23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı

Nedret Günaydın

Forum Bağımlısı
Kayıt
29 Ocak 2007
Mesaj
4.626
Tepki
3.629
Şehir
Avrupa Yakası
23 NİSAN
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız Kutlu Olsun


Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Tarihçesi (*)

İstanbul'un işgalinden üç gün sonra, Atatürk ünlü 19 Mart 1920 tarihli bildiriyi yayımladı. Bildiride,"olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin Ankara'da toplanacağı, Meclis'e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri, seçilerin en geç onbeş gün içinde yapılması gereği, kesin ve kararlı ifadelerle yer alıyordu. Ayrıca, dağılan Meclis-i Mebusan'ın üyeleri de Ankara'daki Meclis'e katılabileceklerdi.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş temelleri Ankara'daki bu ilk tarihi binada atıldı. Birinci Meclis Binası, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın yönetim yeri olarak pek çok tartışma ve millî kararlara sahne oldu: Bu yapı bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak, ilk yılların anılarını sergiliyor. İllerde seçilen temsilciler ve Meclis-i Mebusan'ın
bir kısım üyeleri Ankara'ya geldiler.

Ankara'nın o günkü şartları içinde Meclis'in toplanabileceği elverişli bir bina yok gibiydi. Sonunda, İkinci Meşrutiyet döneminde, İttihat ve Terakki Cemiyeti kulübü olarak yapılmış tek katlı bir bina uygun görüldü. Eksik kalmış yapı tamamlandı, okullardan toplanan ve halkın katkısıyla sağlanan eşyalarla donatıldı. Hazırlıklar tamamlanınca, Atatürk 21 Nisan'da yayınladığı ikinci bir bildiri ile, Meclis'in
23 Nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu.

23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı. Halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Hacı Bayram Camii'nde kılınan öğle namazından sonra, Meclis binası girişinde
gözleri yaşartan muhteşem bir tören yapıldı. Saat 13.45'de, Ankara'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı.

Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis'in ilk toplantısını açtı.

"Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar,
İstanbul'un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir. Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum."

Bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da "Büyük Millet Meclisi" olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsedi. Daha sonra Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" (TBMM) adı kalıcılık kazandı.

TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa'yı (Atatürk), başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü. TBMM, açılışından iki gün sonra, sadece yasama değil, yürütme gücüne de sahip olacak hukukî ve siyasî yapısını düzenleme çalışmalarına başladı.
Bu düzenlemeler, TBMM'nin tam bir güçler birliği ilkesini benimsediğini göstermişti.

2 Mayıs 1920'de Bakanlar Kurulunun seçilmesi hakkındaki yasa çıkarıldı.
11 Bakandan oluşan "Meclis Hükümeti", 5 Mayıs'da TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında ilk toplantısını yaptı. TBMM'nin açılışı ile birlikte, millî egemenliğe dayalı yeni Türk Devleti doğmuş oluyordu. Birinci TBMM'nin iki temel hedefi, kesin zaferi kazanmak ve yeni devletin otoritesini güçlendirmek, kalıcılığını gerçekleştirmekti. Öncelikle, ülke topraklarının yabancı işgalinden kurtarılması gerekiyordu.

3 Aralık 1920'de Ermenistan Cumhuriyeti ile imzalanan Gümrü Barış Andlaşması, TBMM'nin yaptığı ilk uluslararası andlaşmaydı. Böylece Doğu cephesi kapandı.
16 Mart 1921'de imzalanan Moskova Andlaşması ile Rusya, yeni Türk Devletini ve Misak-ı Millî ilkelerini tanıdı. 6-11 Ocak 1921'de Birinci İnönü, 23-31 Mart 1921'de İkinci İnönü ve 13 Eylül 1921'de Sakarya Zaferleri sonucunda,
20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Andlaşması ile Fransızlar savaştan çekildi.
Aynı yılın sonunda İtalyanlar da TBMM hükümetiyle işbirliğine giriştiler.
1922 yılında, Yunanistan ve İngiltere dışında, TBMM, tüm ülkelerle iyi ilişkiler içindeydi,TBMM Orduları, 26 Ağustos 1922'de Büyük Zaferi kazandılar.
9 Eylül'de İzmir kurtarıldı.

