five
Part time turcu
- Kayıt
- 29 Temmuz 2005
- Mesaj
- 1.453
- Tepki
- 3.960
- Yaş
- 52
- Şehir
- İstanbul-Bostancı
- Başlangıç
- 1995—96
- Bisiklet
- Diğer
- Bisiklet türü
- Şehir - Tur
Sabah yine deniz manzarasına uyandık. Akşamdan kahvaltı pazarlığı yaptığımız için, çantaları toplayıp bisikletlerimizi hazırladık ve kahvaltıya oturduk. Yanıma, Atlas dergisinin verdiği ve ebadı küçük olduğu için kullanımı ve göz atması kolay olan 2009 yılı yol haritasını da almıştım. Kahvaltı yaparken Fatih’le birlikte yol muhabbeti de yapıyorduk. Yolda elimi atıp haritaya bakmak istediğimde kahvaltı masasında unutmuş olduğumu fark edecektim.
Üçüncü günün sonunda Aydıncık’a varmış olmak yol ve mesafe planımızda yine bir 10 Km. lik ilave gecikme demekti. Ve biz yine ekstra bir günümüz olduğunu düşünerek telaşlanmıyorduk. Yol Aydıncık çıkışından hemen sonr a yükselmeye başlamıştı. Bir süre sonra Aydıncık da aşağımızda kalmıştı. Ama bu sefer yokuşlar bizi daha da yorar olmuştu. Sanki önceki 2 günden daha fazla yoruluyorduk. Öğle vaktine yaklaştığımızda yokuş bitmemiş ama suyumuz tükenmeye başlamıştı. Fatih her dinlenmede mataranın yarısını götürdüğü için suyu bana göre çok daha çabuk tükenmişti. Ben suyumu Fatih’le paylaşıyordum. Ama benim ki de tükenince ve yokuşta verdiğimiz molalar sıklaşmaya başlayınca bir yerlerden su bulalım diye konuştuk Fatih’le. Etrafta su bulacak bir yer olmadığı için yoldan geçenlerden istemeye karar verdim. Elime mataramı alıp parmağımla işaret ederek su istedim geçen araçlardan. O an için aklıma gelen en kestirme yol buydu Bir iki araba geçti. Sonunda bir tanesi durdu ve yarım şişe suyunu bize verdi. Çok teşekkür ettik kendisine. Bizi biraz daha idare etti.
Yol çalışmalarının başladığı yerlere gelmiştik Aydıncık’tan sonraki tepelerde. Önce iş makinalarını sonra da karayolu inşası için malzeme üreten şantiyeyi gördüm. İşte dedim su kaynağı Fatih biraz arkadaydı. Ben, en azından su alayım, diyerek şantiyedeki konteynırın kapısını çaldım. İçeride genç bir çocuk tek başınaydı. Merhabalaştık. Suya ihtiyacımız olduğunu söyledim. Hemen damacanayı gösterdi. Matara ve yanımdaki şişeyi doldurduktan sonra ayrılırken çay ikram etti. Ben de iyi bir dinlenme ve sohbet molası olacağını düşünerek öneriyi kabul ettim. Fatih gelince hemen ona da seslendim çay için. Çay boyunca adının Musa olduğunu öğrendiğimiz genç ile sohbet ettik. Bize yol yapım çalışmalarından bahsetti. Kumanda tablosunu ve hangi makinanın ne işe yaradığını anlattı. Çaylarımız bittikten sonra teşekkür ettik. Yol hakkında bilgi aldık ve ayrıldık. Yolun tepe noktasında ve inişte yapım çalışmaları olduğunu öğrenmiştik. Yol hala tırmanıyordu ama yol çalışmasını görünce inişin başlayacağını anladık. Zaten oldukça yorulduğumuz ve emek molası vermek istediğimiz için de inmeye başlamak istiyorduk artık.
