Kıyı Kıyı Türkiye Turu

ibrahim Kızılkaya

Daimi Üye
Kayıt
24 Ekim 2007
Mesaj
293
Tepki
1.009
Şehir
Bursa
[ GÜNEY MARMARA-EGE
İKİ DOST PEDALIN TURKUAZ GEÇİŞİ
1. Etap (Bursa – İzmir)

Tur ekibi: İbrahim KIZILKAYA- Ergün TEKER




1.GÜN : Bursa-Karacabey-Bandırma-Edincik (125 km)
2.GÜN : Edincik-Tahirova-Biga-Şevketiye-Çardak-Lapseki (122 km)
3.GÜN : Lapseki-Gelibolu,Gelibolu yarımadası ve Ç.Kale (119 km)
4:GÜN : Ç.Kale-Troya-Yeniköy-Geyikli-Kösedere (113 km)
5.GÜN : Kösedere-Gürpınar-Assos-Küçükkuyu (108 km)
6.GÜN : Küçükkuyu-Altınoluk-Edremit-Akçay-Ören-Gömeç-Ayvalık-Cunda (103 km)
7.GÜN : Cunda-Altınova-Dikili-Çandarlı-Aliağa (98 km)
8.GÜN : Aliağa-İzmir (86 km)

(link)

(link)

(link)




1. GÜN
Bursa-Karacabey-Bandırma-Edincik (125 km)

Saat 05.30’da Bursa çıkışında buluştuk.Heyecanlıyız. Bisikletlerimiz oldukça yüklü gözüküyor.İkimiz de mutluyuz.Bir amaca doğru pedal basacak olma fikri daha da güzel geliyor artık.Hava güzel olacak çok belli.Sabah serinliğinde yol almak istiyoruz.İlk gün hedefimiz Edincik.Bunun iyi bir karar olmadığını akşamüzeri Edincik’e ulaştığımızda fark edebiliyoruz ancak.Doğru dürüst bir kamp yeri bulmakta zorlanmamız yetmezmiş gibi, etraftaki tavuk çiftlikleri yüzünden temiz havayı içimize çekmek zor oluyor Edincik’te.
Bursa’yı arkamızda bırakırken bizi nelerin beklediğini tam olarak bilemiyoruz.Güzel geçmesini ümit ediyoruz yolculuğumuzun.Yol kadar yolculuğu da önemsiyoruz.Aylarca hazırlandık bu yolculuk için.Şansa bırakılmayacak kadar ciddiye alıyoruz yolculuğumuzu.En ince ayrıntılara kadar planladığımızı sanıyoruz.Hiç te öyle olmadığını yol boyu yaşadıklarımız öğretiyor bize. Ortalama hızımız 20,2 km/saat.Yoldayız nihayet.

(link)

Güzel bir yaz sabahı Uluabat yakınlarında bir benzinlikte kahvaltı yapıyoruz.Güneş kendini hissettirmeye başladı yavaş yavaş. Saat 10.00 gibi Karacabey’e ulaşıyoruz .DSİ’de mola veriyoruz .Duş alıp yola devam etmek istiyoruz .Öyle de yapıyoruz.

(link)

(link)

Bandırma’ya doğru pedal çevirirken sıcak iyice artıyor.Güneş tam tepemizde.Fevzipaşa yokuşunu çıkar çıkmaz yolun solundaki çay bahçesinde uzun bir öğle molası veriyoruz.Çok su kaybetmiş olmalıyız.Yaşlı bir amcanın meraklı sorularına cevap verirken bir taraftan peş peşe içiyoruz çayları, meşrubatları..Saat15.30’da tekrar yola koyuluyoruz.Hızımız düştü biraz.Yol dar ve kenar çizgileri yok ne yazık ki.Trafik oldukça yoğun.Yolun iki tarafında da soğan ve kavun sergileri uzanıyor kilometrelerce.Selamlaşıyoruz yanlarından geçerken sergicilerle.Yol Susurluk’tan gelen yolla birleşince geliş ve gidiş ayrılıyor.Biraz daha rahatlıyoruz.

(link)

Bandırma’nın tarihi gümrük binasının önündeki iskelede son mola

Bandırma girişindeki yem fabrikalarından yayılan kötü koku genzimizi yakıyor.Bir an önce sahile ulaşmak istiyoruz.Tarihi Gümrük Binası’nın yanından geçerken yorulduğumuzu hissediyoruz .Mendireğin yanında bir çay bahçesinin gölgeliğinde bir şeyler atıştırıyoruz Ayranlar çok güzel geliyor susuzluğumuza.Karanlığa kalmadan Edincik’te olmalıyız

(link)

İlk günün son kilometreleri...

Daha bir buçuk saatlik bir yol var önümüzde.İlk gün için oldukça yüksek tempomuz.Yorulduk.Erdek yol ayrımından sonraki küçük rampa bile zorlamaya başladı.Saat 20.20’de Edincik’teyiz.Çok acıktık ve bir lokantada aç kurtlar gibi saldırıyoruz yemeklere.Konaklamak üzere yer arıyoruz.Uygun bir yer yok ne yazık ki.Tahirovaya doğru çok güzel kamp yerleri biliyorum ama ne zamanımız ne de enerjimiz kaldı.Edincik çıkışında bir meyva bahçesinin yanına kuruyoruz çadırlarımızı.Havada yoğun bir tavuk gübresi kokusu.Güneşin batışıyla beraber giriyoruz çadırlarımıza.Yorgunuz. Tükenmişiz.Hemen uyuyoruz.