18 Eylül'de ise Anadolu'da hiçbir yabancı askerî güç kalmamıştı. Yeni Türk Devleti'nin bu başarıları karşısında İngiltere de dahil olmak üzere İtilaf Devletleri ile 11 Ekim 1922'de Mudanya Mütarekesi imzalandı. Doğu Trakya kurtuldu. İtilaf Devletleri, 27 Ekim'de Lozan'da barış görüşmelerinin yapılmasını kararlaştırdılar. Uzun süren görüşmeler sonunda 24 Temmuz 1923'de imzalanan Lozan Barış Andlaşması 24 Ağustos 1923'de TBMM'de onaylandı. Yeni Türk Devleti, askerî, siyasî ve ekonomik özgürlüğüne kavuştu.



(*) TBMM Web Sitesi'nden alınmıştır.



MUSTAFA KEMÂL ATATÜRK’ÜN
MİLLÎ BİRLİK VE MİLLÎ EGEMENLİK ÜZERİNE SÖZLERİ

1924 Eylül ayında Samsun Ticaret Mektebi’nde öğretmenler tarafından şereflerine verilen çaydaki konuşmasından :

“Söz söyleyen arkadaşlarımızdan biri bana, nereden ilham ve kuvvet aldığımı sordu. Arkadaşlarımızın sorduğu ilham ve kuvvet kaynağı, milletin kendisidir. Milletin müşterek eğilimi, umumî fikri olduğunu inkâr edenler de vardır. Bu gibileri hepiniz çok işitmişsinizdir. Bu gibiler memleket ve milletle alâkasız, gafil insanlardır. Memleketimizin ve milletimizin başına gelmiş olan bunca felâketler hiç şüphe etmemelidir ki, bu gafil insanların memleketin talihini ve iradesini ellerinde tutmuş olmalarından ileri gelmiştir.

Bir topluluğun mutlaka ortaklaşa bir fikri vardır. Eğer bu, her zaman dile getirilemiyor ve belirtilemiyorsa onun yokluğuna karar verilmemelidir. O, yapılan işlerde mutlaka mevcuttur. Varlığımızı, bağımsızlığımızı kurtaran bütün işler ve hareketler, milletin müşterek fikrinin, arzusunun, azminin yüksek belirtisinden başka bir şey değildir.” (1924 Atatürk’ün Maarife Ait Direktifleri, s. 21-22)


“Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki şeye güvenir: Biri Millet kararı diğeri en ağır ve müşkül şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkı ile lâyık görülen Ordunun kahramanlığı" (diyen Atatürk: Millî Mücadelenin en karanlık günlerinde yanında bulunan sadık yakınlarından gazeteci Yunus Nadi Bey'in ''Her kerameti Meclisten beklemek niyetinde miyiz? diye sorması üzerine, Mustafa Kemal'in verdiği cevap şu olmuştur)

''Ben her kerameti Meclisten bekleyenlerdenim. Bir devreye yetiştik ki onda her iş meşrû olmalıdır. Millet işleri de ancak millî kararlara istinad etmekle, milletin hissiyat-ı umumiyesine tercüman olmakla hâsıldır. Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O, esaret ve zillet kabul etmez. Fakat onu bir araya toplamak ve kendisine ‘Ey Millet, sen esaret ve zillet kabul eder misin?’ diye sormak lâzımdır. Ben, milletin vereceği cevabı biliyorum... Bizim bildiğimiz hakikatler milletçe de tamamen malûm olunca, onun kararlar bahsinde de bizim gibi düşüneceği neden kabûl edilmemelidir? Ben, bilâkis milletin bu hususta daha salim, daha kat'i kararlar vereceğine kaniim.” (1920)


“Tarihimizi tetkik ediniz. Türk’ün çektiği bütün felâketler, maruz kaldığı tehlikeler ve musibetler hep kendi öz benliğini, millî varlığını ihmâl ederek nereden geldikleri ve ne oldukları, hangi nesle mensup bulundukları belirsiz bir takım kimseleri kendilerine reis tanıyarak onların şuursuz bir vasıtası olmak mevkiine düşmüş olmasındandır.” (Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, s.543)


“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, herşeyden evvel Türkiye’nin istikbâline, kendi benliğine, millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzûmu öğretilmelidir.” (1 Mart 1922 TBMM açış konuşmasından)


