Süleyman Şatır
Forum Bağımlısı
- Kayıt
- 22 Mart 2005
- Mesaj
- 1.151
- Tepki
- 2.733
- Şehir
- Fatih / İstanbul
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/Harita-3-Gun.jpg
21 Haziran 2009, Pazar… Bolu-Yeniçağa’dan, başlayarak Batı Karadeniz’e Mengen, Devrek, Çaycuma, Bartın, Amasra, Çakraz’a doğru gerçekleştirdiğimiz turun üçüncü ve son günündeyiz… Ekip bugün Batı ve Orta Karadeniz’e özgü oldukça ciddi tırmanışlar yaparak Kurucaşile, Gideros ve Cide’ye kadar toplam 60 km pedal basacak… Akşam 20:30’da ise Cide’den adios diyerek otobüsle İstanbul’a döneceğiz…
Tur arkadaşlarım Ahmet Türkyılmaz ve Ramazan Kuruçay, ne yazık ki Pazartesi sabahı güzel bir rüyadan uyanarak gerçek hayata dönecekler ve işlerinin başında olacaklar… Beni sormayın, ben emekliyim… Çalışıyorum ama, haftada üç gün, üstelik evde…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/01.jpg
Evet, turumuzun son etabını anlatmaya devam ediyoruz… Emek Pansiyon’da rahat bir uyku çektikten sonra, sabah kahvaltısındayız… Saat tam 09:00'da yola çıkıyoruz...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/02.jpg
Pansiyonun sahibi Hüseyin Bey, bize yol hakkında bilgi verirken, biraz düz gittikten sonra, yokuşlar başlayacak demişti… Bu çıkış tabelası Hüseyin Bey’in sözünü ettiği yokuşların başlangıcı olsa gerek… Bu arada Ahmet, bu yollara uygun olmayan bisikleti yüzünden geride kalmamak için, hiç durmadan yola devam ediyor…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/04.jpg
Arada sırada gölgeleri seçerek mola veriyoruz… Ramazan, her zaman güler yüzüyle, esprileriyle sanki insana terapi yapıyor, karşısındakine rahatlık vermeyi başarıyor… Zaten kendisi de ruh sağlığı üzerine çalışan psikolojik danışman…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/05.jpg
Çakraz’dan çıktıktan sonra 3-4 km tırmanıyoruz ve bu manzarayı görüyoruz. Çakraz tam arkamızda, Ramazan da yine güler yüzüyle tam karşımızda…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/06.jpg
Yukarıdaki fotoğrafları çekerken, İstanbul plakalı bir karavan-minibüs yanımızda duruyor… Arabanın içinden meraklı bakışlarla Avrupa’nın hangi ülkesinden olduğumuzu anlamaya çalışan genç bir hanımla, genç bir adam görüyoruz. Türk olduğumuzu anlayınca çok şaşırıyorlar… Bizi İsviçreli sanmışlar… Onlar gittikten sonra Ramazan, yine terapi etkisi gösteren esprisini yapıyor: Abi, haklılar; sen emeklisin... Senin şu anda bir bankanın önünde maaş kuyruğunda olman gerekirdi…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/03.jpg
Tırmanış devam ediyor… Ortalıklarda kimse yok… Trafik yok… Yol sanki bize ait… Ramazan da var gücüyle Türk Pop müziğinden örnekler veriyor... Arada bir de Ahmet Abi… Ahmet Abi… diye bağırarak ortalığı inletiyor… Ama Ahmet’den ses yok… Arayı epey açmış olmalı…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/07.jpg
Bir süre daha ilerledikten sonra bir çeşmede duruyoruz…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/08.jpg
Manzara ise harika… İzleyeceğimiz yol aşağıda görünüyor… Biraz sonra sıkı bir iniş yapacağımız anlaşılıyor… Ondan sonrasını ise, keşfederek öğreneceğiz…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/09.jpg
Yola devam ediyoruz… Yukarıdaki fotoğrafı 09:50’de çekmişiz… Tripotla çekilen bu fotoğrafta km’ler kadraj dışında kalmış ama, sanırım biz Çakraz’dan buraya kadar 7-8 km pedal basmıştık. Turlara başladığım ilk zamanlarda tırmandığımız yokuşların kaç km olduğunu ve ne kadar sürede tırmandığımızı bile yazardım… Şu anda sadece bu resmin saat kaçta çekildiğine dair bilgi var… Onu da zaten fotoğraf makinası otomatik olarak kaydediyor…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/10.jpg