2.GÜN
Edincik-Tahirova-Biga-Şevketiye-Çardak-Lapseki (122 km)


Dinlenmiş olarak uyandık. Güzel bir sabah yeli esiyor dışarıda. Akşamki yorgunluğumuzdan iz kalmamış.Ortalık alacakaranlık ve sessiz.Sessizlik huzur veriyor insana.Çarçabuk topluyoruz kampımızı.Yorucu ve zor bir gün bizi bekliyor.Tahirova’da kahvaltı yapmak üzere yola çıkıyoruz.Kaslarımız gergin.İlk on dakika zor oluyor pedal çevirmek.Yol geniş ve boş.Uzun bir düzlükten sonra iki uzun rampa tırmanıyoruz.Yolun sağında ve solunda ayçiçeği tarlaları uzanıyor.Tırmanışı tamamladığımızda,Tepede harika bir manzarayla karşılaşıyoruz.Ova pirinç tarlalarıyla kaplı.Yemyeşil...

(link)

(link)

(link)

Sağ tarafımızsa deniz Uzaklarda Marmara adası ve Avşa adası muhteşem görünüyor.Akıntılar koyu lacivert izler oluşturmuş deniz yüzeyinde.Hem denizi hem pirinç tarlalarını seyrediyoruz bir süre.

Ovaya kadar 7-8 km sadece iniş.Hız sınırlarımızı zorlayabileceğimiz bir iniş olacak.İlk önce ben bırakıyorum kendimi yokuştan aşağıya doğru.İlk virajda Ergün de peşimden yapacak aynı şeyi.Gidonun üzerine eğiliyorum olabildiğince. Havayla sürtünmenin hızımı kesmesini istemiyorum çünkü.Bisiklet sporunun ödülüymüş gibi geliyor bu inişler insana.Yüksek tonajlı kamyonların homurtulu motor sesleriyle ağır ilerlemelerine aldırmadan orta şeritten süzülüyorum aşağılara doğru büyük bir hızla.Bisiklet altımdan fırlayıp gidecekmiş gibi hissediyorum birden.Daha bir sıkı sarılıyorum gidona.Hız göstergem 78.3km/saat.Bugüne kadar ulaştığım max .hız rekoru bu.Çok keyif aldım bu inişten.Ovada Ergün’ü bekliyorum.Gözleri parlıyor onun da .Hocam diyor heyecanla, “Hız rekorumuzu kırdık!”

Tahirova’da Tigem’e giriyoruz.Kızarmış ekmekle yapıyoruz kahvaltımızı.Personel henüz işbaşı yapacak.Laflıyoruz biraz.
Denizkent’e doğru devam ediyoruz.Yol çalışmaları nedeniyle daralıyor yol. Zorlanıyoruz trafikte. Denizkent’e girmeden devam ediyoruz Sinekçi’ye doğru.Bir karpuz sergisinde mola veriyoruz Sinekçi girişinde.Karpuz çok güzel geliyor.
Biga’ya yaklaştıkça yol çalışmaları daha da zorlaştırıyor yolculuğumuzu.Geçip gidiyoruz Biga’dan.Yol kıvrıla, kıvrıla uzuyor önümüzde.

(link)

Her iki yanında çınar ağaçları gölgelendiriyor yolu.Küçük küçük rampalar tırmanıp, kısa süren inişlerle Şevketiye’yi ve denizi görüyoruz uzaktan.Yamaçların üzerine çizilmiş bir çizgi gibi denize paralel uzayıp gidiyor yol.Her virajda manzaranın değişmesi hoşumuza gidiyor.Boğazın girişi sağımızda.Büyük şilepleri görüyoruz uzaktan.Bisiklet sürerken hayranlıkla izliyorum gemileri.Gemiler denize çok yakışıyorlar.

Çardak’a yaklaşırken Çardak-Gelibolu arasında çalışan motorların seslerini duyuyoruz. karşı yakada Gelibolu gözüküyor artık.Geceyi Lapseki’de geçireceğiz.Bir önceki güne göre daha iyi durumdayız bugün.Gene de yorgunuz.Lapseki’de dalyana giriyoruz.Eski yeldeğirmenlerinin yakınında denizin kıyısına kuruyoruz kampımızı.Hava neredeyse kararmak üzere.Denize giriyoruz .Yorgunluğumuzu denizde bırakarak yüzüyoruz .Güneşin son ışıkları suyun yüzeyini aydınlatıyor.Sudan çıkmak istemiyoruz.

(link)


3.GÜN
Lapseki – Gelibolu-Şehitlikler – Çanakkale (119 km )
Güzel uyumuşuz. Erkenden kalkıyoruz yine bu sabah. Güneşin ilk ışıkları vuruyor deniz yüzeyine. Arabalı vapur iskelesinde telaşlı bir kargaşa var,görüyoruz uzaktan.Hızla topluyoruz çadırlarımızı alışık bir serilikle.İskelede çorbayla yapıyoruz kahvaltımızı.Güneş boğazın Marmara girişinde denizden sıyrılırcasına yükseliyor.Arabalı vapurdayız.Geminin ardında ters dalgalalar köpük köpük.Martılar köpüren dalgalara pike yapıyor sık sık.İzliyoruz.

(link)

30 dk.lık bir yolculuktan sonra Gelibolu’dayız.Şirin bir ilçe Gelibolu ve bolca anılarım var burada.Biriken anıları tekrar yaşamak için küçük bir tur atıyoruz ilçede.Orduevinin önündeki rampayı tırmanarak boğaza hakim Bayraklı Dede tepesine çıkıyoruz.Manzara çok güzel ve yeni uyanıyor Gelibolu.Fotoğraf çekiyoruz deniz fenerinde,Namazgah’ta.17’li yaşlarımı hatırlıyorum burada.Liseliyim ve sevgilimle gizli buluştuğumuz,ürkek öpüştüğümüz özel bir yer bu deniz feneri.Türkiye siyasal yaşamına derin bir çizik atan Hamzakoy plajı tepenin ardında.Buradan çok güzel gözüküyor sabah serinliğinde.Yüreğimde tanımlayamadığım duygularla ayrılıyoruz. Yolumuz uzun.