“Türk milletinin kuruluşunda etkili olduğu görülen tabiî gerçekler şunlardır:

a) Siyasî varlıkta birlik

b) Dil birliği

c) Yurt birliği

d) Irk ve menşe birliği

e) Tarihî karabet

f) Ahlâkî karabet

Türk milletinin teşekkülünde mevcut olan bu şartlar diğer milletlerde hepsi birden yok gibidir. Daha umumî bir tarif yapabilmek için diyelim ki; bir topluma millet diyebilmek için bu şartlar, aynı zamanda bütün olarak veya kısmen, bir arada bulunmak lâzımdır. Bütün milletler tamamen aynı şartlar altında teşekkül etmemiş olduklarına göre Türk milletinde yaptığımız gibi, diğer her millet ayrı olarak mütalâa edilmedikçe, milliyet fikrini umumî ve ilmî olarak tarif etmek güçtür.”(1930)

Karabet (TDK) : Yakınlık, hısımlık


“Millet her türlü iradesini hâkim kılmağa muktedirdir.” (1919 Nutuk)


Macar heyetinin kabûlü esnasında söylediklerinden;

“Bir milletin büyüklüğü coğrafî yüzölçümü ile değil, yüreğinin asaleti, ülküsünün yüksekliği ile ölçülür.” (Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 1 Ocak 1934, s.3)


“Benim için en büyük korunma noktası ve şefkat kaynağı milletimin sinesidir.” (1919 Reşit Paşa’nın Hatıraları, s. 86)


“Kudretsiz dimağlar, zayıf gözler, hakikatı kolay göremezler. O gibiler Büyük Türk Milleti’nin yüksek seviyesine nazaran geri adamlardır. Fakat zaman bütün hakikatleri en geri olanlara dahi anlatacaktır. Milletimizi vehimlerden kendini kurtarmağa muktedir hale getirmeye çok çalışalım.” (19 Ekim 1925, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Millî Eğitim Bakanlarının Millî Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri, s. 27)


“Bilelim ki kazandığımız muvaffakıyet milletin kuvvetlerini birleştirmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı muvaffakıyetleri, zaferleri ileride de kazanmak istiyorsak, aynı esasa dayanalım, aynı yolda yürüyelim.” (Büyük Zafer’in ardından Anadolu’ya yaptığı ilk gezide halka hitaben... 1923)


“Milletimiz tek bir vücûd gibi gösterdiği sarsılmaz birlik ve gayret sayesinde başarıya ulaşmıştır.” (Büyük Zafer Hakkında, 4 Ekim 1922)


“Bizim Milletimiz derin bir maziye mâliktir. Milletimizin hayat-i asarını düşünelim. Bu düşünce bizi elbette altı, yedi asırlık Osmanlı Türklüğünden çok, asırlık Selçuk Türklerine ve ondan evvel bu devirlerin her birine muadil olan Büyük Türk devirlerine kavuşturur.” (Samsun Ticaret Mektebi’nde öğretmenler tarafından şereflerine verilen çaydaki konuşmasından, Eylül 1924)


“Silâhı ile olduğu gibi dimağı ile de mücadele mecburiyetinde olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. Milletimizin sâf seciyesi istidat ile doludur.” (Ankara’da Maarif Kongresi, Mustafa Kemal Paşa’nın açılış konuşması 16 Temmuz 1921)


"Bu memleket tarihte Türk’tü, hâlde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır." (Atatürk'ün Adana Seyahatleri s.31)


“Bu dünyadan göçerek Türk Milleti’ne veda edeceklerin çocuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara son sözü bu olmalıdır: Benim Türk Milletine, Türk Cumhuriyetine, Türklüğün istikbâline ait ödevlerim bitmemiştir. Siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar edersiniz. Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk Milleti duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere durmadan tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk... Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.” (Mülkiyeliler’e hitabından, 11 Ocak 1935)


“Gereğince vatan için tek bir fert gibi, birleşik azim ve kararla çalışmasını bilen bir ulus, elbette büyük istikbâle hak kazanmış ve adaylığını koymuş bir ulustur.” (1919)


“Yabancılar tamamen inanmalıdır ki, Türkiye’de yaşayan millet, başlı başına bütün dünya milletleri içinde müessir bir varlığa sahiptir. Bu giderilemez.” (1919)


"Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır." (Cumhuriyet’in 10. Yılı Nutku, 29 Ekim 1933)


“Millî emeller, millî irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin bileşkesinden ibarettir.” (1923)