Bu arada bu yazıyı yazarken köy yollarını gösteren harita da önümde duruyor… Yollarda geçtiğimiz köylerin ve köylerin yönlerini gösteren tabelalardaki isimlerini haritada görünce hatırlıyorum… Gerçekten hayli ilginç köy isimleri vardı: Çakraz’dan önce İnpiri, Makaracı, Çakraz’dan sonra Topallar, Zurnacı, Kalaycı, Göçgün, Curumlu bunlardan bazıları…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/11.jpg
Bu fotoğrafta da doğal bir paludaryum görüyoruz… Ağaçların arasına gizlenmiş bir çukur, çamur denecek kadar nemli toprak ve çeşit çeşit bitkiler… Dışarıdan dikkatlice bakılınca görülebilen, sanki ayrı bir dünya… Çok koyu gölgede kalmasına rağmen, bu ortamları seven bitkilerin yapraklarının canlılığı dikkat çekiyor… Ramazan’ın keşfiyle ve bilgisiyle ben de öğrenmiş oluyorum…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/12.jpg
Ramazan’ın özellikle Cem Karaca’dan söylediği şarkılarla, Ahmet Abi neredesin?... haykırışlarıyla inlettiği yollarda yine yavaş yavaş tırmanıyoruz… Bu çocuk bu kadar enerjiyi nereden buluyor anlamak mümkün değil… Ahmet ise hala ortalarda yok… Kurucaşile ise, hiç ulaşamıyacağımız kadar uzak gibi… Zaten buralarda adı bile geçmiyor…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/13.jpg
Küre Dağları Milli Parkı tabelasının hemen yanında minibüs bekleyen birisiyle konuşmuştuk… Biraz daha çıkın yokuş bitecek, ardından uzun bir iniş yapacaksınız demişti… Kurucaşile’ye mi ineceğiz diye sorunca da; yok orası daha ileride demişti… Ayrıca fotoğraf çekmesi için makineyi vermiştik. Şimdi bakıyorum o fotoğraf yok… Poz verirken o anda minibüs geldiği için, alelacele makineyi bırakmıştı… Şimdi anlıyorum ki, makinenin düğmesine basmadan gitmiş; dolayısıyla fotoğraf da yok…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/14.jpg
Tepeye ulaştığımızda Ahmet bizi bekliyordu… Yokuşlara uygun olmayan düz yol bisikletiyle bize fark attığı için oldukça keyifliydi… Nerede kaldınız sorularına; fazla basmadık, nasıl olsa acelemiz yok, fotoğraf çektik gibi kaçamak cevaplar verdik ama, elimizden gelen de buydu…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/15.jpg
Günün tripotla çekilen ilk üçlü resmi… Ramazan Kuruçay, Süleyman Şatır ve Ahmet Türkyılmaz... Ekip yeniden bir arada… Bu arada saat 11:00 olmuş bile, daha çok yolumuz var…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/16.jpg
Bu fotoğraflar da bir mola anında çekildi…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/17.jpg
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/18.jpg
Aynı yerden fotoğraf makinamıza takılanlar…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/19.jpg
Ramazan yolda gördüğü meyve ağaçlarını hiç affetmiyor…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/20.jpg
Bu sefer bir dut ağacını yakalamış...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/21.jpg
Yol iniş gibi görünse de, tabelada da görüldüğü gibi aslında sıkı bir tırmanışın başlangıç noktası… Gerçekten yokuşları abartmıyorum… Aslında inişler de yapıyoruz ama, hemen ardından bu inişleri tekrar tırmanarak iade ediyoruz…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/22.jpg
Burası da bir tırmanışın bitiş noktası…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/23.jpg
Yol zaman zaman zaman içerilere dönüyor… Zaman zaman da denize paralel ama hep yüksekten seyrediyor… Ama manzara hep harika… Tüm zorluklara rağmen gezinin tadına doyum olmuyor…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/24.jpg
Aynı yerde çekilen bu fotoğraftan hava sıcaklığının 32 derece olduğunu, rakımın 250 metre, saatin 12:13 olduğunu görüyoruz… Çakraz’dan 09:00’da çıktığımıza göre 3 saatte yaptığımız km’nin sadece 18:70 olduğunu görüyoruz…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/26.jpg
İleride deniz kıyısında bir yerleşim yeri var ama, burasının Kurucaşile olmadığı kesin… Daha sonra burasının Uğurlu olduğunu görüyoruz… Aslında çok da fazla olmayan 250-300 metrelere 3-4 km’lik tırmanışlar yapıyoruz ama, bunu o kadar sık yapıyoruz ki… İn-çık, in-çık… Evet yolların durumunu sizlere ancak böyle anlatabiliriz…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/27.jpg