(link)

Gelibolu deniz feneri ve arkasında Hamzakoy

Eceabat’a doğru hızla pedallıyoruz.Yol çok güzel, sağımızda tarlalar, solumuz boğaz.20-25 km. sonra jandarmalar kesmiş yolu, kimlik kontrolü yapıyorlar.Meğer sabah saatlerinde Ukrayna bandıralı bir yatla gelen göçmenler bu bölgede karaya çıkmışlar, onların peşindeymiş jandarmalar.Biz devam ediyoruz yolumuza.Yol boyu küçük köylerden,yazlıkların yoğunlaştığı uydu mahallelerden geçiyoruz.Eceabat Kabatepe ayrımından şehitliklere yöneliyoruz .Kaçıncı gelişim buralara.Çok yoğun bir enerjisi olduğunu her seferinde hissediyorum.Önce müzeyi geziyoruz, ardından Anzak koyu.Öğle saatleri ve büyük çam ağaçlarının arasından denize giriyoruz.Yorgunluğumuzu Anzak koyunda bırakarak savaşırcasına pedallıyoruz Kemalyeri’ne doğru.

(link)

Gelibolu’da deniz feneri ve Namazgahın bulunduğu tepe ve cefakar bisikletlerimiz

(link)

Abide’ye az kaldı


(link)

(link)

(link)

Kanlı sırt


Dönüşe geçiyoruz. Savaşırcasına çıktığımız rampaları uçarcasına inmek çok güzel bir duygu.Köylerden geçiyoruz.Müzeye dönüşmüş köy evlerini ziyaret ediyoruz.Savaşlara, emperyalizme tepkimiz çoğalarak abideye doğru basıyoruz pedallara.

(link)

(link)

Anzak Koyu

(link)

Kanlı sırt

Abide ile Kilitbahir arası iyice yorulmuş olduğumuzu hissediyoruz. Küçük teknelerle geçiyoruz Çanakkale’ye. Misafirhaneye yerleşiyoruz.Duştan sonra Çanakkale’de bir balık lokantasında rakı ve balıkla atmaya çalışıyoruz yorgunluğumuzu.Ahtapot salatası ve lakerdanın tadı hala damağımda…



4.GÜN
Çanakkale-Troya-Yeniköy-Geyikli-Kösedere (113 km)
Erkenden kalktık yine.Dinç hissediyoruz kendimizi.Uzun bir yol var önümüzde.Güzel bir kahvaltıdan sonra arkamızda bırakarak Çanakkale’yi, İntepe rampalarına doğru yükseliyoruz.
Sağımızda boğaz ve dün dolaştığımız Gelibolu yarımadası ile şehitlikleri görüyoruz karşıda.Erken olmasına rağmen trafik yoğun.Kamyonlar bezgin bir gürültüyle çıkıyor rampaları.Rüzgar karşıdan esiyor.Yüklü kamyonları siper ediyoruz kendimize.Çam ormanlarının arasında uzanıyor yol.Bir çeşme başında İtalyan bisikletçi ile karşılaşıyoruz.Mutlu oluyoruz üçümüz de.İpsala’dan girmiş Türkiye’ye ve henüz ikinci günü bu ülkede.Zeki çocuk, iki günde çözmüş memleketi.Bir köy camisinin yakınında konaklamış ilk gece.Sabah ezanlarıyla sıçrayarak uyanmış korkarak. “Sonra saydı ben tam 5 kez var Allahüekber. İyi tamam, Allahüekber hiç eksik değil ama yollarda çizgi bir var bir yok..Çok riskli çokkk...”diye anlatırken gülüşüyoruz hep birlikte.Ayrılıyoruz orada ve Ergün’le Troya’ya doğru devam ediyoruz.

(link)

Çanakkale çıkışında İntepe rampaları, İtalyan (solda) ve ben

Troya’dan Yeniköy’e yol soruyoruz, “Yok” diyor hediyelik eşya satan bir adam.Ben bakıyorum araziye Dağcılık ve mesleğimin verdiği içgüdüyle dereyi takiben tarla yollarından Yeniköy’e çıkabileceğimizi hissediyorum.Düşüyoruz yola.Ergün güvenerek takılıyor peşime.Telaşsız.Çünkü daha önceleri buna benzer çok şey yaşadık birlikte ve bana sonsuz güveniyor bu konuda.Bir süre yolsuz arazide yol aldıktan sonra Yeniköy’ün minaresini görüyoruz uzaktan.Ergün’den bir yığın kutlama sözleri duyuyorum peşpeşe.“Hocamm büyüksünnn”.Minareyi görmek benim de içimi rahatlatıyor. Sonuçta 20-25 km kazandık.Bir pansiyonun kenarındaki balık lokantasında çipura , salata ve karpuzla güzel bir öğle yemeği ile ödüllendiriyoruz kendimizi.Salataya ve zeytinyağına doyamıyoruz.
Geyikli’ye doğru devam ediyoruz.Odun iskelesi oldukça kalabalık Bozcaada yolcuları feribot bekliyorlar, yanlarından süzülerek geçiyoruz.
Alexandria Troias antik kentinin kalıntılarında İtalyan bisikletçi ile yeniden karşılaşıyoruz.Biz kazandığımız mesafeyi uzun bir yemek molasıyla tükettik, o molasız gelmiş buraya.Yorgun gözüküyor, yorgun ve mutlu.Birlikte dolaşıyoruz kalıntıları.