“Bir millet varlığı ve hukuku için bütün kuvvetiyle, bütün fikrî ve maddî güçleriyle alâkadar olmazsa, bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse şunun, bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Millî hayatımız, tarihimiz ve son devirde idare tarzımız, buna pek güzel delildir. Bu sebeple teşkilâtımızda millî güçlerin etken ve millî iradenin hâkim olması esası kabûl edilmiştir. Bugün bütün cihanın milletleri yalnız bir egemenlik tanırlar: Milli Egemenlik...” 1920 (Nutuk III, s. 1185)


"Türk Milleti yeni bir iman ve kat’i bir azm-i millî ile yeni bir devlet kurmuştur. Bu devletin dayandığı esaslar "Tam Bağımsızlık" ve "Kayıtsız Şartsız Millî Egemenlik"ten ibarettir. Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu Millî Egemenliktir. Milletin Kayıtsız Şartsız Egemenliğidir..." (İzmir’de halka hitaben... 31 Ocak 1923)


“Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür.” (Cumhuriyet’in 10. Yılı Nutku, 29 Ekim 1933)


“Türk Milleti asırlardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklâli bir lazıme-i hayatiye etmiş bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet istiklâlsiz yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır.” (1922)


“Bir milletin ruhu zaptolunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça o millete hâkim olmanın imkânı yoktur. Halbuki asırların yarattığı millî bir ruha, kuvvetli ve daimî bir millî iradeye hiçbir kuvvet karşı koyamaz.” (30 Ağustos 1924)


“...Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, ilk önce bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti; hissî, fikrî ve fiilî olarak bütün davranış ve hareketlerimizle göstermemiz gerekir. Bilelim ki Millî benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin şikârıdır (avıdır). Millî varlığımıza düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı, bir Türk şairinin dediği gibi: (karşı duvardaki levhayı işaret ederek) ‘Türk’üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi’ diyelim. Düşmanlarımıza bu hakikatı ifade ettiğimiz gün, kanaatimize, mefkûremize, istikbâlimize yan bakan her ferdi düşman telâkkî ettiğimiz gün, millî benliğe uzanacak her eli şiddetle kırdığımız, milletin önüne dikilecek her engeli derhâl devirdiğimiz gün, hakikî kurtuluşa vasıl olacağız.” (20 Mart 1923 Konya gençleriyle konuşmasından, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c.2, s. 144)


Atatürk’ün sözlerinde bir dizesi yer alan ve İstanbul’un İtilâf Devletleri tarafından işgâli sırasında yazılmış olan dörtlüğün tamamı şöyledir:

Binlerce can dirilse de nakletse geçmişi,

Dağlar lisana gelse de anlatsa hepsini;

Garbın cebin-î zâlimi affetmedim seni,

Türküm ve düşmanım sana, kalsam da tek kişi...

“Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve bu hâkimiyet makamının hükûmetine Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti derler. Bundan başka saltanat makamı, bundan başka bir hükûmet yoktur ve olamaz.” (1 Kasım 1922)


“Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün programlarının umdesi şu iki esastır: İstiklâl-i tam... Kayıtsız şartsız millî hakimiyet!..” (27 Nisan 1920)


“Hiç şüphe yok, devletimizin ebedi müddet yaşaması için, memleketimizin kuvvetlenmesi için, milletimizin refah ve mutluluğu için hayatımız, namusumuz, şerefimiz, geleceğimiz için ve bütün kutsal kavramlarımız ve nihayet her şeyimiz için mutlaka en kıskanç hislerimizle, bütün uyanıklığımızla ve bütün kuvvetimizle millî egemenliğimizi muhafaza ve müdafaa edeceğiz.”

“Efendiler; Bu umde icabı bütün cihan bilmelidir ki, artık Türkiye halkı; hakimiyetini hiçbir şahıs ve makama veremez. Hakimiyet demek şeref demek, namus demek, haysiyet demektir. Bir milletten bu evsaf-ı medeniye ve insaniyesinin terkini taleb etmek onu insanlıktan çıkarmak demektir.” (İzmir İktisat Kongresi’ndeki konuşmasından, 17 Şubat 1923)


“Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin devamlı şekilde sağlanması ve korunması ancak ve ancak tam ve kat'î mânasiyle millî egemenliğin kurulmuş bulunmasına bağlıdır. Bundan ötürü hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir. Toplumumuzda, devletimizde hürriyet sonsuzdur. Ancak onun hududu, onu sonsuz yapan esasın korunmasıyla mevcut ve çevrilidir.” (1923)


“Mutlak ve sınırsız Egemenlik erki yalnız ve yalnız halkın kendisindedir. Halkın toplu halde kendini satması, kendine ihaneti, ya da kötülük etmesi düşünülemez!..”

