve hareketlerden sakınmak,
- İçi, dışı, özü, sözü bir olmak,
- Hakkı korumak, hakka riayetle haksızlığı önlemek,
- Kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek,
- Belâ ve kötülüklere sabır ve tahammüllü olmak,
- Müslümanlara lütufkâr ve hoş sözlü olmak,
- Düşmana düşmanın silahıyla karşılık vermek,
- İnanç ve ibadetlerinde samimi olmak,
- Fani dünyaya ait şeylerle öğünmemek, böbürlenmemek,
- Yapılan iyilik ve hayırda hakkın hoşnutluğundan başka bir şey gözetmemek,
- Âlimlerle dost olup dostlara danışmak,
- Her zaman heryerde yalnız Allah'a güvenmek
- Örf, adet ve törelere uymak,
- Sır tutmak, sırları açığa vurmamak,
- Aza kanaat, çoğa şükür ederek dağıtmak,
- Feragat ve fedekarlığı daima kendi nefsinden yapmak
AHÎLİĞİN GÖRGÜ KURALLARI
Ahîlik kurumundaki eğitiminin asıl amaçlarından biri "ferdi sosyalleştirerek
şahsiyet haline getirmek ve üstün insan kılmak"tır. Bireyin sosyalleşmesi için
gerekli kabul edilen ve "görgü kuralları" olarak ifade edilen bütün kuralların Ahî
zaviyelerinde, Ahî örgütü üyelerine kazandırılmaya çalışılmıştır. Bu kuralların
bireye benimsetilmesi için cumartesi akşamları zaviyelerde dersler verilmiş(1)
ve uygulanması mümkün olanlar uygulanmıştır. Fütüvvetin ancak bu kurallarla
tamam olabileceği beyan edilmiş ve "nefs terbiyesi ders terbiyesinden
hayırlıdır" hadisi esas alınarak kurallar benimsetilmeye çalışılır(2). Ferdin tavır
ve davranışları haline getirilmek istenen görgü kuralları şu şekilde sıralanabilir:
1. Yemekte edepler 12 tanedir:
- Sağ dizin yukarıya dikilmesi,
- Sol ayağın aşağıda durması,
- Lokmanın çiğnenmesi,
- Lokmanın küçük olması,
- Yemeği dökmemesi,
- Ağzında lokma varken konuşmaması,
- Başkasının lokmasını gözetmeme,
- Ekmeği ısırıp bırakmama,
- Ekmeği yemeğin suyuna batırmamak,
- Sümkürmemek,
- Ağzını şapırdatmamak,
- Yemekten sonra ellerini yıkamak ve silmek.
2. Su içmekle ilgili edepler 3 tanedir:
- Bardağı (tası) iki eli ile tutmak,
- Dinlene dinlene içmek ve bitirmek,
- Dökmemek.
3. Söz söylemekteki edepler 4 tanedir:
- Sert konuşmamak (ağızdan bir şey sıçramaması için)
- Konuşurken sağa sola bakmamak,
- Sen, ben değil de siz, biz olarak hitap etmek,
- El kol hareketleri ile bir şeyi ifade etmemek.
4. Elbise giymekte dört edep vardır:
- Sağdan başlamak,
- Sarığı oturarak sarmak,
- Yürüyerek birşey giymemek, dururken giymek.
5. Evden çıkmaktaki edepler:
- Çıkarken sol ayakla çıkmak,
- Neşeli çıkmak,
- Endişeli çıkmamak,
- Çıkarken yukarıya bakmamak.
6. Yürümekteki edepler:
- Sert yürümemek,
- Çukurlara basmamak,
- Yanlara bakarak yürüme (dikkatli olma),
- Taştan taşa seğirtme,
- Yol ortasında yürümemek,
- Kimsenin ardınca bakmamak,
- Büyüğünün önünde yürümemek,
- Birisiyle giderken bir işle meşgul olup, onu bekletmemek.
7. Mahallede:
- İşi olmadıkça mahallede gezmemek,
- Karşıdan gelene yakın olma,
- Açık kapı ve pencerelerden bakmamak,
- Çocuklara uymamak,
8. Pazarda:
- Omuzunu kimseye vurmamak,
- Uzaktakileri çağırmamak,
- Kahkaha ile gülmemek,
- Tükürmemek,
- Sümkürmemek,
- Bir şey yememek ve içmemek.