Genişletilmiş ama asfaltı bozuk olan yoldan hızla inmeye başladık. Daha sonra ise yol iyice bozulup stabilize bir hal aldık ve eğimi azaldı. İleride, durmayı planladığımız Ağaçlı tesisleri vardı. Burada yemek molası verebileceğimiz düşünmüştüm. Daha önce araba ile seyahat ederken de durmuş olduğumuz bir yerdi burası. Yaklaşırken de denizin kıyısından gittiğimiz için, o sıcakta, turkuaz Akdeniz iştahımı kabartmış ve denize girmek için fırsat kollar olmuştum.
Ağaçlı’ya varıp yemeğe oturduk. Karnımızı doyurduktan sonra Fatih’e denize girmeyi teklif ettim. Hatırladığım kadarıyla deniz kıyısında kabin ve duş vardı. Şu ana kadar yol boyunca denize giremediğmiz için Fatih de kabul etti tabi bu teklifi. Yemekte okumak için aldığım gazeteyle birlikte şort mayo vs. yi yanımıza alıp kıyıya yöneldik. Kabinleri kontrol ettiğimizde kırık dökük halleri hayallerimizi yıktı. Duş da yoktu üstelik... Herşeye rağmen denize girmek istediğimiz için üstümüz değiştirip yavaş yavaş denize yöneldik. Ben öndeydim ve denize biraz mesafe vardı. Ve unuttuğumuz en önemli şey... Sıcak kumlar. Hem de çok çok sıcak. Ben önce adımları sıklaştırdım. Sonra koşmaya başladım. Sonra yanmaya başladım. Sonra haşlanmaya başladım. Sonrasını hatırlamıyorum. Denize ayaklarımı soktuğum bir şey hissetmiyordum. Hiç ulaşamayacağımı sandığım bir yerdeydim. Arkamı dönüp Fatih’e baktığımda uçarcasına koşan birini görüyordum. Elindeki şeyler yere düşmesine rağmen dönüp bakmadan koşmaya devam ediyordu. Nihayet o da suyla buluştu ve rahatladı.
Denize girdik. Amacımıza ulaşmış ve rahatlamıştık. Tabi çok uzun değil sadece 10 dakika. Bu sefer deniz kıyısında ayakkabılarımızı giydik ama aklımızda hala kumlar üzerindeki 100 m. koşumuz vardı. Kıyıdaki duş bozuk olduğu için geriye dönüp tesislere yöneldik. Orada duş alınabilecek bir yer, en azından bir hortum bulabileceğimizi düşünerek. Ama yoktu. Ne tuvalette ne de benzinlikte. Ama biz asıl üzen kimsenin bu konuda kılını da kıpırdatmaması ve bize bir yer göstememesiydi. Acayip surasız insanlar sanki bizi cezalandırır gibi herhangi bir cevap da vermiyorlardı. Fatih’le beraber, bu suratsızlığa sinirlenip, tuvalette yıkayabildiğimiz her yerimizi yıkadıktan sonra hızla toplanıp yola koyulduk. Şimdi bile bu tutumlarını hiç iyi anmıyoruz.
Duş alabilmiş olsaydık da kısa bir süre sonra denizden yeni çıkmış kadar tuzlu olacağımız için terden, yola devam ettik. Ağaçlı tesisleri tam deniz kıyısındaydı ve biz yine yokuş çıkmaya devam ediyorduk. Yokuşun tam sonunda, Fatih’le aramızda biraz mesafe varken, yol kenarında meyve satan çardakları ve çardaklardan birinde de görmeye alışık olmadığım bir grup insanı gördüm. Birisi de bana el sallayarak yanına çağırdı. Biraz yaklaşınca el sallayanın bir yabancı olduğunu fark ettim ve yine fark ettim ki bu yabancı da bir bisikletliydi. Grup dediğim insanlar da diğer bisikletliler... Bir çift ve bir tek bisikletli “tur”istle Akdeniz’de bir yokuşun tepesinde karşılaşmıştım. Çok şaşırdım. Onlar da tabi. Ve ilk defa yaşadığım ve bir daha da yaşayacağımı düşünmediğim bir an : Bu sefer ben “Hello” dedim ve aldığım cevap “Merhaba” oldu.