“Millî müdafaamızı, düşmanların bayrakları babalarımızın ocakları üstünden çekilinceye kadar terk edemeyiz. İstanbul mabetleri etrafında düşman askerleri gezdikçe, öz vatan toprakları üstünden yabancı adamların ayakları çekilmedikçe biz, mücadelemizde devam etmeye mecburuz. Kendi hükûmetimizin idaresi altında bedbaht ve fakir yaşamak, yabancı esareti pahasına kavuşacağımız huzur ve mutluluğa bin kere üstündür.” (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 307 , 1920)


“Atatürk, halk hakimiyetinin esas temel taşının hak ve adalet olduğuna içten inanmış bir adamdı. Bundan dolayı, adalete çok önem verirlerdi. Daima, “Adalet bir devletin esası olduğuna göre mahkemelerin sözde değil gerçekten tarafsızlığını sağlamak her işin başında bulunmalıdır. Hak sahiplerine zorluk çıkarmak, iş sahiplerine, bugün git, yarın gel diye bir takım zorluklara uğratmak, hükümet otoritesi maskesi altında halka zorbaca davranmak, yakışıksız muamelelere cüret etmek gibi haller derhal önlenmelidir” derlerdi.”

(Kılıç Ali’nin bir anısı, Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, İstanbul 1955, s. 54)


“Türk çocuklarındaki kabiliyet her milletinkinden üstündür. Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, büsbütün Türk çocukları kendileri için lâzım gelen hamle kaynağını o tarihte bulabileceklerdir. Bu tarihten Türk çocukları bağımsızlık fikirlerini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eğmeyeceklerdir.” (Şemsettin Günaltay, 1951 Olağanüstü Dil Kurultayı, s.33)


“Gerçekleri bilen, kalbinde ve vicdanında manevi ve kutsal hazlardan başka zevk taşımayan insanlar için, ne kadar yüksek olursa olsun, maddi makamların hiçbir değeri yoktur.” (Büyük Nutuk)


23 Nisan 1920... Ankara’da büyük millet meclisi açılmıştır. Memleketin her tarafından birçok milletvekilleri gelmiştir. Bu yeni meclise gelenlerin bir kısmı Ankara’da hiçbir şeyin olmadığını görünce, ümitsizliğe düşmüşlerdi. Bahsedilen ne Yeşilordu, ne hazine, ne yatacak otel, hiçbir şey yoktu. Sadece, Mustafa Kemal...

...Bazılarına bu dava çürük gelmiş olacak ki, memleketlerine dönmeye karar verdiler. Bunlar geri dönerlerse mecliste huzursuzluk olacağını anlayan Mustafa Kemal, kürsüye çıktı. O gün pek heyecanlıydı. Atatürk’ün hayatında belki de böyle canlı bir tablo doğmamıştı. Milletvekillerine hitaben şöyle demiştir:

“İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla milli meclise davet etmedim. Herkes kararında özgürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta, hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağ’ına çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim!...” (Falih Rıfkı Atay)



23 NİSAN
Bu ne duru sabah,ne temiz hava
Geliyor her yandan nisan kokusu
Sevinçten deliye dönmüş her yuva
Sarmış gönülleri vatan duygusu

Gelincikler gibi al al bayraklar
Evlerden sarkıyor,göklerde dolu
Nebızlar pek hızlı,çoşkun yürekler
Sanki arslan bugün her Türk’ün oğlu!