9. Alış-verişte:
- Yumuşak söylemek,
- Az almak,
- Aldığı şeyi geri vermemek.
10. Eve bir şey getirmede:
- Elbisesini taşıma vasıtası yapmama,
- Açıktan getirmeme,
- Eve varır varmaz yememe.
11. Eve girerken:
- Haber verme,
- Sağ ayakla girmek,
- Selam vermek,
- Çevreye bakmamak,
- Besmele ile eve girmek.
12. Oturmaktaki edepler:
- Sağ dizi dikmek ve sol ayağın yerde olması,
- Kendi yerini bilmek,
- Ayağı örtmek,
- Ev sahibi konuşmadan konuşmamak.
13. Misafirlikte:
- Çağırmaya gelenin önünde yürümemek,
- Yiyecek ne var diye sormamak,
- Yemekten sonra çok oturmamak.
14. Hasta Ziyareti:
- İkindiden sonra gitmek,
- Güler yüzlü olmak,
- Hastanın sağ yanına oturmak,
- Çok oturmamak,
- Fatiha okumak.
Aslında görgü kuralları 700'den fazla olarak tek tek sayılmış ve ahîye
öğretilmeğe çalışılmıştır. Ahîlik eğitimi, ferdin bütün gün (24 saat) yapacağı
işleri ve yerine getirmesi gereken davranışları kapsamayı hedeflemiştir. Böylece
birey, düzenli bir eğitimle, yaratılış amacına uygun uygun şekilde hareket eden
olgun bir kişiliğe kavuşturulmuş olacaktır.
kaynak:(link)
AHİLİK HAFTASI - Ekimin 2. pazartesi ile başlayan hafta
AHİLİK NEDİR?
Ahîlik kurumunun anlaşılabilmesi ve onun toplumsal hayatta nasıl bir fonksiyon
üstlendiğini ortaya çıkarabilmek için ilk önce Ahî kelimesinin kaynağı ve tarihi
gelişim içerisinde kazandığı anlamlar üzerinde durmak gerekir.
Ahî kelimesinin kaynağı ile ilgili birbirinden tamamen farklı iki görüş
bulunmaktadır. Birinci görüşe göre; Ahî kelimesinin kaynağı Türkçe olup, "akı"
kelimesinin Anadolu'daki söyleniş tarzından doğmaktadır. Ahî, kelimesinin
Türkçe olduğunu ileri süren araştırmacılara göre Ahî, kelimedeki "k" harfinin "h"
olarak telaffuz edilmesinden ileri gelmektedir. Nitekim, Anadolu'da "k"
harfinin "h" ve "ğ" şeklinde telaffuz edildiği bilinmektedir(1). Örnek olarak,
okumak, bakmak yerine okumah, bahmah veya okumağ, bakmağ denilmektedir.
Buna göre Ahî kelimesi "cömert, eli açık" anlamlarına gelen "akı" kelimesinin "h"
sesi ile okunmasından türemiş ve terimleşmiş bir kelimedir.
Ahî kelimesinin reisler (başkanlar, liderler) için kullanılması, onun Türkçe "akı"
kelimesindeki ses değişikliğiyle oluştuğu görüşünü kuvvetlendirmektedir.
Nitekim, Ahî kurumunda reislere Ahî, diğerlerine fetâ, fityan denilmektedir(2).
http://www.freewebs.com/ahilik/ahianit.jpg
Ahî kelimesini araştıranların bir kısmı ise; kelimenin Arapça' dan Türkçe'ye
geçtiğini ileri sürmektedirler. Bu görüşe göre Ahî, "erkek kardeş" anlamına
gelen "ah" kelimesinin sonuna birinci tekil şahıslar için kullanılan ve sahiplik
ifade eden "ye" zamirinin bitişmesinden oluşan bir kelimedir. Ahî kelimesi bu
haliyle "kardeşim" anlamındadır. İkinci görüş benimseyenlerden biri olan Hüseyin
Kâzım Kadri, Ahî kelimesinin Arapça olduğunu şöyle açıklamaktadır(3): "Ahî
Arapça isim, Ahû yerinde "ahî" kardeş, birader, yar, dost, cemi (çoğul) "ihvan"
kardeşler, dostlar, bir tarikata ve mesleğe tâbi olanlar".