Birazdan Fatih de geldi ve o da çok şaşırdı karşılaştıığımız insanlara. Karıkoca olduğunu sandığım çift, bizden daha büyük yaşta bir İngiliz çiftti. İstanbul’a uçakla gelmişler. Daha sonra İznik çevresini dolaşmışlar. Oradan otobüsle Konya’ya gidip Konya çevresini turlamışlar. Oradan Kapadokya’ya. Daha sonra da Mersin’e otobüsle inmişler. Oradan da bisikletle Antalya’ya doğru yola çıkmışlar. Beni selamlayan ve bizden biraz daha genç olduğunu düşündüğün bisikletli ise Hollandalı’ymış. 8 ay önce Hollanda’dan yola çıkmış. 8 aydır da yollardaymış. Uzun uzun sohbet ettik. Nerden nereye gittiğimizden, ne zaman yola çıktığımızdan, yolların nasıl olduğundan, yolların en ilginç bölümlerinden bahsettik. Çok keyifli bir sohbetin yanından çok güzel meyvelerden de tattık bu arada. Meyve sebze satan mekanın sahibi amcaya da biraz tercümanlık yaptım. İngiliz kadın bir şişe içindeki renksiz sıvının ne olduğunu sordu. Öğrendim ki kekik suyuymuş. Kekik’i anlatmak (İngilizce’sini bilmediğimden) biraz dolambaçlı oldu. Ayrlırken bisikletlerini de inceledim biraz. İngiliz çiftin bisikletleri birbirinin aynısı olan 28” Specialized’dı. Amortisörsüz ve V frenli. Hollandalı gencin bisikleti ise yine aynı özellikli bir Koga’ydı. Tüm bisikletlerde ön ve arka çantalar vardı. İlave olarak Hollandalı’da bir de harita çantası. Yol için hazırlanırken İngiliz bayan bisikletçi bu sıcakta şapkamızın olmadığını söyledi. Ben de kask taktığımız söyledim. O ise kask takmayı sevmediğini söyleyince çok şaşırdım. Herşey tamam ama en önemli şey eksik (!)
Vedalaşıp ayrıldık. Biz onların geldiği yere onlar bizim geldiğimiz yere doğru inişe geçerken son kez selamlaştık.
Yeşil ovacık’a geldiğimizde dinlenelim dedik. Yol ile deniz arasındaki bir çay bahçesine oturduk. Çaylarımızın yanına birer de tost süper oldu. Bir ailenin yeni işletmesini aldığı bir yerdi burası. Eş dost, hayırlı olsuna geliyorlardı biz oradayken. Parkın içinde de bir tank vardı namlusu Kıbrıs’ı gösteren. Çok dikkatimi çekmişti. Tabi anlamlı da bulmuştum.
Vakit akşama doğru yaklaşmaya başlamıştı. Tepede, bisikletçilerle karşılaştığımız çardaktaki amcadan dut almıştık ilerde ye bir yerlerde yeriz diye. Yol kenarında, bir sitenin girişinin yanındaki otobüs durağında oturup yemeye başladık dutları. Bu arada uzaktan birisinin doğrudan bizim yanımıza doğru gelmeye başladığını gördüm. Fatih’e de söyledim bu adam bizim yanımıza geliyor diye. Yaklaşınca resmi bir görevli olduğunu fark ettim. Herhangi bir şey söylemesine fırsat vermeden ben merhaba dedim önce. Maksadım, hani yanlış bir şey yapmışsak, yanlış bir yerde durmuşsak fazla tepki almadan olayı yumuşatalım yolumuza devam edelim diye. Görevli de bizim turist (= yabancı) olmadığımızı anlayınca durumu acıklamak zoruna kaldı. Bizi yabancı sanan amiri uzaktan görmüş, yanlarına davet etmek istemiş. Biz amaca uygun olmadığımız için görevli (ki sonradan orman bölge şefliğinden olduğunu amirinin de şefi olduğunu anladık) amirini arayarak Türk olduğumuzdan bahsetti. Yine de davet aldık ama kibarca yola devam etmek istediğimizi söylerek teşekkür ettik.