(link)

İtalyan ve Ergün Kösedere’de akşamüzeri kamp yeri hazırlıklarında

(link)

(link)

(link)

Yedi pencereli bizim at

Eski çağların savaşları,bronz çağından gelen sesler. Bütün bunların laserle 3 boyutlu gösterimini hayal ediyorum burda.Taşlar,farklı haritalandırmalar,animasyonlar,müziklerle sarılsa ve öyle sunulsa antik kentler diyorum içimden.Sonra birlikte devam ediyoruz yola.Artık 3 kişiyiz, zevkle çıkıyoruz rampaları, zevkle inişler yapıyoruz.Kondüsyonumuz süper.Yarışalım diyoruz.Kabul ediliyor Kösedere köyüne kadar 13 km var önümüzde.Tüm gücümüzle pedallıyoruz, ee kolay değil ülkeyi temsil ediyoruz sonuçta !! Kimse kimseye üstünlük sağlayamıyor ilk km.lerde. Son 3 km.de atağa geçiyorum, ardımda Ergün, İtalyan çok gerilerde.. Kösedere köyünde deniz kıyısında çok güzel bir kamp yeri takılıyor gözümüze.Ergün, İtalyan’la kamp kurarken ben yemek için alışveriş yapıyorum.Konserve,domates,peynir,salatalık,biber ve karpuzumuz var.Mükellef bir sofra kuruyoruz ayışığı altında.İtalyan’ın tatlı aksanıyla anılarını dinlemek çok güzel.Türkçeyi geliştirmek için çok konuşuyor.Tüm Avrupa’yı, Afrika’yı, Madagaskar’ı dolaşmış bisikletle.Şimdi de İç Anadolu’yu aşarak Suriye üzerinden Kudüs’e gitmeyi planlıyor. Kendisiyle çok barışık biri.Ailesinin fotoğraflarını gösteriyor bize.Altı ay çalışıp altı ay da bisiklet turu yapıyormuş.Mesleği badanacı.Biz onu çok sevdik.

(link)

Kösedere kampımız

5.GÜN
Kösedere-Gürpınar-Assos-Küçükkuyu (108 km)

Islak,tuzlu ve nemli uyandık deniz kenarındaki çadırlarımızda.Horozlar ötüyor köyde.Sabah serinliği yüzümüze vuruyor.Neşeliyiz.Kahvaltıyı önümüzdeki Tuzla ya da Gürpınar’da yapmayı planlıyoruz.Gürpınar 13 km. kampımıza.Toparlanıyoruz.Henüz alacakaranlık ve bu saatlerde bisiklette olmak hoş bir duygu.İtalyan’ın üzerindeki tişörtün renkleri kaçmış güneşten.Eprimiş.O aldırmıyor.Ben çantamdan henüz hiç kullanmadığım bir tişörtü hediye ediyorum Ergün de bir tişört hediye ediyor.Seviniyor.Çok kısıtlı bir bütçeyle yapıyor bu turu.Bir çok bisikletsever dostu mahçup etmemek adına bu tura çıkış bütçesini burada söylemek istemiyorum.Çünkü gerçekten çok komik bir parayla düşmüş yollara.Ona duyduğumuz saygı katmerleniyor.Gürpınar yakınlarında yol kıyısında derme çatma bir lokantada Ezogelin çorbası tek seçenek.Çok lezzetli ikişer kase içiyoruz.Israrla İtalyan dostumuz ödemek istiyor hesabı.Dünden bu yana yaptıklarımıza karşılık vermek istediği çok açık.Kabul etmiyoruz., onu da kırmamak için “Köy kahvesinde bize çay söyle” diyoruz..Sevinerek kabul ediyor.

(link)

Küçük bir köy lokantasında keyifli bir kahvaltı.Menüde tek seçenek Ezogelin çorba..

Gürpınar’dayız.Apollon Smintheus tapınağını ve müzeyi gezmek istiyoruz.Henüz kapalı.Bekçi kendi yetkisini kullanarak izin veriyor yine de.Geziyoruz. Kalıntılar arasındaki zeytin ağaçları çok güzel. Oldum olası severim ağaçları.

(link)

Assos’a doğru rampalar artıyor.Zaman sorunu yok İtalyanın.Tempomuzun hızlı geldiğini söylüyor.Düşürüyoruz tempoyu.Rampalar, virajlar volkanik bir arazideyiz.Yollar yer yer stabilize ve çukurlarla dolu.Yine de her şey çok güzel geliyor bize.Yüksek sesle Ege türküleri söylüyorum ıssızlıkta.

(link)