Ahî kelimesine, Türkçe-Arapça Lûgat'ta da Hüseyin Kâzım Kadri'nin verdiği
anlamın yüklendiği görülür(4). Yine, Kur'an-ı Kerim incelendiğinde Ahî
kelimesinin sahiplik ifade eden zamir ile birlikte tekil veya çoğul olmak üzere
kırkdört âyette geçtiği görülür(5).
Ahi kelimesinin, fütüvvetnâmelerdeki ve Anadolu'da yaşamış bulunan
Ahîlerin bırakmış oldukları vakfiyelerdeki yazılış şekli de ikinci görüşü
desteklemektedir(6).
İbn Batuta seyahatnâmesinde geçen, "Müfredi (tekil) "Ah" kelimesinin birinci
tekil şahıs şeklinde söylenmesinden meydana gelmiştir(7)" ifadesi de ikinci
görüşü kuvvetlendirmektedir.
Ahî kelimesiyle ilgili olarak her iki görüşün de geçerli ve tutarlı yönleri
bulunmaktadır. Ahî kelimesinin, cömert, eli açık anlamına gelen "akı" kelimesinin
Anadolu'da "h" sesiyle okunması görüşü doğru olabileceği gibi diğer görüşün de
yabana atılamayacağı görülmektedir.
Ünlü bilgin Abdülbaki Gölpınarlı bunu şu biçimde izah eder:
"Ahî kelimesi, Arapça'da 'kardeşim' demektir. 457 Hicride (1065) ölen şeyh
Ferec-i Zincanî ile 736'da (1336) ölen Alâü'd-Devle halifesi Aliyy-i
Mısrî'nin "Ahı" lakabıyla anıldıklarına ve bu kelimenin, oldukça eski
fütüvvetnâmelerde geçtiğine, nihayet fütüvvet ehlinin birbirini kardeş
saydıklarına ve Melamilerde 'Filan şeyhin muridi' yerine 'Filanın ihvanından'
sözünün kullanıldığına bakılırsa bu sözün Arapça'dan geldiği hakkındaki fikir ve
mülahaza da reddedilemez(8)."
Ahî kelimesinin, aynı zamanda tasavvufla ilgili oluşu, iki görüşün de doğru
olduğunu göstermektedir. Çünkü; cömertliğe, el açıklığına, mertliğe dayanan
Ahîlik kurumunun vazgeçilmez kurallarından biri de, üyelerinin birbirini kardeş
görmeleridir. Müslümanlar birbirlerini tarih boyunca hep kardeş olarak
görmüşlerdir. Kardeşleştirmenin ilk uygulamasının Hz. Muhammed döneminde
gerçekleştirildiği bilinmektedir.
Ahî, Kur'an-ı Kerim'de geçtiği şekilde kullanılmış, ancak Türk'e has bir terim
haline gelmiştir. Kardeşlik, cömertliğe, yardımlaşmaya ve dostluğa dayanan bir
duygudur. Kardeşlik, sadece bir anadan doğmadan ibaret değildir.
Görüşlerini Kur'an âyetleri ile desteklemeye ve açıklamaya çalışan tasavvuf
akımları, özellikle kişiler arasındaki düşmanlıkların kalkmasını ve yerine kardeşlik
duygusunun hâkim olmasını, teşvik eden ayetleri kaynak alırlar.
Örneğin;
"Elbirlik Allah'ın dinine sımsıkı sarılın. Birbirinizden ayrılıp dağılmayın. Allah
üzerindeki (İslâm) nimetini düşünün ki, cahiliyet devrinde birbirinize düşmanlar
iken O, sizin kalpleriniz arasında ülfet (yakınlık) meydana getirdi de onun nimeti
sayesinde din kardeşleri oldunuz....(9)"
âyetinde belirtildiği gibi insanlar arasındaki düşmanlıkların kalkması ve dinde
kardeş olmalarının gerekliliğinin Allah'ın arzusu olduğunu bütün tasavvufî
anlayışlar ileri sürer.
Aynı şekilde, Ahî birliklerinin de insanlar arasında kardeşliği oluşturma
çabasında oldukları bilinmektedir.
Ahî kelimesinin, terim olarak Ahî birliklerinin başında bulunan kişilere (reislere)
verilen bir unvan olarak kullanılmış olduğu tahmin edilmektedir. İbn Batuta'dan
öğrendiğimize göre; "Ahî; evlenmemiş, bekâr ve sanat sahibi olan gençlerle,
diğerlerinin (herhalde bekâr olmayanlar) kendi aralarında bir topluluk meydana
getirerek, kendi aralarında seçtikleri reislerdir." Reislerin zaviyeler yapmaları ve
bunları tefriş etmeleri gerekir. Zaviyeler bir toplanma ve hizmet yeri olup,
gerektiği takdirde gelen ve gidenlere konaklama yeri olarak hizmet veren
mekânlardır.