Artık hava iyice kararmış ve biz yine geceye kalmıştık. Bu turda da bizim klasiğimiz bu olmuştu. Bugünkü hedefimiz Taşucu’na varmaktı. Yolun bu kısımları oldukça dar, kamyon trafiği yönünden de yoğundu. Yolun kenarında beyaz çizgi için bile yer kalmıyordu zaman zaman. Ayrıca bu kısım da tümüyle bir tırmanma ve inişten oluşuyordu. Çok dikkatli geçiyorduk her virajı. Çünkü karşıdan gelenle bizim arkamızdan gelenin buluşması bize yer kalmaması demekti yolda.
Gecenin karanlığında uzaktaki her ışıltıyı Taşucu sanıyorduk. Yaklaşınca da görüyoruk ki başka bir yermiş. Yolun kıyısında durduğumuz yer askeri bir alandı. Hatta bir nöbetçi asker gördü bizi. Yaklaştı, selamlaştık. Turumuzu anlattık. Çok şaşırdı. Kısa bir sohbetten sonra iyi nöbetler dileyip devam ettik.
Taşucu’na vardığımızda yine ilk önce yemek işini halletmeye koyulduk. Orta düzeyli bir otel bulup bisikletlerimizi de kapalı bir yere koyduktan sonra odaya çıkıp yattık.
4. Gün BC 906 verileri: Aydıncık - Taşucu
Çıkış : 09:30
Varış : 22:30
Mesafe : 79 Km.
Yolda geçen süre : 5 saat 42 dakika
Ortalama Hız : 13,76 Km/s
Maksimum hız : 59,34 Km/s
http://img44.imageshack.us/img44/6350/antalyaadanayol4.jpg
Mapmyride’dan Anamur Silike arası eğim haritası
http://img188.imageshack.us/img188/3562/anamursilifkeegim.jpg
Fotoğraflar :
Aydıncık’ta sabah
http://img40.imageshack.us/img40/839/img0195t.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/8529/img0197n.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/353/img0200a.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/5886/img0201iif.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/8379/img0202d.jpg
http://img199.imageshack.us/img199/9307/img0205u.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/4224/img0206g.jpg
http://img188.imageshack.us/img188/5362/img0207o.jpg
Yol şantiyesi
http://img44.imageshack.us/img44/5708/img0209s.jpg
Musa ve Fatih
http://img40.imageshack.us/img40/5569/img0212u.jpg
Musa ve ben
http://img87.imageshack.us/img87/6968/img0213p.jpg
Özlü sözler... Şuna bayıldım : “Taşları kırarız, kalpleri kırmayız.” Ne güzel
http://img44.imageshack.us/img44/3508/img0214npx.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/3687/img0215zvp.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/7358/img0217t.jpg
http://img199.imageshack.us/img199/9128/img0219b.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/2967/img0221q.jpg
İleride Ağaçlı tesisleri sahili
http://img188.imageshack.us/img188/1830/img0222s.jpg
Nihayet denizdeyiz
http://img44.imageshack.us/img44/7707/img0224e.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/9864/img0225xja.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/1306/img0227h.jpg
Yolda karşılaştığımız bisikletliler
Arkada ayakta Fatih, önce soldan sağa : Ben, İngiliz, Hollandalı genç, İngiliz bayan
http://img44.imageshack.us/img44/20/img0230m.jpg
Aynı kadroya mekanın sahibi amcalar dahil, ben fotoğrafı çekiyorum.