Assos’a ulaştığımızda güneş yakıcı olmaya başladı.Ergün ve ben Assos’u defalarca gördüğümüz için yola devam etmek istiyoruz.İtalyanı denizin kenarında antik limanı görmesi için ikna ettik.Sonra tepedeki antik şehri gezmesini söyleyerek vedalaşıyoruz.Taş yapıların arasından uzanan yoldan Küçükkuyu yönüne sapıyoruz.Assos sağımızda kaldı, sol yanımızda bakımsız zeytin ağaçları.Toprak susamış.Kıvrımlı ve dar yolda mitolojik dönemlerden kalma duygularla pedal basmak zamanda yolculuk gibi bir hoşluk.Büyükhusun köyünden geçiyoruz.Köy kahvesinde gölgelikte oturan yaşlılar ısrarla davet ediyorlar çay içmeye.Bursa’dan geldiğimizi öğrenince şaşırıyorlar.Kızgınlıkla akılsızlığımızı ve kendimize eziyet ettiğimizi söylemeye çalışıyorlar.Sohbet hoşuma gitmedi, teşekkür ederek ayrılıyoruz, yine de ardımızdan el sallıyorlar.Zeytinlikler arasından ilerliyoruz.Solumuzda mitolojik dönemin İda dağı.İda’nın eteklerindeyiz.Kıyıdaki yolu bırakarak köylerden devam ediyoruz.Çanakkale-İzmir yoluna çıkacağız.Kıyıdaki yolu terk ettiğimiz için biraz pişmanız.Rampalar çok dikleşti.Hızımız düştü.Bazen yüklü bisikletimizde ayağa kalkarak pedal basıyoruz.Epey yorulduk.Demirci köyünden sonra İzmir yolu gözüküyor karşıda.Bir çırpıda ulaşıyoruz.Tırmandığımız rampalardan sonra havaalanı gibi geliyor bu yol bize.Benzin istasyonunda biraz dinlenip birşeyler içiyoruz.Havaalanı dediğimiz yol artık rampalarla dolu ve çok virajlı.İyiyiz yine de.Köy yollarında ayağa kalkarak pedal basmamı taklit ederek rampayı çıkıyorum.Aklım sıra Ergün’e gösteri yapıyorum.Gidondan güç alıyorum ya.Bir tuhaflık oluşuyor.Gidon tam ortadan ikiye ayrılıyor…Sendeliyorum ve düşmeden durabiliyorum.Ergün yetişiyor arkadan.O da şaşırıyor böyle bir şeye.Felaket. Yaklaşık 10 km var Küçükkuyu’ya.Ne yapacağımızı düşünüyoruz.Bir kaç yüz metre ileride bir çiftlik var.Oraya kadar elde götürüyorum bisikleti.Canım sıkıldı bu işe.Çiftlikte traktör tamir malzemeleriyle bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama hiçbir şey gelmiyor elden.Çiftlik çalışanlarından Kamil amca Küçükkuyu’da bir bisikletçiye kadar kamyonetiyle bizi götürmeyi öneriyor.Seviniyoruz.
İlk bisikletçinin önünde duruyoruz.Yüklü bisikletlerimizi görünce bisikletçi koşarak geliyor yanımıza.Bir yandan gidonu değiştirirken bir yandan bisikletçi bir dostundan söz ediyor.Adı Cengiz.Bir otelin plaj kafeteryasını çalıştırıyormuş.Bisikletiyle gelmiş İstanbul’dan.Sonra çok beğenmiş burayı ve Küçükkuyu’ya yerleşmiş.Telefonla çağırıyor dostunu.Birkaç dakikada bisikletli biri geliyor yanımıza.Sanki yıllardır tanıyoruz birbirimizi gibi bir duygu oluşuyor.Sıcak, içten ve dost biri Cengiz.Israrla çalıştırdığı plaja davet ediyor bizi.
Bugünlük turu kesmeye karar vererek takılıyoruz Cengiz’in peşine.Deniz güzel.Kafenin yanındaki zeytin ağaçlarının altına kuruyoruz kampımızı.Gece boyu bisiklet üzerine sohbet ediyoruz.Teşekkürler Cengiz.


(link)

Cengiz’in eşi ve oğlu

(link)



6.GÜN
Küçükkuyu-Altınoluk-Akçay-Edremit-Burhaniye-Ören-Gömeç-Ayvalık-Cunda (103 km )

Gece Midilli adasının ışıklarına karşı biralarımızı yudumlarken,jandarmalar çadırlarımızı yokladı.Yine kaçak göçmenlik,yine kaçak insan ticareti.Oldukça can sıkıcı bir durum.Cengiz benim misafirlerim dedi arkadaşlar.Kimliklerimize bile bakma gereği duymayan jandarma komutanı alışık olmadığımız kadar kibar ve nazikti..
Ay güzel yakamozlar oluşturdu körfezde.Midillinin renkli ışıkları kumsalda uzattığım ayaklarıma değiyor neredeyse.Karşıda olmak istedim birden.İçimde dayanılmaz bir yasak çiğneme arzusu,dayanılmaz bir kuralsızlık.Saat ikiyi geçti ve hala uyku yok gözlerimde.
Yine erken kalktık.Yine güneş doğarken düştük yollara.Altınoluk’ta arkadaşımız Mustafa’nın lokantasını bulduk.Mustafa Bursa’daymış.Eşi karşıladı bizi.Çorbalarımızı içerken İtalyanı düşündük.Nerede geceledi?Ne yedi? Ne içti? Oysa daha dün sabah birlikteydik..
Şehirleşmiş Altınoluk’u pek sevemedik. Bir an önce uzaklaşmak istiyoruz.Edremit’e kadar da pek değişmiyor manzara.Anayolu terk ederek trafiksiz, alternatif bir yola giriyoruz.Yol denize paralel ve yazlık sitelerin arasından Ören’e bağlanıyor.Bursa’da rampalara alışmışız, ovada bisiklet sürmek sıkıcı geliyor.Uzun süre aynı manzara. Öğle saatlerinde Ören’e varıyoruz.Yazlıkların bahçeleri bakımlı.Ağaçlar heybetli ve güzel fıstık çamları var.Plajı tepeden gören bir çay bahçesinde mola veriyoruz.Çay içerken Ergün’le göz göze geliyoruz.Ani bir kararla bisikletlerimizi alıp dik merdivenlerden plaja iniyoruz.Denizin soğuk suyu iyi geliyor yorgun bedenlerimize. Öğle sıcağında plaj şemsiyelerinin altında uyukluyorum.

(link)

(link)