Bir başka görüşe göre ise "Ahî", birliğin başında bulunan kişi şeyh' tir(10). Ahî
müesseselerinin başında bulunan "Ahî"nin şeyh olduğu görüşünü İbn Batuta
seyahatnâmesinde geçen ifadeler de desteklemektedir. Çünkü, bütün
tarikatlarda şeyh olan kişinin tekke (zaviye) inşa ederek onu müritler (fetâ)
için bir toplanma, gelene-geçene hizmet yeri yaptığı bilinmektedir.
Sonuç olarak:
Ahîlik, Türk illerinde yayılmış bulunan "dinî-meslekî" karakterli kurumlardır Bu
birlikler, başta mensupları olmak üzere, insanlar arasında dayanışma ve
yardımlaşma kurmaya çalışmışlardır.
TEMEL İLKELER
Bireyi, fetâlıktan şeyhliğe ve yamaklıktan ustalığa giden yolda olgunlaştırmaya
çalışan Ahi kurumunun meslekî ahlâk ve görgü kurallarının temel ilkeleri şunlardır
(1):
- İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak,
- İşinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak,
- Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak,
- Gözü, gönlü ve kalbi tok olmak,
- Şevkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak,
- Cömertlik, ikram ve kerem sahibi olmak,
- Küçüklere sevgi, büyüklere karşı edepli ve saygılı olmak,
- Alçakgönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak,
- Ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek,
- Hataları yüze vurmamak,
- Dost ve arkadaşlara tatlı sözlü, samimi, güleryüzle ve güvenilir olmak,
- Gelmeyene gitmek, dost ve akrabayı ziyaret etmek,
- Herkese iyilik yapmak, iyiliklerini istemek,
- Yapılan iyilik ve yardımı başa kakmamak,
- Hakka, hukuka, hak ölçüsüne riayet etmek,
- İnsanların işlerini içten, gönülden ve güleryüzle yapmak,
- Daima iyi komşulukta bulunmak, komşunun eza ve cahilliğine sabretmek,
- Yaradandan dolayı yaratıkları hoş görmek,
- Hata ve kusurları daima kendi nefsinde aramak,
- İyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak,
- Fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak,
- Zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak,
- Allah için sevmek, Allah için nefret etmek,
- Hak için hakkı söylemek ve hakkı söylemekten korkmamak,
- Emri altındakileri ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek,
- Açıkta ve gizlide Allah'ın emir ve yasaklarına uymak,
- Kötü söz ve hareketlerden sakınmak,
- İçi, dışı, özü, sözü bir olmak,
- Hakkı korumak, hakka riayetle haksızlığı önlemek,
- Kötülük ve kendini bilmezliğe iyilikle karşılık vermek,
- Belâ ve kötülüklere sabır ve tahammüllü olmak,
- Müslümanlara lütufkâr ve hoş sözlü olmak,
- Düşmana düşmanın silahıyla karşılık vermek,
- İnanç ve ibadetlerinde samimi olmak,
- Fani dünyaya ait şeylerle öğünmemek, böbürlenmemek,
- Yapılan iyilik ve hayırda hakkın hoşnutluğundan başka bir şey gözetmemek,
- Âlimlerle dost olup dostlara danışmak,
- Her zaman heryerde yalnız Allah'a güvenmek
- Örf, adet ve törelere uymak,
- Sır tutmak, sırları açığa vurmamak,
- Aza kanaat, çoğa şükür ederek dağıtmak,
- Feragat ve fedekarlığı daima kendi nefsinden yapmak
AHÎLİĞİN GÖRGÜ KURALLARI
Ahîlik kurumundaki eğitiminin asıl amaçlarından biri "ferdi sosyalleştirerek
şahsiyet haline getirmek ve üstün insan kılmak"tır. Bireyin sosyalleşmesi için
gerekli kabul edilen ve "görgü kuralları" olarak ifade edilen bütün kuralların Ahî
zaviyelerinde, Ahî örgütü üyelerine kazandırılmaya çalışılmıştır. Bu kuralların
bireye benimsetilmesi için cumartesi akşamları zaviyelerde dersler verilmiş(1)
ve uygulanması mümkün olanlar uygulanmıştır. Fütüvvetin ancak bu kurallarla
tamam olabileceği beyan edilmiş ve "nefs terbiyesi ders terbiyesinden
hayırlıdır" hadisi esas alınarak kurallar benimsetilmeye çalışılır(2). Ferdin tavır
ve davranışları haline getirilmek istenen görgü kuralları şu şekilde sıralanabilir:
1. Yemekte edepler 12 tanedir:
- Sağ dizin yukarıya dikilmesi,
- Sol ayağın aşağıda durması,
- Lokmanın çiğnenmesi,
- Lokmanın küçük olması,
- Yemeği dökmemesi,
- Ağzında lokma varken konuşmaması,
- Başkasının lokmasını gözetmeme,
- Ekmeği ısırıp bırakmama,
- Ekmeği yemeğin suyuna batırmamak,
- Sümkürmemek,
- Ağzını şapırdatmamak,
- Yemekten sonra ellerini yıkamak ve silmek.