http://img37.imageshack.us/img37/2742/img0231auh.jpg
Bisikletler: Soldakiler bizim arkadaki Hollandalı’nın sağdakiler İngiliz’lerin
http://img197.imageshack.us/img197/8670/img0233u.jpg
Fatih ve Hollandalı. Fatih daha sonra kendisini İstanbul’da gördüğünü hatta selam verdiğini ama elemanın kendisini hatırlamadığını söyledi
http://img199.imageshack.us/img199/6454/img0234m.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/7331/img0237r.jpg
http://img188.imageshack.us/img188/1764/img0239dmw.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/5322/img0240x.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/8485/img0243e.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/5633/img0244h.jpg
Ovacık Şehitler Parkındaki Tank
http://img44.imageshack.us/img44/4770/img0245b.jpg
Fatih’in kareleri
http://img44.imageshack.us/img44/2876/dscn5223.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/6031/dscn5227l.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/6181/dscn5229.jpg
Üçüncü günün sonunda Aydıncık’a varmış olmak yol ve mesafe planımızda yine bir 10 Km. lik ilave gecikme demekti. Ve biz yine ekstra bir günümüz olduğunu düşünerek telaşlanmıyorduk. Yol Aydıncık çıkışından hemen sonr a yükselmeye başlamıştı. Bir süre sonra Aydıncık da aşağımızda kalmıştı. Ama bu sefer yokuşlar bizi daha da yorar olmuştu. Sanki önceki 2 günden daha fazla yoruluyorduk. Öğle vaktine yaklaştığımızda yokuş bitmemiş ama suyumuz tükenmeye başlamıştı. Fatih her dinlenmede mataranın yarısını götürdüğü için suyu bana göre çok daha çabuk tükenmişti. Ben suyumu Fatih’le paylaşıyordum. Ama benim ki de tükenince ve yokuşta verdiğimiz molalar sıklaşmaya başlayınca bir yerlerden su bulalım diye konuştuk Fatih’le. Etrafta su bulacak bir yer olmadığı için yoldan geçenlerden istemeye karar verdim. Elime mataramı alıp parmağımla işaret ederek su istedim geçen araçlardan. O an için aklıma gelen en kestirme yol buydu Bir iki araba geçti. Sonunda bir tanesi durdu ve yarım şişe suyunu bize verdi. Çok teşekkür ettik kendisine. Bizi biraz daha idare etti.
Yol çalışmalarının başladığı yerlere gelmiştik Aydıncık’tan sonraki tepelerde. Önce iş makinalarını sonra da karayolu inşası için malzeme üreten şantiyeyi gördüm. İşte dedim su kaynağı Fatih biraz arkadaydı. Ben, en azından su alayım, diyerek şantiyedeki konteynırın kapısını çaldım. İçeride genç bir çocuk tek başınaydı. Merhabalaştık. Suya ihtiyacımız olduğunu söyledim. Hemen damacanayı gösterdi. Matara ve yanımdaki şişeyi doldurduktan sonra ayrılırken çay ikram etti. Ben de iyi bir dinlenme ve sohbet molası olacağını düşünerek öneriyi kabul ettim. Fatih gelince hemen ona da seslendim çay için. Çay boyunca adının Musa olduğunu öğrendiğimiz genç ile sohbet ettik. Bize yol yapım çalışmalarından bahsetti. Kumanda tablosunu ve hangi makinanın ne işe yaradığını anlattı. Çaylarımız bittikten sonra teşekkür ettik. Yol hakkında bilgi aldık ve ayrıldık. Yolun tepe noktasında ve inişte yapım çalışmaları olduğunu öğrenmiştik. Yol hala tırmanıyordu ama yol çalışmasını görünce inişin başlayacağını anladık. Zaten oldukça yorulduğumuz ve emek molası vermek istediğimiz için de inmeye başlamak istiyorduk artık.
Genişletilmiş ama asfaltı bozuk olan yoldan hızla inmeye başladık. Daha sonra ise yol iyice bozulup stabilize bir hal aldık ve eğimi azaldı. İleride, durmayı planladığımız Ağaçlı tesisleri vardı. Burada yemek molası verebileceğimiz düşünmüştüm. Daha önce araba ile seyahat ederken de durmuş olduğumuz bir yerdi burası. Yaklaşırken de denizin kıyısından gittiğimiz için, o sıcakta, turkuaz Akdeniz iştahımı kabartmış ve denize girmek için fırsat kollar olmuştum.