Şu mini miniler tombul yanaklı
Yuerlerinde bile duramıyorlar
Hepsinin elleri çifte bayraklı
Gözlerinde şimşek şimşek sevgi var

Yeniden oluyor her şey yeniden
Yanıyor Atatürk içimizde bak
Atatürk,bu kara günü ak eden
Atatürk andımız,en kutlu sancak

Eğlenin yavrular,gülün çoçuklar
Çaşsun gönlünüzde Türklük duygusu
Havanın bile çışkun hali var
Her yönden geliyor nisan kokusu

Hasan Latif SARIYÜCE
 
Scudo

Ferhat Köse

Forum Bağımlısı
Kayıt
13 Şubat 2010
Mesaj
6.263
Tepki
8.464
Yaş
48
Şehir
Eskişehir
Bisiklet
Bisan
Bizim zamanımızda tam adı buydu bilmiyorum belki oda değiştirilmiştir ama ben bildiğim adı ile tüm forum arkadaşlarımın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyorum. Bu tarihte TBMM açılmış demokrasinin ilk temelleri atılmıştır.Çağımızın en büyük dehası ve devlet adamı olan Atatürk'ün yine ileriyi düşünerek bu günü geleceğimiz olan Çocuklara adaması da ayrı bir durumdur.Kıymetinin bilinerek uzun seneler kutlanması dileği ile ben artık kaçar bu güzel günü değerlendiririm. Ciddi anlamda bayramların tadı kalmamış bu yazıyı yazıp antremana çıktım geldim bir tane teşekkür 10-15 kişi açmış okumuş bu kadar hiçbirşey demiyorum artık. Aziz Yıldırımın kıçında çıban çıkmış yazsaydım ortalığı duman alır bin kişi okur 50 kişi yorum yazardı yada mtb bisikletim ile 40 ortalama yaptım yazsaydım benzer şeyler olurdu SADECE BAYRAMINIZI KUTLADIM ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI anlamı sizler için ne teşkil ediyo rbilemiyorum am abenim için önemli bir gündü.Çocuklarınız yoksa bile hepnizi zamanında çocuktunuz ne çabuk unuttunuz...
 

özel

Üye
Kayıt
14 Mayıs 2012
Mesaj
96
Tepki
55
Şehir
İZMİR
İsim
Umut
Başlangıç
1987—88
Bisiklet
Mosso
Bisiklet türü
Yol bisikleti
İlk mesajınızla duygularıma da tercüman olduğunuz için üzerine bir söz söyleyemedim ama ben de sizin gibi en azından bir çok teşekkür görmek isterdim. Ne deseniz haklısınız.
 

Tuncay Üner

Forum Bağımlısı
Kayıt
16 Mayıs 2012
Mesaj
962
Tepki
619
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Trek
Şu bir gerçek ki Cumhuriyet rejimi ile gelen bayramlar para etmiyor artık. 23nisan, 19mayıs, 29ekim vs...

Teröristlik yükselen değer konumunda. Öyle ki, artık suç bile değil. Hatta teslim olursan kıyak bile geçiyorlar.

Dini günler ve bayramları duyuran bu sebeplerle etkinlik düzenleyen belediyeler ihya oluyorlar.

Daha birsürü şeyler var. Bunlar sadece buz dağının görünen yüzü.

Suriye'deli El-Kaide teröristlerine alenen ilaç toplanıyor bu ülkede, çarşaf çarşaf ilan basıp altına telefon numarası yazıyorlar.

Daha yazayımmı?

Bunlar gibi binlerce sebep yüzünden 23 Nisan iplenmez bu ülkede.

Böyle siyasi yorumda bulunmak istemezdim ama böyle bir konuda yazmam lazım oldu.
 

BF Okuru

Forum Bağımlısı
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
164.844
Tepki
789
Az daha bu konuyu açıyordum ama baktım bir arkadaşımız açmış kendisine teşekkür ediyorum ''NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE''Dünyanıın en şanslı çocuklarına bol sevgiler bayramları kutlu olsun.
 

BF Okuru

Forum Bağımlısı
Kayıt
6 Eylül 2004
Mesaj
164.844
Tepki
789
@SedatT Malum bisiklet kullanıp spor yapıyoruz bol,bol temiz oksijen vücuda ve beyne nüfuz ediyor o yüzden sağlıklı düşünüyoruz yada düşünüyorum binlerce üyesi olan bir forumda bu konuya bu kadar duyarsız kalmakda işin malesef acı tarafı.
 

Velespitli Seyyah

Keşfetmek Güzeldir...
Kayıt
4 Temmuz 2017
Mesaj
494
Tepki
1.663
Yaş
33
Şehir
Çanakkale
İsim
Sabri
Bisiklet
Carraro
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun.
.
Unutturulmaya çalışılan değerlerimizin tekrar hatırlanması, çocuk cinayetlerinin ve istismarının olmadığı, insanca eğitim aldıkları, beton yığınları arasında değil de doğa ile yaşamayı öğrenmeleri dileğiyle.