2. Su içmekle ilgili edepler 3 tanedir:
- Bardağı (tası) iki eli ile tutmak,
- Dinlene dinlene içmek ve bitirmek,
- Dökmemek.
3. Söz söylemekteki edepler 4 tanedir:
- Sert konuşmamak (ağızdan bir şey sıçramaması için)
- Konuşurken sağa sola bakmamak,
- Sen, ben değil de siz, biz olarak hitap etmek,
- El kol hareketleri ile bir şeyi ifade etmemek.
4. Elbise giymekte dört edep vardır:
- Sağdan başlamak,
- Sarığı oturarak sarmak,
- Yürüyerek birşey giymemek, dururken giymek.
5. Evden çıkmaktaki edepler:
- Çıkarken sol ayakla çıkmak,
- Neşeli çıkmak,
- Endişeli çıkmamak,
- Çıkarken yukarıya bakmamak.
6. Yürümekteki edepler:
- Sert yürümemek,
- Çukurlara basmamak,
- Yanlara bakarak yürüme (dikkatli olma),
- Taştan taşa seğirtme,
- Yol ortasında yürümemek,
- Kimsenin ardınca bakmamak,
- Büyüğünün önünde yürümemek,
- Birisiyle giderken bir işle meşgul olup, onu bekletmemek.
7. Mahallede:
- İşi olmadıkça mahallede gezmemek,
- Karşıdan gelene yakın olma,
- Açık kapı ve pencerelerden bakmamak,
- Çocuklara uymamak,
8. Pazarda:
- Omuzunu kimseye vurmamak,
- Uzaktakileri çağırmamak,
- Kahkaha ile gülmemek,
- Tükürmemek,
- Sümkürmemek,
- Bir şey yememek ve içmemek.
9. Alış-verişte:
- Yumuşak söylemek,
- Az almak,
- Aldığı şeyi geri vermemek.
10. Eve bir şey getirmede:
- Elbisesini taşıma vasıtası yapmama,
- Açıktan getirmeme,
- Eve varır varmaz yememe.
11. Eve girerken:
- Haber verme,
- Sağ ayakla girmek,
- Selam vermek,
- Çevreye bakmamak,
- Besmele ile eve girmek.
12. Oturmaktaki edepler:
- Sağ dizi dikmek ve sol ayağın yerde olması,
- Kendi yerini bilmek,
- Ayağı örtmek,
- Ev sahibi konuşmadan konuşmamak.
13. Misafirlikte:
- Çağırmaya gelenin önünde yürümemek,
- Yiyecek ne var diye sormamak,
- Yemekten sonra çok oturmamak.
14. Hasta Ziyareti:
- İkindiden sonra gitmek,
- Güler yüzlü olmak,
- Hastanın sağ yanına oturmak,
- Çok oturmamak,
- Fatiha okumak.
Aslında görgü kuralları 700'den fazla olarak tek tek sayılmış ve ahîye
öğretilmeğe çalışılmıştır. Ahîlik eğitimi, ferdin bütün gün (24 saat) yapacağı
işleri ve yerine getirmesi gereken davranışları kapsamayı hedeflemiştir. Böylece
birey, düzenli bir eğitimle, yaratılış amacına uygun uygun şekilde hareket eden
olgun bir kişiliğe kavuşturulmuş olacaktır.
kaynak:(link)