Ağaçlı’ya varıp yemeğe oturduk. Karnımızı doyurduktan sonra Fatih’e denize girmeyi teklif ettim. Hatırladığım kadarıyla deniz kıyısında kabin ve duş vardı. Şu ana kadar yol boyunca denize giremediğmiz için Fatih de kabul etti tabi bu teklifi. Yemekte okumak için aldığım gazeteyle birlikte şort mayo vs. yi yanımıza alıp kıyıya yöneldik. Kabinleri kontrol ettiğimizde kırık dökük halleri hayallerimizi yıktı. Duş da yoktu üstelik... Herşeye rağmen denize girmek istediğimiz için üstümüz değiştirip yavaş yavaş denize yöneldik. Ben öndeydim ve denize biraz mesafe vardı. Ve unuttuğumuz en önemli şey... Sıcak kumlar. Hem de çok çok sıcak. Ben önce adımları sıklaştırdım. Sonra koşmaya başladım. Sonra yanmaya başladım. Sonra haşlanmaya başladım. Sonrasını hatırlamıyorum. Denize ayaklarımı soktuğum bir şey hissetmiyordum. Hiç ulaşamayacağımı sandığım bir yerdeydim. Arkamı dönüp Fatih’e baktığımda uçarcasına koşan birini görüyordum. Elindeki şeyler yere düşmesine rağmen dönüp bakmadan koşmaya devam ediyordu. Nihayet o da suyla buluştu ve rahatladı.
Denize girdik. Amacımıza ulaşmış ve rahatlamıştık. Tabi çok uzun değil sadece 10 dakika. Bu sefer deniz kıyısında ayakkabılarımızı giydik ama aklımızda hala kumlar üzerindeki 100 m. koşumuz vardı. Kıyıdaki duş bozuk olduğu için geriye dönüp tesislere yöneldik. Orada duş alınabilecek bir yer, en azından bir hortum bulabileceğimizi düşünerek. Ama yoktu. Ne tuvalette ne de benzinlikte. Ama biz asıl üzen kimsenin bu konuda kılını da kıpırdatmaması ve bize bir yer göstememesiydi. Acayip surasız insanlar sanki bizi cezalandırır gibi herhangi bir cevap da vermiyorlardı. Fatih’le beraber, bu suratsızlığa sinirlenip, tuvalette yıkayabildiğimiz her yerimizi yıkadıktan sonra hızla toplanıp yola koyulduk. Şimdi bile bu tutumlarını hiç iyi anmıyoruz.
Duş alabilmiş olsaydık da kısa bir süre sonra denizden yeni çıkmış kadar tuzlu olacağımız için terden, yola devam ettik. Ağaçlı tesisleri tam deniz kıyısındaydı ve biz yine yokuş çıkmaya devam ediyorduk. Yokuşun tam sonunda, Fatih’le aramızda biraz mesafe varken, yol kenarında meyve satan çardakları ve çardaklardan birinde de görmeye alışık olmadığım bir grup insanı gördüm. Birisi de bana el sallayarak yanına çağırdı. Biraz yaklaşınca el sallayanın bir yabancı olduğunu fark ettim ve yine fark ettim ki bu yabancı da bir bisikletliydi. Grup dediğim insanlar da diğer bisikletliler... Bir çift ve bir tek bisikletli “tur”istle Akdeniz’de bir yokuşun tepesinde karşılaşmıştım. Çok şaşırdım. Onlar da tabi. Ve ilk defa yaşadığım ve bir daha da yaşayacağımı düşünmediğim bir an : Bu sefer ben “Hello” dedim ve aldığım cevap “Merhaba” oldu.