Gömeç’e doğru küçük rampalar başlıyor.Rampaların bitiminde bir karpuz sergisinin yanında yol kontrolü yapan trafik ekibi durduruyor bizi.”Hayrola..” diyorum görevli polise “Radara mı yakalandık yoksa?” Gülüyor polis “Gelin,dinlenin size karpuz ikram edeyim” diyor.Sergiden kaptığı kocaman bir karpuzu kesiyor oracıkta.Daha önce yaşadığım tatsızlıkta bir sohbete başlıyor. “Hiç akıl yok mu sizde,bacaklarınıza kastınız mı var..vs vs”. Sarmıyor muhabbet.Yolumuz uzun deyip karpuz için teşekkür ediyoruz ortaya.Çünkü karpuzu sergici mi yoksa trafik polisi mi ikram etti hâlâ bilmiyoruz.Ayvalık’a yaklaşık 10 km.mesafede birkaç küçük rampa daha tırmanıyoruz.Trafik yoğunlaştı birden.Yol bisiklet için çok zor.Asfalt kenarında derin yarıklar oluşmuş.Yol çizgileri zaten uzun süreden beri kayıp.Yanınızdan hızla geçen araçların rüzgarı sarsıyor.Yolun sağında ve solunda zeytinlikler uzayıp gidiyor.İçime çekiyorum zeytinle karışan toprağın kokusunu.Coşkuyla seyrediyorum ağaçları.Zeytin ağaçları ölümsüzlük gibi bir duygu veriyor insana.Ayvalık’ta bir şehir turu yaptıktan sonra Cunda’ya geçiyoruz.Eski taş yapılar,özgün mimarisi yine etkiliyor bizi.Taksiyarhis kilisesini kaçıncı kez geziyoruz.Feride Çiçekoğlu’nun “Suyun öte yanı” isimli kitabını hatırlıyorum.Kilisenin bahçesinde kitapta anlatıldığı gibi çamaşırlar asılı yine.Boynundaki kesede Girit’teki evinin bahçesinden getirdiği toprağı taşıyan yaşlı kadını arıyor gözlerim.Adanın taş kaldırımlarında sürüyoruz bisikletlerimizi.Âşıklar tepesine çıkıp seyrediyoruz güneşi ve Ege’yi.Taş kahvede soluklanıyoruz .Her zamanki gibi kalabalık taş kahve.Haşmet Babaoğlu oturuyor duvar dibindeki bir masada.Üzerimde Beşiktaş forması var.”İstanbul mu?” diye soruyor uzaktan.”Hayır, Bursa..” diyorum.Etrafta meraklı bakışlar.Çaylarımızı yudumlarken güneş terk ediyor Cunda’yı.



(link)


(link)

Cunda’da sabah

(link)

Ayvalık marina

(link)
7.GÜN
Cunda-Altınova-Dikili-Çandarlı-Aliağa ( 98 km )
Deniz kokuyor kampımız.Çadırlarımız denizin tam kıyısında ve Ayvalık’la karşı karşıya.Akşam yediğimiz papalinaların tadı damağımızda.Ayvalık ışıklarını seyrederken uykuya dalmışım.Ergün seslendi yan çadırdan.Dışarıdaki bir sese takılmış.Çadırdan isteksizce çıktık fenerlerimizle.Çok yakınımızdaki kanalın içinde orta boy bir yılan kurbağayı kıstırmış.Can havliyle çırpınıyor kurbağa.Doğal denge aslında ama bu seslerle de uyumamız mümkün değil.Ürküttük yılanı ve kurtuldu kurbağa.Yüreğimiz ferah, döndük çadırlarımıza.

Güneşten erken davrandık yine.Deniz uyuyor adeta.Kafa lambalarımızın ışığında toparlandık.Yan yana bağlanmış sandallar ahenkle sallanıyorlar.Ortalık midye ve yosun kokuyor.Taş kahvenin önündeyiz.İçeride bir kaç yaşlı balıkçı, yaşlı taş aynalara yansıyan yorgun görüntüleriyle geçmiş yüzyıllardan gelmiş hayal kahramanları gibi takılıyor gözlerimize.Çaylarımızı içerken vitraylardaki renk cümbüşü güneşin doğuşunu haber veriyor.Rum yapılarının arasından Ayvalık yolunu tutuyoruz.Ülkemizin ilk boğaz köprüsünü aşarak ulaşıyoruz anakaraya.Eski zeytinyağı fabrikalarının yanından geçiyoruz.Zeytin ve sabun kokuları denizin kokularına karışıyor.Kıyı şeridinde ilerliyoruz.Birkaç başıboş köpekten başka yaşam belirtisi yok Ayvalık’ta.

(link)

Bir baştan bir başa geçiyoruz Ayvalık’ı, solumuzda yine eski Rum evleri.Terkedilmiş bir çoğu.İçimiz buruk.Palmiyeli ve fıstık çamlı bahçelerinde mübadele öncesinden kalma buziki seslerini duyar gibiyim.Artık şarkılar karışmıyor çocuk seslerine.Çıkışa doğru günübirlik kamp alanının yanından geçerken dev çam ağaçlarını coşkuyla izliyoruz.Reçine ve çam kokularını çekiyoruz ciğerlerimize.Sarımsaklı plajlarına ulaşıyoruz.Çocukluğumdan biliyorum Sarımsaklı’yı.Sazdan çardaklarıyla uçsuz bucaksız gelirdi o günlerde çocuk gözlerime.Sahil küçülmüş sanki.Panayır yerlerine dönüşmüş.Bir çırpıda çıkıyoruz İzmir yoluna.Altınova’ya ilerlerken yolun her iki tarafında kavun,tütün ve pamuk tarlaları ile önemli bir tarım bölgesi olduğunu hissettiriyor bize.Yol kıyısındaki bazı tarlalar yağmurlama sistemiyle sulanırken fıskiyelerden saçılan sularla küçük gökkuşakları oluşuyor.Eğleniyoruz.Bir süre sonra terk ediyoruz İzmir karayolunu,Dikili’ye sapıyoruz.Küçük ve şirin bir yer Dikili.Çıkışta mahalle arasından bir yokuş başlıyor, Çandarlı tabelası bu rampayı gösteriyor.Yer yer hızımız saatte 4 km.ye kadar düşüyor.Sonra düzleşiyor,sonra yine rampa.Rampalar sıkıcı gelmiyor, döne döne sırta ulaşıyoruz ve uçarcasına giriyoruz Çandarlı’ya.Körfez güzel gözüküyor.Deniz ve ortalık çok sakin.Sahilde tost ve ayranla bastırıyoruz açlığımızı.Fazla oyalanmadan körfeze paralel uzanan yoldan ilerliyoruz.İzmir karayoluna 10 km. var.Zeytinlikler arasından körfez güzel gözüküyor.