Biraz önce sözünü ettiğimiz yerin Uğurlu olduğunu resimde de görüyoruz… Arka planda geldiğimiz yol görülüyor… Uğurlu’ya uğramışız hemen ardından yine aynı yüksekliğe çıkmışız…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/28.jpg
Uğurlu’dan yürüyerek Kurucaşile’ye giden yürüyüşü seven bu gençle Uğurlu rampasını çıkarken karşılaşıyoruz. Biz de onun yürüme hızında tırmandığımız için, konuşa konuşa yokuşu bitiriyoruz… Ramazan, gencin Kuracaşile'ye kız arkadaşıyla buluşmaya gittiğini kısa bir konuşmadan sonra hemen anlıyor… Bu arada yol hakkında bilgi alıyoruz… Kurucaşile’den sonra yine sıkı bir tırmanış yapacağımızı söylüyor ama, daha sonraki izleyeceğimiz yol, şu andaki geldiğimiz yol kadar engebeli değilmiş…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/29.jpg
Sonunda yolun tam yarısı olan Kurucaşile’ye ulaşıyoruz…Saat 13:15 ve 30. km’deyiz… Fotoğraf makinamızın pili ise bitmek üzere… Şarj aletimizi yanımıza almamışız… Kurucaşile’de bu problemi çözmemiz gerekiyor… Cep telefonu, fotoğraf makinası aksesuarları satan küçük bir dükkandan Ramazan’ın oluruyla Çin malı her türlü pili şarj edebilen acaip tipte bir alet alıyoruz… Bu alete fotoğraf makinamızın pilini korka korka takıyoruz... Ve inanılmaz şarj, sorunumuzu çözüyoruz…
21 Haziran 2009, Pazar… Bolu-Yeniçağa’dan, başlayarak Batı Karadeniz’e Mengen, Devrek, Çaycuma, Bartın, Amasra, Çakraz’a doğru gerçekleştirdiğimiz turun üçüncü ve son günündeyiz… Ekip bugün Batı ve Orta Karadeniz’e özgü oldukça ciddi tırmanışlar yaparak Kurucaşile, Gideros ve Cide’ye kadar toplam 60 km pedal basacak… Akşam 20:30’da ise Cide’den adios diyerek otobüsle İstanbul’a döneceğiz…
Tur arkadaşlarım Ahmet Türkyılmaz ve Ramazan Kuruçay, ne yazık ki Pazartesi sabahı güzel bir rüyadan uyanarak gerçek hayata dönecekler ve işlerinin başında olacaklar… Beni sormayın, ben emekliyim… Çalışıyorum ama, haftada üç gün, üstelik evde…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/01.jpg
Evet, turumuzun son etabını anlatmaya devam ediyoruz… Emek Pansiyon’da rahat bir uyku çektikten sonra, sabah kahvaltısındayız… Saat tam 09:00'da yola çıkıyoruz...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/02.jpg
Pansiyonun sahibi Hüseyin Bey, bize yol hakkında bilgi verirken, biraz düz gittikten sonra, yokuşlar başlayacak demişti… Bu çıkış tabelası Hüseyin Bey’in sözünü ettiği yokuşların başlangıcı olsa gerek… Bu arada Ahmet, bu yollara uygun olmayan bisikleti yüzünden geride kalmamak için, hiç durmadan yola devam ediyor…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/04.jpg
Arada sırada gölgeleri seçerek mola veriyoruz… Ramazan, her zaman güler yüzüyle, esprileriyle sanki insana terapi yapıyor, karşısındakine rahatlık vermeyi başarıyor… Zaten kendisi de ruh sağlığı üzerine çalışan psikolojik danışman…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/05.jpg
Çakraz’dan çıktıktan sonra 3-4 km tırmanıyoruz ve bu manzarayı görüyoruz. Çakraz tam arkamızda, Ramazan da yine güler yüzüyle tam karşımızda…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/06.jpg
Yukarıdaki fotoğrafları çekerken, İstanbul plakalı bir karavan-minibüs yanımızda duruyor… Arabanın içinden meraklı bakışlarla Avrupa’nın hangi ülkesinden olduğumuzu anlamaya çalışan genç bir hanımla, genç bir adam görüyoruz. Türk olduğumuzu anlayınca çok şaşırıyorlar… Bizi İsviçreli sanmışlar… Onlar gittikten sonra Ramazan, yine terapi etkisi gösteren esprisini yapıyor: Abi, haklılar; sen emeklisin... Senin şu anda bir bankanın önünde maaş kuyruğunda olman gerekirdi…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/03.jpg