Birazdan Fatih de geldi ve o da çok şaşırdı karşılaştıığımız insanlara. Karıkoca olduğunu sandığım çift, bizden daha büyük yaşta bir İngiliz çiftti. İstanbul’a uçakla gelmişler. Daha sonra İznik çevresini dolaşmışlar. Oradan otobüsle Konya’ya gidip Konya çevresini turlamışlar. Oradan Kapadokya’ya. Daha sonra da Mersin’e otobüsle inmişler. Oradan da bisikletle Antalya’ya doğru yola çıkmışlar. Beni selamlayan ve bizden biraz daha genç olduğunu düşündüğün bisikletli ise Hollandalı’ymış. 8 ay önce Hollanda’dan yola çıkmış. 8 aydır da yollardaymış. Uzun uzun sohbet ettik. Nerden nereye gittiğimizden, ne zaman yola çıktığımızdan, yolların nasıl olduğundan, yolların en ilginç bölümlerinden bahsettik. Çok keyifli bir sohbetin yanından çok güzel meyvelerden de tattık bu arada. Meyve sebze satan mekanın sahibi amcaya da biraz tercümanlık yaptım. İngiliz kadın bir şişe içindeki renksiz sıvının ne olduğunu sordu. Öğrendim ki kekik suyuymuş. Kekik’i anlatmak (İngilizce’sini bilmediğimden) biraz dolambaçlı oldu. Ayrlırken bisikletlerini de inceledim biraz. İngiliz çiftin bisikletleri birbirinin aynısı olan 28” Specialized’dı. Amortisörsüz ve V frenli. Hollandalı gencin bisikleti ise yine aynı özellikli bir Koga’ydı. Tüm bisikletlerde ön ve arka çantalar vardı. İlave olarak Hollandalı’da bir de harita çantası. Yol için hazırlanırken İngiliz bayan bisikletçi bu sıcakta şapkamızın olmadığını söyledi. Ben de kask taktığımız söyledim. O ise kask takmayı sevmediğini söyleyince çok şaşırdım. Herşey tamam ama en önemli şey eksik (!)
Vedalaşıp ayrıldık. Biz onların geldiği yere onlar bizim geldiğimiz yere doğru inişe geçerken son kez selamlaştık.
Yeşil ovacık’a geldiğimizde dinlenelim dedik. Yol ile deniz arasındaki bir çay bahçesine oturduk. Çaylarımızın yanına birer de tost süper oldu. Bir ailenin yeni işletmesini aldığı bir yerdi burası. Eş dost, hayırlı olsuna geliyorlardı biz oradayken. Parkın içinde de bir tank vardı namlusu Kıbrıs’ı gösteren. Çok dikkatimi çekmişti. Tabi anlamlı da bulmuştum.
Vakit akşama doğru yaklaşmaya başlamıştı. Tepede, bisikletçilerle karşılaştığımız çardaktaki amcadan dut almıştık ilerde ye bir yerlerde yeriz diye. Yol kenarında, bir sitenin girişinin yanındaki otobüs durağında oturup yemeye başladık dutları. Bu arada uzaktan birisinin doğrudan bizim yanımıza doğru gelmeye başladığını gördüm. Fatih’e de söyledim bu adam bizim yanımıza geliyor diye. Yaklaşınca resmi bir görevli olduğunu fark ettim. Herhangi bir şey söylemesine fırsat vermeden ben merhaba dedim önce. Maksadım, hani yanlış bir şey yapmışsak, yanlış bir yerde durmuşsak fazla tepki almadan olayı yumuşatalım yolumuza devam edelim diye. Görevli de bizim turist (= yabancı) olmadığımızı anlayınca durumu acıklamak zoruna kaldı. Bizi yabancı sanan amiri uzaktan görmüş, yanlarına davet etmek istemiş. Biz amaca uygun olmadığımız için görevli (ki sonradan orman bölge şefliğinden olduğunu amirinin de şefi olduğunu anladık) amirini arayarak Türk olduğumuzdan bahsetti. Yine de davet aldık ama kibarca yola devam etmek istediğimizi söylerek teşekkür ettik.
Artık hava iyice kararmış ve biz yine geceye kalmıştık. Bu turda da bizim klasiğimiz bu olmuştu. Bugünkü hedefimiz Taşucu’na varmaktı. Yolun bu kısımları oldukça dar, kamyon trafiği yönünden de yoğundu. Yolun kenarında beyaz çizgi için bile yer kalmıyordu zaman zaman. Ayrıca bu kısım da tümüyle bir tırmanma ve inişten oluşuyordu. Çok dikkatli geçiyorduk her virajı. Çünkü karşıdan gelenle bizim arkamızdan gelenin buluşması bize yer kalmaması demekti yolda.