LRM_EXPORT_20180325_213911.jpg
 

BerkEvren

Forum Bağımlısı
Kayıt
21 Şubat 2016
Mesaj
3.300
Tepki
13.190
Şehir
İstanbul
İsim
Berk Evren
Başlangıç
1983—84
Bisiklet
Diğer
23 Nisan 2018’de Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda (link);

  • Adalet Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı, son 10 yılda yaklaşık 3 kat arttı.
  • TÜİK verilerine göre, son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu devletin izniyle evlendirildi. Son 6 yılda 142 bin 298 çocuk anne oldu ve bu çocukların büyük kısmı dini nikâh ile evlendirildi.
  • Adli sicil kayıtlarına göre son 5 yılda çocuk istismarı dava sayısında yüzde 50 oranında artış kaydedildi.
  • Çocuğun cinsel istismarında Türkiye dünya listesinde 3’üncü sıradadır. Her 6 erkek çocuktan 1’i cinsel istismara uğruyor. Bu çocukların yüzde 70’i 18 yaş altı. 11 yaşından küçüklerin oranı, yüzde 70.
  • Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2015 verileri suç mağduru çocuk sayısının yılda 122 bini geçtiği, bunların yüzde 10 oranında cinsel suçlar olduğunu gösteriyor.
  • Adalet Bakanlığı’nın 2015 verilerine göre de yılda ortalama 17 bin istismar davası açılıyor, bu davaların yüzde 45’i mahkûmiyetle sonuçlanmıyor!
  • Adalet verileri, yılda ortalama 8 bin çocuğun cinsel istismara uğradığını ortaya koyuyor.
  • ECPAT 2015 yılı Türkiye Raporu’na göre; çocuklar, Türkiye’de cinsel şiddete en fazla maruz kalan grubu oluşturuyor. Türkiye’deki cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı işleniyor. Türkiye, cinsel istismar amacıyla insan ticareti ve çocuk evlilikleri nedeniyle, Küresel Kölelik Endeksi’nde modern köle sayısında da Avrupa’da birinci konumunda yer alıyor.
  • Türkiye’de AKP’nin iktidarda olduğu 2002’den bu yana 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yaptı. 15 yaşın altında cinsel istismara uğrayarak doğum yapan çocuk sayısı ise 15 bin 937 olarak kayıtlara geçti.
  • MEB Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nde, “ Evli olanların kayıtları yapılmaz, öğrenci iken evlenenlerin okulla ilişiği kesilerek kayıtları e-Okul üzerinden Açık Öğretim Lisesine veya Mesleki Açık Öğretim Lisesine gönderilir.
  • 2018 yılının;
  • Ocak ayında, basına yansıyan haberlerden sadece 147 çocuğun,
  • Şubat ayında, basına yansıyan haberlerden sadece 30 çocuğun,
  • Mart ayında, basına yansıyan haberlerden sadece 269 çocuğun cinsel istismara uğradığı bilgilerine ulaşıldı.
  • MEB verilerine göre, Türkiye’deki özel öğretim kurumu sayısı 10 bin 53’tür. Bu kurumların 3’te 1’i mutlaka bir tarikata bağlı.
  • Tarikat okul ve yurtlarındaki öğrenci sayısı 210 bin dolayındadır (üniversiteler hariç). 4 binin üzerindeki özel yurdun 2 bin 480’i bir tarikatla bağlantılıdır. Tarikatlara bağlı yurtların kapasitesi 380 bin. Bu yurtlarda kalan öğrenci sayısı 224 bini buluyor.
  • 2012 yılında 601 bin olan 15-17 yaş arası çocuk işçi sayısı, 2016 yılına gelindiğinde 709 bin olmuştur.
  • 2016 TÜİK verilerine göre çocuk işçilerin yüzde 78’i kayıt dışı çalışmaktadır.
  • Çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle kız çocuklarının başı ve bedeni 9 yaşında, fiilen okul öncesinden itibaren kapatılmaktadır. Çocuk hakkı, insan hakkı ihlalidir.
Korkunç / dehşet verici rakamlar...
Bir rakamdan daha ötesi olması, ders çıkarılması dileğiyle paylaştım.

Çocuk sahibi olmayanların, bir zamanlar çocuk olduğunu hatırlayarak okumasını umuyorum...