Tırmanış devam ediyor… Ortalıklarda kimse yok… Trafik yok… Yol sanki bize ait… Ramazan da var gücüyle Türk Pop müziğinden örnekler veriyor... Arada bir de Ahmet Abi… Ahmet Abi… diye bağırarak ortalığı inletiyor… Ama Ahmet’den ses yok… Arayı epey açmış olmalı…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/07.jpg
Bir süre daha ilerledikten sonra bir çeşmede duruyoruz…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/08.jpg
Manzara ise harika… İzleyeceğimiz yol aşağıda görünüyor… Biraz sonra sıkı bir iniş yapacağımız anlaşılıyor… Ondan sonrasını ise, keşfederek öğreneceğiz…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/09.jpg
Yola devam ediyoruz… Yukarıdaki fotoğrafı 09:50’de çekmişiz… Tripotla çekilen bu fotoğrafta km’ler kadraj dışında kalmış ama, sanırım biz Çakraz’dan buraya kadar 7-8 km pedal basmıştık. Turlara başladığım ilk zamanlarda tırmandığımız yokuşların kaç km olduğunu ve ne kadar sürede tırmandığımızı bile yazardım… Şu anda sadece bu resmin saat kaçta çekildiğine dair bilgi var… Onu da zaten fotoğraf makinası otomatik olarak kaydediyor…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/10.jpg
Bu arada bu yazıyı yazarken köy yollarını gösteren harita da önümde duruyor… Yollarda geçtiğimiz köylerin ve köylerin yönlerini gösteren tabelalardaki isimlerini haritada görünce hatırlıyorum… Gerçekten hayli ilginç köy isimleri vardı: Çakraz’dan önce İnpiri, Makaracı, Çakraz’dan sonra Topallar, Zurnacı, Kalaycı, Göçgün, Curumlu bunlardan bazıları…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/11.jpg
Bu fotoğrafta da doğal bir paludaryum görüyoruz… Ağaçların arasına gizlenmiş bir çukur, çamur denecek kadar nemli toprak ve çeşit çeşit bitkiler… Dışarıdan dikkatlice bakılınca görülebilen, sanki ayrı bir dünya… Çok koyu gölgede kalmasına rağmen, bu ortamları seven bitkilerin yapraklarının canlılığı dikkat çekiyor… Ramazan’ın keşfiyle ve bilgisiyle ben de öğrenmiş oluyorum…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/12.jpg
Ramazan’ın özellikle Cem Karaca’dan söylediği şarkılarla, Ahmet Abi neredesin?... haykırışlarıyla inlettiği yollarda yine yavaş yavaş tırmanıyoruz… Bu çocuk bu kadar enerjiyi nereden buluyor anlamak mümkün değil… Ahmet ise hala ortalarda yok… Kurucaşile ise, hiç ulaşamıyacağımız kadar uzak gibi… Zaten buralarda adı bile geçmiyor…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/13.jpg
Küre Dağları Milli Parkı tabelasının hemen yanında minibüs bekleyen birisiyle konuşmuştuk… Biraz daha çıkın yokuş bitecek, ardından uzun bir iniş yapacaksınız demişti… Kurucaşile’ye mi ineceğiz diye sorunca da; yok orası daha ileride demişti… Ayrıca fotoğraf çekmesi için makineyi vermiştik. Şimdi bakıyorum o fotoğraf yok… Poz verirken o anda minibüs geldiği için, alelacele makineyi bırakmıştı… Şimdi anlıyorum ki, makinenin düğmesine basmadan gitmiş; dolayısıyla fotoğraf da yok…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/14.jpg
Tepeye ulaştığımızda Ahmet bizi bekliyordu… Yokuşlara uygun olmayan düz yol bisikletiyle bize fark attığı için oldukça keyifliydi… Nerede kaldınız sorularına; fazla basmadık, nasıl olsa acelemiz yok, fotoğraf çektik gibi kaçamak cevaplar verdik ama, elimizden gelen de buydu…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/15.jpg
Günün tripotla çekilen ilk üçlü resmi… Ramazan Kuruçay, Süleyman Şatır ve Ahmet Türkyılmaz... Ekip yeniden bir arada… Bu arada saat 11:00 olmuş bile, daha çok yolumuz var…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/16.jpg
Bu fotoğraflar da bir mola anında çekildi…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/17.jpg
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/18.jpg
Aynı yerden fotoğraf makinamıza takılanlar…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/19.jpg
Ramazan yolda gördüğü meyve ağaçlarını hiç affetmiyor…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/20.jpg
Bu sefer bir dut ağacını yakalamış...