Aliağa yolunda trafik yoğunlaştı.Tırlar,tankerler konvoylar oluşturmuş.Ürküten kornalarıyla selam veriyor bazıları.Hava oldukça sıcak.Bir benzin istasyonuna giriyoruz.Pompacı çocuk takılıyor muzipçe. “Süper mi, kurşunsuz mu abi?”.Gülüşüyoruz..Duş alıyoruz istasyonda.İyi geliyor duş.Biraz dinlendikten sonra yola devam ediyoruz,.Aliağa’ya 15 km. kalmış pompacı çocuğun söylediğine göre.Vakitlice giriyoruz Aliağa’ya.Girişte sahil şeridinde kamp kurmaya çok uygun yerler var.İlçeyi dolaşıp,akşam yemeği yedikten sonra döneriz diyoruz.Limana yakın Petrol-İş Sendikası’nın sosyal tesisleri dikkatimizi çekiyor.Birkaç kişi şimdiden kurmuş çilingir sofralarını.İyi karşılanıyoruz burada.Mükellef bir masa kuruyoruz.Üst katların misafirhane olduğunu öğreniyoruz.Geceyi geçirmek için mükemmel bir yer.Uzun saatlere yayıyoruz yemeği.Denizde demirlemiş tankerlerin ışıklarını izleyerek, saç kebabıyla rakı içiyoruz.

(link)

Altınova’da ayçiçeği tarlaları

(link)

Seyir terasından Aliağa



8.GÜN

Aliağa-Menemen-Karşıyaka ve İzmir.. (86 km)
Her zaman olduğu gibi bugün de sabah serinliğinden yararlanmak için güneşten önce uyandık.Çadır toplama derdimiz de yok bugün.Limana uğradık, kamyoncularla birer çay içtik.Sahil şeridinde bir tur attık.Gezi parkurunun bitiminden İzmir yoluna girer girmez bir küçük rampayı çıktık.Rampanın sonunda seyir terasından son kez baktık Aliağa’ya.Bölünmüş yoldan Menemen yönüne doğru pedallıyoruz.İyi hissediyoruz kendimizi.Eski Foça’yı pas geçmeyi konuştuk.İzmir’e vakitlice varmak istiyoruz.Dostlarımızla buluşacağız İzmir’de ve bu gece Bursa’ya dönmeyi düşünüyoruz.
Sabah serinliğinde oldukça yüksek bir tempoda ilerlerken sağlı sollu kamyoncuların mola yerlerini gözlüyoruz.Kahvaltı yapmadık henüz.Hareketli bir mola yerine giriyoruz.Çorbalar çeşit çeşit ve dumanları tütüyor üzerlerinde.Oldukça iştah açıcı görünüyorlar.Sıkı bir kahvaltı ve üzerine içtiğimiz çaylardan sonra zaman kaybetmeden yola devam ediyoruz.Bölünmüş bir yolda,güzel bir asfaltta yol çizgileri üzerinde pedal basmak çok keyifli geliyor ikimize de.

(link)

(link)

Aliağa – Menemen arası Ergün

Menemen’i geçiyoruz hiç molasız.İzmir artık birkaç pedallık mesafede.Ulukent yakınlarında karşı şeritte iki bisikletli beliriyor.Selam veriyoruz karşıdan karşıya.Sesleniyorlar bekleyin diye.Yakındaki bir kavaklığın gölgesindeki çeşmede durup bekliyoruz.Birkaç dakika içinde dönüp yanımıza geliyorlar.Kısa bir selamlaşmadan sonra bisikletlerimizi inceliyorlar.Ergün’ün bisikleti sınıfı geçiyor ama benim bisikletimi çok sıradan buluyorlar.Şaşırıyorlar. Böyle sıradan bir bisikletle bu kadar uzun bir tura çıkmaya nasıl karar verdiğimi anlatmak zor oluyor.Ben yine de seviyorum bisikletimi.60 yaşlarında sağlam yapılı bisikletçi, genç eşiyle antremana çıkmış.Tek pedalda Türkiye turunu yapmış 70’li yıllarda.Emekli ilkokul öğretmeniymiş.Eski toprak yani.Güzergahımızı soruyor detaylarıyla.Troya’dan Yeniköy’e araziden geçtiğimize inanamıyor.İki kez deneyip,tarlaların arasında nasıl kaybolduğunu anlatırken hâlâ sinirli.Küfür ederek Troya’ya geri dönüşünü anlatırken çok sevimli geliyor gözümüze.
Ergün harita teknisyeni olduğumu,dağcı olduğumu ve yön duygumun gelişkinliğini anlatıyor.Eski toprak biraz iknâ olmuş görünüyor.İzmir girişinde yeni bisiklet yollarının yapıldığından söz ediyor.Bu yolları bize göstermek istiyor.Düşüyorlar önümüze.Yaşına göre temposu çok iyi.Hoşumuza gidiyor bu birliktelik.Körfezin kuzeyini boydan boya geçerek Konak meydanına ulaşıyoruz.İzmir Bianchi’de dostlarıyla tanıştırıyor bizi.Kordon’da oturuyorlarmış.Davet ediyorlar evlerine ama dostlarımız bekliyor, sarılıp vedalaşıyoruz.