Gecenin karanlığında uzaktaki her ışıltıyı Taşucu sanıyorduk. Yaklaşınca da görüyoruk ki başka bir yermiş. Yolun kıyısında durduğumuz yer askeri bir alandı. Hatta bir nöbetçi asker gördü bizi. Yaklaştı, selamlaştık. Turumuzu anlattık. Çok şaşırdı. Kısa bir sohbetten sonra iyi nöbetler dileyip devam ettik.
Taşucu’na vardığımızda yine ilk önce yemek işini halletmeye koyulduk. Orta düzeyli bir otel bulup bisikletlerimizi de kapalı bir yere koyduktan sonra odaya çıkıp yattık.
4. Gün BC 906 verileri: Aydıncık - Taşucu
Çıkış : 09:30
Varış : 22:30
Mesafe : 79 Km.
Yolda geçen süre : 5 saat 42 dakika
Ortalama Hız : 13,76 Km/s
Maksimum hız : 59,34 Km/s
http://img44.imageshack.us/img44/6350/antalyaadanayol4.jpg
Mapmyride’dan Anamur Silike arası eğim haritası
http://img188.imageshack.us/img188/3562/anamursilifkeegim.jpg
Fotoğraflar :
Aydıncık’ta sabah
http://img40.imageshack.us/img40/839/img0195t.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/8529/img0197n.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/353/img0200a.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/5886/img0201iif.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/8379/img0202d.jpg
http://img199.imageshack.us/img199/9307/img0205u.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/4224/img0206g.jpg
http://img188.imageshack.us/img188/5362/img0207o.jpg
Yol şantiyesi
http://img44.imageshack.us/img44/5708/img0209s.jpg
Musa ve Fatih
http://img40.imageshack.us/img40/5569/img0212u.jpg
Musa ve ben
http://img87.imageshack.us/img87/6968/img0213p.jpg
Özlü sözler... Şuna bayıldım : “Taşları kırarız, kalpleri kırmayız.” Ne güzel
http://img44.imageshack.us/img44/3508/img0214npx.jpg
http://img37.imageshack.us/img37/3687/img0215zvp.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/7358/img0217t.jpg
http://img199.imageshack.us/img199/9128/img0219b.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/2967/img0221q.jpg
İleride Ağaçlı tesisleri sahili
http://img188.imageshack.us/img188/1830/img0222s.jpg
Nihayet denizdeyiz
http://img44.imageshack.us/img44/7707/img0224e.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/9864/img0225xja.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/1306/img0227h.jpg
Yolda karşılaştığımız bisikletliler
Arkada ayakta Fatih, önce soldan sağa : Ben, İngiliz, Hollandalı genç, İngiliz bayan
http://img44.imageshack.us/img44/20/img0230m.jpg
Aynı kadroya mekanın sahibi amcalar dahil, ben fotoğrafı çekiyorum.
http://img37.imageshack.us/img37/2742/img0231auh.jpg
Bisikletler: Soldakiler bizim arkadaki Hollandalı’nın sağdakiler İngiliz’lerin
http://img197.imageshack.us/img197/8670/img0233u.jpg
Fatih ve Hollandalı. Fatih daha sonra kendisini İstanbul’da gördüğünü hatta selam verdiğini ama elemanın kendisini hatırlamadığını söyledi
http://img199.imageshack.us/img199/6454/img0234m.jpg
http://img197.imageshack.us/img197/7331/img0237r.jpg
http://img188.imageshack.us/img188/1764/img0239dmw.jpg
http://img44.imageshack.us/img44/5322/img0240x.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/8485/img0243e.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/5633/img0244h.jpg
Ovacık Şehitler Parkındaki Tank
http://img44.imageshack.us/img44/4770/img0245b.jpg
Fatih’in kareleri
http://img44.imageshack.us/img44/2876/dscn5223.jpg
http://img40.imageshack.us/img40/6031/dscn5227l.jpg
http://img87.imageshack.us/img87/6181/dscn5229.jpg