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/21.jpg
Yol iniş gibi görünse de, tabelada da görüldüğü gibi aslında sıkı bir tırmanışın başlangıç noktası… Gerçekten yokuşları abartmıyorum… Aslında inişler de yapıyoruz ama, hemen ardından bu inişleri tekrar tırmanarak iade ediyoruz…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/22.jpg
Burası da bir tırmanışın bitiş noktası…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/23.jpg
Yol zaman zaman zaman içerilere dönüyor… Zaman zaman da denize paralel ama hep yüksekten seyrediyor… Ama manzara hep harika… Tüm zorluklara rağmen gezinin tadına doyum olmuyor…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/24.jpg
Aynı yerde çekilen bu fotoğraftan hava sıcaklığının 32 derece olduğunu, rakımın 250 metre, saatin 12:13 olduğunu görüyoruz… Çakraz’dan 09:00’da çıktığımıza göre 3 saatte yaptığımız km’nin sadece 18:70 olduğunu görüyoruz…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/26.jpg
İleride deniz kıyısında bir yerleşim yeri var ama, burasının Kurucaşile olmadığı kesin… Daha sonra burasının Uğurlu olduğunu görüyoruz… Aslında çok da fazla olmayan 250-300 metrelere 3-4 km’lik tırmanışlar yapıyoruz ama, bunu o kadar sık yapıyoruz ki… İn-çık, in-çık… Evet yolların durumunu sizlere ancak böyle anlatabiliriz…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/27.jpg
Biraz önce sözünü ettiğimiz yerin Uğurlu olduğunu resimde de görüyoruz… Arka planda geldiğimiz yol görülüyor… Uğurlu’ya uğramışız hemen ardından yine aynı yüksekliğe çıkmışız…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/28.jpg
Uğurlu’dan yürüyerek Kurucaşile’ye giden yürüyüşü seven bu gençle Uğurlu rampasını çıkarken karşılaşıyoruz. Biz de onun yürüme hızında tırmandığımız için, konuşa konuşa yokuşu bitiriyoruz… Ramazan, gencin Kuracaşile'ye kız arkadaşıyla buluşmaya gittiğini kısa bir konuşmadan sonra hemen anlıyor… Bu arada yol hakkında bilgi alıyoruz… Kurucaşile’den sonra yine sıkı bir tırmanış yapacağımızı söylüyor ama, daha sonraki izleyeceğimiz yol, şu andaki geldiğimiz yol kadar engebeli değilmiş…
http://i81.photobucket.com/albums/j221/ssatir/Cide-21-06-09/29.jpg
Sonunda yolun tam yarısı olan Kurucaşile’ye ulaşıyoruz…Saat 13:15 ve 30. km’deyiz… Fotoğraf makinamızın pili ise bitmek üzere… Şarj aletimizi yanımıza almamışız… Kurucaşile’de bu problemi çözmemiz gerekiyor… Cep telefonu, fotoğraf makinası aksesuarları satan küçük bir dükkandan Ramazan’ın oluruyla Çin malı her türlü pili şarj edebilen acaip tipte bir alet alıyoruz… Bu alete fotoğraf makinamızın pilini korka korka takıyoruz... Ve inanılmaz şarj, sorunumuzu çözüyoruz…