(link)

İzmir Bianchi’de dostlarımızla

Turumuzun ilk ayağını tamamlamanın coşkusuyla kucaklaşıyoruz Ergün’le de. Kutluyoruz birbirimizi.Önümüzdeki yıl bu noktadan başlayarak yine kıyı kıyı İzmir-Antalya turuna çıkacağız(Ertesi yıl yeni bisikletimle ve yine Ergün’le bu turu da tamamladık.Bu turu da yazacağım önümüzdeki günlerde).
Neşe ve Sadık’la telefonlaşıyoruz. Evde bekliyorlarmış. Fahrettin Altay’dan dönüp, Mimkent’e yöneliyoruz. Tepedeki evlerine ulaştığımızda Sadık bizi kapıda karşılıyor. Otoparka kilitliyoruz bisikletlerimizi. Temiz giysilerimizi yanımıza alarak yukarı çıkıyoruz. Turun bütün yorgunluğunu duşta bırakıyoruz.Irmak Ergün’ün kaskını takmış kafasına koşuşturuyor.Cana yakın ve çok sevimli bir kız Irmak.Mutlu bir çocuk.Şu anda biz de kendimizi onun gibi hissediyoruz. Güzel bir masa hazırlamış Neşe. Sadık “Hanım diyor, ne güzel ilk kez bisikletli konuklarımız oldu” Özlemle koyulaşıyor sohbet.Balkondan bütün İzmir körfezi gözüküyor.Geldiğimiz yöne bakmıyorum artık.Artık gözüm görünmeyen yerlerde.Dostlarla olmak çok iyi geliyor mutlu yüreğime.Akşam için biletlerimizi alıyoruz.Otogara gitmek için yine bisikletlerimizleyiz.Arkamızdan el sallıyorlar. Mutluyuz.Hoşçakalın dostlar, hoşçakal İzmir, seneye görüşmek üzere..



(link)

Veee İzmirrr..

(link)

(link)

Sekiz günlük Bursa-İzmir Pedalla Turkuaz Geçişimiz…

Tur ekibi : İbrahim KIZILKAYA - Ergün TEKER

1:Etap (Bursa-Çanakkale-İzmir) toplam kilometre : 874 km.
Günlük ortalama katedilen yol : 109.25 km.
Maksimum hız : 78,3 km/saat
Fotoğraflar :İbrahim-Ergün.Ayrıca bir makara dia yandı ( çok üzgünüz )
Günlük tüketilen sıvı miktarı : Miktar belirtmeye utanıyorum..Çok sıvı tükettik çok.
Bu turda gidon kırılması dışında bir sorun olmadı.Sıradan bir bisikletle de böylesi bir turun yapılabileceği görüldü.
Yine de buna rağmen ikinci etapta (İzmir-Antalya) bisikletlerimiz yenilendi.Yaşasın konfor..

Gezi Tarihi: Ağustos 2004
 
Scudo

Ender Alıcıoğlu

Forum Bağımlısı
Kayıt
5 Haziran 2006
Mesaj
2.405
Tepki
3.923
Şehir
Antalya
Dostlarım merhaba

Roman gibi, çok güzel bir tur yapmış ve anlatmışsınız.

Sizleri tanımak benim için çok büyük mutluluk.

İnşallah bir tur yapışınızda, yollarımız kesişirde beraber tamamlarız, turunuzu.

Tekrar görüşmek üzere. :)

Herkese sevgi ve selamlarımla.
 

ibrahim Kızılkaya

Daimi Üye
Kayıt
24 Ekim 2007
Mesaj
293
Tepki
1.009
Şehir
Bursa
Sevgili Ender abicim
Sizi tanımak,birlikte pedal basmak ta bizim için büyük mutluluk. Umarım Gpa dışında da farklı organizasyonlarda tekrar bu şansımız olur. Ayrıca rampaları çıkarken yaptığın esprilerin hala kulaklarımda.. İyi ki varsınız. İyi bakın kendinize. Selamlar
 

ibrahim Kızılkaya

Daimi Üye
Kayıt
24 Ekim 2007
Mesaj
293
Tepki
1.009
Şehir
Bursa
@S.GUCLU

Çok teşekkürler. Gerçekten de güzel bir turdu.Hayalimizdeki büyük projenin ( Türkiye sınırlarını dolaşmanın ) ilk etabıydı. Şu ana kadar Güney Marmara-Ege ve Akdeniz tamamlandı henüz. Karadeniz ve Trakya var sırada.
 

Süleyman Şatır

Forum Bağımlısı
Kayıt
22 Mart 2005
Mesaj
1.151
Tepki
2.733
Şehir
Fatih / İstanbul
İbrahim Bey ve Ergün Bey, harika bir gezi olmuş... Sizleri tebrik ediyorum... Yazı ve fotoğraflarınız bu turu yapacaklar için rehber olacak nitelikte... Bu turu ben de yaparken benim için de bir başvuru kaynağı olacak... Tekrar görüşebilmek umuduyla... Saygılar...
 

ibrahim Kızılkaya

Daimi Üye
Kayıt
24 Ekim 2007
Mesaj
293
Tepki
1.009
Şehir
Bursa
@Süleyman Şatır

Çok teşekkür ediyorum Süleyman Abi.
Sizin turlarınızı da zevkle takip ediyorum..Umarım GPA dışında da birlikte pedal basma şansımız olur bir gün..Saygılar
 
  • Beğen
Tepkiler: RECEP İŞLEK
Kayıt
25 Eylül 2006
Mesaj
60
Tepki
37
Şehir
İstanbul
Bisiklet
Focus
Çok güzel ve eğlenceli bir gezi olmuş tebrik ederim. Gezilerinizin devamını diliyorum. Ben de bu yaz aynı rotadan gitmeyi düşünüyorum. Yol durumu nasıl ? Duyduğuma göre bursa'dan çanakkale'ye kadar yol dar olduğu için kamyonlar tehlike yaratabiliyormuş. Bir de gezi boyunca çadır kullanmışsınız, bisikletleri nasıl dışarıda bıraktınız çalınma ihtimali yok mu? Son olarak yemek işini nasıl hallettiniz? Yanınızda kartuş ve ocak götürüp kendiniz mi yemek yaptınız? Cevaplarınız için şimdiden çok teşekkürler...